Yahya DÜZENLİ
duzenliyahya@gmail.com
Derler ki; Büyük İskender zamanında son derece mahir ve gaddar bir korsan varmış. Akdenizde soymadık, talan edilmemiş gemi bırakmamış. Sonunda yakalanmış. İskender’in huzuruna çıkarmışlar. İskender hiddetle: “Bre mel’un, nasıl işledin bu kadar cürmü?” diye bağırmış. Korsan son derece sakin bir edayla, “Yaptıklarımız arasında fark göremiyorum, Haşmetmeap!” demiş. “Tek fark, şu anda sizin bana hesap soracak kadar güçlü olmanız.”
Adına son yıllarda “kentsel dönüşüm” denen ve 1930’ların fabrika üretim biçimlerinin ortaya çıkardığı “toplu yerleşim”in, daha doğrusu “toplu istif”in yaklaşık seksen-yüz yıl sonra kurgu filmlerin yaratıkları gibi, yeniden dirilişine şahit oluyoruz… Devletin bu yöndeki organı TOKİ ve “bir kısım yerel yönetimler” marifetiyle 2000’li yıllar versiyonunu gördükçe yukarıdaki hikâyeyi hatırladım. Yaşananlarla hikayedeki tek fark: Şehirlerin nasıl katledildiğine dair kimsenin kimseye hesap sormaması, soramaması. Katledenin de, katledilenin de, katliamları seyredenlerin de “hesap sorma” diye bir dertleri yok…
TOKİ ve yerel yönetimler “kentsel dönüşüm” ve “konut seferberliği” başlatmadan önce “kafa seferberliği“ başlatmalıydı, ancak zaman geçti… Talanın boyutları büyük. Bu kafalar masum değil. Tabii “şehir, mimarî, doku, tarih, coğrafya, estetik, yaşanabilir mekân, vs. vs.” gibi derdi olan için böyle.
Şu “kentsel dönüşüm” denen sihirli sözcük adına şehirlerimiz nasıl da katlediliyor! Bunu ancak gelecek nesiller anlayabilecek !
Ülkenin toplu konut, kentsel dönüşüm ıslah, imar, inşa ve düzenleyici katalizörü olması gereken TOKİ’nin idrakleri “dörtköşe tavla zarı”ndan ibaret müteahhitlerden hiç de farkı yok. Tek farkı, “piyasadaki müteahhitlerin pastasına ortak olmak (!)”. Yâni devlet gücüyle toplu konutta rakip tanımayan “tekel” olmak..
Maalesef Türkiye; TOKİ aracılığıyla şehirlerinin, ilçelerinin hatta beldelerinin yaşanılır hale gelebileceği bir “tarihî fırsat”ı heba etti, kaybetti. TOKİ’nin uygulamalarının bu anlamda bir “katliam” olduğunu söylemek çok bu abartılı olur?
Oysa; TOKİ, “Konut seferberliği”ne çıkmadan önce zahmet edip de Turgut Cansever’e kulak verseydi, onu biraz okusaydı, “bu adam ne demek istiyor?” diye sorsaydı, bütün bu katliamları ve sonraki nesillere de “katliam örneği” olabilecek binlerce mekanın sorumluluğundan kurtulmuş ve “seyyiatlarını hasenata çevirmiş” olurdu !
Bunun için öncelikle “idrak” sonra “inşa”… Bunların olabilmesi için de bir “medeniyet bilinci”na sahip olmak gerekiyor.
Olmayan bir şeyle “oluş” gerçekleşmiyor !
TOKİ, Başkanı marifetiyle öğünerek ek ifadede bulunuyor: “Osmanlı ve Selçuklu dönemi konut mimari özelliklerini yansıtan mahalleler kurulacak.. Nostaljik mahalleler kurulacak.”
Eyvah !
“Nostaljik mahalle” kurulacak… Yâni artık “yaşaması ve yaşanması mümkün olmayan” gemişte kalmış mekânlar, şehir halkına bir turist merakıyla “seyrettirilecek” ! Herhalde o nostaljik mekanlar seyredenlere şöyle seslenecek: “Bana bakmayın, ibret de almayın ! Çünkü artık benim yaşadığım ve yaşayacağım iklim geçti. Bir daha da gelmeyecek ! Belki benim varlığım bile hayalden ibaret !” Hoş; TOKİ’nin “nostaljik mahallesi”nden nasıl bir “arabesk mekânlar” ortaya çıkacağını kestirebiliyoruz.
“Nostaljik mahalle”lerle şehir ölüler müzesi haline dönüşecek.
Hem hangi Osmanlı ve Selçuklu konut mimarisinden bahsediyor TOKİ ? Var mı, böyle bir örnek? Günümüz insanına sunulabilecek tarihî örnekleri nereden bulacaklar merak ediyorum. Tarihî yaşama mekânlarını günümüzde güncelleyerek yaşanılır kılacak kafa var mı? Eğer var idiyse 15 şehir kurmadan önce neredeydiler ? Niçin 100 bin nüfuslu 15 şehir’de bunu uygulamamışlardır?
TOKİ; öğünerek iddia ettiği gibi keşke 15 şehir kursaydı ! Hiç olmazsa ifsadı bu 15 şehirle sınırlı olurdu. Oysa ki; (kendi beyanına göre) 81 il ve 1420 ilçede toplu konutlar yapmış. Yazımıza uygun bir deyimle; 81 il ve 1420 ilçede “toplu ifsat”.. Tüm şehirlerimizin ‘TOKİ konut virüsü’yle ifsadı…
Bütün hücumlarımıza rağmen muhtemel bir şerh düşmekte de fayda var: TOKİ’nin bu cümlesinin somut tezahürlerini merakla bekliyoruz.
Modern zamanlarda “toplu konutların dışında yaşama mekânları oluşturulabilir mi?” sorusunu bile sormaya tahammül edememenin sonucu gelinen şehirleşme ve toplumsal dokuya Üstad Necip Fazıl’ın “Apartman” şiiriyle temas edersek:
“Üst üste insan türü,
Bu ne hayat, götürü!
Yakınlıktan ötürü
Kaçıp gitmiş yakınlık...”
Muhakkik Mimar Turgut Cansever’den bir şehir tarifi okuyoruz: “Şehir, ahlakın, sanatın felsefenin ve dini düşüncenin geliştiği ortam olarak, insanın bu dünyadaki vazifesini, en üst düzeyde varlığın anlamını tamamladığı ortamdır. Bu idrak, şehir biçiminin oluşmasını sağlar ve insanın en üst gelişme düzeyine ulaşmasının temeli olur…”
Müthiş ! Şehrin en üst idrakte anlamı budur işte: İnsanın bu dünyadaki vazifesini, varlığın anlamını tamamladığı ortam..
Gene Cansever, varlık tasavvurunun mimari ve sosyal taleplerle ilişkisine dikkat çekiyor:
“Varlığın bütünlüğünü kapsayan yaradılışa ait kozmik, metafizik tasavvurumuz ve bu tasavvura ait kuvvetler hiyerarşisine ilişkin inançlarımız, her kararımızın temelini oluşturduğu gibi üslubu da vücuda getirir….
Burada insan-konut-toplum, vs. ilişkilerine girmek istemiyoruz. Öncelikle ilgililer ve TOKİ, merak edip Turgut Cansever’in başta İslam’da Şehir ve Mimari isimli eseri olmak üzere diğer eserlerine zahmet edip göz atarsalar, biraz olsun vebalden kurtulurlar.
Cansever, 1980’lerin başında hem muhtemel tehlikeye dikkat çekiyor hem de (insanın yaşama mekanı konusunda kafa yoramayacaklara) kolay ve basit bir formül teklif ediyor: “Bugün Cumhuriyet tarihinin en büyük inşaat ve ev programı harekete geçirilmek üzeredir. Bütün değer sistemlerini şuurla diğer ilgili saha meselelerini de halledecek şekilde yeniden kurmak, bu dev yatırım programını ev mimarisine üslup özelliklerini kazandırarak gerçekleştirmek bir vazife ve zarurettir.
Ev Mimarisinin üslup meselesinin başarılı çözümleri yakın tarihe kadar devam edegelmiş olan Türk-Osmanlı Anadolu ev mimarisinin mahallî an’anelerinde mevcuttur. Meselenin en dolaysız, doğru, gerçek ve başarılı çözümü bu mahalli ev mimari an’anelerini, bazen gerekli olabilecek teknolojik gelişmeleri de yaparak devam ettirmektir. Böylece Türk toplumu şahsiyetini, yaşama üslubunu ve şahsiyetli bir mimarî çevreyi yeniden kurabilecektir…”
Tekrar edelim: Maalesef TOKİ eliyle böylesine bir tarihi fırsat heba edildi. Hebanın da ötesinde TOKİ adeta, “Toplu Katliam İdaresi” şeklinde hareket ederek, “örnek toplu yerleşim”lere değil “örnek toplu yerlebir etme”lere, yol açtı.
TOKİ, 2009 yılının sonunda, garabet bir şekilde Osmanlı ve Selçuklu dönemi konut mimari özelliklerini yansıtan mahalle...”leri hatırlayıp, “nostaljik” biçimde oluşturmaya çabalayacağına, 25 yıl önceden bugünlere seslenen Cansever’e kulak verseydi, faili olduğu “toplu katliam”lar yerine “toplu ihya”lara sebep olabilirdi.
Kime ne söylüyoruz? Veya kime kimden bahsediyoruz?
Hz. Mevlâna’yı hatırlıyoruz: “Hikmeti ehil olmayana söyleme, hikmete yazık etmiş olursun. Ehlinden de saklama, ehline yazık etmiş olursun !”
Hz. Mevlâna’nın uyarısına rağmen, affına sığınarak dilimizi tutamayarak gene de söyledik.
Çok geç kalındı. Şehir katliamları artık durdurulamaz aşamaya geldi ama gene de, şehir yöneticileriyle birlikte TOKİ’nin önce, “imkanları”nı geliştirecek değil “idrakleri”ni değiştirecek “terbiye”ye ihtiyacı var!
Aksi halde devlet eliyle şehir katli’ne devam ederler… Devam da ediliyor zaten..
Modern şehirlerimizde yapılan büyük toplu konutlar ve özellikle kamu binalarının belki de yüzyılları aşan bir kalıcılığı olacağı düşünüldüğünde, “model olma” kalite ve vasıfta inşa edilmeleri gerekmiyor muydu, gerekmiyor mu ? Ha keza diğer yapılar ve özellikle de binalar da öyle değil mi? Bugün, kooperatif tarzındaki toplu yapılardan tutunuz da devletin TOKİ eliyle inşa ettiği toplu konutlara baktığınızda “toplu mezarlık”lardan farkı var mıdır dersiniz?
Hem de öyle bir toplu mezarlık ki ! İnsana ürperti veren türden !
TOKİ ne yaptığına ve ne yapacağına bir de bu “veche”den yâni perspektiften bakabilir mi dersiniz?
TOKİ’nin 81 ilde yaptıklarına, hemen yanıbaşımızda da Trabzon’daki toplu konutlara bu gözle bakmaya ne dersiniz?
Son bir not: Önceki yazımızı okuyan “zahid” bir dostumuz “Niçin böyle yazıyorsun? Mezbeleliklerden toplu konutlar, gecekondulardan yaşanılar mekanlar çıkaran TOKİ değil mi?” diye sormuş ve bu konutların “yeni sosyal ilişkiler zemini açtığı”ndan bahsetmişti. Yazımızı okuma zahmetine katlanılır mı bilmem ama, sorunun cevabı yazımızın içerisinde. Kaotik bir zihniyete işaret etmektir muradımız.
Son söz: Betonlaşmış kafaların “hazır beton”larında hayat sürmek, “hayattan muhacir” yaşamaktır.
(Günebakış, 14 Ekim 2009)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder