Yahya DÜZENLİ
duzenliyahya@gmail.com
Kadîm şehirler tarihî süreçte kaçınılmaz olarak önemli dönüşümler geçirse de bu şehirlerin ruhu, hafızası, varlıklarını bazı sokaklarda, bazı mekânlarda, bazı şehir mobilyalarında devam ettirirler. Artık zamanını kaybetmiş, sahipsiz kalmış öksüz bir çocuk gibi yaşasa da, sessiz ama bir o kadar güngörmüş bu sokaklar-mekânlar o şehrin tarihî aynasıdır, tarihe açılan kapısıdır. Aynı zamanda hayata açılan kapısı…
Kendisini modern zamanlara taşıyabilen kadîm şehirlerimizin hemen hepsinde bu tür tarihî sokaklar-mekanlar varlıklarını sürdürmektedirler. Bu mekânlar adeta şehrin “gen örneği”dir. İstanbul’da, Bursa’da, Konya’da, Amasya’da, Manisa’da, Erzurum’da vs. şehrin ‘tarihî gen’lerini yaşatan örnek mekânları-sokakları-mahal’leri görmek mümkün…
Trabzon da, muhteşem ve zor coğrafyasının verdiği avantajla bu tür ‘gen örnekleri’ni bugüne taşıyabilmiş ender şehirlerden birisidir. Bütün tahribat ve yıkımlara rağmen direnen coğrafyası bugünlere kadar gelmiş fakat artık yorgun düşmüştür. Bu konuda Çömlekçi önemli bir ‘gen örneği’dir. Trabzon’un tarih-i kadîminden bugüne kadar şehrin hafızasını taşıyan önemli bir mahalle, önemli bir mekândır. “Çömlekçi Yokuşu” kavramı, kısa mesafeli bir yokuşun ötesinde bir anlam taşır. Burada kimlerin hatıraları yok ki? Hangi sanatçının, hangi mütefekkirin, hangi şairin, gezginin hatıraları yok ki? Yaşlı-genç-çocuk herkesin Çömlekçi’ye dair hatıraları vardır. “Çömlekçi Yokuşu” adeta Trabzon’un hafıza defteridir.
Şehirler modern zamanlarda kendisini “yenilenmiş yüz”leriyle gösterebilmeli! Doğru. Ancak bu yenilenmiş yüzlerini onun tabii organizmasından kesip koparmak ve yerine protez bir organ koymak o bünyeye sokulmuş bir yok edicidir. Devamla vücudun diğer organlarını da çürütecek bir etkiye sebep olacaktır.
Çömlekçi yenilenmeli! Şehirde bugünkü haliyle eskimiş, arkaik bir mekân görüntüsü vermesi hoş değil. Coğrafî varlığı, dokusu, şehrin tarihî siluetiyle uyumu korunarak dönüştürülebilmeli! Ancak, “dönüşüm” denen o uğursuz kelime adına işlenen cinayetleri gördükçe insanın şimdiden şehre ‘elveda’ demesi kaçınılmaz. Kanaatim odur ki; yenileme adına yapılacak her şey artık “eski Çömlekçi”den izler, hatıralar taşımayacaktır.
“Değişim talebi” diye bir kavram var. Çömlekçi bugünkü yorgun haliyle ‘şifa arayan’ bir organ gibi bu talebini bize iletiyor. İletiyor da, bu talebi karşılayacak idrak ve inşaya sahip şehir yöneticisi var mı ki bu talebi karşılayabilsin?
Çömlekçi’yi yok etmek, hatıraları, şehri, insanı yok etmekle eş anlamlıdır. Ruhuna ve maddesine sadık kalarak yeniden inşa etmek ise onu ‘ihya etmek’tir. ‘Çömlekçi’ isminin bile Trabzon için nasıl ‘yaşayan’ özel bir mekân ismi olduğunu söylemeye gerek var mı? Onun için endişe ediyoruz. Endişemiz Çömlekçi’nin kurtarılması adına yok edilmesi! Çömlekçi’nin yıkımı Trabzon’un yıkımıdır. Veya şöyle de söyleyebiliriz: Çömlekçi’nin ihyası Trabzon’un ihyasının ilk adımı olmalıdır. “Yıkım”la “ihya” bu anlamda karmaşık duygulara sevk ediyor bizi. Endişemiz: Çömlekçi’nin ihya değil imha edileceği yönündedir!
Bugünkü kaosu, çirkinleştirilmiş, bakımsız, kontrolsüz ve denetimsiz bırakılan haliyle sanki kasten bu hale düşürüldü diye düşünüyoruz. “Artık dönüştürmekten başka çare kalmadı!” denilerek bu tarihî mekânda yeni projeler uygulansın diye bu hale getirilmiş olmasın? TOKİ’nin himayesinde gerçekleşecek “Çömlekçi Kentsel Dönüşüm Projesi”nden endişe etmekte haklı olduğumuzu belirtmeye gerek var mı?
Endişemiz odur ki; Çömlekçi’ye “kentsel dönüşüm” adına girecek ilk kazma, ilk iş makinesi adeta insan vücuduna aniden saplanan hançer gibi olacaktır! Korkarız ki; bir operatör mahareti ve duyarlılığıyla değil nobran bir modernist yaklaşımla Çömlekçi bir daha onarılamayacak bir şekilde tahrip edilecek. Şehirlerimiz bu endişelerimizi haklı çıkaracak uygulamalarla dolu.
Şehirlerin bir köşesinde garip, sakin ve fakat vakur bir biçimde varlığını sürdüren, adeta modern zaman mekanlarına karşı şehri savunan Trabzon’daki Çömlekci gibi mekânların “artık şehre yakışmıyor” kompleksiyle ‘kentsel dönüşüm’ adına yok edilmesi karşısında herkes sessiz. Hatta bu tahribatlara aldırmıyor. Karşı çıkanlar ise marjinal tepkiler olarak görülüyor.
Bizim derdimiz; çömlekçi gibi mekânların pejmürde durumunu korumak değil, coğrafyayı tahrip etmeden, coğrafyanın yapısına müdahale etmeden, örselemeden bugüne taşıyabilmek. Uygulanacak projeden kullanılacak malzemeye kadar müzelik ve sadece ‘görüntü’den ibaret değil, bugünkü canlılığını yarına taşıyabilecek ‘yaşayan’ bir Çömlekçi ortaya çıkarabilmek. Yani Çömlekçi’yi ‘kendi kalarak yenileyebilmek’... Bu da işlerin en zoru veya en kolayı…
İşin faili olan Trabzon Belediye Başkanı “TOKİ ile görüştüğü”nü ve “Çömlekçi’de kentsel dönüşüm projesi konusunda Trabzon halkına söz verdiği”ni ve “bu sözünü yerine getireceği”ni, “görev süresinin sonuna kadar mutlaka Çömlekçi’de yıkımların başlayacağı”nı söylüyor. Kongre merkezi, beş yıldızlı otel, iş ofisleri ve konutlardan ibaret projenin orijinal bir tarafının olmayacağı gayet açık.
Belediye Başkanı nasıl bir “şehir sorumluluğu” taşıması gerektiğinin farkında mıdır, bilmiyorum. Bildiğim ve gördüğüm tek şey; şehir idrak ve ihyası konusunda “dünya görüşü”ne sahip bir şehir yöneticisine henüz rastlamadığımızdır. İsterdik ki Trabzon bu konuda adım atsın, çığır açsın. Canlı bir organizma gibi şehir “nasıl” kendini yeniler ortaya koysun. Ancak bu konuda da “eyvah!” diyeceğimizden şüpheniz olmasın!
Cumhuriyetin ilk yıllarında başlayan “urbiside: şehir soykırımı”, 2000’li yıllarda tüm hızıyla devam ediyor. Şehri ‘dönüştürme’ adına!
Rahmetli Muhakkik Mimar Turgut Cansever bu konuya dikkat çekiyor: “Ülkemizde asır başında var olan Osmanlı mahalle, yol, konut dokuları, maalesef yanlış bir değerlendirme sonucunda yetersiz, büyük bulvarlara sahip olmadıkları için imar edilmemiş addedildi ve bu şehirlerin “mamur”, imar edilmiş hale getirilmesi için yeni şehir planları yapıldı. İmar planı adı verilen bu planlar ile ilk aşamada şehirdeki topografyaya uyarak vücuda getirilen yol şebekeleri cetvel ile çizilip, bulvar özentilerine dönüştürüldü. Bu arada tarihi mimarlık mirasının emsalsiz güzellikteki evler yıkılıp yolun iki yanına apartmanların inşasını emreden planlar uygulandı...”
Cansever önce “imar planlar” sonra “ıslah planları”na dikkat çekerek şehirlerimizin nasıl dokularının tahrip edildiği ve insanlarımızın nasıl gayr-i insanî bir çevreye ve mekânlara mahkûm edildiklerine işaret ediyor. 2000’li yıllarda da bu katliam ve mahkûmiyet “kentsel dönüşüm” adı altında yapılıyor.
Bilmek gerekir ki; şehir sadece ekonomi-politikten ibaret değil. Hatta şehir için en son düşünülecek şey ekonomi-politik. Şehri böyle görmek ve her şeyi ekonomi-politiğe göre tasarlamak şehri ‘yaşanılır’ olmaktan çıkarmaktır.
Kimileri için sıradan bir mahalle ismi veya yokuş olsa da Çömlekçi bir mahalleden, bir yokuştan öte bir manâya sahip… Şehirle bütünleşmiş bir sembol… Bu sembol yok edilmemeli, kentsel dönüşüme kurban edilmemeli!
Kentsel dönüşüm adına, doğduğumuz, yaşadığımız kente “ait” olmaktan şüpheye düşeceğiz. Kısa insan ömründe belli bir zaman sonra, sadece şehrin mekânlarına bakıp ‘acaba bu şehre mi aidim?’ diye dehşetle soracağız.
(Günebakış, 23 Mart 2011)
duzenliyahya@gmail.com
Kadîm şehirler tarihî süreçte kaçınılmaz olarak önemli dönüşümler geçirse de bu şehirlerin ruhu, hafızası, varlıklarını bazı sokaklarda, bazı mekânlarda, bazı şehir mobilyalarında devam ettirirler. Artık zamanını kaybetmiş, sahipsiz kalmış öksüz bir çocuk gibi yaşasa da, sessiz ama bir o kadar güngörmüş bu sokaklar-mekânlar o şehrin tarihî aynasıdır, tarihe açılan kapısıdır. Aynı zamanda hayata açılan kapısı…
Kendisini modern zamanlara taşıyabilen kadîm şehirlerimizin hemen hepsinde bu tür tarihî sokaklar-mekanlar varlıklarını sürdürmektedirler. Bu mekânlar adeta şehrin “gen örneği”dir. İstanbul’da, Bursa’da, Konya’da, Amasya’da, Manisa’da, Erzurum’da vs. şehrin ‘tarihî gen’lerini yaşatan örnek mekânları-sokakları-mahal’leri görmek mümkün…
Trabzon da, muhteşem ve zor coğrafyasının verdiği avantajla bu tür ‘gen örnekleri’ni bugüne taşıyabilmiş ender şehirlerden birisidir. Bütün tahribat ve yıkımlara rağmen direnen coğrafyası bugünlere kadar gelmiş fakat artık yorgun düşmüştür. Bu konuda Çömlekçi önemli bir ‘gen örneği’dir. Trabzon’un tarih-i kadîminden bugüne kadar şehrin hafızasını taşıyan önemli bir mahalle, önemli bir mekândır. “Çömlekçi Yokuşu” kavramı, kısa mesafeli bir yokuşun ötesinde bir anlam taşır. Burada kimlerin hatıraları yok ki? Hangi sanatçının, hangi mütefekkirin, hangi şairin, gezginin hatıraları yok ki? Yaşlı-genç-çocuk herkesin Çömlekçi’ye dair hatıraları vardır. “Çömlekçi Yokuşu” adeta Trabzon’un hafıza defteridir.
Şehirler modern zamanlarda kendisini “yenilenmiş yüz”leriyle gösterebilmeli! Doğru. Ancak bu yenilenmiş yüzlerini onun tabii organizmasından kesip koparmak ve yerine protez bir organ koymak o bünyeye sokulmuş bir yok edicidir. Devamla vücudun diğer organlarını da çürütecek bir etkiye sebep olacaktır.
Çömlekçi yenilenmeli! Şehirde bugünkü haliyle eskimiş, arkaik bir mekân görüntüsü vermesi hoş değil. Coğrafî varlığı, dokusu, şehrin tarihî siluetiyle uyumu korunarak dönüştürülebilmeli! Ancak, “dönüşüm” denen o uğursuz kelime adına işlenen cinayetleri gördükçe insanın şimdiden şehre ‘elveda’ demesi kaçınılmaz. Kanaatim odur ki; yenileme adına yapılacak her şey artık “eski Çömlekçi”den izler, hatıralar taşımayacaktır.
“Değişim talebi” diye bir kavram var. Çömlekçi bugünkü yorgun haliyle ‘şifa arayan’ bir organ gibi bu talebini bize iletiyor. İletiyor da, bu talebi karşılayacak idrak ve inşaya sahip şehir yöneticisi var mı ki bu talebi karşılayabilsin?
Çömlekçi’yi yok etmek, hatıraları, şehri, insanı yok etmekle eş anlamlıdır. Ruhuna ve maddesine sadık kalarak yeniden inşa etmek ise onu ‘ihya etmek’tir. ‘Çömlekçi’ isminin bile Trabzon için nasıl ‘yaşayan’ özel bir mekân ismi olduğunu söylemeye gerek var mı? Onun için endişe ediyoruz. Endişemiz Çömlekçi’nin kurtarılması adına yok edilmesi! Çömlekçi’nin yıkımı Trabzon’un yıkımıdır. Veya şöyle de söyleyebiliriz: Çömlekçi’nin ihyası Trabzon’un ihyasının ilk adımı olmalıdır. “Yıkım”la “ihya” bu anlamda karmaşık duygulara sevk ediyor bizi. Endişemiz: Çömlekçi’nin ihya değil imha edileceği yönündedir!
Bugünkü kaosu, çirkinleştirilmiş, bakımsız, kontrolsüz ve denetimsiz bırakılan haliyle sanki kasten bu hale düşürüldü diye düşünüyoruz. “Artık dönüştürmekten başka çare kalmadı!” denilerek bu tarihî mekânda yeni projeler uygulansın diye bu hale getirilmiş olmasın? TOKİ’nin himayesinde gerçekleşecek “Çömlekçi Kentsel Dönüşüm Projesi”nden endişe etmekte haklı olduğumuzu belirtmeye gerek var mı?
Endişemiz odur ki; Çömlekçi’ye “kentsel dönüşüm” adına girecek ilk kazma, ilk iş makinesi adeta insan vücuduna aniden saplanan hançer gibi olacaktır! Korkarız ki; bir operatör mahareti ve duyarlılığıyla değil nobran bir modernist yaklaşımla Çömlekçi bir daha onarılamayacak bir şekilde tahrip edilecek. Şehirlerimiz bu endişelerimizi haklı çıkaracak uygulamalarla dolu.
Şehirlerin bir köşesinde garip, sakin ve fakat vakur bir biçimde varlığını sürdüren, adeta modern zaman mekanlarına karşı şehri savunan Trabzon’daki Çömlekci gibi mekânların “artık şehre yakışmıyor” kompleksiyle ‘kentsel dönüşüm’ adına yok edilmesi karşısında herkes sessiz. Hatta bu tahribatlara aldırmıyor. Karşı çıkanlar ise marjinal tepkiler olarak görülüyor.
Bizim derdimiz; çömlekçi gibi mekânların pejmürde durumunu korumak değil, coğrafyayı tahrip etmeden, coğrafyanın yapısına müdahale etmeden, örselemeden bugüne taşıyabilmek. Uygulanacak projeden kullanılacak malzemeye kadar müzelik ve sadece ‘görüntü’den ibaret değil, bugünkü canlılığını yarına taşıyabilecek ‘yaşayan’ bir Çömlekçi ortaya çıkarabilmek. Yani Çömlekçi’yi ‘kendi kalarak yenileyebilmek’... Bu da işlerin en zoru veya en kolayı…
İşin faili olan Trabzon Belediye Başkanı “TOKİ ile görüştüğü”nü ve “Çömlekçi’de kentsel dönüşüm projesi konusunda Trabzon halkına söz verdiği”ni ve “bu sözünü yerine getireceği”ni, “görev süresinin sonuna kadar mutlaka Çömlekçi’de yıkımların başlayacağı”nı söylüyor. Kongre merkezi, beş yıldızlı otel, iş ofisleri ve konutlardan ibaret projenin orijinal bir tarafının olmayacağı gayet açık.
Belediye Başkanı nasıl bir “şehir sorumluluğu” taşıması gerektiğinin farkında mıdır, bilmiyorum. Bildiğim ve gördüğüm tek şey; şehir idrak ve ihyası konusunda “dünya görüşü”ne sahip bir şehir yöneticisine henüz rastlamadığımızdır. İsterdik ki Trabzon bu konuda adım atsın, çığır açsın. Canlı bir organizma gibi şehir “nasıl” kendini yeniler ortaya koysun. Ancak bu konuda da “eyvah!” diyeceğimizden şüpheniz olmasın!
Cumhuriyetin ilk yıllarında başlayan “urbiside: şehir soykırımı”, 2000’li yıllarda tüm hızıyla devam ediyor. Şehri ‘dönüştürme’ adına!
Rahmetli Muhakkik Mimar Turgut Cansever bu konuya dikkat çekiyor: “Ülkemizde asır başında var olan Osmanlı mahalle, yol, konut dokuları, maalesef yanlış bir değerlendirme sonucunda yetersiz, büyük bulvarlara sahip olmadıkları için imar edilmemiş addedildi ve bu şehirlerin “mamur”, imar edilmiş hale getirilmesi için yeni şehir planları yapıldı. İmar planı adı verilen bu planlar ile ilk aşamada şehirdeki topografyaya uyarak vücuda getirilen yol şebekeleri cetvel ile çizilip, bulvar özentilerine dönüştürüldü. Bu arada tarihi mimarlık mirasının emsalsiz güzellikteki evler yıkılıp yolun iki yanına apartmanların inşasını emreden planlar uygulandı...”
Cansever önce “imar planlar” sonra “ıslah planları”na dikkat çekerek şehirlerimizin nasıl dokularının tahrip edildiği ve insanlarımızın nasıl gayr-i insanî bir çevreye ve mekânlara mahkûm edildiklerine işaret ediyor. 2000’li yıllarda da bu katliam ve mahkûmiyet “kentsel dönüşüm” adı altında yapılıyor.
Bilmek gerekir ki; şehir sadece ekonomi-politikten ibaret değil. Hatta şehir için en son düşünülecek şey ekonomi-politik. Şehri böyle görmek ve her şeyi ekonomi-politiğe göre tasarlamak şehri ‘yaşanılır’ olmaktan çıkarmaktır.
Kimileri için sıradan bir mahalle ismi veya yokuş olsa da Çömlekçi bir mahalleden, bir yokuştan öte bir manâya sahip… Şehirle bütünleşmiş bir sembol… Bu sembol yok edilmemeli, kentsel dönüşüme kurban edilmemeli!
Kentsel dönüşüm adına, doğduğumuz, yaşadığımız kente “ait” olmaktan şüpheye düşeceğiz. Kısa insan ömründe belli bir zaman sonra, sadece şehrin mekânlarına bakıp ‘acaba bu şehre mi aidim?’ diye dehşetle soracağız.
(Günebakış, 23 Mart 2011)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder