Yahya DÜZENLİ
duzenliyahya@gmail.com
Üzerinde yaşadığımız Anadolu coğrafyasının neresine bakarsanız bakın her karesi tarihsel malzemelerin doğal olarak sergilendiği müthiş bir açık hava müzesi gibidir… Anadolu, tüm zamanlar boyunca “çekim merkezi” olmuş, medeniyetlerin kendilerini gerçekleştirdikleri en önemli coğrafyalardan biri haline gelmiş. Kimi istilâcıların iştahını kabartmış, kimi toplulukların yerleşim ihtiyacını karşılamış, kimi medeniyetlerin üzerinde ‘kalıcı’ olmasını sağlamış bir toprak Anadolu… Üzerinde kurulan medeniyetler, kendilerini büyük ölçüde şehirlerde ifade etmişler, şehirler de sergiledikleri eserlerle bugüne gelmişlerdir.
Bir şehrin kuruluşunun ne kadar eskiye gittiği kadar, o şehrin tarihsel süreçte hangi “kültür varlıkları”na sahip olduğu ve bu varlıkları korumakta gösterdiği duyarlılık, o şehri ‘yaşanılır’ kılan önemli unsurlardır. Şehrin kültür varlıkları aynı zamanda bir “şehir değeri”dir. Sadece şehir mobilyası veya ‘turist merakı’nı tatmine yarayan ‘malzeme’ler değildir. Bir eşyanın, objenin ‘kültür değeri’ taşıması, ‘varlık’ ifade etmesine bağlıdır. Varlık, şehrin kendisini ifade aracıdır. Kültür varlıklarını sadece ‘tarihi malzeme’ olarak görmek, zannedildiğinin aksine şehrin tarihselliğini görememektir. Şehir kendisini içerisinde barındırdığı eserlerine ifade “ettirebiliyorsa” şehirdir! Aksi halde, ruhsuz kütlelerin sadece sergi alanından ibarettir.
Şehrin kültür varlıkları aynı zamanda şehrin yarını için ‘işaret taşları’dır, yol haritası niteliğindedir. Şehrin nereden geldiğini gösterdiği kadar nereye gideceğine de işaret eder.
Çoğu kez şehrin “kültür varlığı” ile “kültür mirası” kavramları delalet ettiği mana düşünülmeden kullanılır. Oysa iki kavramın farklı aidiyetleri vardır. “Kültür varlığı” mevcut olan, devralınıp korunan, yeniden yapılandırılan, yeniden üretilen, zamanın ve şehrin ruhuna uygun olarak oluşturulan, inşa edilen yâni, “varolan”ları kapsar. “Kültür mirası” ise; şehrin bugününe dünden devredilen, bugüne kalan varlıkları kapsar.
Şehrin ‘kültür varlıkları’nı boş gözlerle, hangi dönemde hangi malzeme ile inşa edildiği, nasıl bir işçilikle yapıldığına kilitlenip kalmak, o varlıkları inşa eden “ruh” ve “iklim”i anlayamamak, şehri tanıyamamak, kavrayamamak, yakalayamamak demektir.
Trabzon, tarihsel derinliği kadar, bugüne getirdiği ‘medeniyet unsurları’yla yâni halen korunan ‘kültür varlıkları’yla da kendisini ‘tefahur’la gösterebilecek niteliktedir. Şüphesiz Trabzon’un kültür varlıkları sadece bugüne ulaşabilmiş ‘mimarî’ eserlerle sınırlı değil. “Kültür Varlıkları” ifadesinin de sadece mimarî eserleri çağrıştırması, bu eserlerle sınırlı tutulması, tarihi kültürü oluşturan diğer birikimi görmeyi engelliyor. Böyle olmasına rağmen, bu mimari varlıklar şehrin tarihsel süreç boyunca “zihniyet dünyası”na şahitlik ediyor.
KTÜ mimarlık bölümü öğretim üyelerinden oluşan bir ekibin hazırladığı “Trabzon Kent İçi Kültür Varlıkları Envanteri” isimli kitap Trabzon Valiliği’nce yayınlandı. Hamiyet Özen, Ö. İskender Tuluk, H.Emre Engin, H.İbrahim Düzenli, M.Reşat Sümerkan, Murat Tutkun, Fulya Ü. Demirkaya ve Servet Keleş’in emek verdiği kitapta Trabzon’un şehir içi kültür varlıkları tasnif edilmiş bir biçimde Camiler, Çeşmeler, Hamamlar, Hanlar, Kiliseler, Köprüler, Manastırlar, Su Kemerleri, Surlar, Türbeler, Kamu Binaları, Okullar, Konaklar, Konutlar ve diğer yapılardan oluşan bir çeşitlilikle sunuluyor. İsmail Hacıfettahoğlu’nun tabiriyle “hormonlu kitap” cinsinden değil bu çalışma. Bundan sonra KTÜ’nün başta mimarlık bölümü olmak üzere ilgili bölümlerine düşen görev herhalde, kitapta fotoğraflarla birlikte künyeleri verilen eserlerin her birini “kitaplık çapta” ele almak gerektir. Dememiz o ki “envanter”i hazırlayanlar, her kaydı “mufassal” hale de getirmeli ! Bu işi herkes ve her kurumdan önce KTÜ mimarlık bölümü yapmalı !
Doğu Karadeniz’in, tüm taşınmaz eserleri kısa zamanda tahrip eden, aşındıran, eskiten iklim şartlarına rağmen, direnerek bugüne kadar gelebilen bu ‘varlık’lar yaşatılarak korunmalı. Hayatın dışına çıkarılan, sadece ‘seyirlik’ obje olarak korunmaya çalışılan eserler ölüme terk edilmiş demektir.
Dileğimiz bu kitabın ilgililerine ve meraklılarına ulaşması. Çünkü “Devlet kurumları”nın bastığı bu tarz kitapları elde edebilmek için ‘meydan muharebesi” vermeniz veya araya ‘hatırlı kişiler’i koymanız gerekiyor. Sıradan bir ilgili olarak telefon edip istediniz mi ‘hayır !’ cevabını azarlanarak alırsınız. Bizzat kitabı yayınlayan “müdüriyet”e gittiğinizde ise bir süre kapı önünde bekletilir, sonra hesaba çekilir “niçin istiyorsunuz, ne yapacaksınız bu kitabı, nerede kullanacaksınız, nereye koyacaksınız, okumak için mi istiyorsunuz?” gibi garip sorularla taciz edilirsiniz. Ola ki ilgili müdür insafa gelirse “bir dilekçe karşılığında 3 adet vesikalık fotoğraf, ikametgâh ilmuhaberi, nüfus cüzdan fotokopisi, sabıka kaydı ve bir de taahhütname” vermek şartıyla belki edinebilirsiniz.
Ne yazık ki bu tür kitaplar ilgisiz bir çok kişi ve kurumlara gönderilir, dağıtılır. Gönderilen yerlerde ise çoğu kez büro sehpalarının üzerinde çay tabaklarının altında ıslanır, sonra da çöpe atılır. Tesadüfen o büroda buruşmuş, rutubetlenmiş haliyle de olsa bu kitabı “bürokrat”tan isterseniz “devlet malı, bize zimmetli” cevabını almanız mümkündür. Bir süre sonra da o kitabı sahaflara düşmüş, yüklü bir para ile satın almanız muhtemeldir.
Neyse ki biz kitabı hazırlayanlar arasında bulunan Ö.İskender Tuluk dostumuzdan bir adet edinebildik de sözkonusu meşakkatleri ve tacizleri yaşamadık.
Hazırlayanları tebrik, yayınlayanları takdir ediyoruz.
Trabzon’un her biri açılmaya, yeniden okunmaya ihtiyaç hissedilen bu tür “kültür miras”ı ve “kültür varlıkları”na sahip sayfaları ilgililerini bekliyor.
(Günebakış, 27 Ekim 2010)
Bu kitaba nasıl ulaşabilirim acaba? Hiçbir yerde bulamadım. Trabzon'da hangi kitabevinde vardır? yardımcı olursanız sevinirim.
YanıtlaSil