19 Ocak 2010 Salı

“KENTSEL DÖNÜŞÜM” DENİLEN MEZALİM…




Yahya DÜZENLİ
duzenliyahya@gmail.com

Muhakkik Mimar Turgut Cansever, 1996 Habitat II İstanbul Konferansı’na sunduğu “Şehir ve Konut üzerine düşünceler” isimli “kılavuz kitap”ında, “Türk halkının % 92 kadarı, ABD’de, Japonya’da , Almanya’da, İngiltere’de eski Türk şehirlerinde olduğu gibi bahçesi bulunan evlerde yaşamak isterken, bir avuç teknokrat Türk halkını apartmanlarda yaşamaya mahkûm etmektedirler.” tesbitini yapar. HABİTAT II için önerdiği rapor-kitab’ında, Habitat’ın bizim için önemine dikkatleri çeker: “Ülkemiz bu çok önemli uluslararası platformda 50 yıl evvel geçersizliği kesinleşmiş yaklaşımlar ile temsil edilmenin utancından da kurtulmuş olacak ve çağdaşlığın onurunu yaşayabilecektir…”

Yaşadıkları beton-metal karışımı hayatı kanıksayanlara akıl ve gerçekdışı gelse de, inşa edilen mekânlarda insanca yaşayamamadan (şikayetin ötesinde) kurtulmaya çabalayan bu sözlerin, muhataplarını bulmadığı açıktır. Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı uluslararası bir toplantıda sadece “tutanaklara geçme”kle kaldı.

Başka türlü olmadığı açık. Çünkü Habitat II’den bu yana geçen 15 yılda, şehirlerimizin “Kentsel dönüşüm” adı altında “kentsel katliamlar arenası”na çevrildiğini görmek yeter. İnsanımıza TOKİ ve Belediye işbirliğiyle reva görülen bu ‘insanlık dışı’ istifler, paketlenmiş hayatlar idealize ediliyor. Çağdaş yaşama mekanları olarak sunuluyor. Çağdaşlığı belki tartışılır ama “yaşanabilecek mekanlar” olmadıkları kesin !

Cansever’in diğer “eser”leri bir tarafa, sadece Habitat II’ye sunduğu bu rapor-kitap, bugün için bile şehirlerimizi “imha etmeden ıslah edebilme”nin, “yeni bir şehir kurabilme”nin de hem maddi hem ruhî imkân, potansiyel ve haritasını ortaya koyacak niteliktedir. Ancak, bugüne kadar olduğu gibi, (görülen odur ki) bundan sonra da Censever’in feryâdlarını duyacak sorumlu bir “şehir kulağı”na ne yazık ki şahit olamayacağız !

Sözü, “hedonist” kavram haline gelen “kentsel dönüşüm”e getirmek istiyoruz.

Mezalim… Yâni bireyselliği aşmış, toplu zulüm… Şehirlerimizde “seri cinayetler” cinsinden “toplu katliam” halini alan “Kentsel dönüşüm” projeleri, ancak “mezâlim” kelimesiyle/kavramıyla anlatılabilir… Kim bu zulmü işleyenler ? Bunu asla yapmaması gereken iki kurum: Yerel Yönetimler ve TOKİ ile işbirlikçileri…

Zulmü de aşmış öyle bir cinayetler serisi ki; törenlerle, toplu açılışlarla kutsanıyor… Daha da trajik olanı: Toplulukların cinayetleri alkışladığına ilk defa şehirde şahit oluyoruz.

Kavram fetişizmi şehir adına hareket edenlerin ‘mit’i, ‘tapınma ikonu’ haline geldi. Özellikle de medeniyet şehirlerimizde…

Kavramların neleri ifade edip etmediği, neleri kuşatıp kuşatmadığı, neleri çağrıştırıp çağrıştırmadığı önemli değil. Önemli olan kavramın büyülü kapsamına giren her şeyi, o kavram adına değiştirmek, dönüştürmek, daha doğrusu tahrip etmek, yabancılaştırmak, kendi olmaktan çıkarmak… “Kentsel dönüşüm” de bu anlamda yerel yöneticilerle birlikte şehir plancılarının ve özellikle de TOKİ’nin işini kolaylaştırıyor. Yâni hep birlikte gerçekleştirdikleri cinayete, ad koyarak işin içinden sıyrılabiliyorlar… Gelecek nesillere nasıl bir “cehennem hayatı” yaşatacakları mekânlar bıraktıkları önemli değil…

Trabzon da bu “toplu katliam, seri cinayetler veya mezalimden payını almaya başlayacak/başlayan şehirlerden… Sırada bekliyor… İştahla… Şehir, Belediye ve TOKİ’nin “dönüştürecek” projelerini bekliyor… Özellikle de tarihi şehir mekanları olan Ayasofya, Zağnos Vadisi, Tabakhane, Çömlekçi, Kale surları çevresi, vs. vs..

Büyük bir müjde imiş gibi sunulan kentsel dönüşüm projelerinde herşey var. Olmayan tek şey: Şehir ve Medeniyet bilinci… Eğer; şehrin tarihî hafızası, birikimi, tecrübesi bu “dönüşüm”e yansımıyorsa orada “ne ararsan bulunur, derde devadan gayrı!”

Nasıl ucubeler meydana çıkacak tahmin edebiliyoruz desem, yanılmış olmam. Çünkü TOKİ’nin Belediyelerle işbirliği içerisinde Türkiye sathında yaptıkları ortada… Yapmakla kalmıyor, övünerek anlatıyor… Tıpkı bir kovboy kasabasında rakibini öldürdükten sonra gururla dolaşan bir kovboy gibi… Halk da (zoraki de olsa) alkışlıyor !

“Dönüşüm”ün etimolojideki bir anlamı da; “olduğundan başka bir biçime girme”, “altını üstüne getirmek”. TOKİ ve Belediyeler, bazı şehirlerde Üniversitelerin de işbirlikçiliğiyle şehirlerimizin “altını üstüne getiriyor!”, ne idüğü belirsiz “başka bir biçime sokuyor!”

Medeniyet şehirlerinin ruhu kaybolduğu gibi bu tür “seri cinayetler”le silüeti de, mekanı da kaybediliyor. Hoş, ruhu kaybolduktan sonra mekânın bir önemi yok ya… Gene de ayakta kalmış tarihî mekânlar, şehrin “soykütüğü”ne vurgu yapıyor!

Şehrin soykütüğünü yok eden bir kavram var karşımızda: Kentsel Dönüşüm… Özellikle Belediye Başkanları, şehir plancıları ve siyasiler tarafından mitolojik bir anlama büründürülen, anlamın da ötesinde ranta dönüştürülen bir kavram: Kentsel Dönüşüm… Şehri ne adına, niçin, nasıl dönüştürdüğünüzün önemi yok. Yeter ki “Kentsel Dönüşüm” sakızını küstah bir gülümsemeyle ağzınızda çiğneyin…

Büyük metropollerle birlikte, diğer şehirlerimizde de “gecekondulaşmayı ıslah” gerekçesiyle başvurulan “kentsel dönüşüm”, bir kasırga gibi esiyor. Her gelen siyasî kadro şehrin başka bir tarafını tahrip ediyor. Ne tarihî doku, ne coğrafi imkanlar, ne de geçmiş imar planlarının önemi var…

Mimarî bir anlamda semboller sanatıdır. Hangi dünya görüşüne, hangi medeniyet dünyasına, hangi kültüre aitseniz, tüm yerleşim tasarımlarınız o sembollere sahip olmalıdır ! TOKİ’nin, Belediye’lerin ve işbirlikçilerinin böyle bir derdi, böyle bir endişesi var mı? Olması için “zihinlerinin medeniyet idrakine müsait” olması gerekir. Bu idrakin ağırlığını taşımaya talip olmaları gerekir. Ne böyle bir idrak, ne böyle bir ağırlığın farkındalar. Olmadıkları içindir ki “Kentsel Dönüşüm” saplantısıyla şehirlerde megalomanilerini tatmin ediyorlar !

Peki, şehirde bu toplu cinayetler işlenirken mangalda kül bırakmayan Mimarlar Odası, KTÜ ve diğer STÖ’ler neredeler?

Peki bu gayr-i insani gerçekliğe tahammül etmek zorunda mıyız? Bu sorunun cevabı bugünkü şehirlerimize bakarak verilemez, bulunamaz !

İnsan ruhu kendi yaratıldığı nesnelere yaklaştığı zaman huzur bulur. Yani insanın hayatı, kendi doğallığıyla muhatap olabilecek mekânlarda sürmeli. Bugünün “toplu mahbes”leri insan ruhunun prangaları haline geldi.

Sözümüzün burasında, gelecek nesillerin karşılaşacakları şehir silüetinin “neye sebep olacağı”na ışık tutan bir ârifin sözüne iltica edelim: “Göz neyi görürse kalp onu nakşeder. Kalp neyi nakşederse bütün organlar onunla meşgul olur…” Gene bir ârif “insan neye bakarsa, neyi görürse değeri o kadardır” der. Beton yığınlarından başka bir şey görmeyecek kuşakların yaşayacakları şehirlerin insanının ruhsuz, duygusuz, hissiz, mekanik hale geleceğini göremiyor muyuz?

Şehirde neleri görmemiz ve neleri görmememizin önemini kavrayabiliyor muyuz?

Sözü 1911’de ülkemize gelen ve gözlemlerini “Şark Seyahati” ismiyle kitaplaştıran büyük Fransız mimar La Corbusier’e bırakalım. La Corbusier, batı şehirleri için “Üsluplar giderek karmaşıklaşıyordu: Yığışımlarla karşı karşıyaydık, çoğuna da şüpheyle yaklaşmak gerekiyordu. Çoğu çirkin, rezil, iğrenç yığışımlar. Türkleri ayrı tutmak gerekir. Terbiyeli, ağırbaşlıydılar, olup bitenlere saygılıydılar. Ortaya çıkardıkları eserler de müthiş, güzel ve de haşmetli. Bu ne birlik! Bu ne değişmezlik! Bu ne bilgelik !”

La Corbusier yüz yıl sonra gelip de bugünleri görseydi ne söylerdi acaba ? Herhalde kendi şehirleri için söylediklerini bizim şehirlerimiz için söylerdi.

Trabzon’un yerel yöneticileri ve TOKİ’ye Trabzon’u kentsel dönüşüm”e tabi tutmadan, yâni “altüst” etmeden önce Turgut Cansever’in eserlerini, özellikle de (okumada zihnî zahmet çekmeyecekleri) “Şehir ve konut üzerine düşünceler”i okumalarını tavsiye ediyoruz.

Haddimiz olmayarak Üstad Necip Fazıl’ın bir mısrasını deforma edelim: “Allah şehre acısın, yalnız bunu dilerim!” (Aslı: Allah Türk’e acısın yalnız bunu dilerim!)

Bugünkü uygulamalarıyla kentsel dönüşümün en yakıştığı yer, galiba şehir içi taksilerin arka tamponları olsa gerek. Şöfor edebiyatına yeni bir kavram daha ekleyelim: “Gel seni de kentsel dönüştürelim !”




(Günebakış, 20 Ocak 2010)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder