7 Şubat 2012 Salı

GELENEĞE İHANET VE ŞEHİRDE ZARARLI UFUKLAR AÇMAK...

Yahya Düzenli
duzenliyahya@gmail.com

20. yüzyılın büyük mimar ve şehircilerinden Le Corbusier, 1942 yılında “Mimarlık Öğrencileriyle Söyleşi”sinde “Bugünün Sözü” başlığı altında “İşgal yıllarıydı. Fransa’da çağdaş mimarlık, kötü düşünceler taşıdığı, karışıklığa neden olduğu gerekçesiyle suçlanıyordu: geleneğe ihanet etmişti, zararlı ufuklar açmıştı…” diyor. Söyleşinin başka bir yerinde de “Paradan, kendini beğenmişlikten kurtulan her düşünce, bir çıkış kapısı bulabilir, kendi yolunu çizebilirdi…” diyor.

Le Courbusier altı çizilmesi gereken bu önemli cümleleri bana tekrar “TOKİ Zihniyeti”ni hatırlattı. Ulusal bir gazetenin bir köşe yazarının “TOKİ’nin ufku var mı, ufku?” başlıklı eleştirel yazısına TOKİ uzun bir cevap gönderiyor. Gönderilen cevap ilgili yazarın köşesinde yorumsuz olarak yayınlanıyor. Hiçbir karşı yoruma ihtiyaç hissetmeyen TOKİ’nin cevabı, eski deyimle “şecaat arzederken sirkatin söyler” türünden bir açıklamaydı.

Israrla “TOKİ zihniyeti” diyorum. Çünkü kurulduğu günden bu yana, gelip geçen siyasî iktidarların rengi ne olursa olsun, alışkanlıkları ve zihniyeti “değişmeyen” TOKİ’nin son AKP iktidarındaki tek farklı tarafı; göğsünü gererek 500 bin konut ürettikleriyle öğünmesidir. Tabii ortaya “ne” konulduğundan ziyade “ne kadar” konulduğuna endekslenen mimarîsiz, estetiksiz, şehirsiz ve medeniyetsiz “TOKİ zihniyeti” taviz vermez bir biçimde varlığını sürdürüyor.
TOKİ’nin cevabî açıklaması asla bir “şehir ve medeniyet” idraki taşımadığının ilâmı niteliğindeydi. Bu açıklamadan bir paragraf alarak söylediklerimizi ‘müdellel’ hale getirelim: “İdaremiz, 58, 59, 60 ve 61. hükümetlerimizin acil eylem planı ve hükümet programlarında yer verilen hedefler çerçevesinde, gecekondu dönüşüm/kentsel yenileme projeleriyle, belediyelerle işbirliği içinde çağdaş şehirler üretilmesini ve şehirlerin günün değişen koşullarına daha iyi yanıt verebilecek duruma getirilmesini hedeflemektedir. Bunun yanı sıra kentlerimizdeki gecekondulaşmanın önlenmesi, mevcut gecekondu alanlarının dönüştürülmesi ve dar gelirlilerin kira öder gibi kısa sürede ev sahibi olmaları da amaçlanmaktadır…”
TOKİ’nin anlamadığı ve belki de hiçbir zaman anlayamayacağı gerçek şu: Şehir ve konut kültürümüzün “değişmez”leri ile “değişkenleri” asla TOKİ’nin mekanlarına yansımıyor. Böyle bir kaygısı yok. Bu kaygının olabilmesi için öncelikle dünya görüşü, medeniyet ve şehir idraki gerekli…

Brecht’in bir sözünü hatırlıyorum: “Banka kurmak, banka soymaktan daha ahlâklı değil” diyor. Kentsel dönüşüm adına şehirlerimizde yapılanları gördükçe, bu sözü konumuza uyarlayarak günümüzde artık “şehir inşa etmek, şehir istilâ etmekten, yıkmaktan daha ahlâklı değil” diyebilir miyiz?

Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Gitsek de birbirinin kopyası, benzeri aynı “TOKİ tabutlukları”nı göreceğiz. İşin ilginç tarafı, şehrimizde de hızla yükselmeye başlayan bu tabutlukları satın alanlar da, içinde yaşayanların çoğu da halinden memnun. Çünkü insanınıza bir “yaşama kültürü” sunamamışsınız. Konut sahibi olmak asıl mesele oldu. Şehir kurmak, medeniyet inşa etmek değil. Tek amaç: Ev sahibi olmayanları ev sahibi yapmak. Ne pahasına ve nasıl olursa olursa olsun. Bu da tüketim toplumunun modern zamanlardaki alışkanlıklarını devam ettirmesinin yeni bir biçimi…

TOKİ’nin tarih, gelenek, dünya görüşü, şehir ve medeniyet gibi bir temel derdi, dersi ve endişesi yok. Belki de bunlar TOKİ için gereksiz fanteziler. Geleneği göremiyor, hatta (Le Courbisier’in dediği gibi) ona ihanet ediyor, zararlı ufuklar açıyor…

Meşhur sözdür: “Bugün kim olduğunuz dünkü tercihlerinizin sonucu; yarın kim olacağınız ise bugünkü kararlarınızın sonucu olacaktır..” Şehir geleneğimizin “dünkü” tercihlerinin doğruluğu yanında, geleceğimizin şehirleri için verilen “devletlû kararlar”ı gördükçe ve TOKİ eliyle icra edildikçe nasıl bir “kaos dünyası”nda yaşayacağımızı bugünden görebiliyoruz.

Tıpkı kimyasal bir fabrika gibi devlet aygıtı TOKİ de yarar üreteyim derken, zarar veriyor, zararlı maddeler (konutlar) üretiyor. Halbuki devlet vatandaşının sağlığını korumak, gelecek nesillerin temiz ve sıhhî mekânlarda yaşamalarını temin etmek zorunda. TOKİ zihniyetinin “niçin bu tür mekânlarda yaşamamak zorunda olduğumuz”a ilişkin bir vicdanî sorgulamaya girmesi mümkün görünmüyor.
Görünmeyince de eski usûl toplu talimlere devam…

Bu söylediklerimizi ayniyle gördüğümüz şehrimiz ne alemde dersiniz? Şehrimiz Trabzon da içinde olmak üzere hâlâ “eski tad”lardan çeşni edebileceğiniz bir şehirde yaşayabilme imkânlarına rağmen ısrarla ufkumuzu daraltan, hayatımızı kaosa çeviren tabutluklar inşa etmekteki ısrar nedir?
Bunca örnek, kılavuz ve mimarî stoğa rağmen geleneğin gücünü modern zaman malzemelerine taşıyamayan, onu yaşayan bir organizma haline getiremeyen, özetle “şehir inşa ediyorum” diyerek “şehir imha etme” hummasına tutulan TOKİ’nin uzun bir terapi ve rehabilitasyona ihtiyacı var.
TOKİ’nin yukarıda bahsettiğim açıklamasının bir yerinde bizce “ironik-mizahi” nitelik arzeden bir kesit var: “…İdaremiz mimari projelerle ilgili yapılan eleştirel tespitlere ilişkin olarak gerekli çalışmaları sürekli yapmakta, kendini sürekli yenilemekte ve bu çalışmalar sonucunda elde edilen projeler doğrultusunda ihaleleri gerçekleştirmektedir. Hal böyleyken; bir fotoğraftan yola çıkarak, genel bir değerlendirme yapmadan "TOKİ'yi ufuksuzlukla" itham etmek özveri ile görev yapan TOKİ çalışanları için büyük bir haksızlıktır.”
Anlaşılan o ki, hastalık tedavi kabul etmiyor. Çünkü hastalığın farkında değiller.
Le Courbusier ile başladık, gene onun “şehircilik”e ilişkin bir tespitiyle bitirelim: “…. Derinlemesine gelenekçi bir şehircilikti bu; doğaldır ki geleneğin, hep yeniliklerden oluşan kesintisiz bir zincir, bu nedenle de geleceğe yönelişin en güvenilir tanığı olduğunu kabul ederseniz. Gelenek geçmişe değil, geleceğe yönelen bir okla simgelenebilir ancak.. .. Demek ki bir kez daha şehircilik, çağların derinliğinden yükseliyor ve bir uygarlığı ‘dayalı döşeli’ bir düzene kavuşturma görevini üstleniyordu…”
Bu satırlar TOKİ ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’mızın dikkatlerine sunulur… Kendilerinden beklenen sadece dikkat, rikkat, idrak…
(Günebakış, 8 Şubat 2012)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder