Yahya Düzenli
Okuduğumuza inanalım mı?
89 yıllık Cumhuriyet yeni şehirler kuramadı ama
habere bakılırsa Çevre ve Şehircilik Bakanlığı “yeni şehirler” kuracakmış (!) Bu
köşede bugüne kadar yaptığımız eleştirilerimize bir yenisini daha ekleyerek
ifade edelim ki; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yeni şehir tasarımı her ne
ise, o tasarımlarla mevcut şehir haritamız bir kez daha ifsat edilecektir.
“Yeni şehir kurma” büyük bir iddia. Bu iddiayı
ortaya atanın ya çıldırmış olması lâzım ya da bütün hazırlıklarını tamamlamış,
tarih-kültür-medeniyet ve şehir idrakiyle devrim çapında bir hamleye girişmiş
olması lazım. Biz matematik bir kesinlikle ifade ediyoruz ki; eğer böyle bir
iddiaları varsa (ki Bakanlığın yaptığı açıklamada öyle deniliyor) çıldırmış
olmaları lâzım.
Bakanlığın Mekansal Planlama Genel Müdürlüğü tarafından
yapılan açıklamada “Stratejik mekansal
planlama ile alternatif şehirler kurulacağı”nı belirtilerek, “Türkiye’nin yeni cazibe merkezlerini
planlamak için düğmeye bas”ıldığı, “makro
ölçekte yapılacak planlama ile yeni şehirler, limanlar ve cazibe merkezleri
kurulacağı” ifade ediliyor.
Açıklamada ayrıca “Türkiye'nin gelişimine paralel olarak ortaya çıkacak kara ve tren
yollarının hangi güzergâhlardan geçmesi gerektiği belirlenecek. Planlamanın bir
önemli özelliği de Türkiye'nin yeniden ele alınacak kıyı imarı ile bazı sahil
şehirlerine yeni ve efektif limanlar kurulacak olması. Böylece deniz
taşımacılığında yeni bir dönem başlayacak” deniliyor.
İddia büyük ama idraklerin bu iddia çapında büyük
olduğunu söylemek mümkün değil. Ortaya nasıl “alternatif yeni şehirler”in
çıkacağını anlamak için kentsel dönüşüm uygulamalarını, TOKİ tabutluklarını,
marka şehirleri (!) görmek yeter.
Mevcut iktidarın “çevre ve şehir idraki”yle
yapılacak her türlü uygulamanın şehirlerde kaosu artıracağını ve insanların
hayatını ‘yaşanamaz’ hale getireceğini söylemek, ispat istemeyen bir tespit.
TOKİ ve Kentsel Dönüşüm terane ve debdebeleriyle
yaptıkları şimdiye kadarki medeniyet idrakinden yoksun uygulamalar bundan sonra
yapacaklarının teminatı hükmündedir.
Eskilerin sözüdür: “Büyük lokma ye büyük laf konuşma!”
Tıpkı 1930’ların “Tek Parti” döneminde olduğu gibi “emirle” şehirler yıkılıp şehirler kurulmasına benzer bir biçimde, bu kez de 2012’lerin “Tek Parti” iktidarı yeni şehirler konusunda harekete geçiyor. Mimar Turgut Cansever’in “Kilisenin, feodal beylerin ve kralların iradesi bugün teknokratların iradesi şeklinde tezahür ediyor.” tespitinin yeri de tam burası.
Cansever’in şehircilik konusundaki “tarihî tecrübemiz akıl almaz bir zenginliğe sahip.” sözünü hatırlatmanın bir faydası var mı? Yok! Çünkü, böyle bir tecrübeyi görebilecek, okuyabilecek, anlayabilecek “çevre ve şehircilik” idraki yok!
İnşallah Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
“alternatif yeni şehir” kurma fikrini yeniden düşünür ve teşebbüs ettiği işin
“malzeme depolama siloları” olmadığını anlar.
Her şeye rağmen, bir arsa kenarına düşmüş tohum bir gün çatlayarak birilerinin dikkatini çeker babından, muhakkik mimar Cansever’in o muhteşem uyarılarından kesitlere kulak verelim:
“Şehir medeniyetin tezahür ettiği yerdir. Ahlâkın, sanatın, felsefenin ve dinî düşüncenin geliştiği ortam olarak, insanın dünyadaki vazifesini ve en üst seviyede varlığın anlamını tamamladığı ortamdır. Bu idrak şehir oluşmasını sağlar ve en yüksek gelişme düzeyine ulaşmasının temeli olur.”
“Yeni şehir” kurma iddiasındakilerde var mı böyle bir idrak?
Devam edelim Cansever’e: “Şehir, varlığın çeşitli anlamlarını kapsayan inançlar ve davranışlar bütününün bir yansımasıdır. Tabii ki bir mimar bir bina inşa ederken bu bütünlüğü göz önünde tutacaktır; aksi takdirde yaptığı şey eksik kalır. İnsanlık tarihinde bunun önemli örnekleri var. Mısır’da mimarlar Firavun ailesine mensup rahiplerden, yani toplumun en seçkin kesiminden oluyordu. Osmanlı dünyasında mimarların seçkin bir sınıf teşkil ettikleri muhakkaktır…”
Bu bağlamda Batılı mimar C. De Porzamparc şunları
söylüyor: “Mimarlar, yere, mekana ait
olan şeylerin dil aracılığıyla tam olarak yakalanamayacağını, dile
getirilemeyeceğini bilirler. Bir örnek vermek gerekirse, Erwin Panovsky 60’lı yıllarda gotik mimari hakkında
bir kitap yazmıştı. Gotik mimarinin kökeninde skolastik düşüncenin yer aldığını
son derece parlak bir şekilde kanıtlıyordu. Gotik planın, Aqiuno’lu Thomas’un Summa theologiae’sindeki sınıflandırmalardan ve Keşiş Suger’in öğütlerinden nasıl
esinlendiğini çok doğru bir şekilde açıklıyordu…”
Bir şehir kurulurken nasıl bir derin idrak ve
inşa olması gerektiğini anlaşılabiliyor mu? “Yeni şehir” kurma
iddiasındakilerde var mı böyle bir “ontolojik” idrak?
Yok, yok yok…
Olsaydı on yıllık “Tek Parti” iktidarında en
azından belirtilerine şahit olurduk! Bu on yıllık dönem şehircilik konusunda
hem ceberrut CHP tek parti dönemini, hem de arkasından gelen DP döneminde
yapılan “imar uygulamaları”nı çağrıştırıyor. Onun için Başbakan’a (ulaşmaz ama
gene de) rahmetli Canseverin bir sözünü hatırlatalım: “Menderes’in yanılgısı danışmanlarını seçmeyi bilmemesiydi. Bu şekilde
Türk halkı sindirildi, tepkisizleştirildi, çevre ilişkilerinden kopartıldı.” Sadece danışmanlarını değil, bakanlarını, tüm
kadrosunu…
Mevcut Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na
Cansever’den bahsetmenin hiçbir yararı yok. Çünkü, onun eserleriyle zuhuru o
kadar apaçık ama görecek göz yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder