Yahya Düzenli
Şehir tarihçileri, bir şehrin tarihini kadîm zamanlara ne
kadar uzatırlarsa o şehrin tarihselliğine, önemine vurgu yaptıklarını
zannederler. Bir anlamda doğrudur. Ancak, şehir tarihleri yazılırken, bir
yandan bulanık-belirsiz bir zaman koridorunda tarih oluşturmak için zorlamaya
varan çabalar gösterilirken, öte yandan yakın tarihin yanıbaşımızda bulunan
kaynakları ise nedense görmezden gelinir.
Kendi şehirlerimiz için yok sayılan bu kaynakların en
önemlilerinden birisi Osmanlı dönemi Şer’iyye Sicilleridir.
Tarihsel gerçeklik de gösteriyor ki; Trabzon, son derece
zengin olan yazılı tarih ve kültürüne rağmen, bu birikimini bugüne taşıyamayan
şehirlerimizden birisidir. Hamasetin, bir o kadar da asabiyetin kuşattığı şehir bu tarihî birikiminin farkında değil. Farkında olsa
bile öneminin idrakinde değil.
Bu müthiş tarihî müktesebat, ne Üniversiteyi, ne Valiliği,
ne Belediyeyi, ne yayınevlerini, ne bilim-sanat adamlarını, ne sivil toplum
kuruluşlarını, hele de siyasilerini asla ilgilendirmiyor.
İnsanların kalp atışlarının bile futbola endekslendiği,
enerjisinin stadium’da harcandığı şehir, kendisine şahsiyet ve kimlik
kazandıran tarihsel birikimini yok sayıyor. Adeta ‘nevzuhur (yeni ortaya çıkan)
bir şehir gibi..
Bırakın antik geçmişindeki yazılı kayıtları, Osmanlılarca
fethedilişinden bu yana geçen 553 senelik zaman diliminde yazılan eserler,
tutulan defterler, kayıtlar vs. bile hiçbir şehre nasip olmayacak bir
zenginliğe sahiptir. Osmanlı’nın “hazine-i evrak” dediği, yâni altın gibi
kıymete sahip “belge arşivi” bugün âdeta
lüzumsuz kâğıtlardan ibaret bir çöplük mesabesinde. Daha da önemlisi 1846’da
‘Hazîne-i Evrâk Nezâreti” ismiyle bir bakanlık kurulmuş ve işin ehli ilim
adamlarına emanet edilmiş iken bugün arşivlerimizin çürümüş, tozlu raflarında
bulunan bu tarihî birikim hâlâ “kapağı açılmamış bir hazine”… Fakat, hazinenin
hazine olduğunu bilen yok! Öyle ya Ümmî Sinan’ın söylediği gibi“sarraf gerek cevhere, nâdan bilesi değil!”
Trabzon’la ilgili başta Osmanlı dönemine ait 15. yüzyıldan
başlamak üzere tutulan Tahrir Defterleri, Ahkâm defterleri, Cizye Defterleri ve
Şer’iyye Sicilleri bugüne kadar gün ışığına çıkarılamamış, Tahrir defterleri
üzerinde yapılan iki çalışma ve şer’iyye sicilleri üzerinde yapılan bir çalışma
hariç, arşivlerimizde (daha doğrusu rutubetli mahzenlerde) çürümeye
terkedilmiştir.
Batılı bilim-sanat-kültür adamlarının, çok değil yüz sene
önceye ait herhangi bir belge ve bilgiye bile olağanüstü değer verip korumaya
aldığını, tahrip olmasın diye yanına kimseyi yanaştırmadığını düşünüp, bir de
bizim arşivlerimizde bulunan “evrak hazinemiz”in nasıl heba ve talan edildiğini
hatırlayınca kahroluyoruz!
Yazımızın muhtevasının sınırlı olmasına binaen sadece
şehrimizle ilgili Şer’iyye Sicillerine değinip, niçin bu ‘bâkir hazine’nin gün
ışığına çıkarılmadığına sadece vurgu yapmak istiyorum.
Şer’iyye Sicilleri, Osmanlı döneminin sosyo-ekonomik,
kültürel ve diğer alanlarına ait ayrıntılı, ilginç, ibretli, hikmetli belgeleri
ihtiva eder. Siciller, bir şehrin sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel, iktisadi
ve mimarî unsurları yanında; dil, çevre, eğitim, sağlık vs. yönlerden tarihinin
okunacağı en ayrıntılı kaynaklardandır.
Bu tarihî hazineye rağmen Trabzon Şer’iyye Sicilleri ile
ilgili ilmî çalışmalar yok denecek kadar azdır. Bu alanda bazı kısmî çalışmalar
yanında yapılan en kapsamlı çalışma, tarihçi Turan Açık’ın 2012 yılında
bitirdiği “Gelenek ve Modernlik arasında
bir Osmanlı şehri: 17. Yüzyılın ilk yarısında Trabzon’da Siyaset” isimli
doktora tezidir.
Trabzon Şer’iyye sicilleri üzerinde yoğun çalışma yapan Yrd.
Doç. Dr. Turan Açık kardeşimden rica ettiğim sicillerle ilgili kısa bilgiyi,
belki ilgililerin dikkatini çeker diye buraya alıyorum:
“Trabzon’a ait fetihten yaklaşık 90 yıl sonra tutulmaya
başlanan ilk sicil 1555 yılına aittir. Prof. Ahmet Akgündüz’ün hazırladığı
Şer’iyye Sicilleri Toplu Kataloğu’nda Trabzon’a ait 296 sicil (defter)
bulunmaktadır. Hicri 963 ile 966 tarihleri arasındaki kayıtları ihtiva eden ilk
sicilin numarası 1815’tir. Bundan sonra kronolojik boşluklar ihtiva etse de
Trabzon Şer’iyye Sicilleri imparatorluğun yıkılışına kadar düzenli bir şekilde
tutulmuş ve günümüze kadar gelebilmiştir. Hicrî 1226-1229 tarihleri arasını kapsayan
son sicil ise 2111 numaralıdır.
Trabzon’a ait bu
sicillerin orijinalleri Ankara’daki Milli Kütüphane’de iken 2006 yılında
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ne taşınmıştır. Burada Trabzon’a ait 309 adet Şer’iyye
Sicili olduğu görülmektedir. Osmanlı Arşivinde bulunan bu orijinal defterlerin yanında sicillerin
birer nüshaları, mikrofilm halinde İslam Araştırmaları Merkezi Kütüphanesi’nde,
fotokopi halinde Trabzon İl Halk Kütüphanesi’nde ve Karadeniz Teknik
Üniversitesi Karadeniz Araştırmaları Enstitüsü’nde bulunmaktadır.”
Böylesine bir şehir tarihi
hazinesi önümüzde dururken, bu hazineyi görememek, yok saymak gafletin de
ötesinde şehre yapılan bir ihanettir.
Şer’iyye sicilleri
şehrin ait olduğu dünya görüşü ve medeniyetin birinci elden yazılı kaynağıdır. Osmanlı’nın
hakimiyet coğrafyasındaki bütün şehirlerini kuşatan ve kılcal damarlarına kadar
en ayrıntılı olayları ihtiva eden Şer’iyye sicillerinin gün ışığına
çıkarılması, tarihin mitlerden-magazinden arındırılası anlamına gelecektir.
Trabzon Şer’iyye
Sicilleri için öncelikle yapılması gereken şey; bu sicillerin tarih, yer, zaman
ve konu olarak genel bir dökümünün yapılması, sonra da bu sicillerin transkript
ve sadeleştirme ile bugünkü ve yarınki nesillere sunulmasıdır.
Anlaşılan o ki;
Üniversitenin
böyle bir derdi yok.
Valilik ve
Belediye’nin de böyle bir görevi (!) yok.
Kapital sahipleri
için rantı yok.
Siyasîler için ise
oy getirisi yok.
Öyleyse bu iş
(Heath Lowry örneğinde olduğu gibi) meraklı-duyarlı bir yabancı bilim adamına
veya belgeleri tahrifte-saptırmada usta bir yerli veya yabancı oryantaliste
düşüyor.
Trabzon’a bu
yakışmıyor!
Sayfaların bugüne
taşıdığı Trabzon’u sayfalardan gün ışığına çıkarmak gerekiyor.