Yahya DÜZENLİ
Fikrin, ahlâkın, düşünce haysiyetinin hiçbir değerinin kalmadığı, yerlerde
süründüğü, fikir ve ahlak namına her şeyin işporta
pazarındaki alelade şeyler kadar kıymet gördüğü bir zamanda yaşıyoruz. Öyle
bir seviyesizlik ki; merd-i kıpti, çaldığı malı işporta pazarında sergilerken,
ev sahibinin ihtarına aldırmadan, sirkatini şecaat olarak arz ediyor,
seyirciler de alkışlıyor.
“Necip Fazıl Ödülleri”nden bahsediyoruz.
Star Gazetesi, Üstad’ın ruhaniyetine, dava ve ahlâkına karşı edep hissinden
yoksun bir biçimde 4 yıl önce ihdas ettiği “Necip Fazıl Ödülleri” icraatlarıyla,
bütün tepkilere rağmen, 5. yılda da gayr-i müeddep ısrarını sürdürüyor.
Necip Fazıl’ın ismine lâyık jüri ve eserlerin nasıl bir muhteva, fikir,
estetik ve kıymet taşıması gerektiğinin tafsilatına girmeden söyleyelim ki; jüri
ve verdikleri ödül sahipleri (bazı istisnalarıyla birlikte) Üstad’ın davasını
bırakın sürdürmeyi, O’nu tanımanın cümle kapısından bile girememiş pazar bezirgânlığını aşamamış kalemşörler… Üstad’ın vefatından sonra “Necip Fazıl henüz bir idoldür. Bu yüzden onun hakkında rahat olmak, hür bir
biçimde kalem oynatmak zordur.” diyen birisinin Jüri Başkanı olduğu bir
kumpanyanın ödüle lâyık gördüğü eser ve isimler de çoğunlukla aynı türden…
Bu gazetenin ödüller konusunda cinnet derecesinde ısrarlı tavrına, Üstad’ın
74 yıl önce Falih Rıfkı’ya verdiği uzun cevaptaki şu cümleler ne söyler acaba?
“Netice şudur ki, bir taarruz ve
tecavüz hamlesi, iki gündelik gazete ve bir mecmuanın hudutları içinde
kendisine üs temin ederek kuvvetlenmeğe çalışmış ve olanca dehşetiyle bir
hedefe yönelmiştir; hedef biziz, BÜYÜK DOĞU…”
Star Gazetesi’nin Üstad Necip Fazıl’ın “his iptali” dediği ahlâken
oto-narkozlu tavrı, başta mirasının birinci derecede sahibi ve temsilcisi ailesi
olmak üzere, ödüllere eleştiri getiren, vazgeçilmesi gerektiğini ifade eden
herkese karşı adeta saldırgan ve arsız bir kibir ya da ahlaki ölmüşlük
vurdumduymazlığıyla devam ediyor.
Sırtını iktidara yaslama imtiyazıyla tekebbürünü sürdüren mahut gazete, devletlûların
himayesinde, niyeti şüpheli lejyonerliğini “Necip Fazıl Ödülleri” konusunda da yalın
kılıç sürdürüyor. Hayatının hiçbir döneminde Üstad’ın davasıyla alakası olmamış
ödül sahipleri, gazetenin mikrofonlarına (mecburen) O’nun “ne büyük bir şair, dava adamı olduğunu, hayatlarının Necip Fazıl’ı
okumakla geçtiği” , “Zulme kafa tutan Necip Fazıl bizim
pusulamızdır”, “Necip Fazıl sanatta dehayı temsil ediyor” beylik nakaratlarınıı
tekrarlıyor. Öyle ya, pazardan pay alanların mukabelesi böyle olmalı…
Bu sene de utanmadan, sıkılmadan 2018 Necip Fazıl Ödülleri’ni gazetesinde “ÜSTADA
SAYGI GECESİ”, “ÇİLESİZ DAVA OLMAZ” manşetiyle vermekten imtina etmiyor, çekinmiyor,
en küçük bir utanma hissi duymuyor. Bugüne kadar bazıları devletlû emirle
bazıları da ahbap çavuş ilişkisiyle oluşturdukları üniformal Jüriden ödül
verilenlere kadar hiçbiri Üstad’ın fikir ve dava ahlâkını benimsemeyen, tam
aksine O’nu reddeden, O’nu faşist diye niteleyen, O’na mesafeli olan zevat
olması, adeta Üstad’ın fikrî-manevî mirasını aşağılamaya kastetmiş
bir ödül kumpanyası ile karşı
karşıya olduğumuzu ihsas ettiriyor.
Şüphesiz, ters tarafından bu ödül bezirgânlarının şuuraltlarından ifşa
ettikleri bir hakikat var. O da; Üstadın gölgesinin hâlâ ezici ağırlığından bir
türlü kurtulamamak. Çünkü başka bir isim adına ödül ihdas etseler, ses
getirmeyecek, değeri olmayacaktı.
Tek gayeleri, Üstad Necip Fazıl’ın ismini kullanarak, Cumhurbaşkanı’nın nazarlarına muhatap olmak olan Jüri ve
ödül verilenlerin hali, bayramlarda zoraki resmî
geçit törenlerini andırıyor. Cumhurbaşkanı törene katılmasa hiçbir mana ve
kıymet ifade etmeyecek olan ödüller, ne tuhaftır ki, bunca eleştiriye rağmen
Cumhurbaşkanı tarafından her yıl tebcil ediliyor (!) Aşikâr ki, ödül töreni de
bu geçit resmi için icad edilmiş. Cumhurbaşkanının ödül gecesine katılımlarıyla
bir anda salon büyülenmiş gibi kendisine kilitleniyor ve ödüllerin niçin
verildiğinin cevabı ortaya çıkmış oluyor.
Üstad’ın ailesi adına yıllardır yapılan açıklamalar, müracaatlar, hukuki
girişimler hiçbir netice vermiyor ve bu ödül
simsarları mülevves seyyiatlarına devam ediyor.
Sığındıkları siyasî zırhın
koruması altında, tarz ve muhtevalarıyla onu bile istismar eden bu güruhun halet-i
ruhiyesi Üstad’ın şu cümlelerinde resmediliyor adeta: “Birbirlerine nazaran faikıyetlerini, efendilerinin meziyetlerini
saymak suretiyle münakaşa eden köleler gibi, kendi benliğini yabancı âlemlerde
arayan bu uşak haleti ruhiyesi, bizde Tanzimatçılardan bugüne kadar sürmüş bir
modadır. Bu insanlara söylenecek tek bir kelime bile yoktur.”
Üniformal
Jüri’nin takdirine mazhar olanlardaki ölçü de Üstad’ın “Liyakat Ölçüsü”
başlıklı yazısında tarif ettiği olsa gerek: “Öyle
bir isim verir ki şaşarsınız. Bu ismin sanat ve fikir âlemindeki yeri, mesela
şeftali bahçesinde fena kokulu meşhur bir ağaçla mütenasiptir. Bu ismi
sıkılmadan verir. Çünkü sahibi dostudur, hoşuna gitmiştir, onu mükâfatlandırmak
ihtiyacındadır.”
En son garabet ise, bunca girişimlerden hiçbir sonuç alınamayınca, hatta
Star Gazetesi’ne gönderilen ihtarnameye cevap bile verilmeyince başlatılan hukukî
süreçte yaşanıyor:
Mahkeme önce Necip Fazıl Kültür ve Araştırma Vakfı’nın
“Necip Fazıl Ödülleri Programını engelleme” talebini haklı buluyor ve ihtiyati
tedbir kararı alıyor. Ancak aynı mahkeme, bu kararın hemen arkasından ihtiyatî tedbir kararını kaldırıyor.
Gerisini Vakfın “Kamuoyuna Önemli Duyuru” başlıklı 29.11.2018 tarihli
açıklamasından okuyalım:
“Avukatlarımızın, gazete
avukatlarına “Patronlarınız müvekkillerimizle görüşmeyi tercih etselerdi bir
yol bulunabilirdi” şeklindeki iyi niyetli ifadelerine, “Patronumuz
Ankara’da ve en tepede, nasıl gelsin?” cevabı son derece dikkate şâyan olup
karşımızdaki istismarcı zihniyetin en açık göstergesidir.
……
Malûmdur ki, Necip Fazıl’ın ismini, eser ve davasını, durdukları siyasi
menfaat pozisyonu içinde aldıkları talimata göre istismar etmeye yeltenen her
kim olursa olsun karşısında bizi ve O’nun fikir ve dava gönüldaşlarını
bulacaktır.
Necip Fazıl’ın fikir bütününün ve eserlerinin asliyetlerini korumakla
yükümlü ve onları bu şekilde gelecek nesillere taşımakla mükellef Yayınevi,
Vakfı ve ailesi olarak, rızaya aykırı biçimde “Necip Fazıl” ismini kullanarak
ödül programı tertiplenmesini kabul etmediğimizi ve şiddetle reddettiğimizi
bütün gönüldaşlarımızın bilmesini istiyoruz.
Şahsî gayelerini ve siyasi menfaatlerini tahkim etmek için dillerine
doladıkları “Necip Fazıl” isminin, 75 senedir aziz tuttuğu hakikat davasının,
ilk önce kendine musallat süfli benlikleri ortadan kaldıracağından hiçbir
şüphemiz yoktur.
Bizi karşılarına alan mağrur cücelere hatırlatacağımız tek şey, “Senden
büyük Allah var!” ihtarından ibarettir.”
Başka söze ne hâcet!
Karşınızda istismarı karakter haline getirmiş profiller olduğu ve hukuk
yolu bile kapalı bulunduğu sürece her türlü değer işporta pazarında
sergilenmeye devam edecektir.
Ümidimiz; bu fikir ahlâksızlığını genç neslin görmesi ve ses vermesidir!
Bu yıl da ol seyyiât ve menhiyyata devam eden Star
Gazetesi’ne “vicdanınızı fotoğrafçı
vitrinlerine benzetmeyiniz!” diyerek,
Üstad’ın 53 yıl önce yazdığı “Maske” başlıklı, gene bugünleri işaret
eden yazısıyla bitirelim:
“..Daha neler, neler adına konuşur.
Komünist, millet hakları; İnönü vatan menfaati adına konuşur. Samimiyet,
halisiyet ve hakikat yoksunu herkesin suratına geçirdiği bir “suret-i hak”
maskesi vardır.
Bütün bu ağızlar, hırsızın kanun,
namussuzun fazilet adına konuşması kabilinden…
Bu zümrelerin ve daha nicesinin
şarlatan örnekleri de, kuvvetlerini büyük ve sabırlı hakikatin onları hemen
yalanlamayan, tepelemeye tenezzül etmeyen ulvî temkininden alırlar.
“Suret-i hak” maskesi dediğimiz
şeytanî tecelli çehresi, hakikati yutan korkunç ejderha işte budur!
Aydın geçinenlerimizin içinde
kaynaştığı (Agora), bir karnaval meydanından farksızdır ve orada bütün suratlar
birer “suret-i hak” maskesidir…”
Yazımızın
başlığını tekrarlayalım: Star Gazetesi
“Necip Fazıl’a saygısızlık ödülleri”nde niçin ısrar ediyor?
Fikrin
iflas, ahlakın ifsat, şahsiyet ve vicdanın iptal olduğu bir iklimde hakikat
adına doğru bir duruş sergilenebilir mi?
Mesele bu
olsa gerek!