Yahya Düzenli
duzenliyahya@gmail.com
Kadîm medeniyet şehirlerine musallat ‘hastalık’lara son yıllarda bir yenisi daha eklendi. Şehir adına belli tarihlerde büyük metropollerde düzenlenen “etkinlikler”in muhtevasına baktığımızda “gastronomi”nin ötesine geçilemediğine şahit oluyoruz. Yâni boğaz ve yemek seviyesine indirgenmiş etkinlikler…
Trabzon için de geçerli bu. Büyük şehirlerde şehrin tanıtımı adına yapılan etkinlikler, büyük ölçüde yemek kokularının hakim olduğu, kolbastı denilen folklor virüsünün insanlara/meraklılara enjekte edildiği, insanların Trabzon adına boş yere meşgul edildiği günlerden ibaret…
Şehrin sanki “tanıtım”a ihtiyacı varmış gibi, sanal ve sahte bir “tanıtım furyası” estiriliyor. Eğer Trabzon bugüne kadar tanınmamışsa, içinde Trabzon olmayan üç-beş günlük gürültü ile mi tanıtılacak, tanınacak?
Şehrin Valisinden Belediye Başkanına, siyasilerinden diğer kuruluşlarına kadar hayalî bir kutsal “tanıtım” kelimesinin arkasına siperlenilerek Trabzon güya sahipleniliyor.
Tabii ortada işin “sahip”leri olmayınca, yâni şehrin tarihî derinliğinin bilincinde, şehre aidiyetini ‘çıkara tahvil etmemiş’ olanlar ortada görünmeyince iş “Trabzon İşportacıları”na, pazarlamacılarına kalıyor. Bunlar da pazarlanacak en geçerli meta olarak mideye ve ayaklara hitap eden ‘hedonist’ dürtülere zemin hazırlıyorlar.
Bugünkü şekliyle Trabzon Etkinliklerinin tam da karşılığı bu.
Pek şaşılacak bir durum olduğunu sanmıyorum, ama Büyükşehirlerdeki “Trabzon Etkinliklerinin” ana hamisi olan eski Bayındırlık Bakanından sonra şimdiki Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın da Trabzon adına “neyin tanıtıldığı”ndan, “neye hizmet edildiğinden” haberi olduğu kanaatinde değilim.
Herhalde etkinlikler öncesi Sayın Bakanın koordinasyonunda milletvekillerinin de katılımıyla toplantılar yapılıyor ve hangi firmadan ne kadar “katkı” alınacağı belirleniyordur. Tabii telefon edilen firmalar da muhtemel “beklentiler, getiriler ve riskler”i düşünerek katkı veriyordur.
Trabzon’un ruhu, muhtevası, tarihî derinliği, kendine ait folkloru, orijinal mutfağı, vs. atlanarak, kolaycı bir şekilde sun’i-yapay bir “Trabzon gürültüsü” çıkarılıyor, adına da “muhteşem Trabzon günleri” deniliyor.
Araya sokuşturulan birtakım panel vesaire de işin ‘zevahiri kurtarma’ tarafından kesitler…
Trabzon şehir kültürü, zevki, sanatı bu tür etkinliklere endeksleniyor, indirgeniyor. Etkinlik günleri bir yıl boyunca iple çekilir gibi bekleniyor. Ne yazık ki Trabzon kültürünün, zevkinin, estetiğinin, duyarlılığının futbola, mideye ve kolbastıya indirgendiği bu etkinlikler kutsanıyor, eleştirilmiyor…
Bizce Büyükşehirlerdeki “Kutsal Trabzon etkinlikleri” Trabzon’un aslî rengini değil renksizliğinin sergilenişidir.
Bu etkinliklere Valilik ve Belediyeler başta olmak üzere birçok kuruluş ve ticarî firma katılıyor. Firmaları anladık da Valilik ve Belediye bu etkinliklerde nasıl bir fonksiyon icra ediyor? Büyük bir stand’da kahkahalar, refleksten ibaret tebessümlerle ‘Trabzon tanıtılıyor’(!)
Merak etmeyin, sizin gastro ve kıvrak titremelerle güya tanıtmaya çalıştığınız Trabzon’u suyun “öte yakası”ndakiler çok daha iyi tanıyor, biliyor. Sizin anlayamayacağınız kadar anlayabiliyorlar. Bu konuda sadece “Trabzon” ismiyle yayınlanan kitaplara baktığımızda yabancıların şehirle ilgili eserleri bizim “yüzümüzü kızartacak” kadar fazla, kaliteli ve ilgi çekici.
Bu etkinliklere ne kadar para harcanıyor bilemiyorum. Ancak “müthiş” diyebileceğimiz bir meblağın buraya harcandığı belli.
Başta Çevre ve Şehircilik Bakanı, Trabzon Milletvekilleri, Valilik ve Belediye Başkanlığı, Odalar ve diğer resmî ve özel kuruluşlar, firmalar olmak üzere akıllarına hiç mi “KİTAPLIK ÇAPTA ESERLER” gelmiyor, bunlar görülmüyor?
Görülmüyor, çünkü görecek gözler başka yerlere endeksli. Görmesi gerekenlerin idraklerinden çok midelerinin hareket halinde olması “görüşü engelliyor”.
Büyükşehirlerdeki Trabzon etkinliklerinde en fazla ilgi çeken bölüm “yemek kokuları”nın geldiği koridor olunca insanın aklına Alman İmparatoru Bismark’ın “Devlet”e ilişkin bir sözü geliyor. Diyor ki Bismark: “Devletin bütün organları çürümüştür. Midesi müstesna!”. Bismark’ın bu sözünü etkinlikler vesilesiyle şehrimiz Trabzon’a uyarladığımızda “Trabzon’un midesi dışında bütün organlarının çürüme’ sürecine girdiğini hatırlatalım.
Bir radyasyon yağmuru gibi, giderek bütün şehirlere aynı hastalıkların bulaştırıldığı modern zamanlarda Trabzon, kendisini steril tutabilecek bünye ve muhtevaya sahipken, birilerinin şehir adına “mülkiyetçi” tasarruflarına seyirci kalmak, hatta onları alkışlamak Trabzon’un tarihî kimliğini, manâ ve muhtevasını görmezden gelmek, ondan uzaklaşmaktır.
Biz Trabzon’u ayağa mahkûm etmek (futbol ve kolbastı) ve mideden ibaret görmek isteyen ve ısrarla bu yönde koridor açmak isteyen, sağlıklı damarlara musallat varisleri besleyecek “Trabzon Etkinlikleri”nin içinde “Trabzon olmayan” etkinlikler olduğunu düşünüyoruz.
Eğer bu etkinlikler ciddi, düzeyli ve muhtevalı bir şekilde yurtdışında düzenleniyor olsaydı bunun bir anlamı vardı. Ama mevcut biçimiyle bu etkinlikleri düzenleyenlerin ve destek olanların ticarî, siyasî ve bürokratik kaygı ve beklentilerin ötesinde bir “şehir kaygısı” var mıdır?
Kitaplara sığmayan bir medeniyet şehri ne yazık ki büyük şehirlerin loş salonlarındaki standlara sığdırılıyor.
Bitirirken bir not ekleyelim: Etkinliklere destek veren Çevre ve Şehircilik Bakanı ile eski Bayındırlık ve İskân Bakanına atfederek söyleyelim ki; etkinlikler kapsamında “Trabzon yine denize kıçını dönenlerin eline geçti” ve “Müslüman bir ülkede başörtülü bir kadın olmak istemem." Sözlerinin sahibinin konser verecek olması da oldukça manidardır. Sözkonusu sahne sanatcısının bu iki sözünü hatırlatalım ki destek veren bakanlar, siyasiler, vs. ler kimlere destek olduklarını belki gözden geçirirler.
(Günebakış, 22 Şubat 2012)
duzenliyahya@gmail.com
Kadîm medeniyet şehirlerine musallat ‘hastalık’lara son yıllarda bir yenisi daha eklendi. Şehir adına belli tarihlerde büyük metropollerde düzenlenen “etkinlikler”in muhtevasına baktığımızda “gastronomi”nin ötesine geçilemediğine şahit oluyoruz. Yâni boğaz ve yemek seviyesine indirgenmiş etkinlikler…
Trabzon için de geçerli bu. Büyük şehirlerde şehrin tanıtımı adına yapılan etkinlikler, büyük ölçüde yemek kokularının hakim olduğu, kolbastı denilen folklor virüsünün insanlara/meraklılara enjekte edildiği, insanların Trabzon adına boş yere meşgul edildiği günlerden ibaret…
Şehrin sanki “tanıtım”a ihtiyacı varmış gibi, sanal ve sahte bir “tanıtım furyası” estiriliyor. Eğer Trabzon bugüne kadar tanınmamışsa, içinde Trabzon olmayan üç-beş günlük gürültü ile mi tanıtılacak, tanınacak?
Şehrin Valisinden Belediye Başkanına, siyasilerinden diğer kuruluşlarına kadar hayalî bir kutsal “tanıtım” kelimesinin arkasına siperlenilerek Trabzon güya sahipleniliyor.
Tabii ortada işin “sahip”leri olmayınca, yâni şehrin tarihî derinliğinin bilincinde, şehre aidiyetini ‘çıkara tahvil etmemiş’ olanlar ortada görünmeyince iş “Trabzon İşportacıları”na, pazarlamacılarına kalıyor. Bunlar da pazarlanacak en geçerli meta olarak mideye ve ayaklara hitap eden ‘hedonist’ dürtülere zemin hazırlıyorlar.
Bugünkü şekliyle Trabzon Etkinliklerinin tam da karşılığı bu.
Pek şaşılacak bir durum olduğunu sanmıyorum, ama Büyükşehirlerdeki “Trabzon Etkinliklerinin” ana hamisi olan eski Bayındırlık Bakanından sonra şimdiki Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın da Trabzon adına “neyin tanıtıldığı”ndan, “neye hizmet edildiğinden” haberi olduğu kanaatinde değilim.
Herhalde etkinlikler öncesi Sayın Bakanın koordinasyonunda milletvekillerinin de katılımıyla toplantılar yapılıyor ve hangi firmadan ne kadar “katkı” alınacağı belirleniyordur. Tabii telefon edilen firmalar da muhtemel “beklentiler, getiriler ve riskler”i düşünerek katkı veriyordur.
Trabzon’un ruhu, muhtevası, tarihî derinliği, kendine ait folkloru, orijinal mutfağı, vs. atlanarak, kolaycı bir şekilde sun’i-yapay bir “Trabzon gürültüsü” çıkarılıyor, adına da “muhteşem Trabzon günleri” deniliyor.
Araya sokuşturulan birtakım panel vesaire de işin ‘zevahiri kurtarma’ tarafından kesitler…
Trabzon şehir kültürü, zevki, sanatı bu tür etkinliklere endeksleniyor, indirgeniyor. Etkinlik günleri bir yıl boyunca iple çekilir gibi bekleniyor. Ne yazık ki Trabzon kültürünün, zevkinin, estetiğinin, duyarlılığının futbola, mideye ve kolbastıya indirgendiği bu etkinlikler kutsanıyor, eleştirilmiyor…
Bizce Büyükşehirlerdeki “Kutsal Trabzon etkinlikleri” Trabzon’un aslî rengini değil renksizliğinin sergilenişidir.
Bu etkinliklere Valilik ve Belediyeler başta olmak üzere birçok kuruluş ve ticarî firma katılıyor. Firmaları anladık da Valilik ve Belediye bu etkinliklerde nasıl bir fonksiyon icra ediyor? Büyük bir stand’da kahkahalar, refleksten ibaret tebessümlerle ‘Trabzon tanıtılıyor’(!)
Merak etmeyin, sizin gastro ve kıvrak titremelerle güya tanıtmaya çalıştığınız Trabzon’u suyun “öte yakası”ndakiler çok daha iyi tanıyor, biliyor. Sizin anlayamayacağınız kadar anlayabiliyorlar. Bu konuda sadece “Trabzon” ismiyle yayınlanan kitaplara baktığımızda yabancıların şehirle ilgili eserleri bizim “yüzümüzü kızartacak” kadar fazla, kaliteli ve ilgi çekici.
Bu etkinliklere ne kadar para harcanıyor bilemiyorum. Ancak “müthiş” diyebileceğimiz bir meblağın buraya harcandığı belli.
Başta Çevre ve Şehircilik Bakanı, Trabzon Milletvekilleri, Valilik ve Belediye Başkanlığı, Odalar ve diğer resmî ve özel kuruluşlar, firmalar olmak üzere akıllarına hiç mi “KİTAPLIK ÇAPTA ESERLER” gelmiyor, bunlar görülmüyor?
Görülmüyor, çünkü görecek gözler başka yerlere endeksli. Görmesi gerekenlerin idraklerinden çok midelerinin hareket halinde olması “görüşü engelliyor”.
Büyükşehirlerdeki Trabzon etkinliklerinde en fazla ilgi çeken bölüm “yemek kokuları”nın geldiği koridor olunca insanın aklına Alman İmparatoru Bismark’ın “Devlet”e ilişkin bir sözü geliyor. Diyor ki Bismark: “Devletin bütün organları çürümüştür. Midesi müstesna!”. Bismark’ın bu sözünü etkinlikler vesilesiyle şehrimiz Trabzon’a uyarladığımızda “Trabzon’un midesi dışında bütün organlarının çürüme’ sürecine girdiğini hatırlatalım.
Bir radyasyon yağmuru gibi, giderek bütün şehirlere aynı hastalıkların bulaştırıldığı modern zamanlarda Trabzon, kendisini steril tutabilecek bünye ve muhtevaya sahipken, birilerinin şehir adına “mülkiyetçi” tasarruflarına seyirci kalmak, hatta onları alkışlamak Trabzon’un tarihî kimliğini, manâ ve muhtevasını görmezden gelmek, ondan uzaklaşmaktır.
Biz Trabzon’u ayağa mahkûm etmek (futbol ve kolbastı) ve mideden ibaret görmek isteyen ve ısrarla bu yönde koridor açmak isteyen, sağlıklı damarlara musallat varisleri besleyecek “Trabzon Etkinlikleri”nin içinde “Trabzon olmayan” etkinlikler olduğunu düşünüyoruz.
Eğer bu etkinlikler ciddi, düzeyli ve muhtevalı bir şekilde yurtdışında düzenleniyor olsaydı bunun bir anlamı vardı. Ama mevcut biçimiyle bu etkinlikleri düzenleyenlerin ve destek olanların ticarî, siyasî ve bürokratik kaygı ve beklentilerin ötesinde bir “şehir kaygısı” var mıdır?
Kitaplara sığmayan bir medeniyet şehri ne yazık ki büyük şehirlerin loş salonlarındaki standlara sığdırılıyor.
Bitirirken bir not ekleyelim: Etkinliklere destek veren Çevre ve Şehircilik Bakanı ile eski Bayındırlık ve İskân Bakanına atfederek söyleyelim ki; etkinlikler kapsamında “Trabzon yine denize kıçını dönenlerin eline geçti” ve “Müslüman bir ülkede başörtülü bir kadın olmak istemem." Sözlerinin sahibinin konser verecek olması da oldukça manidardır. Sözkonusu sahne sanatcısının bu iki sözünü hatırlatalım ki destek veren bakanlar, siyasiler, vs. ler kimlere destek olduklarını belki gözden geçirirler.
(Günebakış, 22 Şubat 2012)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder