6 Eylül 2010 Pazartesi

ŞEHRİ İSİMLERDEN OKUYAMAMAK...

Yahya DÜZENLİ
duzenliYAHYA@gmail.com

Şehirler, mekânlarıyla olduğu kadar mekânlarına, alanlarına, eşyalarına verdikleri “isim”lerle de kimliklerini yansıtmalı, farklarını hissettirmelidir. Özellikle de tarihî şehirlerin/misyon şe-hirlerinin içerisinde barındırdığı tarihî doku ve mekânlar kadar onlara verilen isimlerle de tebarüz etmesi gerekir.

Kur’an’daki “Allah Adem’e bütün isimleri öğretti” ölçüsünden hareketle isimler sayesinde eşyanın ruhunu ve künh’ünü öğreniyor ve anlayabiliyoruz. Bu açıdan bakıldığında şehri vareden un-surlardan birinin de şehrin parçalarına verilen isimler olduğu ortadadır. O nedenle şehir ku-rucularının geçmişte buna dikkat ettiklerini biliyoruz. Fakat günümüzün idarî “ham yobaz”lığı böylesine önemli bir konuyu idraksizliklerinin insafına kurban etmektedir.

Bir şehrin kültür tarihini o şehrin tarihî süreçte tesbit edilen (başta kendi ismi olmak üzere), üzerindeki mekân isimlerinden okumak mümkündür. Şehrin süregelen hayatında mekânları-na verilen isimleri kesitler halinde okuduğumuzda o şehrin karakterine, önemsediklerine, öncelediklerine, eğilimlerine, yönelimlerine ve enerjisini nerelerde yoğunlaştırdığına da şahit olabiliyoruz.

Şehirlerin “enerjilerini nerede odaklaştırdıkları ve nerede tükettikleri”ne örnek olabilecek yansıtıcılardan birisidir “mekân isimleri”..

Bugün, yaşayan medeniyet şehirlerimizden bazılarına baktığımızda bu “okuma”ları yapabili-yoruz. Mahallelerine, camilerine/mescitlerine, cadde ve sokaklarına, hanlarına, köprülerine, vakıf eserlerine, vs. konulan isimler o şehrin “okunması”na yardımcı oluyor, şahsiyetini orta-ya çıkarıyor.

Eski şehirlerimizde şehir için “değer” ifade eden ne varsa, uygun olanlar o şehrin mekânların-da isim olarak yaşayabiliyordu.

Modern zaman şehirlerinde de durum aynı…

Ülkemizin herhangi bir metropolü ve küçük bir kasabasını, üzerinde barındırdığı “isimlerden okuma”ya çalıştığınızda da aynı şeyle karşılaşıyoruz.

Şehir mekânlarına konulan isimlerin mekânla uyumlu olması önemlidir. Sadece kamuya ait mekânların değil, özel alanlardan ticarî ünvanlara kadar isimlendirmenin hiçbir ölçüsü ve tu-tarlılığının olmaması günümüz şehirlerinin öne çıkan görüntüsüdür.

Aslında isimlendirme olarak tarihî şehir mekânları modern zaman şehirlerine mesajlarını taşı-yor. Tarihî şehirlerde uyumlu ve bütünleşmiş isim-mekân birlikteliğini modern zaman şehirle-rinde tarihsel ve kültürel sürekliliğin kopmaması için görebilmek/anlayabilmek gerekiyor.

Trabzon’un 1461’de fethiyle birlikte tutulan “tarihî defterler”de karşılaştığımız mahalle ve diğer mekân isimleri bize şehrin iskân ve imarı ile ilgili de önemli bilgiler verirken, bugün ko-nulan isimlerin gelişigüzel biçimde, ortak akıl, zevk ve estetikten yoksun olduğunu görebiliyor muyuz?

Şehrimiz Trabzon’a baktığımızda ilginç bir manzara ile karşılaşıyoruz. Belki büyük metropol-lerde normal sayılabilecek bir “mekân isimlendirmesi” şehrimizde sırıtabiliyor. Şehir mekân-larının tarihe, geleneğe, düşünceye ve kültüre dayanmayan bir yaklaşımla isimlendirilmesi şehri köklerinden kopartıyor.

Bazen “ucuz kasaba yöneticileri”nin beyin gurultularından neş’et eden isimlendirmelerle şe-hir şehre düşman hale de getirilebilir.

Bu nedenle, Trabzon’umuzu da 21. yüzyılda bir gün “karşı şehir” olarak görme tehlikesiyle başbaşa kalabiliriz. “Karşı şehir”, yâni kendisine, tarihselliğine, özüne, ruhuna düşman şehir…

Bir düşürümüzün dediği gibi; “Bir şehir kendine özlem duyuyorsa, artık o şehir bitmiş demek-tir.” Yâni şehir kendisi olmaktan çıkmış, aynadaki suretini tanıyamıyorsa o şehir tükenmiş demektir.

Trabzon’un mevcut büyük bulvar ve caddelerinde futbol ve türevlerinin isimlerinin verilmesi, süregelen “futbol tutkusu”nun şehri mekân isimlendirmesi olarak da kuşattığının göstergesi değil midir? Şabloncu bir aktarmayla şehrin her yanını, mahallelerini, cadde ve sokaklarını, eğitim kurumlarını, vs. vs. o şehrin kurucularının veya o şehrin sembol isimleriyle doldurmak da idarî kabalığın bir başka biçimidir.

Heterojen bir isimlendirme, yüzyıl veya ikiyüz yıl sonra şehirle ilgili yapılacak sosyolojik-kültürel-tarihsel gözlem ve araştırmalarda, şehri isimlerden okumak isteyenleri ilgisiz, bağla-mından kopuk sonuçlara götürmesi de mümkündür.

Doğan bir çocuğa isim konmasındaki hassasiyet ne ise, şehir mekânlarında da bütünü mey-dana getiren parçalar olması bakımından aynı duyarlılıkla hareket edilmesi gerekir.

Yerel yöneticilerin siyasî zihniyetine göre şehir mekânlarına isim konması veya varolan isimle-rin değiştirilmesi şehre yapılacak büyük kötülüklerdendir.

Bu noktada Calvino’nun “Görünmez Kentleri”ndeki Tamara’ya ait şu tesbitini şehir isimlen-dirmesine uyarlayabiliriz: “Kent, düşünmen gereken her şeyi söyler, kendi sözlerini tekrarlatır sana ve sen Tamara’yı gördüğünü, gezdiğini düşünürsün, oysa tek yaptığın kentin tüm parça-larıyla kendisini anlatmada kullandığı adları belleğine yazmaktır..”

Şehrimiz tarihselliğiyle “düşünmemiz gereken şeyleri” bize “hâl dili”yle anlatıyor ama biz an-layabiliyor muyuz? Şehrin bugünkü mekânlarına verilen isimler hafızalarımızı işgal mi ediyor yoksa orada rahatça yer mi buluyor?

Yaşayan nesillerin ve sonraki nesillerin zihinlerine düşecek “mekân ad”larının ne kadar önem-li olduğunu anlayabildiğimiz nisbette şehrimizi de anlayabiliyoruz demektir.

Trabzon’un medeniyet şehri olarak misyonunu sürdürebilmesi için, tarihî mekân isimlerinde yatan muhtevayı ihmal etmemesi gerekiyor.

Şehir mekânları “ismiyle müsemma” (ismiyle örtüşmüş, ismiyle uyumlu) olmalıdır.

(Günebakış, 8 Eylül 2010)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder