Yahya DÜZENLİ
duzenliyahya@gmail.com
Prof. Heath W. Lowry’i tanımayan Trabzon’lu var mıdır? Trabzon’un tarihiyle ilgiliyseniz Lowry’i tanımamanız mümkün değildir. 1970’li yıllarda Trabzon’a sürekli gelip gitmiş, kalmış, araştırmalarda bulunmuş bir bilim adamı, Osmanlı tarihçisi. 1980’lerde yasaklanan ve toplatılan, 2001’de tekrar basılan “Trabzon Şehrinin İslâmlaşma ve Türkleşmesi 1461-1583“ adlı eseri Trabzon’un fethi ve sonrasıyla ilgili kaynak kitap niteliğinde olduğunu ilgililer bilirler. Daha önce “Lowry’nin bagajından Trabzon’a bakmak” başlıklı yazımızda eserinden ve Osmanlı ile ilgili değerlendirmelerinden bahsetmiştim. ABD’de Princeton Üniversitesi’nde Osmanlı ve Modern Türk Tarihi Profesörü olarak çalışan H. Lowry, ülkemizde de Üniversitelerde ders verdi. Halen de gelip gidiyor. Osmanlı tarihi, şehirleri ve bazı önemli olayları ile ilgili birçok eseri var. Bazıları henüz daha Türkçeye çevrilmedi.
Kendisiyle, Ankara’da 27 Mart 2001 günü İsmail Hacıfettahoğlu, M. Ulvi Saran, Hüseyin Albayrak ve A. Mesut Düzenli ile birlikte başta Trabzon olmak üzere Osmanlı ile ilgili uzun ve zevkli bir sohbet de etmiştik. Hatta o sohbette, yanımda bulunan Tahrir Defterlerinin Of ile ilgili kısımlarına uzaktan baktığında bile “elması nerede görürse görsün tanıyan bir sarraf bilirkişiliği”yle önemli şeyler söylemişti. Ne yazık ki Osmanlı paleografyasına böylesine bir hakimiyet yerli tarihçilerimizde yok. O sohbette tuttuğumum notlarıma baktığımda, Lowry; “Ben yakın zamana kadar denizden Selaniğe uzaktan baktığımda 38 tane cami minaresi sayıyordum. Bugün bir tane yok. Hepsini imha etmişler.” demişti.
Yazımızda sözkonusu edeceğimiz Lowry’nin iki kitabı Bahçeşehir Üniversitesi’nce yayınlandı. Bu kitaplar: “Osmanlı Döneminde Balkanların Şekillenmesi” ve “Osmanlıların Ayak İzlerinde”. Bu iki muhteşem eserin ikincisi, sözkonusu sohbetimizde bahsi geçen Yunanistan’daki Osmanlı eserleriyle ilgili. Kitabın alt başlığı da: “Kuzey Yunanistan’da Mukaddes Mekânlar ve Mimarî Eserleri Arayış Yolculukları” adını taşıyor. Gözlerden uzak, ancak özel olarak ilgilenenlerin bulabilecekleri bu kitaplar da kaynak kitap niteliğinde.
Prof. Lowry ile 2002 yılında bir dergide yayınlanan söyleşinin başlığı, Osmanlı ile ilgili makro bakışını ortaya koyuyor. O başlık şu: “Osmanlılar’ı 600 yıl ayakta tutan Vergi Sistemi ve Adalettir!” Aynı söyleşide, Osmanlı’nın “gen”lerine ilişkin Süleymaniye külliyesi’nin yapılışı ile ilgili şu ilginç olayı naklediyor:
“… nasıl bugün bir bina inşa edilirken onun en mühim olan kısmı temelse, Osmanlıların niçin 600 sene 17., 18. Yüzyıllardaki büyük çalkantılara rağmen ayakta kaldığını bu sağlam ve akılcı temelleri açıklıyor. Bunun çok güzel bir fıkrası vardır, Kanuni, Süleymaniye Camiini yaptırırken Mimar Sinan "ben bunu 5 sene içinde tamamlayacağım" der. Kanuni Mimar Sinan’ın bazı hassasiyetleri olduğunu bildiği için inşaata hiç gitmiyor, ama haber alıyor. Birinci sene sonunda taş bile konmamış. İkinci sene sonunda soruyor duvarlar daha sıva. Meraklanıyor, bir gün ata biniyor, gidiyor inşaat sahasına, Sinan’a bunun nasıl biteceğini soruyor. O da binanın en önemli kısmı olan temellerin bittiğini, bundan sonraki işin çok kolay olduğunu söylüyor…”
Konuyu dağıtmadan Lowry’nin oldukça kapsamlı iki kitabından birkaç paragraf alıntı yaparak yazımızı sürdürüp sonlandıralım:
Önce 2008 yılında basılan “Osmanlı Döneminde Balkanların Şekillenmesi”nden:
“Boyutları bağlamında bu çalışma, ‘Osmanlı Arkeoarşiv Tarihi’ veya ‘Mimari-arşiv Tarihi’ diye nitelendirebileceğimiz konunun yeni bir alt-alanına katkı niteliğindedir; bununla, fiziksel kalıntıların bugüne kalan belgesel delillerle birlikte değerlendirilmesi kastedilmektedir; bu değerlendirme, başka türlü karanlıkta kalacak olan bir dönemi anlamamız için bir araç olabildiği ölçüde amacına da erişmiş olacaktır. “ Lowry, 19. yüzyıl İngiliz tarihçisi Thomas Macaulay’ın ‘Tarih’le ilgili sözlerinden bahseder: “Mükemmel bir tarihçi, anlatımını etkileyici ve pitoresk kılabilmek için yeterince güçlü bir hayal gücüne sahip olmak zorundadır. Bu hayal gücünü, bulacağı malzemeden memnuniyet duyabilecek ve detayları kendi eklemeleriyle tamamlamaktan kaçınabilecek kadar mutlak anlamda kontrol edebilmelidir. Meselelerin özüne inebilen ve usta bir düşünür olmalıdır. “ Lowry, haysiyetli bir aydın tavrıyla girişteki sözünü şöyle tamamlar: “Ben, anlatı alanındaki yanlışlarımın çok iyi bilincindeyim ve sadece okurun beni spekülatif alanda da fazla ileri gitmiş saymamasını umut edebilirim. Mükemmeliyete gelince, bu erişilmesi mümkün olmayan hedefin sadık kaldığım tek ölçütü, kuzey Yunanistan’ın dağlarında ve ovalarında, 15. yüzyıl Osmanlı yazılı kaynakları ve buralara ek olarak erken dönem seyyahların yazdıkları arasında dolaşırken izlediğim yolun, arkadan geleceklere bir şekilde yardımcı olması umududur. “
Yedi bölümden oluşan kitabın bölüm başlıklarını saymakla yetinelim: “1. Hacı Evrenos’un Ayak İzlerinde: 14. Yüzyılda Batı Trakya’nın Osmanlılar Tarafından Fethinin Yeni bir Yorumu. 2. Yunan Topraklarında İmaret’lerin ve Zaviye’lerin Rolü. 3. Selanik’teki Yedi Kule Kalesi: Kentin Fetihten Sonraki Tarihi Üzerine Bize Anlattıkları. 4. Osmanlı Mimari Mirası ve Batı Makedonya’daki Siroz Kentinde Ekonomik Hayat. 5. Osmanlı Zihne’sini Arayış: Arkeoloji, Tahrir Defterleri ve Kuzey Yunanistan’ın Tarihinin Kaynakları olarak Seyyahların Anlattıkları. 6. İbrahim Paşa ve Osmanlı Kavala’sının Kuruluşu. 7. Osmanlı Hamam Kültürü: Ya da Makedonya’da Az Bilinen İki 15. yüzyıl Osmanlı Kaplıcası.”
Kitapta Lowry’nin son cümlesi: “Bunlar, aynı zamanda Osmanlı Balkanlarının şekillenmesine ilişkin fiili gerçeği kavrama konusunda da bizi bir adım daha ileri götürmektedir.”
Lowry’nin ikinci kitabı “Osmanlıların Ayak İzlerinde”; bu yıl (2009) yayınlandı. Eserin önsözünde Prof. Lowry şöyle diyor:
“Balkanları odak noktası olarak seçmemin belirleyici öğesi, sık sık gözdten kaçırılan bir tarihsel gerçek oldu: Bu, Osmanlıların bir varlık olarak Anadolu ve Müslüman Doğu’yu egemenlikleri altına almalarından çok önce, Balkanlar’da belli bir olgunluğa erişmiş olmaları idi…. Seyahatlerim boyunca, olabildiğince geniş bir alanda hareket etmem sayesinde, Yunanistan’da karşıma çıkan Osmanlı Egemenliğine ait her bir fiziksel izi kelimenin tam anlamıyla inceledim. Bu da, 1350-1550 döneminden kaldığı açıkça bilinen eserlerin yanı sıra, bölgede tesbit edebildiğim, günümüze kadar gelmiş Osmanlı dönemi eserlerinin neredeyse her birini tek tek ziyaret ettiğim, haklarında notlar aldığım ve fotoğraflarla belgelediğim anlamına geliyor. Mahalli mimari kalıntılardan 1890’larda Sultan II. Abdülhamid tarafından yaptırılan istasyonları hala kullanımda olan demiryolu sistemine, çeşmelerden kemerlere ve hamamlardan, günümüzde (çoğu kubbeli Osmanlı havuzları ile hala kullanımda olan) spa otelleri olarak işletilen kaplıcalara kadar.
Geçtiğimiz yüzyılda Hristiyanlaştırılmış olan (ya da duruma göre tekrar Hristiyanlaştırılmış olan ) Osmanlı (cami olsun, türbe ya da dergah olsun) mukaddes mekanlarını aramak ve akıbetlerini kayda geçirmek hususuna özellikle özen gösterdim. Bu ilgi, 20. yüzyılın başlarında, bu tür mekanların bir medeniyetten diğerine “aktarımı” fenomenini inceleyen ilk araştırmacı İngiliz arkeolog F.W.Hasluck’ın çalışmalarına karşı çok uzun bir süredir beslediğim hayranlıktan kaynaklanıyor. Seyahatlerim süresince, ben de benzer bir şekilde, yüzyıllar boyunca Müslüman mekanları olarak nitelendireceğimiz, bazıları insan yapımı (camiler, türbeler, dergahlar ve imaretler) ve bazıları da doğal yollarla meydana gelen diğer (tarihi ağaçlarla bezeli mesire alanları gibi) nisbeten yüksek sayıdaki bu tür mekanların aynı şekilde bir Hristiyan adı altında günümüze kadar nasıl ulaştığı üzerine odaklandım…” diyer ve girişini şöyle sonlandırıyor: “Burada ele alınan mekanların bir kısmı, daha önceden biliniyor olsa da, şaşırtıcı düzeyde büyük bir kısmı, burada ilk kez sunuluyor..”
Lowry’nin sunumuyla Osmanlıların Balkanlar (Kuzey Yunanistan)’da şimdi yok edilen mukaddes mekânlarını okuyoruz. Eser, 3 kitap ve 25 bölümden oluşuyor. Bazı bölüm başlıkları: 1. Yunanistan ve Türkiye arasında 1923-1924 yıllarında gerçekleştirilen Mübadele Sonrasında Tahkir ve Tahrip Edilmiş Müslüman Mukaddes Mekanları. 2. Hristiyanlar Tarafından Ziyaret Edilmekte Olan Müslüman Kutsal Mekanları. 3. Ortaklaşa Kullanılmakta Olan Kutsal Mekanlar. 4. Yeniden İcat Edilmiş veya Tekrar Kullanıma Açılmış Kutsal Mekanlar. 5. Şehir İçindeki Değişim Geçirmiş Kutsal Mekanlar. 6. Kırsal Kesimlerdeki Değişim Geçirmiş ya da Terk edilmiş Kutsal Mekanlar….”
Lowry’nin Türkçeye aktarımı da mükemmel bu iki önemli kitabı, Osmanlı dönemi Balkanlarla ilgilenenler için kaynak niteliğinde…
Osmanlı Trabzon’unu Prof. Lowry’den okuduğumuz gibi, Osmanlı Balkanları’nı da Lowry’den okuyoruz. Hem de mükemmel bir şekilde. Kimi tarihçilerde olmayan, gösteremedikleri hassasiyet çerçevesinde. Yerli tarihçilerimiz ne der bu işe?
(Günebakış, 12 Ağustos 2009)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder