Yahya DÜZENLİ
duzenliyahya@gmail.com
Uzman Arkeologlar uzay yılıyla M.S. 6161’de Anadolu yarımadasının kuzeydoğusunda Trabzon isimli antik kalıntı alanında yaptıkları kazılarına devam ederler. Her kazma vuruşlarında kendilerini hayrete düşüren yazıt ve bulgular arkeologlarımızı derin düşünceye sevk eder.
“Evrende acaba halen Trabzon antik-arkaik kenti yaşıyor mu veya bu kente ait kalıntılar var mı? Burada yaşamış halktan izler var mı?” diye yüzyılın en önemli ‘arkeolojik ve antropolojik araştırma’ göreviyle antro-arkeologlar göreve gönderilir.
Arkeoloji biliminin yetersizliği üzerine yeni bir disiplin ortaya konulur. Bu disiplin “antro-arkeoloji” olarak adlandırılır. Bugünkü uzman bilim adamları, bu disiplinin kaynağını Trabzon antik-arkaik kent araştırmalarına borçlu olduklarını söylerler.
Arkeologlar, daha ilginç ve değeri yüksek antik-arkaik kalıntılar bulma ümidiyle evreni keşfe çıkarlar. 4 bin yıl önceye ait kalıntılarına rastlanan Trabzon antik kentinde yaptıkları kazılar sırasında buldukları kumaş parçalarındaki “Bize her yer Trabzon” yazısından hareketle araştırmalarını devam ettirirler. Araştırmaları sırasında galaksinin ücra bir köşesinden elektromanyetik sinyaller gelmeye başlar. ‘Kodçözücü’ler sinyalleri çözümlediklerinde arkaik bir Trabzon diline ait “bize her yer Trabzon” mesajına ulaşırlar. Bunun üzerine sinyalin geldiği yeri bulmak üzere uzun ve yorucu bir keşif yolculuğuna çıkarlar.
Sonunda sinyalin geldiği gezegen bulundu. Bundan sonrasını Gezegene inen kâşif arkeo-astronotlardan birisinin tuttuğu notlardan okuyoruz:
NOT 1: Gezegene indim. Yıl 6161. Galaksi saatiyle akşama doğru 61. Gök ve deniz görüyorum. Gök bordo, deniz mavi renkte. Hayret. Sesler geliyor. Uzakta arkaik bir deniz aracı görüyorum. Üzerinde bordo-mavi renkli kumaş parçaları takılı çubuklarla bir savaş arabasını andırıyor. Yaklaştıklarında içinde yerinde duramayan, daha önce antik kent buluntularındaki duvarlarda rastladığım ‘kolbastı’ figürlerini tekrarlayarak sağa sola sıçrayan insanlar… Hep birlikte, yüksek sesle adını tam çıkaramadığım bir takıma ait ismin geçtiği ‘Trabzon …….’a mezar olacak!’ nakaratını öfkeyle tekrarlıyor. Hiçbir şey anlamadım.
Bana doğru yaklaştılar… ‘purda ne arayisun?’ diye sordular. Kullanılan dili anlamadım. Ama anında lazer bilgisayar ekranında sözlerin çözümünü yaptığımda bana ‘niçin burada olduğum’ soruluyordu. Diğerlerinin meraklı bakışları altında soruyu soranla konuşmaya başladım. O’na ‘nerede olduğumuzu’ sordum. Cevap: ‘Burasi Faroz kıyılari.’ Bu insanlar kim? Dedim. ‘Onlar, arenaya seyire giden taraftarlar. Biz onlara fanatikler deruk.’
Konuşmamızın devamından hiçbir şey anlayamadım. Anladığım tek şey: Şehrin ortasındaki arenanın bütün bir kent halkını bir mıknatısın metal parçalarını toplaması gibi kendine doğru çekmesiydi. Hayret ettiğim bir şey de bazen ‘futbol adlı tepişme oyunu’ndan bir gün önce arenanın girişinde kuyrukların oluşması ve sadece 45 dakikadan ibaret iki devre halinde oynanan oyun için niçin bu kadar eziyete katlandıklarıydı. Anladım ki; kentin antropolojik genlerinde ‘arena’nın vazgeçilmez bir yeri ve büyüsü var.
NOT 2: Bu antik kentte de bir hafta 7 günden oluşuyor. Haftanın sadece bir günü ‘futbol’ oynanmasına rağmen, müthiş paralar harcanarak bu devasa arena yapılmıştı. Önünden geçen herkes hayranlıkla arenayı seyrediyor, adeta selamlıyordu.
NOT 3: Galakside grubumuzla birlikte yaptığımız kazılarda Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray gibi isimlere rastladık. Bu isimlerin de Antik-arkaik Trabzon kentindeki Trabzonspor gibi Anadolu’nun batısında Trakya’da başka bir antik kente ait takım isimleri olduğunu tespit ettik.
NOT 4: Araştırmalarımızda Lig denilen ve 18 takımdan oluşan ‘arena takımları’nın en önemli üç takımı olan Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın zamanla mitoz ve amitoz bölünmeye uğradığı ve giderek yok olduğu bilgilerine ulaştık. Buna rağmen lig gene 18 takımdan oluşuyordu. Ancak bu yirmi takımın tamamına Trabzonspor 1, Trabzonspor 2, Trabzonspor 3, Trabzonspor 4 diye devam eden 18 Trabzonspor takımının varlığını hayretle gördük.
NOT 5: Arenaya giden grupla, zor olsa da bilgisayarımın yardımıyla bir süre daha konuşarak bu kentle ilgili bilgilere ulaşmaya çalıştım. Ancak konuşmaya çalıştığım şahıs ve diğerleri kendilerinden geçmişçesine ‘Bize her yer Trabzon’, ‘Trabzon….. mezar olacak!’ gibi neşideleri vecdi içerisinde haykırıp duruyorlardı.
NOT 6: Topluluktan ayrıldım. Kentte konuşabileceğim, sorularıma cevap alabileceğim birisi bulabilir miyim? Ümidiyle caddelerde yürümeye başladım. İlginç bir şey daha keşfettim. Kentin bütün caddelerine 11 futbol azizizin ve önceki azizlerin isimleri verilmişti.
NOT 7: Sadece bizim gibi astro-arkeologlar için değil tüm bilim adamları için müthiş bir laboratuar var karşımızda. Hiçbir antik kentte böylesine arena tutkunu bir topluluğun varlığına rastlanmadı.
NOT 8: Bu kentin renk skalasında bordo-mavi’den başka renk yok. Kurumlar, şirketler, yollar, caddeler, kamu ve özel ofisler, meydanlar, alanlar hep bu iki rengin istilâsı altında. Neredeyse bu iki rengin dışında hiçbir renk yok.
NOT 9: Caddede dolaşırken önünden geçtiğim bir mabedden yükselen bilinçlendirme konuşmasında bile arenadaki oyun için dua ediliyordu.
NOT 10: Nihayet normal olduğunu zannettiğim bir yerlinin bana konuşmamızın sonunda “Siz ne derseniz deyin, biz şimdi dünyamıza Trabzonspor diyoruz” demesiyle irkildim. Gerçekten çok şaşırtıcı.
Arkeo-astronotumuzun notları şöyle bitiyor: Galaksi üst yönetimine nasıl bir rapor sunacağımı bilmiyorum. İlk kez yeterince tanımlayamadığımız bir psikoloji ile karşı karşıyayız. Galaksi tarihinin hiçbir döneminde böyle bir örnek yok. Sanırım daha çok araştırmacı ile bu gezegene yeniden gelmeyi deneyeceğiz. Yalnız kentte yabancılık çekmemek için gelecek gruba kolbastı oyununu öğretmeliyiz. Yine bordo-mavi giysilerimiz olmalı ve gemimizi de bu renklere boyamalıyız. Sanıyorum bu arkaik adetlere alışmakta zorluk çekmeyeceğiz: “Bize her yer Trabzon!”, “la la la laaa ooo Trabzooon!”
Yani anlayacağınız; arkeolog da çıldırmanın eşiğine geldi !
duzenliyahya@gmail.com
Uzman Arkeologlar uzay yılıyla M.S. 6161’de Anadolu yarımadasının kuzeydoğusunda Trabzon isimli antik kalıntı alanında yaptıkları kazılarına devam ederler. Her kazma vuruşlarında kendilerini hayrete düşüren yazıt ve bulgular arkeologlarımızı derin düşünceye sevk eder.
“Evrende acaba halen Trabzon antik-arkaik kenti yaşıyor mu veya bu kente ait kalıntılar var mı? Burada yaşamış halktan izler var mı?” diye yüzyılın en önemli ‘arkeolojik ve antropolojik araştırma’ göreviyle antro-arkeologlar göreve gönderilir.
Arkeoloji biliminin yetersizliği üzerine yeni bir disiplin ortaya konulur. Bu disiplin “antro-arkeoloji” olarak adlandırılır. Bugünkü uzman bilim adamları, bu disiplinin kaynağını Trabzon antik-arkaik kent araştırmalarına borçlu olduklarını söylerler.
Arkeologlar, daha ilginç ve değeri yüksek antik-arkaik kalıntılar bulma ümidiyle evreni keşfe çıkarlar. 4 bin yıl önceye ait kalıntılarına rastlanan Trabzon antik kentinde yaptıkları kazılar sırasında buldukları kumaş parçalarındaki “Bize her yer Trabzon” yazısından hareketle araştırmalarını devam ettirirler. Araştırmaları sırasında galaksinin ücra bir köşesinden elektromanyetik sinyaller gelmeye başlar. ‘Kodçözücü’ler sinyalleri çözümlediklerinde arkaik bir Trabzon diline ait “bize her yer Trabzon” mesajına ulaşırlar. Bunun üzerine sinyalin geldiği yeri bulmak üzere uzun ve yorucu bir keşif yolculuğuna çıkarlar.
Sonunda sinyalin geldiği gezegen bulundu. Bundan sonrasını Gezegene inen kâşif arkeo-astronotlardan birisinin tuttuğu notlardan okuyoruz:
NOT 1: Gezegene indim. Yıl 6161. Galaksi saatiyle akşama doğru 61. Gök ve deniz görüyorum. Gök bordo, deniz mavi renkte. Hayret. Sesler geliyor. Uzakta arkaik bir deniz aracı görüyorum. Üzerinde bordo-mavi renkli kumaş parçaları takılı çubuklarla bir savaş arabasını andırıyor. Yaklaştıklarında içinde yerinde duramayan, daha önce antik kent buluntularındaki duvarlarda rastladığım ‘kolbastı’ figürlerini tekrarlayarak sağa sola sıçrayan insanlar… Hep birlikte, yüksek sesle adını tam çıkaramadığım bir takıma ait ismin geçtiği ‘Trabzon …….’a mezar olacak!’ nakaratını öfkeyle tekrarlıyor. Hiçbir şey anlamadım.
Bana doğru yaklaştılar… ‘purda ne arayisun?’ diye sordular. Kullanılan dili anlamadım. Ama anında lazer bilgisayar ekranında sözlerin çözümünü yaptığımda bana ‘niçin burada olduğum’ soruluyordu. Diğerlerinin meraklı bakışları altında soruyu soranla konuşmaya başladım. O’na ‘nerede olduğumuzu’ sordum. Cevap: ‘Burasi Faroz kıyılari.’ Bu insanlar kim? Dedim. ‘Onlar, arenaya seyire giden taraftarlar. Biz onlara fanatikler deruk.’
Konuşmamızın devamından hiçbir şey anlayamadım. Anladığım tek şey: Şehrin ortasındaki arenanın bütün bir kent halkını bir mıknatısın metal parçalarını toplaması gibi kendine doğru çekmesiydi. Hayret ettiğim bir şey de bazen ‘futbol adlı tepişme oyunu’ndan bir gün önce arenanın girişinde kuyrukların oluşması ve sadece 45 dakikadan ibaret iki devre halinde oynanan oyun için niçin bu kadar eziyete katlandıklarıydı. Anladım ki; kentin antropolojik genlerinde ‘arena’nın vazgeçilmez bir yeri ve büyüsü var.
NOT 2: Bu antik kentte de bir hafta 7 günden oluşuyor. Haftanın sadece bir günü ‘futbol’ oynanmasına rağmen, müthiş paralar harcanarak bu devasa arena yapılmıştı. Önünden geçen herkes hayranlıkla arenayı seyrediyor, adeta selamlıyordu.
NOT 3: Galakside grubumuzla birlikte yaptığımız kazılarda Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray gibi isimlere rastladık. Bu isimlerin de Antik-arkaik Trabzon kentindeki Trabzonspor gibi Anadolu’nun batısında Trakya’da başka bir antik kente ait takım isimleri olduğunu tespit ettik.
NOT 4: Araştırmalarımızda Lig denilen ve 18 takımdan oluşan ‘arena takımları’nın en önemli üç takımı olan Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın zamanla mitoz ve amitoz bölünmeye uğradığı ve giderek yok olduğu bilgilerine ulaştık. Buna rağmen lig gene 18 takımdan oluşuyordu. Ancak bu yirmi takımın tamamına Trabzonspor 1, Trabzonspor 2, Trabzonspor 3, Trabzonspor 4 diye devam eden 18 Trabzonspor takımının varlığını hayretle gördük.
NOT 5: Arenaya giden grupla, zor olsa da bilgisayarımın yardımıyla bir süre daha konuşarak bu kentle ilgili bilgilere ulaşmaya çalıştım. Ancak konuşmaya çalıştığım şahıs ve diğerleri kendilerinden geçmişçesine ‘Bize her yer Trabzon’, ‘Trabzon….. mezar olacak!’ gibi neşideleri vecdi içerisinde haykırıp duruyorlardı.
NOT 6: Topluluktan ayrıldım. Kentte konuşabileceğim, sorularıma cevap alabileceğim birisi bulabilir miyim? Ümidiyle caddelerde yürümeye başladım. İlginç bir şey daha keşfettim. Kentin bütün caddelerine 11 futbol azizizin ve önceki azizlerin isimleri verilmişti.
NOT 7: Sadece bizim gibi astro-arkeologlar için değil tüm bilim adamları için müthiş bir laboratuar var karşımızda. Hiçbir antik kentte böylesine arena tutkunu bir topluluğun varlığına rastlanmadı.
NOT 8: Bu kentin renk skalasında bordo-mavi’den başka renk yok. Kurumlar, şirketler, yollar, caddeler, kamu ve özel ofisler, meydanlar, alanlar hep bu iki rengin istilâsı altında. Neredeyse bu iki rengin dışında hiçbir renk yok.
NOT 9: Caddede dolaşırken önünden geçtiğim bir mabedden yükselen bilinçlendirme konuşmasında bile arenadaki oyun için dua ediliyordu.
NOT 10: Nihayet normal olduğunu zannettiğim bir yerlinin bana konuşmamızın sonunda “Siz ne derseniz deyin, biz şimdi dünyamıza Trabzonspor diyoruz” demesiyle irkildim. Gerçekten çok şaşırtıcı.
Arkeo-astronotumuzun notları şöyle bitiyor: Galaksi üst yönetimine nasıl bir rapor sunacağımı bilmiyorum. İlk kez yeterince tanımlayamadığımız bir psikoloji ile karşı karşıyayız. Galaksi tarihinin hiçbir döneminde böyle bir örnek yok. Sanırım daha çok araştırmacı ile bu gezegene yeniden gelmeyi deneyeceğiz. Yalnız kentte yabancılık çekmemek için gelecek gruba kolbastı oyununu öğretmeliyiz. Yine bordo-mavi giysilerimiz olmalı ve gemimizi de bu renklere boyamalıyız. Sanıyorum bu arkaik adetlere alışmakta zorluk çekmeyeceğiz: “Bize her yer Trabzon!”, “la la la laaa ooo Trabzooon!”
Yani anlayacağınız; arkeolog da çıldırmanın eşiğine geldi !
(Günebakış, 19 Ocak 2011)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder