14 Temmuz 2014 Pazartesi

TOKİ’NİN HARÂBÂTI ÜZERİNE…

Yahya Düzenli

Rivayet olunur ki, İlhanlı hükümdarı Keygato bir gün veziri Ahmed’e sorar:


-İstiyorum ki, harabeye yüz tutmuş olan Zengân şehrini Tebriz gibi bayındır bir hale getireyim… Bu işi nasıl başarabilirsin?”

Vezir, hükümdarın huzurunda yer öperek şu cevabı verir:

-Sultanım, bu iş çok zor ve uzun sürer, ferman buyurursan Tebriz’i şimdi bir saat içinde Zengân’dan daha harap bir hale getirebilirim…

Bu hikâye bize devletin “toplu konut aygıtı TOKİ”yi ve onun seyyiâtını/günahlarını hatırlattı.

Bir an, bizim hükümdârın şehirlerimizi ‘mâmur ve bayındır’ yapma idrak ve iradesi olduğu(!)nu farz ederek bu işi TOKİ’ye havale ettiğini varsayalım. Nitekim ülkenin şehircilik uygulamaları büyük ölçüde TOKİ’ye havale edilmiş durumda. TOKİ’nin 81 ilimizde yaptıklarını görünce, İlhanlı Veziri’nin verdiği cevaba uygun, hummalı bir tahribâtın yıllardır sürdüğüne şahit oluruz.

İlhanlı Veziri’nin Tebriz’i harap hale getirmesine müsaade edilmemiştir ama TOKİ’nin şehirlerimizi tahribâtına yol açıldığına şüphe yok. Şehri mâmur etmekle uğraşmak meşakkatli olacağından tahrip etmek çok daha kolay ve meşakkatsiz! Hem de yaptıklarınızla tebcil edilirsiniz, alkışlanırsınız!

“İnşa ederek imha etmek nasıl olur?” diye bir soru sorulsa, cevap olarak TOKİ uygulamalarını göstermek yeter.

Öncelikle belirtelim ki; dünya şehircilik tarihinde ilk defa icad edilmiş, eski “mahalle”den intikam alırcasına ve mahkumların toplu koğuşlarını çağrıştırırcasına “toplu konut” olarak adlandırılması da geleneğimize, hayat tarzımıza saplanmış bir hançer. 

Devletin vatandaşına ucuz konut yapmak, gecekondulardan şehirleri temizlemek ve yeni bir şehirleşme modeli oluşturmak için ihdas ettiği TOKİ, ne yazık ki özellikle de son yıllarda, adeta boş bir coğrafya görünce orayı işgal ve mahvetmek için şuuraltındaki vahşet hisleri canlanan bir saldırgan gibi şehirlerimize musallat oldu. Şehirlerimizin büyük ölçüde tahrip olmuş karakterini bütünüyle yok etti. Diktiği şekilsiz kulelerle insanın mı yoksa başka bir canlı yaratığın mı ‘barınacağı’ meçhul ucubeleriyle de icraatlarına devam ediyor.

Hayvanat bahçelerinde bile her tür hayvanın yaşayabileceği çevre ve mekânlar sun’i bir biçimde birbirinden farklı inşa edilirken, insanın yaşayacağı mekânlar konusunda hiçbir hassasiyet taşımayan bu zihniyetin ürettiği barınaklar, ne yazık ki kabul de görüyor. Çünkü müthiş bir zevksizlik anestezisi altında kötü, çirkin ve yanlışın iyi, doğru ve güzel olarak telkin edildiği bir topluluğun çaresizliği TOKİ’nin yaptıklarını meşrulaştıryor.

Muhakkik-mimar rahmetli Turgut Cansever'in 1996 Habitat II İstanbul Konferansı’na sunduğu bildiri “Şehir ve konut üzerine düşünceler”deki şu paragrafı başta siyasî iktidar olmak üzere onun ‘toplu konut aygıtı’ TOKİ’nin yapmaya muktedirken yapamadıklarına temas ediyor: “Yeni kurulacak şehirlerin yerlerini, büyüklüklerini tayin etmek üzere ülke ölçeğinde iktisadi faaliyetlerin ve nüfusun nasıl dağıtılacağını bir strateji planı ile belirlemek gerekecektir. Bölge ölçeğinde planlar ile, İktisadi sosyal faaliyetlerin dağılımını ve kurulacak yeni şehirlerin yerini, ölçülerini, bunların gerçekleşme ana programlarını belirlemek, ancak devlet eliyle yapılabilecek olan bir husustur.”

Hiçbir yeni şehir kuramamış, daha da trajiği "yeni şehirler nasıl kurulur" meselesi üzerine kafa yormamış, aksine şehirlerin nasıl tahrip edileceği konusunda mahir olan bir zihniyete Cansever’in tespitleri/teklifleri bir şey söyleyebilir mi dersiniz!

Otuz yıl önce kurulan TOKİ, seyyiâtını müthiş bir toplumsal hasenât gibi Web sitesinde “Planlı kentleşme ve konut üretim seferberliği” olarak ilân ediyor; “81 il ve 800 ilçede 631 bin 352 konut rakamına ulaştığı”nı belirtiyor,  “Bu rakam 100 bin nüfuslu 23 adet şehir demektir” diyor ve ayrıca “İkinci 500 bin konut üretimi”nden bahsediyor.

Hele bu yaptıklarından sonra yapacağıİkinci 500 bin konut üretimi” için “Tarihi doku ve yöresel mimariyi geliştirmeye, örnek yerleşim birimleri oluşturmaya” öncelik vereceklerini belirtiyor.
TOKİ’ye bu suçlamaları yöneltirken, şehirlerin gecekondulardan temizlenmesi gerçeğini göremiyor muyuz? Ucuz konutlara dar gelirlilerin yerleştirilmesini mi eleştiriyoruz?
Bizde mi görme bozukluğu var? Yoksa TOKİ’nin seyyiâtını hasenât (kötülüklerini iyilik) gibi sunan peşrevlerinin illüzyonu bütün bir ülkeyi sarmış durumda mıdır?

Bir sabah uyandık ki; Moğol ve Haçlı istilâları gibi etrafımız TOKİ tabutluklarıyla kuşatılmış. Bir sabah uyandık ki;  Üstad Necip Fazıl’ın “çıkartma kâğıdı şehri” dediği türden yapıştırmalarla şekilsiz betonların arasında kalmışız.  

TOKİ; şehirlerimizin genetiğini sarstı!
TOKİ; tarihî şehir ve mimarî stokumuzu idrak edemedi, aksine unutturarak imha etti.
TOKİ; şehir ve medeniyet birikimimizden nasiplenemedi!
TOKİ; bir daha ıslah edilemeyecek biçimde şehirlerimizin havzalarını tahrip etti!
TOKİ; siyasîlerin söylem şehvetini kamçılıyor, damak zevkini kışkırtıyor!

TOKİ, bugünden geleceğe korkunç şehir travmalarına yol açan toplu tabutluklar inşa etmeye, hiçbir eleştiriye aldırış etmeden devam ediyor.  

Türkiye, son 12 yılda siyasî istikrarı sağlayarak her alanda büyük imkan ve fırsatı yakalamış ancak ne yazık ki şehir ve medeniyet idrakinin kaybı artarak sürmüştür. Üstad’ın deyimiyle “güneşi ceketinin astarında kaybetmiş” ve “yabancı iklimlerde el yordamıyla arayan”, “ben idraki”nden yoksun bir zihniyetle şehirlerimizin gittikçe derinleşen krizine çare bulunamıyor.

“Neyi kaybettiğini hatırla”diyen şair boşuna ikaz ediyor. Çünkü şehri gecekondulardan temizleme misyonunu şehrin hafızasını temizlemeye dönüştürmüş bir TOKİ ve şehircilik zihniyetiyle karşı karşıyayız.

Kadîm zamanlarda şehirler istilâ edilerek yıkılırdı. Modern zamanlarda ise TOKİ mamulü tabutluklar inşa ederek yıkılıyor!

Ne acıdır ki Türkiye, belki yüz yılda bir yakalanabilecek “yeni şehir kurma” imkân ve fırsatını kötüyü, yanlışı, çirkini inşa ederek kaçırdı. Hem de yerli, tarih ve medeniyet iddialı bir siyasî iktidar eliyle.

Medeniyet kökleri üzerinde yeni şehirler kuramayan, şehirlerini ve şehircilik politikalarını“kifayetsiz muhteris”lere ihale eden bir ülkenin âkıbeti hayr olabilir mi?

Yazımızın başındaki İlhanlı Veziri’nin Hükümdar’a verdiği “Tebriz’i şimdi bir saat içinde harap bir hale getirebilirim” cevabı 700 yıl sonra ülkemizde gerçekliğe dönüşüyor.

Şehirlerimizde harâbât o kadar büyük ve korkunç, o kadar âşikar ki, göremiyor, idrak edemiyoruz!

Öyle bir tahribat ki yeni bir “zuhurat”a meydan vermeyecek derecede!





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder