24 Mart 2014 Pazartesi

ALİ ŞÜKRÜ BEY YAŞASAYDI...

Yahya Düzenli
duzenliyahya@gmail.com

Şehirler, şehidleriyle birlikte yaşarlar. Onları unutmazlar, unutturmazlar. Çünkü onlar ‘biz farkında olmasak da’ diridirler, tekrar içimize dönmek isterler. Peki öyleyse “Ali Şükrü Bey Yaşasaydı..” demek ne anlama geliyor? Doğup büyüdüğü ve bir ömür ruhunu, ağırlığını üzerinde hissettiği şehrinin O’ndan habersiz olduğuna, onun yaşadığının farkına varamadığına vurgu yapmak istiyoruz.  

Ordu mensubu bir deniz binbaşısı iken askerlikten istifa edip davası adına siyasete atılan, kalemiyle, konuşmalarıyla, öfkesiyle, duruşuyla, yüreğiyle tam bir iman ve mücadele adamı olan Ali Şükrü Bey…
 
Büyük şahsiyetlerin mezarları büyük mesajlar taşıdığı gibi, ‘bir zamanların büyük şehirleri’ de büyük şehidlerini yaşatırlar. Özellikle “bir zamanların büyük şehri” kaydını düştüğüm, şimdi sadece adı kalan; mânâsı, hafızası, tarihî şahsiyetleri, muhtevası kaybolmuş şehir Trabzon’dur. Büyük Şehid ise Ali Şükrü Bey…
 
·         Büyük şehir, bugün büyük şehidini hatırlayamıyor, göremiyor.
·         Büyük şehid bir zamanların büyük şehrine bugün kabrinden hüzünle bakıyor…
·         Büyük şahsiyetin katliyle birlikte büyük şehir de katledilmeye başlandı.

 Büyük şehid Ali Şükrü Bey, büyük şehir Trabzon…

Tarihî hafızasını kaybetmemiş, sildirmemiş, resetlememiş (karakter değiştirerek başkalaşmamış) olanlar için, özellikle de Trabzon için Mart ayı hüzünlü bir aydır. Hüzünlü olduğu kadar esrarlı bir aydır.

Niçin mi?

 27 Mart 1923 gibi hüzünlü bir tarihe kayıt düşüldüğü için.

Bu tarihte, 91 yıl önce, kış mevsiminin son haftalarında soğuk bir 27 Mart günü Ankara’da yeni rejimin devrim kanunlarının yırtıcı yüzünü gösterdiği günlerde, Bizans entrikalarını aratan o meş’um zamanlarda 39 yaşında bir remz şahsiyet, rejim şefinin imasıyla/işaretiyle vahşi bir şekilde katledildi. Bu şehid-i muazzez, I. Mecliste İktidarı temsil eden Mustafa Kemal’in I. Grubuna karşı muhaliflerin oluşturduğu II. Grubun öne çıkan şahsiyeti ve lideri Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey’di.

Katliâm, tarihin benzerini çok az gördüğü bir entrikayla ‘iyi doldurulmuş tetikçiler eliyle’ gerçekleştirildi. Meclisteki sesini, muhalefetini, duruşunu durduramayanlar O’nu ancak şehid ederek durdurabildiler.

Ali Şükrü Bey’in 27 Mart akşamı aniden kaybolması ve kendisinden haber alınamaması üzerine, iki gün sonra Mecliste şiddetli bir konuşma yapan Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Beyin konuşmasında “Ali Şükrü’ye kıyan bilekleri keseceğiz. O bilekler isterse sırmalı paşa bilekleri olsun’ dediğini ve “bu sözlerin hala kulağında çınladığı”nı Ord. Prof. H.Veldet Velidedeoğlu “İlk Meclis” isimli kitabında söyler.
Öyle bir şahsiyet ki; her hücresi iman ve millet aşkıyla dolu bir feraset, basiret, celâdet numunesi.

23 Eylül 1921 Cuma günü Kayseri Ulu Camii’de verdiği ve bir gün sonra (Mehmed Akif’in başyazarlığını yaptığı ve Eşref Edip’in sahibi olduğu) Sebilürreşat Mecmuası’nn Kayseri’de basılan nüshasında yayınlanan hitabesinin sonunda Ali Şükrü Bey şunları söyler:

 “Âh dindaşlarım, bu zaman geldi ve hatta geçti bile!... Bizim için artık nefsimizle, malımızla, hülâsa her şeyimizle cihad ederek düşmanı mübarek topraklarımızdan kovmak, esaret altında inleyen kardaşlarımızı kurtarmak zamanı çoktan gelip geçmiştir!...

Binaenaleyh bugün hepimiz emr-i cihâd ile mükellefiz!... Emr-i İlâhi bu merkezdedir. Unutmayalım ki, bizler asırlardan beri Hazret-i Peygamberin mübarek bayrağını her türlü mühelliğe (helâk ediciliğe) karşı omuzumuzda taşıdık. Din-i İslamı bugüne kadar kanımızla, malımızla, canımızla, hulasa her şeyimizle müdafaa ettik. Pek haklı olarak ‘Alemdar-ı İslam’ nâmı aldık.

Her halde bizler yine bu mübarek sancağı kemal-i şan ve şerefle omuzlarımızda taşımak ve mukaddes dinimizi müdafaa ve taht-ı esarette bulunan kardeşlerimizi kurtarmak hususunda o Emr-i İlahiyeye imtisalen son nefesimize kadar mücadeleye devam edeceğiz!”

Böylesine bir iman ve mücadele ruhuna sahip Ali Şükrü Bey niçin mi katledildi?

 ·         Yeni rejimin henüz isimlendirilmemiş ve rejim adına girilen yolun tarih ve medeniyetimizden kopuş ve batıya ayarlı istikametini o müthiş ferasetiyle sezdiği için katledildi!

·         Ali Şükrü Bey I. Meclis’e Trabzon milletvekili olarak katılmasından hemen sonra göze çarpan hususiyeti; Mustafa Kemal’in diktatöryal tavırlarına karşı ilk başkaldıran mebuslardan biri olması ve bu başkaldırısını alenen Meclis kürsüsünde haykırdığı için katledildi.

·         Lozan’daki kurtlar sofrasında peşkeş çekilen son Osmanlı toprağının acısını duyan ve bunu “Mehmetçiğin süngüsüyle kazanılan muazzam zafer Lozan’da heba edilmiştir” diye meclis kürsüsünde haykırdığı için katledildi!

İlginçtir ki, Lozan’da İngilizlerin tasallutu altında süren görüşmeler Ali Şükrü Bey’in katledilişinden 4 ay sonra (24 Temmuz 1923) imzalandı.

·      İslâm Âleminin siyasî bütünlüğünün sembolü olan Hilâfetin kaldırılması için çevrilen oyunları bozmak için çırpındığı, feryâd ettiği, “ben hilâfetin fedaisiyim” dediği için katledildi!

Gene ilginçtir ki, tıkanan Lozan görüşmelerinin Hilafetin kaldırılmasından (3 Mart 1924) 3 gün sonra, Ali Şükrü Bey gibi bir muhalifin de ortadan kaldırılmasından sonra yeniden başlaması bir tesadüf müdür?

·         Tarihinin, toprağının, medeniyetinin, insanının yeniden hayat bulması için “bilhassa manevî iz’amdan hissedar olmaksızın, şereften, izzet-i nefisten mahrum bir halde yaşayan sefil bir esir hayatına hayat nâmı verilebilir mi?” diyerek yaşanmaya değer bir iklimin mücadelesini verdiği için katledildi.

Böylesine büyük bir şehîd olan Ali Şükrü Bey’in katledilişinin 91. yıldönümündeyiz.

O, şehrinin zirvesindeki kabrinden şehrinin bugünkü kaosunu, şehir insanının düştüğü seviyeyi mahzun bir şekilde seyrederken herhalde kahroluyordur. Tıpkı şehrine 29 yıl hizmet veren ceddi Yavuz Sultan Selim gibi;

 “Milletimde ihtilaf u tefrika endişesi,
Kuşe-i kabrimde dahi bî-karar eyler beni.” diyerek eleme garkoluyordur.

12 ocak 1920 günü açılan ve 16 Mart 1920 günü kapanarak sadece 64 gün varlığını sürdürülebilen son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda Trabzon Milletvekili olan, daha sonra yakın arkadaşı Mehmed Akif’le birlikte Anadolu’ya geçerek 23 Nisan 1920 günü açılan I. Büyük Millet Meclisi’ne gene Trabzon Milletvekili olarak katılan ve 27 Mart 1923’de vahşice katlettirilen Ali Şükrü bey sadece üç yıl milletvekilliği yapmış; fakat bu üç yıl, 300 yıla sığdırılamayacak bir atılganlık, yüreklilik, cesaret ve fedakârlıkla yaşanmış ve sonunda Allah’ın ona bahşettiği şehadetle noktalanmıştır.

Daha önceki yazılarımızda hayatı ve ölümüne dair ayrıntıları anlattığımız için bunları tekrarlamayacağız. Bugün kendisinin iftiharla temsil ettiği şehri ne yazık ki onu hatırlamıyor bile. Çatısı altında bulunduğu TBMM’nin Trabzon ve Trabzon’lu Milletvekilleri bile hâlâ onun isminden bile çekiniyor, ona sahip çıkıyor görünmekten korkuyorlar.

O, şahsiyetiyle bugünkü siyasîlere örnek ve istikamet gösteriyor ama bugünün siyasîleri O’nun şahsiyetine ilgisizlik veya hastalıklı bir vehimle baktıkları için onu göremiyor.

Bugün, yer adları tekrar antik isimleriyle anılmaya başlamışken, şehirlerimizin isimleri bile değiştirilip Seyit Rıza’nın ismi ve heykeli bile neredeyse Tunceli’nin sembolü haline gelmişken, Trabzon Ali Şükrü Bey’in isminden ürküyor, korkuyor, kaçıyor…

 Ey Şehir!
Ey Şehid!

 Senin temsilcilerin olarak TBMM’de bulunanlar bile nasıl bir ‘kurşundan yük’ altında, nasıl bir ‘büyük vebal’ altında bulunduklarının farkında değiller!

Şehrin futbol takımı söz konusu olduğunda kabaran öfkenin takipçileri  Ali Şükrü Bey’i hatırlamıyor bile…

Sen bu hale mi düşecektin Trabzon?

Bırakınız Ali Şükrü Beyi, devlet-i ebed müddet’in medeniyet şehri Trabzon’da 29 yıl Valilik yapan, annesi Trabzon toprağında yatan Yavuz Sultan Selim’in ismini bile (iddialarına rağmen) metropol ilçe belediyesine vermekten korkan ve ‘Ortahisar’ ismiyle onu ayağa düşüren bir şehir (siyasî iktidar) Ali Şükrü Bey’e nasıl sahip çıkabilir? Çıkabilir mi?

Şehrine sahip çıkan büyük şehidin ismine bile sahip çıkamayan evlâd-ı nisyan!
Şehir, inşallah alzheimerli halinden kurtulur da hafızasına sahip çıkar!
Şehrine sahip çıkmak istiyorsa, şehidine de sahip çıkması lâzım!

Ali Şükrü Bey’i katlettiği iddia edilen Giresun’lu Topal Osman’a yakalanıp öldürüldükten sonra, “vatana büyük emeği geçti” gerekçesiyle, Giresun’un zirvesinde bir “anıt mezar” ve heykel yaptırılmıştır. Ayrıca, “Topal Osman” ismi Giresun’un ve bazı İllerin cadde ve mekânlarına verilirken, Ali Şükrü Bey’in kabri uzun süre mezbelelik halinde bırakılmış, isminden bir vebalı gibi kaçılmıştır.

Bugün Boztepe’deki kabri adeta “kimse görmesin” endişe ve korkusuyla sade bir biçimde duruyor. Peki niçin? Herhalde gelecek nesillerin “Ali Şükrü Bey” ismini hatırlamaları bazı sorulara sebep olabilir ve cevapları da trajik olabilir endişesiyle olsa gerek. Belki de Trabzon’da bir mekâna “Ali Şükrü Bey” ismi verilmesi o mekânı aşarak gelecek nesillerde belki bir “yakın tarih muhasebesi”ne sebep olabilir. Kimbilir!

Evet… Lozan’ın, hilâfetin, tarihin, medeniyetin, iklimin, şahsiyetin hesabını sorduğu için katledilen Büyük Şehîd’e 91. şehadet yıldönümünde rahmet, bize de şefaat…

 Trabzon seni hatırlarsa kendini hatırlayabilecek.