7 Temmuz 2009 Salı

TRABZON'UN MENÂZİRÜ'L-AVÂLİM'DEN HABERİ VAR MI? - I -

TRABZON’UN MENÂZİRÜ’L-AVÂLİM’DEN HABERİ VAR MI? -I-

Yahya DÜZENLİ
duzenliyahya@gmail.com

Trabzon’un kadîm bir tarih, coğrafya, kültür ve dil olarak zenginliği ve bu zenginliğin ortaya çıkarılmasına, tanınmasına/bilinmesine yönelik çabalar, büyük ölçüde ‘dışarıdakiler’ tarafından ortaya konmuştur. ‘İçeridekiler’ adına büyük talihsizlik olan bu durum bize “güneşi kendi ceketinin astarında kaybetmiş” şehir aydınları, tarihçileri, kültür adamlarına utanç olarak bu durum yeter dedirtiyor. Bu utanç yetmiyormuş gibi bir de bu hazineden ‘habersiz’lik, haberdar olsa da ‘ilgisiz’lik, giderek bir medeniyet şehrini sadece iskeletiyle varolan sıradan-alelâde bir şehir haline getiriyor.

Trabzon’la ilgili, Trabzon adının geçtiği hemen ilk aklımıza gelen eserler olan; M.Ö. 400’lerdeki Ksenophon’un “Anabasis”i, Arrianus’un “Periplo”su, Fallmerayer’in “Trabzon İmparatorluğu Tarihi”nin önemi ve değerleri tartışılmaz. ‘Bu yaka’da ise pek üzerinde durulmayan, adeta bilinçli olarak “ademe mahkûm edilen”, yâni görmezden gelinen, yok sayılan eserlerin başında Âşık Mehmed’in “Menâzırü’l-avâlim” isimli eseri geliyor.

Uzun süredir Trabzon’lu Âşık Mehmed ve eseri Menâzirü’l-Avâlim hakkında “ne zaman yayınlanacak?” sorusunu eksen alan bir yazı yazmayı düşünüyordum. Türk Tarih Kurumu’nca Mahmut Ak’ın hazırladığı tahlilli transkrip metninin yayınlanmasından 2,5 yıl sonra müellif ve eser hakkında yazmak, daha bir gerekli oldu diyerek bu yazıyı kaleme alıyorum.

Âşık Mehmed’in “Menâzırü’l Avâlim” adını verdiği eserinin birebir karşılığı “Alemden manzaralar”, “Âlemin görünümleri” veya “Dünyanın görünümü” şeklinde aktarılabilir..

Bu “şaheser”in bugüne kadar latin harflerine aktarılmamış olması eksikliğin ötesinde çok büyük bir ihmal ve bilinçli gaflet… Çok şükür ki Türk Tarih Kurumu bu muhteşem eseri keşfetti, kıymetini bildi ve 2007 yılında yayınladı. Ancak maalesef kıymeti ne bilim adamlarınca, ne şehir tarihçilerince, ne de coğrafyacılarca kitabın basıldığından bu yana bilinebildi. Trabzon’luların bile haberinin olmaması nasıl affedilebilir?

XVI. yüzyıl Osmanlı ve İslam Coğrafyası’nın büyük Âlim, Ârif ve Muhakkik-Seyyah’ı Âşık Mehmed; XVII. Yüzyılın Katip Çelebi ve Evliya Çelebi’nin de habercisi, öncüsü, etkileyicisi ve ilham kaynağıdır. Âşık Mehmed’in 25 yıl kadar süren ve 43-44 yaşlarında yazımını bitirdiği Menâzirü’l-Avâlim, Trabzon’a hapsedilemeyecek kadar önemli ve kapsamlı bir ‘şaheser’, bir “dünya değeri”dir. Halen bile dünyanın en büyük seyyah-bilginlerinden kabul edilen Evliya Çelebi, bizzat gezip gördüğü birçok yeri anlatırken Âşık Mehmed’den doğrudan faydalanmıştır.

Ne yazık ki Trabzon’da yayınlanan bir yerel gazete yazarının Mehmet Aşkî’yi ve eserini Prof. H. Lowry’den duymasına rağmen ne Lowr’den ne de Âşık Mehmed’den haberi var. En vahimi de “Lowry’le temas kurulmalı. Kitap gün ışığına çıkarılmalı…” sözleri insanı tebessüm ettiriyor (!) En kötüsü de insanın “bildiğini zannettiği konunun cahili olduğunu bilmemesi”.. Hatta bu durum aklımızdan çıkmayan bir Karadeniz türküsünü güncelletiyor: “Dertleri derelere dökeyim da düz olsun. Var doksandokuz yaram, bir da sen vur yüz olsun !”

Kitapla ilgili görüştüğüm Türk Tarih Kurumu’nun “âlim, ârif ve mütebahhir” Başkanı, (Trabzon/Akçaabat/Mimera’lı ) Prof. Dr. Ali Birinci Hoca bizden daha da dertli. Derdi: Kitabın kıymetinin bilinmemesi. Hoca’nın verdiği bilgilere göre kitap 3 cilt halinde 21.11.2007 tarihinde yayınlandığından bugüne kadar, 21 tanesi bu yıl olmak üzere toplam sadece 83 adet satılmış. Bu ayıp başta Trabzon’lular olmak üzere hepimize yeter ! Sadece KTÜ’nin ilgili bölümlerindeki hocalar bile alsa bu rakamın çok üzerinde satılmalıydı !

Ali Birinci Hoca’nın ifadesiyle durum “facia!”.“Trabzon’da her eve girmesi gereken” Menazirül Avalim’in ilk yayınındaki akibeti bu olmamalıydı ! Bu vesile ile başta Mahmut Ak olmak üzere Türk Tarih Kurumu’nu da tebrik etmek gerekiyor. Ali Birinci Hoca’ya “keşke transkripin yanında özenle sadeleştirilip bugünkü dile de aktarılsaydı!” dediğimde karşı çıkarak “Hayır ! Bu tür eserleri herkes nasibi kadar anlar. Okumak yeni kelimeler fethetmektir” diyerek, önemli bir mükellefiyeti de ihtar etmiş oldu. Haddimiz değil ama Hoca’ya cevap verelim: “Hocam, bırak yeni kelimeler fethetmeyi, yanından geçip giden transatlantikten haberimiz var mı?. Demek ki Âşık Mehmed’den hiç nasibi olmamak gene Trabzon’a, Trabzon’lulara düşüyor ! Yazık !

Tabii bu arada Türk Tarih Kurumu’nun yayınladığı kitaplarla ilgili ‘tanıtım eksikliği’ni, eserleri ‘kapalı devre neşir ve hapsetme’ anlayışını da unutmamak gerekiyor. Ali Hoca’nın gayretleriyle bu konuda da adımlar atılacağına şahit olacağız diye bekliyoruz.

Kitabı transkrip edip hazırlayan Doç. Dr. Mahmut Ak, Menâzırü’l-Avâlim’in birinci cildinde kapsamlı, nefis ve ciddi bir Âşık Mehmed biyografisi ve Menâzırü’l-Avâlim tahlili yapıyor.

Türk Tarih Kurumunca basılan 3 ciltlik Menazirü’l-Avâlim’in sadece birinci cildi-tahlil ve dizin-in okunması bile müellif ve eseri hakkında kapsamlı malumât edinmemizi sağlayacaktır.

Elyazması nüshaları kütüphanelerimizde bulunan Menazirül Avalim ve Âşık Mehmed veya Mehmed Aşkî ile ilgili bazı bilgileri kitabı bugünkü dile aktaran Mahmut Ak’ın “Osmanlı Gezginleri” ve Menâzırü’l-Avâlim’in birinci cildindeki ‘Tahlil ve Dizin’ bölümünden aktaralım.

“İsmi, kendi beyanına göre Mehmed b. Ömer b. Bâyezid el-Âşık’tır. Anne ve babası Trabzon’lu olan yazar, 963 veya 964 (1556-1557) yılında bu şehirde doğmuştur. Hatuniye Camii’nde 25 yıldan fazla bir süre muallim-i Kur’an olarak hizmet gören bir babanın oğlu olarak Âşık Mehmed, ilim ve kültür muhitinin içinde yetişmiş, ilk bilgilerini babasından almış, bu arada edebiyat, tarih, vukuat ve yaratılışa dair birçok eseri inceleyen Âşık Mehmed; Arapça, Farsça, Rumca da bilmektedir.”

İrfan sahibi mutasavvıf bir zat olduğunu kendi kaleminden-eserinden öğrendiğimiz Âşık Mehmed; 20 yaşında birkaç ‘ihvan/yol arkadaşı’ ile Bayburt’ta ‘Evliyaullah’tan ârif âbid Zahid Efendi’yi ziyarete gider. Dolaştığı coğrafyalarda birçok tasavvuf erbabını ziyaret edip, sohbet eder ve dualarını alır.

“20 yaşına geldiğinde (1576) ilmini artırmak ve yeni yerler görmek düşüncesiyle 25 yıla yakın sürecek olan seyahatine başlamıştır. Bu süre içerisinde Trabzon-İstanbul arasındaki Karadeniz sahil şeridini karadan ve denizden, Trabzon-Erzurum-Tiflis-Derbend ve Derbend-Kafkasya-Kırım hattını kara yoluyla, İstanbul-Bursa-Manisa-İzmir’e kadarki yerleşim birimleriyle Rumeli’de Selanik-Belgrad-Yanık ve Selanik-Edirne-İstanbul hattındaki mekanları yine karadan görmüştür. Ayrıca Ege Denizi’ndeki bazı adalara ve Kıbrıs’a uğramış, Mısır’ı gezmiştir. Yolculuğu hakkında verdiği bilgiler Beyrut yoluyla geldiği Şam’da noktalanmaktadır. “

“Seyahatleri sırasında çeşitli devlet ve ilim adamları yanında bazı memuriyetler de üstelnmiştir. Erzurum’da, ikinci vezir iken ölen Sûfî Mehmed Paşa’nın oğlu Mahmud Bey’in; Derbend’de Özdemiroğlu Osman Paşa’nın (ö. 1585); şehzadeliği sırasında Manisa’da III. Mehmed’in; Erzurum kadısı Canikî Veli Efendi’nin; Kıratova kadısı Kınalızade Hüseyin Efendi’nin ve Selanik kadısı Taşköprülüzade Kemaleddin Mehmed Efendi’nin (ö.1621) hizmetinde bulunmuştur.”

Âşık Mehmed ve “Menâzırü’l Avâlim”e haftaya devam edeceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder