2 Şubat 2010 Salı

BİR ŞEHİR VE ÜÇ VALİ PORTRESİ...

Yahya DÜZENLİ
duzenliyahya@gmail.com

Şöyle bir soru ile başlayalım: Vali-Şehir ilişkisini “sahip”lik duygusunun/anlayışının sınırları içerisinde değerlendirebilir miyiz? Günümüzün Vali-Şehir ilişkisinde böyle bir “sahiplik” duygusunu görmek pek mümkün görünmüyor. Niçin? Çünkü, ne “tayin edilen Vâli”nin niçin o şehre gönderildiği, ne de Vali’nin hangi şehirde bulunduğu’ndan pek haberi yok. Ama, şehrin hangi Valiye ‘emanet’ edildiğinden şehrin haberi var ! Nasıl? Şehir; öncelikle kendisini fark edecek, sonra hissedecek, daha sonra da yüklenecek, “şehrin tarihsel misyonu”nu güncelleyebilecek bir basiret ve iradeyi gösterebilmekten uzak olduğuna her hücresiyle şehadet ediyor. Çünkü şehir, gün geçtikçe kendinden birçok şeyin kaybolduğunun, kendini yenileyemediğinin farkında ! Onun içindir ki “sahip”lik, şehre “ait”likle anlam kazanır ve bütünleşir.

Günümüzde; devlet adına “zorunlu sahiplik” diyebileceğimiz bir ilişkiyi yaşıyor şehirlerimiz Valileriyle. Daha doğrusu “Valilerin belli süreli zorunlu ikamet ettiği şehir” olmaya mahkûm ediliyor şehirlerimiz.

Bir tarif yapacak olursak… Vâli; XIV. Yüzyıldan bu yana ‘arapça-farsça-eski türkçe’ kökenli dil havzamızın önemli ve güzel kelimelerinden biri. Çağrışımı kelime anlamının da ötesinde oldukça yoğun. XIV. yüzyıldan itibaren Anadolu Türkçesinde ve devlet metinlerinde kullanılan bir kelime. ‘ Yöneten, bakan, gözeten, gözkulak olan, egemenlik yetkisini kullanan, sorumluluk üstlenen, idare eden” anlamında Arapça kökenli… Cumhuriyetle birlikte kurutulmaya çalışılan dil havzamızda ‘Vali’nin yerine ‘ilbay’ uydurulmuş ama çok şükür ‘Vali’ bu katliamdan kurtulmuş. Vali; türediği dil havzasında Velî, Velayet, velînimet, veliaht gibi oldukça önemli kelimelere de çağrışım yapıyor.

“Şehir”le ilgili yazılarımızda zaman zaman “Vali” ve işlevine dair konularI ele alıyoruz. Vali; şehrimiz Trabzon için de oldukça önemli muhteva ve çağrışımlar taşıyan kelimelerden birisi… Çünkü şehzade sancakları olan Amasya, Manisa, Kastamonu, Konya, Trabzon gibi şehirlerde Osmanlı Şehzadeleri hükümdarlık öncesinde Valilik yaparak tecrübe, birikim ve muhteva oluştururlar. Başta, şehrimizde 23 yıl Valilik yapan Yavuz Sultan Selim olmak üzere, şehrimizde doğup 15 yaşına kadar yaşayan Kanuni Sultan Süleyman’dan itibaren Trabzon’da Valilik yapanlara baktığımızda, bunların “devlet-i ebed müddet” bir imparatorluğu taşıyacak, yönetecek, yönlendirecek idrak ve iradede yöneticiler olduklarını görürüz.

Onun için şehrimizde Valilik yapacakların “arkalarından kimlerin ayak seslerini işitmeleri” gerektiğinin idrakinde olmaları, görevin de ötesinde bir mecburiyettir ! Nasıl bir yüke talip oldukları, nasıl bir şehrin yönetimini üstlendikleri ve nasıl bir “medeniyet ruhu”nu o şehirde temsil ettiklerinin bilincinde olmaları gerekir.

Gerekir de… Bugünün Valilerine baktığımızda Nedîm’in beytini biraz değiştirerek hatırlamak gerekiyor herhalde:

“Yok senin vasfettiğin Vali bu şehr içre Nedîm,
Bir per-i sûret görünmüş, bir hayâl olmuş sana !”

Osmanlı döneminde Trabzon’da görev yapmış “sembol” nitelikte Valilerden bazıları: Kasım Bey, Hızır Bey, Sultan II. Bayezid’in oğlu Şehzâde Abdullah, İskender Paşa, Sırrı Paşa, Süleyman Nazif, M. Ali Aynî, vs.vs..

Peşlerinde 23 yıl medeniyet şehri Trabzon’da valilik yapmış Yavuz Sultan Selim gibi bir iradenin bulunduğu bir şehre vali olacakların, hangi vasıflara sahip olmaları gerektiğini bir düşünün…

Bir medeniyet hem şehrini hem de valisini ortaya çıkarır. Valiler de o medeniyetin şehirlerini tezyin ve tanzim ederler. Valilikleriyle adını duyuran bu âkil yöneticilerin “kongre valisi” olmadıkları, aksine “komple” Vali olduklarına işaret etmek gerek…

Vâli deyince halâ, 1940’ların “ceberrut CHP yönetimi”nin valilerini hatırlıyoruz. Henüz o anlayışın şuuraltlarından silinmemiş olması, devlet yönetimi adına büyük talihsizlik. Bir de o dönemleri yaşayanları düşünün… Ayrıntıya girmenin yeri burası değil…

Sözün burasında, başlığımıza uygun üç olayla, üç Vali tipine temas edelim..

Birinci Vali Portresi:

Osmanlı’nın son dönemlerinde bir konunun araştırılması için Ziya Bey isminde bir mülkiye müfettişi Trabzon’a gönderilir. Müfettiş, ilk akşam adet olduğu üzere eşraftan birisinin konağında misafir edilir. Sohbet edilirken Ziya Bey;
-Trabzon’da en çok hangi Vali’den memnun kaldınız? diye sorar. Sohbette bulunan yaşlı bir zât:
-Efendim der, bendeniz Trabzon’da yirmi kadar vali gördüm. Hepsinin de icraatına yakından şahit oldum. Bunların içinde cennetmekân Ahmet Paşa gibi birisini görmedim.
Ziya bey, merak eder ve sorar:
-Çok hizmet ettiler de mi unutamıyorsunuz?

Yaşlı zât: - Efendim, merhum Vâli Trabzon Valiliğine tayin edilip gelirken, Gümüşhane’de vefat etti.”

Kıssadan Hisse: En (iyi) Asil Vali, “ Ölü Vali”dir.

İkinci Vali Portresi:

Tarih 9 Mayıs 1935… CHP’nin 4. Kurultayı toplanıyor. Adı “Cumhuriyet Halk Fırkası”ndan “Cumhuriyet Halk Partisi”ne dönüştürülüyor. Parti tüzüğü değiştiriliyor ve “partinin devletle kaynaştırılması”, daha doğrusu birleştirilmesi kararlaştırılıyor. Kurultaydan sonra resmi genelge ile İçişleri Bakanı Parti Yönetim Kurulu Üyeliğine alınıp, Genel Sekreterlik görevi veriliyor. En ilginci mi desek, en vahimi mi desek, İllerde CHP İl Başkanlıklarına İl Valilerinin getirildiği açıklanıyor.

İlginçtir… Darbe dönemlerinde atanan Vali’nin gelişine “cebren-kerhen” sevinen 3-5 devlet bürokratının yanı sıra, bulunduğu şehirden başka bir şehre tayin olup giderken arkalarından sevinç çığlıkları atan ve “teneke çalan” ahalinin sevincini de hatırlamak gerekiyor.

Kıssadan Hisse: En (kötü) Vali, “Partili Vali”dir.

Üçüncü Vali Portresi:

Mehmet Ali Aynî 1911’de Trabzon Valiliği’ne tayin edilir. Trabzon Sultanisi’nde Edebiyat öğretmeni olan İ. Alaaddin Gövsa, yeni Vali’yi tanımadığı için, önceki vali, arkadaşı Süleyman Nazif’ten bilgi ister. Yeni Vali’nin nasıl birisi olduğunu sorar. Süleyman Nazif yeni Vali’yi şöyle tanıtır:

“Artık, Trabzon’a giderken kitap, kamus, ansiklopedi filan götürmenize lüzum yoktur. Valiye müracaat edebilirsiniz. O vali değil, kütüphanedir.”

Kıssadan Hisse: En âkil vali: “Kitaplı Vali”dir.

Doğu Karadeniz şehirlerinde Valilik yapanlara ve yapacaklara bu üç vali tipi ithaf olunur.
Valiliğin ne kadar önemli olduğu, protokol duvarlarını aşanların önemli işler yaptığını anlamak için Trabzon’un yukarıda saydığımız sembol Vali’lerini hatırladığımız gibi Osmanlı dönemi Bursa Valileri’nden Ahmet Vefik Paşa’yı, Sivas Valilerinden Halil Rifat Paşa’yı da hatırlıyoruz. Bunlar gibi birçok Valiyi de… Trabzon şehir yöneticilerinin de içinde bulunduğu bu âkil vali-yöneticiler, , daha birçok görevlerde bulunmalarına rağmen “valiliklerinde yaptıkları hizmet”lerle hatırlanmaktadırlar.

Bugüne kadar “Sayın Valim”, “Emirleriniz”, “Emir buyurursanız” yollu tâzimlerin büyüsüne kapılanlardan şehir halkı çok çekti. İsteriz ki devran tersine dönsün de, bu tâzimlerin büyülü atmosferine kapılmayan Vâliler şehirlerimizle bütünleşsin.

“Vali nasıl olmalı?” tarzında, akıl verme anlamında Valilik dersine girmiyoruz, böyle bir işe de kalkışmıyoruz. Sadece “şehrimiz”in yükünü omuzlayacak Vâli’nin nasıl olması veya olmaması gerektiğine sembol isimleri ayna tutarak yansıtıcılık yapmak istiyoruz. Ama gene de “Vali Nasıl olmalı?” sorusuna Vali-İdareci Ahmet Vefik Paşa’nın meşhur “mim” harfiyle başlayan meziyetlere sahip olması gerektiğine ilişkin ibretlik listesiyle bitirelim:

Muteber, Mutena, Mutedil, Mu’tezim, Mutlif, Muvakkit, Muvaffak, Muzaffer, Müdebbir, Müeyyid, Mütefekkir, Müferrih, Muhibbi, Mükrim, Mültefit, Mümeyyiz, Münevver, Mübeşşir, Mübeccel, Muvahhit, Mücerrib, Müfarik, Müheyya, Müceddid.

Muvazzaf Valilerimiz, yukarıda isimlerini andığımız birkaç “sembol Vali”nin biyografilerini derinliğine, ayrıntılı bir şekilde okumalı deriz.

Acaba şehirlerimizdeki Valileri/şehrimizdeki Valiyi bu üç kategoriden hangisine oturtabilirsiniz, oturtabiliriz?

Şehirlerimizde “zorunlu sahiplik” yapmayacak, aidiyet bilincine sahip Vali’leri görebilecek miyiz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder