duzenliyahya@gmail.com
Modern zaman şehirlerini ifsat edici orijinal virüslerden birisi olan ve etki alanını karantinaya almak neredeyse imkânsız hale gelen futbol, şehirlerimizi istilâ ederken genç- ihtiyar demeden tüm şehir insanının enerjisini boşa akıtıyor, âtıl hale getirip harcıyor.
Bu “makûs talih”ten en çok payını alan şehirlerin başında Trabzon geliyor. Futbol uğruna Bakanından milletvekiline, valisinden belediye başkanına, köyde kan ter içinde toprağını kazan yaşlı kadından şehirdeki sıradan insana kadar herkesin seferber olduğu, belki de dünya tarihinde ilk defa aydınla cahilin, akil baliğ olmamış çocukla ölümü bekleyen ihtiyarın, üniversitedeki bilim adamıyla köydeki çobanın aynı eksende buluştuğu, asabiyet endeksinin aynîleştiği, atardamarlarının aynı basınca sahip olduğu futbol, ne acıdır ki Trabzon’da hâlâ anestezi etkisi uzun süreli bir uyuşturucu olarak varlığını sürdürüyor.
“11 Şehir Azizi”nin hafta sonu âyinlerine endeksli şehir medyasında da “futbol ideologları” tefekkür ve tezekkürde daim ve kaimdirler. 11 şehir azizinin diğer başka bir 11 şehir aziziyle (antik dönemlerin arena ve gladyatörleri yerine) modern zaman stadiumuslarında karşılaşmaları ve şehir halkının da (eski antik Roma şehir halkının benzeri) elektriği yüksek nâralarla enerjilerini boşalttıkları futbol stadiumus’larının en muhteşemlerinden birisi Trabzon’da inşa ediliyor.
Adı “Akyazı Spor Kompleksi”.. Bizim deyimimizle “Akyazı Olimposu…”
Olimpos, antik Yunan mitolojisinde tanrıların yaşadığı dağın adı… Olimpiyat oyunları da mitolojik tanrıların yaşadığına inanılan Olimpos Dağı’nda onların onuruna düzenlenir, onlara armağan edilirdi. İlk Olimpiyat oyunları Olimpia Kralı Pelops’a kurbanların sunulmasıyla başlamış, sonra gelenek tüm dünyada yaygınlaşmış, uluslararası niteliğe bürünmüştür.
Olimpiyatlara karşı özel bir ilgisi olan Trabzon, “2011 Avrupa Gençlik Olimpiyatları, “2012 “Türk-İslam Dünyası Mühendislik-Mimarlık ve Şehircilik Olimpiyatları”ndan sonra şehrin sembolü olabilecek bir Olimpiyat anıtını da inşa etmeliydi(!) Çünkü şehre bu etkinliklere izafeten bir yama sıfat daha eklendi: “Olimpiyat şehri Trabzon!”
Mitolojik ve pagan ritüeller yeniden mi depreşiyor diye sormadan edemiyoruz. Mitolojide; Truva Savaşlarından önce Altın Post’u ele geçirmek için gemileri “Argo” ile Doğu Karadeniz’e gelen Argonotlar’ı da unutmamış olacağız böylece. Çünkü Akyazı Olimposu yeni seferler için gelecek modern argonotlarımıza itina ile hazırlanıyor.
Tarihî “mit”ler de hep böyle icat edilir ve etrafında inanç oluşturulur. Modern “mit”ler de öyle. Modern Olimpos’lar, modern sunaklar, modern gladyatörler, modern şehir azizleri… Ve bunlara (onlar farkına bile varmadan) inandırılan, şartlandırılan, zihinleri ve bedenleri bunlarla dolu binler, milyonlar…
İki eskimiş bakandan siyasilere ve şehir yöneticilerine kadar tüm devlet ricalinin neredeyse “yüzyılın anıtı” olarak sahiplenmek ve bir an önce bitirmek için yarıştığı “Akyazı Olimposu” olağanüstü bir hızla yükseliyor. Öyle görünüyor ki; denizden çalınıp doldurulan oldukça geniş (795 dönüm) bir arazi üzerinde inşa edilen Akyazı Olimposu, eğer mitolojideki denizler tanrısı Poseidon’un gazabına uğramazsa kısa zamanda bitirilecek.
Eskiden devlet “kalkınma” için fabrika yapardı, şimdi şehir azizlerinin âyini ve şehir halkını eğlendirmek ve “beşiklerde uyutmak” için büyük bedellere mal olsa da “stadiumus” yapıyor.
Stadiumus’larda halk
yığınları için genel, seçkinler için ise özel yerler yapılırdı. Modern stadyumlarda
bunun adı “şeref tribünü”dür. Trabzon Akyazı Olimpos’unda da hiçbir şey eksik
bırakılmayacak şekilde “protokolos” için itina ile hazırlanıyordur.
Modern çağın
gladyatörleri için inşa edilen Trabzon Akyazı
Olimposu 61 bin kişilik olacakmış. 61 fetişizmine yakalanmış bir şehir için
oldukça yerinde bir sayı. Oldu olacak bir de Olimpos’ta hafta sonu ayininde
karşılaşacak gladyatörlerin sayısını 11+11=22 yerine 30+30=60. Bir de ekleyerek
toplam 61’e çıkarsalar harika olur (!)
Tarihî şehirler kutsal
sembolleriyle tebarüz ederler.
Meselâ;
Roma Panteon’la,Atina Parthenon’la özdeşleşmiş ve hatırlanmaktadır.
Trabzon da kadîm ve
aynı zamanda kendisini modern zamanlara taşıyan şehirlerden birisi olarak,
yakalandığı virüslerin en etkililerinden olan ‘futbol’a sarf ettiği enerji ve
kaynak ve bunca zihin ve kas israfından sonra artık sembolünü de buldu:
Akyazı Olimposu
bitirildiğinde şehrin simgesi olmalı.
Eminim ki şehrin tanıtımı için hazırlanacak eşya ve diğer tanıtım
malzemelerinde -içinde bir futbol topu ile
birlikte- bordo-mavi renklere boyanmış Akyazı
Olimposu olmalı (!) Tabi bir de grafik tasarımcısı maharetiyle uygun bir 61
ikonu (!)
Güney Amerika’da bir futbol
kulübü futbolcularını ve taraftarlarını ölünce de bir arada toplamak için özel mezarlık yaptırmayı
planlamıştı. Taraftarlar için yeterli olmaz belki ama Akyazı Olimposu kompleksi’ne
futbolcular için “11 şehir azizi
mezarlığı” adıyla toplu bir
mezarlık da yapılsa mükemmel olur (!) İleride büyük ihtimalle “Trabzon azizleri nekropolü” olarak
turizme bile açılabilir (!)
Böylece şehir
azizleri, Akyazı Olimposu ve derken… şehir de kutsallaşır (!)
Gelecek zamanlarda şehir tarihini yazacakların en fazla
paganist kalıntı ve uğraş bulacakları ender şehirlerden birisi olmuş olur
Trabzon.
Futbolun bir spor
olmaktan çıkıp, bir endüstri, zihin ve kas israfı, ahalinin enerjisini bu çapta
tüketen girdap haline geldiği başka bir şehir var mıdır bilemem. Trabzon’a
gelen siyasetçi, bürokrat, bilim adamı, sanatçı vs. herkesi de aynı girdaba
sürükleyen ve başını döndüren futbol, kendi
sınırlarına çekilmedikçe şehrin kendisinden başka konuşacağı, tartışacağı,
değer haline getireceği bir şey ne yazık ki olmayacaktır!
Bir yazarımızın futbolla ilgili, futbolun nasıl bir ‘tüketim endüstrisi’ ve finans-borsa aracı haline getirildiğine ilişkin güzel ve yerinde bir tespitini okumuştum. Hatırladığıma göre şöyle diyordu: "Futbol 22 oyuncunun 90 dakika boyunca bir topun peşinde koştuğu, sonunda yatırım fonlarının kazandığı bir oyundur."
Şehrin DNA’sını
bozan, genleriyle oynayan, yaşanabilir bir şehir olmaktan çıkaran, şehrin kimliğini
futbola endeksleyen, şarka mahsus tarzda
temaşalarla gününü gün edenlere ne söylenebilir ki?
Ayaklarının altından
kayıp giden bir şehrin trajik akıbeti de böylece yavaş yavaş hazırlanmış olur!
Bir zamanlar
sıhhatli olan bu şehrin yakalandığı, metastasa başlayan ve tedavisi gayr-i mümkün
futbolu lokal bir etkinlikten çıkarıp şehrin bütününe yayılan hastalık
haline getirecek Akyazı Olimposuna
harcanan sermaye ve emeğe yazık!
Şehrin değer
üretecek damarlarını tıkayan, dağlardan
kopup gelen seylâp gibi önüne çıkan her şeyi sürükleyen futbol Trabzon’u daha
fazla işgal etmemeli! Şehrin öncelikleri böyle olmamalı.
Böyle söylüyoruz
ama…
Bir avuç ‘oligarşik
azınlığın’ enjekte ettiği ve bütün vücudu saran futbol cinnetine karşı bir karantina
seferberliği için geç kalınmıştır.
Bu temellendirme ve
gerçekliklerden sonra yazımızı nasıl bitirelim?
“İdareciler tebaayı meşgul etmek zorundadırlar.” Antik arenalar da bu işe yarıyordu. Modern çağlarda da yöneticiler
halkı meşgul etmek zorundadırlar. Stadyumlar bunun en yaygın ve etkili
araçlarıdır.