Yahya DÜZENLİ
duzenliyahya@gmail.com
Bazı sözler vardır, söyleyenin de söylenenin de farkında olmadığı, uçuş sırasında ‘türbülâns’a düşülme halinde, ani hava hareketlerinde sarsıntı sırasında söylenmiş türden sözlerdir. Yazımızın başlığını bu şekilde atmamıza sebep; geçtiğimiz haftalarda Trabzonspor Başkanı’nın şu sözü bu türden, Trabzon şehri ve insanı için talihsiz veya ‘maksadını aşan’ nitelikte bir cümlesiydi: “Şehri Trabzonspor’a sahip çıkmaya çağırıyorum!”. İlk plânda sıradan gibi gelse de Trabzon için sıradanlığı aşmış bir söz.
Bu yazı bir futbol yazısı değildir. Şehrin futbol takımına eleştiri veya övgü mahiyeti taşımıyor. Zannedildiğinin aksine; şehre sürekli negatif renk veren bir olay olarak futbolun, Trabzon için ‘kimyasal değiştirici’ özelliği taşıdığına yukarıdaki söz vesilesiyle katkı yapmaktır. Bütün bir şehir kendisiyle med-cezirleri yaşamasına rağmen şehri Trabzonspor’a sahip çıkmaya çağıran idrakin, Trabzon’u ya hiç tanımadığı, ya da bu sözü ‘sekerat’ halinde söylediği sonucuna varıyoruz.
Trabzonspor Başkanı, modern zamanların Trabzon’unda futbolu kendini yönetebilen bir etkinlik olarak değil de, tarım çağı şartlarında imece (yerel dilde irğatluk) yöntemiyle yönetmeye çağırıyor herhalde ! Hangi çağda olduğunun farkındamıdır bilmem.
Şehrin adrenalinin, enerjisinin ve tansiyonunun haftalık futbol maçına endeksli olduğu bir “üçüncü dünya ülkesi şehri” haline getirilen Trabzon’da daha ne yapılmalı ki futbol takımına sahip çıkılsın? Bundan sonra yapılması gereken; aşkını ispata zorlanan bütün bir şehir halkının futbol aşkını göstermek için intihar etmesidir. Böylece şehrimiz, dünyada futbol uğrunda hayatlarını feda eden kahraman bir şehir halkı olarak tarihin muhteşem (!) sayfalarında yerini alır.
Konuştuklarıyla, önemsedikleriyle, uygulamalarıyla, vs. Trabzon’u “dünya kenti” yapma iddiasını ironiye dönüştüren ‘üçüncü dünyalı şehir’ olma yolunda nasıl bir çaba sarfedildiğini şehrin ‘futbol’a akan idrak, kaynak ve enerjisinden görebilirsiniz.
Trabzon’u düşünmenin bile artık futbol terimleriyle geçerli olduğu bir şehir ikliminde yaşıyoruz. Zihinler zihin olmaktan çıkıyor. Fikir ve kültür forvetleri, fikir ve kültür defansları, fikir ve kültür liberoları, fikir ve kültür stoperleri… Trabzon’da gündemi futbol belirlemeye devam ederken; koskoca şehirde eylemsiz, işsiz yatan bir liman var. Yetersiz bir Değirmendere küçük sanayisi, çalışamayan bir Organize Sanayisi var.
Bütün bunlara rağmen tek aşkımız: Futbol… Baksanıza Cumhurbaşkanı bile Trabzon’a gelince ilk olarak ‘kutsal bir varlık’ gibi Trabzonspor’u ziyaret ediyor. Büyük ihtimalle önceden kendisine şehrin en önemli varlığı, kuruluş ve etkinliğinin “Trabzonspor” olduğu yönünde bilgilendirilmiştir.
Gelelim diasporaya taşınma meselesine …
Trabzon’un futbolu ‘ait’ ve ‘layık’ olduğu yere koyabilmesinin tek bir yolu kalmıştır. O da Trabzonspor’u DİASPORAYA TAŞIMAK ! Yâni şehir dışına çıkarmak. Şehrin futbol misyonuyla yanıp tutuşan diasporaya emanet etmek! Böylece diasporanın “futbol ideal”inde ne kadar samimi olduğu da test edilmiş olur. Trabzon’un futboldan, Trabzonspor’un da talihsizlikten kurtulmasının artık tek reçetesi budur: Diasporaya taşımak !
Çağrımızı değişik bir ifadeyle tekrarlayalım:
Çevreyi etkileyen sanayi tesislerinin şehir dışına çıkarılması gibi, çevresel etki ve değerlendirme araştırmaları yapılıp Trabzonspor şehir dışına taşınmalı !
Böylece Trabzon bir “ilk”i daha başarmış olur: Merkezini diasporaya taşıyan ilk ve tek takım ! Her türlü imkân ve altyapı için çok daha uygundur diaspora şartları. Böylelikle şehir de futbol cinnetinden kurtulmuş olur! Her hafta futbol takımının sahaya çıkmasını beklemek sevgiliye intizar olur !
Futbol Trabzon’da şehir kültürünün bir parçası olabilir ancak ‘baskın’ bir parçası olmamalı ! Futbolda gereğinden fazla ısrar ettiği için birçok şeyi ıskalayan Trabzon, modern zamanların bir ‘getto şehri’ olmaya doğru gittiğinin farkında mı?
Ülke yönetiminde önemli bir Trabzon potansiyeli olmasına rağmen şehrin mevcut hali ve bütün eforunun “futbol”a yönlendirilmesi, şehre karşı yapılmış bilinçli bir jenosittir ! Toptan bir şehrin futbol gettosuna dönüşmesi nasıl izah edilebilir?.. Aman Allah’ım ! Burası yoksa Latin Amerika mı? Fado, Fiesta, Futbol…
Uzun zamandır şehrin kültürünü işgal ve imha eden popüler unsurların disiplin altına alınamayışı Trabzon’u futbolda da 3. dünya takımı yapıyor. Yazımızın başındaki Trabzonspor Başkanı’nın sözü de bu anlamda 3. dünyacı söylem içeren iptidai bir sözdür.
Futbolu şehrin kültürünün önüne geçirme humması, Trabzonsporu şehir kültürünü işgal eder hale getirmiş durumda! Oysa, modern zamanlarda Anadolu şehirlerinde futbol, şehir kültürüyle varolan bir unsur olmalı ! Şehir yoksa futbol da olmamalı! Trabzon’da ise durum farklı: Şehir olmasa da futbol olmalı!
Kapsayıcı düşünebilen, kendini test edebilen komplekssiz bir şehir olmak için futbola harcanan enerji gereksiz bir fanatizme dönüşmemeli. Halbuki Trabzon’da varolan büyük enerji özelliğini kaybedip hızla ihtiras ve fanatizme doğru yol alıyor.
Trabzon’da futbolun nasıl bir fanatizme dönüştüğüne hayret eden futbolcu Cale’nin şu ilginç sözü her şeyi anlatıyor ve söylemek istediklerimizi özetliyor: “Bir maç kazanıyoruz, şehrin kralları gibi oluyoruz. Bir maç kaybediyoruz öyle bir yerden yere vuruyorlar ki, hiç dışarı çıkmamamız gerekiyor diye düşünüyoruz. Ortası yok, ya çok üstteyiz, ya çok aşağıdayız”
İşte bu hal “patoloji”nin ilgi alanına giren bir durumdur!
Futbol, şehrin renklerinden birisi. Koskoca bir şehir tek bir renge mahkûm edilebilir mi?
İzahı mümkün olmayan, futbol merkezli fanatik bir kilitlenme, giderek şehre karakterini veren unsurlar arasında sıyrılıp öne çıkıyorsa şehrin karakteri bozuluyor demektir.
Bütün bir şehir halkını “Trabzonspor’a sahip çıkmaya çağıran” kulüp başkanı büyük metropollerin semt takımlarının yüz yıldır ülkemizin futbol hayatına hükmettiği gerçeğini nasıl izah edilebilir? Veya böyle bir gerçeği görebiliyor mu? Görebiliyor ve izah edebiliyorsa, derhal başında bulunduğu takımı ve şehri terk etme erdemi göstermelidir! Büyük metropollerin bu takımları yâni ‘mahalle takımları’ metropol kültürünün içinden geliyor. Trabzon’da ise bütün bir şehir kültürü futbol takımının peşine takılmış gidiyor.
Metropol semt veya mahalle takımlarının (3 büyük takımın) oluşmuş tarihleri, kültürleri var. Peki, şehrin bütün enerjisini çekmesine rağmen Trabzonspor bunu niçin sağlayamıyor? Trabzon şehri, bir ‘parça etkinlik’ olarak kendi futbolunu üretemiyorsa, Trabzonspor kendi futbol kültür ve geleneğini üretemez ! Ki üretemiyor !
Uzatabiliriz ama, yazımızın başlığı bile meseleyi anlatmaya yeter sanıyorum.
Trabzon’da futbol ne kadar Trabzon’a ait? Kültür ve gelenek olarak bir Trabzonspor var mıdır? Varsa bu Trabzonspor ne kadar ‘şehirli’ dir ?
Trabzonspor niçin diasporaya taşınmalı?
Çünkü şehrin kültürel bir parçası olmaktan uzaklaşan, endüstri haline gelen futbolun, şehrin misyonuna hizmet edebilmesinin yolu ona DİASPORİK BİR MAHİYET kazandırmaktır ! Tabii diasporada bu bilinç olmak kaydıyla ! Yoksa diasporada da mahiyeti değişik bir endüstriye dönüşebilir !
Trabzonsporu şehir için bir “değer” haline getirmek, bugünkü kalıplarından ve muhtevasından kurtarmaya bağlıdır !
Kulüp başkanının sözleri bize bunları hatırlattı.
Geçtiğimiz hafta İtalya Başbakanının anlattığı bir Yahudi fıkrasıyla bitirelim:
“Holokost’tan kaçan bir Yahudi, bir başka yahudiden kendisini günlük üç bin avroya saklamasını istemiş. Yahudi parayı aldıktan sonra ise kendi kendine şöyle demiş: ‘Acaba Hitler’in öldüğünü ve savaşın bittiğini ona söylesem mi?’
Ne şehrimizi, ne de insanımızı sanal hedeflerle meşgul etmeyelim, kandırmayalım !
Trabzon, futbol kolhozuna çevrilmeyecek kadar büyük, önemli ve değerli bir şehirdir !
(Günebakış, 13 Ekim 2010)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder