28 Ağustos 2012 Salı

“AHİRETİN SORUMLULUĞUNU TAŞIMAK VE DÜNYAYI GÜZELLEŞTİRMEK ÜZERİNE”-IV-


Yahya Düzenli
duzenliyahya@gmail.com

Dünya, “mübdî ve sâni” olan yaratıcının eseri olarak insana emanet edilmiş, tasarımlar âlemi niteliğiyle insana sunulmuş ve insanla anlam kazanmıştır. Yaratıcının cemâl ismiyle dünyayı güzel yarattığı düşünüldüğünde; insanın bireysel mükellefiyetleri içerisinde dünyayı imar, inşa ve ihya etmek gibi temel bir görevi vardır. Bu görevini gerçekleştirmesi için de dünyayı anlamlı kılan ‘öte dünya’ ve ‘hesap’ bilinciyle “ahiretin sorumluluğu”nu taşıması gerekir.

Muhakkik mimar Turgut Cansever’in bu bağlamda yatağına oturttuğu, doğru bir çerçeve çizdiği ve “dünyayı güzelleştirmek” olarak tanımladığı göreviyle insanoğlu ilk insandan son insana kadar varlığını sürdürecek. Doğruyu, iyiyi ve güzeli ararken yanlışı, kötüyü ve çirkini inşa etmek gibi bir yanılgı da her an insanı bekliyor. Onun için “uyarıcı”lara olan ihtiyacı hiçbir zaman gözden uzak tutmamak gerekiyor. Cansever bu anlamda, şehirlerimizin inşa ve ihyası için önemli bir uyarıcıdır.

“Ahiretin sorumluluğunu taşımak ve dünyayı güzelleştirmek üzerine” isimli manifesto niteliğindeki konferansından iktibaslarla bu konuya devam edelim. Cumhuriyet dönemi şehir ve mimarimizin “köklere bağlı” yegâne mimarı diyebileceğimiz Cansever’i ilgililerin arayıp bulması gerekirken, önce müthiş bir tarihî inkâr ve iptal hastalığı, sonra da müthiş bir gaflet ve vurdumduymazlıkla şehirlerimizin “şahsiyetsiz” hale getirilmesi karşısında bugün O’na olan ihtiyaç dahi idrak edilemiyor.

Tam da burada, sözkonusu konferansında Cansever temel bir ölçüye vurgu yaparak şunları söylüyor: “ Hz. Peygamber, ‘İnsanların en iyisi âlimin iyisi, insanların en kötüsü âlimin kötüsüdür.’ buyuruyor. Bir şey daha buyuruyor, ‘Hükümdarın iyisi âlimin ayağına giden, âlimin kötüsü hükümdarın ayağına gidendir.’ Şimdi bizim yöneticilerimiz ne yapıyorlar? Yüz senedir, birilerine, "Gel" diyorlar. "Sana bu kadar ekmek veriyoruz, :emrimdesin." diyorlar ve mimar, mühendis, "Ona ekmek verenin, devletin emrinde" çalışıyor. Ona ekmek verenin dediğini yapıyor, yani Hz. Peygamber’in tarifine göre, "hükümdarın ayağına giden âlim" oluyor. Yani, "insanların en kötüsü" oluyor. Eğer bugün şehirlerimizin sorunları varsa, bugün mimarimizin sorunları varsa, "Ümmetimin zevali kötü âlimler ve kötü emirlerden olacaktır." diyor Hz. Peygamber. Ama evvela kötü âlimler deniyor. Yani esas itibariyle şehirlerimiz, bu kötü âlimlerden oluyor. Demek ki burada da biraz dünya tecrübesinden de yararlanarak, dünyanın son 100 senelik tecrübesinden yararlanarak, bu şehirlerimizi, bu konutlarımızı planlama, düzenleme işlerinin devlet tarafından biçimlendirilmesi, şekillendirilmesine imkân olmadığını söyleyebiliriz. Yani bir Peygamberin ağzından çıkan lafın yanlış olmasının ihtimali var mı efendim? içimizde Peygamberin sözü yanlış olabilir diyen var mı? Olamaz değil mi?”

Âlim eğer bir işin hususî ilmine kemâliyle vâkıf biri ise O’nun alanına ve konusuna yöneticilerin müdahale hakkı asla yoktur. Ancak aynı konuda başka bir âlimin farklı yorumu, görüşü sözkonubu olabilir. Peki,  bugün öyle mi? Genelleme yapmadan söyleyelim ki; “alim geçinenler”  yöneticilerin kapılarına yüz sürerken, yöneticiler de “âlim geçinenler”i süründürüyor. Şehre dair hiçbir bilgi, birikim, idrak ve anlayış sahibi olmayan siyasîler ve şehir yöneticileri elinde katledilen ve katledilmeye devam edilen şehirlerimizin içler acısı hali…

Cansever bu konuda da uyarılarını sürdürüyor: “ Doğruyu arayan insan, hiçbir eksik ardında kalmadan, yalnız o meselenin doğrusuna yöneldiği zaman doğruyu bulma ihtimaline sahiptir. En ufak, sağdan soldan gelen etkiler, onu o doğruyu bulmaktan alıkoyabilir. Onun için tamamen bağımsız düşünce ortamlarına ihtiyaç var meselemizi çözmek için.”

“Kentsel Dönüşüm” denilen yeni kent katliamlarına meşruiyet kazandırma amaçlı operasyonların başlayacağı/başladığı bu günlerde, Başbakan’ın “yeni şehirler kuracağız” söyleminin ne kadar gerçekçi ve gerçekleştirilebilir olduğunu anlamak zor değil. Hele de İstanbul’a “eklemlenecek” bu ‘şehir parçası’nın nasıl bir vebal ve sorumluluk gerektirdiğinin idrakinde midir bilinmez. Biz böyle bir idrakin siyasîlerde olmadığını düşünüyoruz. Onlarda olmayınca da “emirlerindeki” müteahhitler, yerel yöneticiler, mimarlar, şehir plancılarında da olmayacağı bir vakıadır.

Cansever “Yeni şehirler bulmamız lazım. Yeni şehirlerimizi nasıl kuracağız?” diye soruyor ve “Bugün biz, evvela, yukarıda seviyede, çok büyük bilgiye sahip Türkiye coğrafyasında yeni şehirleri nerelere nasır koyacağımızı çok bilgili bir tarzda ortaya koyacak, bir genç şehir plancılar nesline muhtaç bulunuyoruz. En hızlı şekilde, bu kişileri yetiştirmek mecburiyetindeyiz… Ama eğer bu işi, bu bilgiye dayanarak bu şehirleri halkın katılımıyla, halkın katılımının nasıl olacağını da son derece ciddi bir şekilde düşünerek ele almazsak, doğrusu sizler, çocuklarınız, benim torunlarım oldukça bedbaht olacaktır.”

İşte “Ahiretin sorumluluğu”yla düşünmek böyle bir idrak istiyor. Cansever bizim için hayatî önemde olan bir cümleyi HABITAT 4. Konut Konferansında BM Genel Sekreterinin konuşmasından aktarıyor:” Türkiye’nin söyleyeceklerimizi en iyi anlayacak ülke olduğunu tahmin ediyorum, çünkü söyleyeceklerimizi en yakın tarihte kaybetmiş ülke, bu ülke!”

Yazık! BM Genel Sekreteri farkında da bizim siyasilerimiz, şehir yöneticilerimiz, mimarlarımız, ve diğer ilgililerimiz bugün bile şehircilikte neyi, neleri kaybettiğimizin idrakinde değiller !

Öyledir. Çünkü, ne kadar yüksek yerden düşerseniz tahribat ve katliam da o kadar korkunç olur! Biz de, şehir ve mimaride öyle yüksek bir seviyeden “düşürüldük” ki, hâlâ kalkamıyoruz, sendeleme duyularımızı bile kaybetmişiz!

Konferansına devam ediyor Cansever: “Bütün evler güzel olmalıdır. Her ev dünyayı güzelleştirmelidir. En fakir insanın evi de küçücük de olsa, konfor açısından yeterli olmasa da illâki güzel olmalıdır. Çünkü en fakir insanın çocuğu da gözünü dünyaya açtığı zaman bütün gençliği, çocukluğu boyunca o ev içerisinde, evin güzelliğini yaşamalıdır. En fakir insanın çocuğunun da bu güzelliği yaşama hakkı vardır. Osmanlı ahşap evleri boyasız da olsalar, çatıların düzeni, tavanların, bacaların düzeni, pencere standartları güzeldir. Bu kadar mucizevi bir şeyi biz tahrip ettik.”

Nerede böyle bir şehir ve mimarî sorumluluk?

Tarihî bir uyarıyla bize sesleniyor Cansever: “ Tanzimattan itibaren içine düştüğümüz yanlışların mimariye yansımaları yok edilmelidir. Zaten şehirlerimizi inşa ederken göreceğiz ki bizim inşa ettiğimiz yeni şehirler, halk tarafından tercih edilecek. Yani bu güzel ellerle, erdemle inşa edilmiş olurlarsa, halk tarafından tercih edilecek. Bugün, 100 senedir inşa ettiğimiz şehirler büyük ölçüde terk edilecekler, çökmeye mahkûm olacaklar ve yok olacaklardır. Ama bir vazifemiz var: Bu şehirler aynı zamanda çok büyük bir tarihin çok müstesna değerlerini de taşıyorlar. Dolayısiyle bize ait bir şehirleşme politikasıyla, evvela bu şehirleri boşaltmak ve bunların nüfuslarını azaltmak, sağlıksız konut stokunu tasfiye etmek ve bu şehirlerde beş asırlık kültürün ürettiği abidelerden, sanat eserlerinden kalanları, ev vs. ne varsa, onları da büyük bir gayretle koruyarak onları yeniden inşa etmemiz; bu koruduklarımızı, koruduklarımıza layık çevrelerle tamamlamamız gerekiyor.“

Bu sözler/uyarılar inşallah muhataplarını bulur. 4 bölümlük yazımızı gene Cansever’in konferansına katılanlara söylediği şu cümlelerle tamamlayalım: “Çocuklarınıza  karşı sevginiz, sorumluluğunuz, mutlaka ana meseleniz olacaktır. Onlara, yani yarın sahip olacağınız çocuklarınıza karşı sorumluluğunuz ahlaki bir sorumluluktur. Aynı zamanda tabii bir mecburiyettir. Ama bu tabii mecburiyetle bu ahlâki sorumluluk, çocuklarımıza karşı değil, bütün gelecek nesillere karşı sorumluluktur. Bütün gelecek nesillere karşı sorumluluk hissettiğimiz zaman, kendimize insan deme hakkına sahip olacağız. Bunu hissetmediğimiz zaman, kendimize insan deme hakkımız yoktur. O zaman onlar için bu güzel şehirleri, bu güzel ülkeyi, tekrardan inşa etmek birinci aslî vazifemizdir.”

Allah’ın ender bahşettiği bir “değer” olan muhakkik mimar Turgut Cansever’e rahmet dileyerek, onun tespitlerini, eleştirilerini, önerilerini, topyekûn mesajını dua kabul ve idrak ederek, önümüze açılan şehirlerimizin yeniden imar ve inşa fırsatını heba etmemeyi temenni ediyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder