Yahya DÜZENLİ
duzenliyahya@gmail.com
Takvim İnsanların, toplumların düşünme ve yaşama biçimlerini de şekillendiren önemli bir belirleyici… Toplumların hayatında zamanı ölçmede, insanların hayatlarını düzenlemede kullanılan araca takvim deniyor. Her toplumun, kendi alışkanlıklarına, önem verdiği tarihî olaylara göre takvimleri var. Hicrî takvim Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretiyle başlar. 1925 yılına kadar kullandığımız medeniyet takvimimiz hicrî takvimdi. Milâdi takvim ise Hz. İsa’nın doğumunu esas alan, Papa XIII. Gregorius’a izafeten Gregoryen takvimine verilen isim. 1925’den itibaren milâdi takvimi kullanıyoruz. Takvimler de toplumların aidiyet-medeniyet dünyalarından kaynaklanıyor. Mensup oldukları veya zorakî dahil edilmek istendikleri dünya görüşü ve yaşama biçimlerinin kalıplarına sokulmaya çalışılıyor.
Kadîm topluluklardan bu yana takvimin kullanıldığını biliyoruz. Zamanın binyıllara, yüzyıllara, yıllara, aylara, haftalara, günlere, saatlere, vs. bölünmesi ve isimlendirilmesinde etkenler çeşitli…
Eski Türklerin Müslüman olmadan önce kullandığı en meşhur takvim “Oniki hayvanlı Türk Takvimi”dir. Şehrimizin yetiştirdiği büyük Selçuklu Tarihçisi Prof. Osman Turan’ın doktora tezi de “Oniki hayvanlı türk takvimi” dir. Bu konuda yazılmış en kapsamlı kitap da rahmetli Osman Turan’ın bu kitabıdır.
Oniki hayvanlı Türk takvimine göre yıllar şöyle isimlendiriliyor: Sıçan (Fare), Sığır (Öküz), Bars (Pars), Taşıvgan (Tavşan), Lu (Ejderha), Yılan, Yunt (At), Koy (Koyun), Biçin (Maymun), Tabuk (Tavuk), İt (Köpek), Tonguz (Domuz) yılı.
Konumuz Oniki hayvanlı türk takvimi değil. Konuyu getirmek istediğimiz yer: Şehrimizin bütün enerjisini tüketmeye memur ve mecbur futbol cinneti nin yeni bir toplumsal versiyonu…
Geçtiğimiz hafta, yerel Karadeniz kanallarından birisinde konuşan Trabzonspor yöneticilerinden birisinin şu sözleri insanın idrakini dumura uğratacak türden sözlerdi. Yâni akıl tutulması yaşatacak cinsten sözler.
Şöyle diyordu Trabzonspor yöneticisi: “Trabzon’da haftanın ilk iki günü Trabzonspor’un hafta sonunda yaptığı futbol maçı konuşulur, tartışılır. Üçüncü gün ara verilir. Dördüncü ve beşinci gün de hafta sonunda yapacağı futbol maçı konuşulur.”
Bütün bir şehir halkının hayat felsefesini, yaşama biçimini Trabzonspor’la kaim gören bu anlayış devam ettiği sürece şehrimizin akıbetinden endişe ediyoruz.
Şüphesiz böyle bir genellemenin yanlışlığı ortada. Ancak; bütün bir şehir halkının bilinçaltında giderek biriken böyle bir oluşumun varlığı da bir gerçek.
TS yöneticisinin tesbitine göre ülkemizde yeni bir takvim icad etmiş oluyoruz. Yâni modern zamanlarda bir ilkel takvim keşfetmiş oluyoruz.
Bu “Onbir azizli Trabzon takvimi”ne göre haftanın günlerini bundan böyle şöyle isimlendirmemiz gerekecek:
Pazartesi: Maç ertesi kritik günü.
Salı: Maç ertesi yoğunlaştırılmış gün.
Çarşamba: Dinlenme ve çay-kahve arası
Perşembe: Maç öncesi hazırlık günü
Cuma: Maç öncesi kritikler için son gün.
Cumartesi ve Pazar: Maçın yapılacağı kutsal günler.
Veya haftanın günlerine onbir azizin o hafta en fazla tezekkür edilen ilk yedisinin ismi de verilebilir. Daha da olmadı, batının aydınlanma devrimi gibi Trabzon Takvim devrimi yapılır ve bir hafta 11 günden oluşur ve her güne onbir şehir azizinin ismi verilir. Niçin olmasın?
Ne mutlu Trabzon’a !
Öğün Trabzon öğün! Veya avun Trabzon avun !
Yeni doğan çocuklarımız “bize her yer Trabzon” ninnileriyle uyuyup, bordo-mavi beşiklerde büyüyecekler. Onbir futbol azizinden biri olmak için ter dökecekler.
Onbir kişilik aziz gladyatör topluluğundan oluşan takımların savaştığı Hüseyin Avni Aker arenasında gökyüzünde 61 milyon yıldız altında, 61 bin seyirci önünde, 61 kent seçkini konsülün bakışları altında her hafta savaşmaya hazırlandıkları kutsal ideal: futbol!
Medeniyet şehirlerine musallat hastalıkların modern zamanlarda en yaygını olan futbolun Trabzon’da dayanılmaz ağırlığının artık yeni bir takvim icadına kadar varması kimilerini mest etse de bizi kahrediyor !
Kahrımız, şehrimizin enerjisinin toprağa verilmesinden kaynaklanıyor.
Yazımızı, Sokrates’in M.Ö. 399 yılında yargılandığı sırada Atina’lılara hitaben söylediği “Sorgulanmayan bir hayat gerçekte yaşanmamıştır!” sözünü şehrimize uyarlayıp “sorgulanmayan bir şehir hayatı gerçekte çok kötü yaşanmıştır!” diyerek bitirelim!
Akıbet hayrola !
(Günebakış, 26 Ocak 2011)
duzenliyahya@gmail.com
Takvim İnsanların, toplumların düşünme ve yaşama biçimlerini de şekillendiren önemli bir belirleyici… Toplumların hayatında zamanı ölçmede, insanların hayatlarını düzenlemede kullanılan araca takvim deniyor. Her toplumun, kendi alışkanlıklarına, önem verdiği tarihî olaylara göre takvimleri var. Hicrî takvim Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretiyle başlar. 1925 yılına kadar kullandığımız medeniyet takvimimiz hicrî takvimdi. Milâdi takvim ise Hz. İsa’nın doğumunu esas alan, Papa XIII. Gregorius’a izafeten Gregoryen takvimine verilen isim. 1925’den itibaren milâdi takvimi kullanıyoruz. Takvimler de toplumların aidiyet-medeniyet dünyalarından kaynaklanıyor. Mensup oldukları veya zorakî dahil edilmek istendikleri dünya görüşü ve yaşama biçimlerinin kalıplarına sokulmaya çalışılıyor.
Kadîm topluluklardan bu yana takvimin kullanıldığını biliyoruz. Zamanın binyıllara, yüzyıllara, yıllara, aylara, haftalara, günlere, saatlere, vs. bölünmesi ve isimlendirilmesinde etkenler çeşitli…
Eski Türklerin Müslüman olmadan önce kullandığı en meşhur takvim “Oniki hayvanlı Türk Takvimi”dir. Şehrimizin yetiştirdiği büyük Selçuklu Tarihçisi Prof. Osman Turan’ın doktora tezi de “Oniki hayvanlı türk takvimi” dir. Bu konuda yazılmış en kapsamlı kitap da rahmetli Osman Turan’ın bu kitabıdır.
Oniki hayvanlı Türk takvimine göre yıllar şöyle isimlendiriliyor: Sıçan (Fare), Sığır (Öküz), Bars (Pars), Taşıvgan (Tavşan), Lu (Ejderha), Yılan, Yunt (At), Koy (Koyun), Biçin (Maymun), Tabuk (Tavuk), İt (Köpek), Tonguz (Domuz) yılı.
Konumuz Oniki hayvanlı türk takvimi değil. Konuyu getirmek istediğimiz yer: Şehrimizin bütün enerjisini tüketmeye memur ve mecbur futbol cinneti nin yeni bir toplumsal versiyonu…
Geçtiğimiz hafta, yerel Karadeniz kanallarından birisinde konuşan Trabzonspor yöneticilerinden birisinin şu sözleri insanın idrakini dumura uğratacak türden sözlerdi. Yâni akıl tutulması yaşatacak cinsten sözler.
Şöyle diyordu Trabzonspor yöneticisi: “Trabzon’da haftanın ilk iki günü Trabzonspor’un hafta sonunda yaptığı futbol maçı konuşulur, tartışılır. Üçüncü gün ara verilir. Dördüncü ve beşinci gün de hafta sonunda yapacağı futbol maçı konuşulur.”
Bütün bir şehir halkının hayat felsefesini, yaşama biçimini Trabzonspor’la kaim gören bu anlayış devam ettiği sürece şehrimizin akıbetinden endişe ediyoruz.
Şüphesiz böyle bir genellemenin yanlışlığı ortada. Ancak; bütün bir şehir halkının bilinçaltında giderek biriken böyle bir oluşumun varlığı da bir gerçek.
TS yöneticisinin tesbitine göre ülkemizde yeni bir takvim icad etmiş oluyoruz. Yâni modern zamanlarda bir ilkel takvim keşfetmiş oluyoruz.
Bu “Onbir azizli Trabzon takvimi”ne göre haftanın günlerini bundan böyle şöyle isimlendirmemiz gerekecek:
Pazartesi: Maç ertesi kritik günü.
Salı: Maç ertesi yoğunlaştırılmış gün.
Çarşamba: Dinlenme ve çay-kahve arası
Perşembe: Maç öncesi hazırlık günü
Cuma: Maç öncesi kritikler için son gün.
Cumartesi ve Pazar: Maçın yapılacağı kutsal günler.
Veya haftanın günlerine onbir azizin o hafta en fazla tezekkür edilen ilk yedisinin ismi de verilebilir. Daha da olmadı, batının aydınlanma devrimi gibi Trabzon Takvim devrimi yapılır ve bir hafta 11 günden oluşur ve her güne onbir şehir azizinin ismi verilir. Niçin olmasın?
Ne mutlu Trabzon’a !
Öğün Trabzon öğün! Veya avun Trabzon avun !
Yeni doğan çocuklarımız “bize her yer Trabzon” ninnileriyle uyuyup, bordo-mavi beşiklerde büyüyecekler. Onbir futbol azizinden biri olmak için ter dökecekler.
Onbir kişilik aziz gladyatör topluluğundan oluşan takımların savaştığı Hüseyin Avni Aker arenasında gökyüzünde 61 milyon yıldız altında, 61 bin seyirci önünde, 61 kent seçkini konsülün bakışları altında her hafta savaşmaya hazırlandıkları kutsal ideal: futbol!
Medeniyet şehirlerine musallat hastalıkların modern zamanlarda en yaygını olan futbolun Trabzon’da dayanılmaz ağırlığının artık yeni bir takvim icadına kadar varması kimilerini mest etse de bizi kahrediyor !
Kahrımız, şehrimizin enerjisinin toprağa verilmesinden kaynaklanıyor.
Yazımızı, Sokrates’in M.Ö. 399 yılında yargılandığı sırada Atina’lılara hitaben söylediği “Sorgulanmayan bir hayat gerçekte yaşanmamıştır!” sözünü şehrimize uyarlayıp “sorgulanmayan bir şehir hayatı gerçekte çok kötü yaşanmıştır!” diyerek bitirelim!
Akıbet hayrola !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder