Yahya DÜZENLİ
duzenliyahya@gmail.com
Evet virüs…
Önce Larousse’un dilinden bir virüs tarifi yapalım ki ‘kolbastı virüsü’nden kasdımız iyi anlaşılsın: “Optik mikroskopta görülmeyen, genellikle bakteri geçirmez süzgeçlerden geçen ve özellikle tek tip nükleik asit (DNA ya da RNA) içermekle ve okaryot hücrelerde zorunlu asalak olmakla bakterilerden ayrılan mikroorganizma... Metabolizmaya karışarak DNA’yı bozar..Eğer metabolizma ağır derecede bozulmuşsa, hücre ölür, virüs yeniden çoğalır ve bir önceki hücrede edindiği kabukla başka hücrelere bulaşır; eğer bozukluklar az önemli ise, içlerinde virüs bulunan hücreler virüsün çekirdek kısmını (yapay bir gen gibi) kendi kromozonlarına ekler ve atipik bölünebilen hücrelere, yani ur (kanser) hücrelerine dönüşürler…”
Virüslerin en önemli özelliğinin “asalak” oluşları olduğunu da ekleyelim..
Trabzon’un folklor metabolizmasına karışan bir virüs: Kolbastı !
Kış aylarında kapalı mevzilere çekilen, yaz aylarında açık alanlarda hızla yayılıcı, sirayet edici, doğurgan bir virüs… Bu gidişle durdurulamayan bu virütik etkiye karşı sadece Trabzon değil, Tüm Türkiye “yelken açacak” gibi…
Virütik etkisi öyle bir yayılıyor, yayıldı ki artık önlenemiyor. Trabzon folkloru metastas hali yaşıyor.. Hatta, “kolbastı virüsü” talep edilir hale geldi. Virüs talep edililir mi? Evet ! Bünye ona hazır hale getirilirse, uyuşturucu bağımlılığı gibi dozu sürekli artırılarak bünyeye verilmesi gerekiyor. Kolbastı böyle bir virüs haline geldi.
Virüsler bünyedeki hastalığın ifadecisidir. Hariçten bünyeye sokulamayan, ancak bünyede mevcut fakat harekete geçeceği zamanı ve şartları bekleyen iç bünye virüsleri gibi “kolbastı virüsü” de harekete geçti. Mekân ve sınır tanımıyor… Enfekte kabiliyeti müthiş ! Önüne geleni doğruyor, her rastladığına bulaşıyor…
Kaçmak isteseniz de kaçamıyorsunuz.
Beşinci sınıf arabesk sahne hanendeleri marifetiyle Trabzon folklorunu kemiren, kemirmekten de öte ifsat ve imha etmeye memur bir folklor terminatörü..
Bu terminatör virüsün adı: Kolbastı.
İçinde hiçbir Karadeniz ritmi taşımayan bir müzik eşliğinde söylenen sözlere bakın:
“Mahallenin Mastisi”
“Üçtür beştir. Kızlar hoştur, dünya boştur, coştur coştur..”
“Bir o yana bir bu yana zıplayalım..”
Folklorumuzun “ar damarı”na yönelmiş bir saldırı manifestosu adeta…
Bir virüs icad etmek, ortaya çıkarmak da önemli bir buluştur. Kolbastı’da pay sahibi olan, hatta birbiriyle ‘sahiplenmede yarışan’ folklor ifsat edicileri icadlarıyla öğünebilirler. Vulgarize sahne hanendelerini anladık da, Trabzon folklor bilimiyle uğraşan sözde akademisyenlere ne demeli?
Bu sözler, bu tavırlar, bu icra, onları hiç ilgilendirmiyor.
Trabzon’un hakiki genlerini taşıyan tarihsel horonlara bir katkı yapamıyorlar. Çünkü kalite ve kapasiteleri yetmiyor ! Zihinleri müsait değil !
Galiba bir laboratuar netliğiyle kolbastıyla ilgili en doğru testi müzikbilimci Orhan Hakalmaz, katıldığı bir TV programında yapıyor: “Halk kültüründe böyle bir dans yok. Seyrederken benim tüylerim diken diken oluyor. Kapatın müziği, ne oynuyorlar dersiniz? Ben break dans yapıyorlar derim…”
Bu cümlelerden “Kolbastı Doğu Karadeniz ürünü” diyenler bir şey anlarlar mı bilmem.
Folklor; hangi bölgede icra ediliyorsa o yörenin insan davranışlarını dışavurur. En etkili unsur da ritm ve hareketler… Trabzon insan karakterinin asla fiziki ifadecisi olamayacak, aksine “ifadecisi” değil, “ifsat edicisi” bir virüs Kolbastı…
Oyunun icra edilişindeki “efemine” tavırlar Trabzon insanına yakışmıyor !
Trabzon’da bir âkil folklor adamı çıkıp da bunu dile getirmiyor, getiremiyor. Aksine bu “ucube”den pay kapmaya çalışılıyor. O kadar ileri gidiliyor ki, Trabzon’un uluslararası ihraç ürünü olarak lanse ediliyor…
Yazık Trabzon’a !
Yazık Trabzon insanına !
Yazık horonlarına !
İnsanın şuuraltını kışkırtmak için başka bir virüse ihtiyaç yok.
Daha önceki bir yazımızın başlığı: “Trabzon kol baskınına uğradı!” idi. Artık baskın “kol etkisi” ile izah edilmeyi aştı.
Zorlama tarihsel temel arayışları işin komedi cinsinden çabalar… “Kolbastı” isminin kaynağı, etimolojisi bile oyunun “cemaziyelevveli”nden “etik kaygı” duymak için yeter. Meraklıları kök anlamını kolayca bulabilir.
Bir medeniyet şehrinin insanları folklorüne sokulan bu “mızrak ucu”yla ancak böyle aşağılanabilir diye düşünüyorum. Kimileri “hayran” olsa da, kolbastıda duruş yok, eda yok, ruh yok, muhteva yok. Varolan tek şey: Kol baskınına uğramanın verdiği şaşkınlıkla fiziğine bile hakim olamayan kontrolsüz, iradesiz tavırlar…
Bunlar “bizim” insanımızın tavrı, tarzı değil !
Horonların iradî icra edilişine karşılık, kolbastının gayr-i iradîliği; insanla robot arasındaki farkı gösteriyor. Robot yâni kurgulanmış, belli oranda kontrol-kumanda edilebilir makina… Birdenbire bir “baskın” halinde Trabzon folklorünün göbeğine oturan bu “makine” belki de bizim tahminlerimizin ötesinde kurgulanmış bir terminatör…
Horonlar iradî varlığa yâni insana, insanın duygu ve düşünce dünyasına hitap ederken, şahsiyete davet ederken, kolbastı iradeyi iptal eden, şuuraltı kaotik alana çekiyor muhataplarını…
Maksadımız Horon ve Kolbastı karşılaştırması değil. Böyle bir karşılaştırma mümkün de değil. Kendimizi inkâr gibi bir şey olur bu.
Trabzon, Trabzon insanı, özellikle de gençler bu virüsün etki alanından kurtarılmalı ! Enerjileri ‘kolbastı virüsü”nde harcamamalı !
Herhalde medeniyet şehirlerinin dokusunu bozmanın en etkili yollarından birisi; o şehrin halkında kabul görmüş, benimsenmiş folklor unsurlarını-malzemelerini “iğdiş etmek” olsa gerek. Bu iğdiş oluşa yakalananlar karantinaya alınamıyor. Salgına karşı aşı geliştirilemiyor. Salgın yayılmakla kalmıyor, içselleştiriliyor. Yüksek tansiyonla yaşamaya alışmış bir hastanın kendisini ‘normal zannetmesi’ gibi bir hal bu.
Öncelikle ve acilen Trabzon folkloru Kolbastya karşı “karantinaya alınmalı !”
Trabzon folkloru antikorlarını “acil” kaydıyla harekete geçirmeli !
Hey Trabzon !
Bünyeni “FUTBOL CİNNETİ VE KOLBASTI VİRÜSÜ”nden ne zaman kurtulacak ve enerjini ne zaman kendine döndüreceksin ?
Meşhur hikâyedeki gibi “Kral Çıplak!” diyenlerin çoğalması gerekecek !
Eski bir Trabzon türküsüyle bitirelim:
“Hayde kidelum hayde da
Pizum yolumuz uzak
Yolumuza sevduğum
Tuzak kurdiler tuzak !”
(Günebakış, 19 Ağustos 2009)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder