Yahya Düzenli
duzenliyahya@gmail.com
Ağustos aylarında, doğduğum topraklara
doğru yola çıktığımda içimi garip bir sevinç kaplar. 3 yaşımda ayrılmış olmama
rağmen, herhalde yeryüzündeki ilk nefesin ciğerlerimizde bıraktığı tesirden
olsa gerek, iklimin çekim gücü bütün benliğimi sarar. Hele de Of’tan Çaykara’ya,
doğduğum köye doğru kıvrıldığımda sanki beni bir ana kucaklığıyla saran toprağın,
coğrafyanın sıcaklığını duyarım. Coğrafya aidiyetini aşmış bir duygudur bu… Hz.
Peygamber’in “sıla-i rahim” üzerinde ısrarla durmasının bir hikmeti de acaba bu
mudur?
Bu heyecanla Of’tan vadi boyunca yol
almaya başlar başlamaz Solaklı Deresinin (Fuzuli’nin mısraıyla) “başını taştan taşa vurur”casına
çağlayarak/uğuldayarak o berrak akışıyla adeta sizi karşıladığına şahit olurdunuz.
Kıyısındaki yoldan Of’a doğru gelenlere ise “ne
olur gitme” dercesine, adeta yalvarırcasına neredeyse yatağından çıkıp
önlerini kesmek ister gibiydi. Vadiye o muhteşem tabiatla birlikte can katan
bir dereydi Solaklı.
Binyıllardır coşarak akıyordu Solaklı…
Vadi onunla hayat buluyordu.
Vadinin derinlerinden doğan ve estetik
kıvrımlarla denize ulaşan, anasına kavuşan masum bir yavru gibiydi. Vadinin
senfonisini denize taşırdı. Ama artık denize, Karadeniz’e kavuşamıyor.
O’ndan ilk haber veren Romalı Arrianus M.S.
131 yılında Roma İmparatoru Hadrianus için kaleme aldığı “Periplo’sunda “…Trapezous’tan 180 stadia uzaklıkta olan ve
adını Hyssos Limanı’na veren Hyssos Irmağı’nı ve Hyssos Limanından yaklaşık 90
stadia mesafede olan ve Kolkhis’lilerin ülkesiyle Thianike arasındaki sınırı
belirleyen Ophis Irmağı’nı aştık..”
der. Ofis ırmağı yani Solaklı deresi.
Rivayet odur ki topraklar 1461’de Osmanlı’ya ait olduktan sonra Osmanlı
ordusundaki ‘Solak’lara izafeten derenin adı Solaklı olur.
Şimdilerde ismi bile unutuldu. Artık
“HES’lerin deresi”…
Yazılı tarihe göre ikibin yıldır akan
Solaklı, ne yazık ki insanoğlunun “enerji şehveti”nin ve “kâr/kazanç hırsı”nın kurbanı
oldu. Suyu kesilmiş, artık akmıyor. Hayata küsmüş bir biçimde, sadece suyu
boşaltılmış yatağı var. Giderek yatağı da kuruyup, dolacak ve artık Solaklı
unutulacak. Şu anda ruhu bedeninden ayrılmış bir ceset gibi vadide uzanmış
yatıyor.
“Güç
zehirlenmesi”yle önüne çıkan her şeyi
ezen insanoğlu artık masum tabiatı da kirletiyor, yok ediyor. Korkulur ki
helâki de bu yüzden olacak.
Prof. S.H.Nasr “Doğal dünyanın kutsallığı yok edilmekte ve küresel ölçekte, tahmin
edilemeyecek şekillerde tahrip edilmektedir. Bunu yapanlar ise çevrelerindeki
dünyayı sekülerleştiren ve doğayı hayal edilemeyecek derecelerde tahrip etme
kapasitesine sahip bir bilim ve teknoloji geliştirenlerle halâ dinî bir evren
içerisinde yaşayanlardır..” diyor. “Ne
gariptir ki, doğanın kutsal niteliğinin seküler bir dünya görüşünün egemenliği
altındaki modern insan tarafından yok edilmesi bu felâketin doğrudan
sorumlusu..” dediği insan türü Doğu Karadeniz’in derelerine kadar musallat
olmuş durumda. Hiçbir tepki enerji ve kâr şehvetine karşı duramıyor. Karşı
duranlar ânında “marjinal suçlu” damgası yiyor.
“Hayatı
olan her şeyi sudan yarattık” buyuran
yaratıcının emri unutuldu. Zihinler öylesine işgal edildi ki “enerji”
denildiğinde akla elektrik geliyor. Oysa suyun aktığı coğrafyadaki toprak,
bitki örtüsü, hayvanlar ve insanlar enerjisini sudan alıyor. Bunu
göremeyenler, tabiatın enerjisini imha
ederek “kâr ve kazanç”a konu yapay bir enerji üretiyor.
Tabiatın kendisine emanet edildiği
insanoğlu’nun “emanet” diye bir kaygısı yok, onun için emanete ihanet etti.
Kendisine sunulan tabiatı adil ve
müşfikçe paylaşmayan, onunla savaşan insanoğlu tabiatta var olan “kosmos”u
“kaos”a çevirdi. Nerede bâkir, masum, iffetli bir tabiat parçası görse oraya
saldıran caniye dönüştü.
Solaklı Deresi’nde de bu cinayet
işlendi. Adım başı gövdesini bir giyotin gibi kesen HES’ler onu HERS’lendirdi.
Of-Çaykara ağzında “kırılmak, küsmek” anlamını taşıyan herslenmekten başka bir şey elinden gelmiyor Solaklı’nın.
·
Enerji baronları
Solaklı’yı binyıllardır aktığı yatağına yabancılaştırdılar.
·
Kendini tanıyamaz
hale getirdiler, coğrafyasını katlettiler.
·
Onun akarken hayat
verdiği “kendini ifade edemeyen”
diğer canlı türlerini de yok ettiler.
·
İnsan,
damarlarından kanın çekilmesiyle ne hale dönüşürse Solaklı da suyunun
çekilmesiyle o hale geldi.
Manzara korkunç!
Herslenmesin de ne yapsın Solaklı!
Sahip çıkanı da yok artık!
Önce HES’lere meşruiyet kazandırmak ve
tepkileri yok etmek için “can suyu
bırakacağız” yalanına başvurdular. Yalanla başlayan katliam, iş makinelerinin
süngülemeleriyle gövdesini delik deşik etti, kanını/suyunu akıttı, yok etti.
Bir diğer tasarlanmış yalanla “nehirler boşa akıyor, şu kadar dolarlık
enerji üreteceğiz, ülke ekonomisine katkı yapacağız, enerji açığını
kapayacağız” diyerek küstah baronlara gövdesinin her bir parçasını
pazarladılar.
Bunları yapanlar “yerli” maskeli
güç/iktidar sahipleri… Yer’leri malum ama ‘yerlilik’leri meçhul bu ‘güç
zehriyle donanmış’ olanlar, “tüm yeryüzü
bana mescid kılındı” diyen bir Peygamberin bu ölçüsüyle tabiattaki âhengi
korumaları ve yaşatmaları gerekirken, ne yazık ki ahenkten rahatsız oldular.
Kazanç şehveti tabiattaki masumiyete savaş açtı.
Tabiatı “insanca tasarruf” ontolojik
varlık tasavvurunun göstergesidir. Varlığı idrak diye bir meselesi olmayanlar
veya idraki sadece “bilgiden ibaret” bir zihni eksersiz zannedenlere ne
söylenebilir ki? Bu bağlamda; Solaklı’yı yok etmekle insanoğluna emanet edilen
tabiatın “kutsallığı”nı yok edenler, yeryüzündeki ‘ilâhî işaretleri’ yok ediyor
aslında.
Gücü ve menfaati her şeyden üstün tutan
bu insanlar Yaratıcı’nın yeryüzündeki muvazenede var ettiği canlıları yok
etmekle ilâhi dengeye müdahale etti.
Solaklı kendisini katil HES’lere teslim edenlere karşı sadece HERS’leniyor.
İktidar olanlar, “ne yaptım, neye sebep
oldum” muhasebesini yapmadıkça, muktedirliklerini masum tabiata musallat olarak
gösterdikleri sürece kahr-ı ilâhiden
kaçamayacaklardır. Helâki de hep
birlikte yaşayacağız.