12 Şubat 2013 Salı

AKYAZI “OLİMPOSU” HIZLA YÜKSELİYOR… -tedavisi gayr-i kabil bir şehir hastalığı üzerine-

Yahya Düzenli
duzenliyahya@gmail.com

Bir yazımızda “İhdas kapasitesi yüksek şehirlerin ifsat kapasitesi de yüksektir” demiş ve “futbol”un bazı tarihî şehirlerimizde “makul sınırları aşmış” biçimde bir bumerang veya şehre radyasyon yağdıran bulutlar gibi şehri kuşattığına vurgu yapmıştım. İlginçtir ki futbol, özellikle Trabzon gibi kadîm medeniyet şehirlerinde hayatiyetin tek sebebi olmuştur.

Modern zamanlarda bir şehrin ifsadına en bariz örnek “Trabzon ve futbol”dur. Trabzon ihdas kapasitesiyle öne çıkan bir şehir olmak yerine futbolla özdeşleştirilmiş ismiyle kendinden bahsettirmeye devam ettikçe hiçbir ihdas, yâni “değer ortaya çıkarma, değer oluşturma” gücüne kavuşamayacaktır. Nitekim durumu ortada… İşin bir diğer yönü; bütün bir şehir futbola kilitlenmesine rağmen, futbolunun hali de ortada…

Trabzon, ‘futbola endeksli varoluşu’nda, “dünya kenti”, “spor kenti”, “marka şehir” gibi yapay-yapıştırma vasıflardan sonra şimdi de en son sahip olduğu “Olimpiyatlar Şehri” unvanına layık(!) olmak için var gücüyle çaba gösteriyor.

Önce “2011 Avrupa Gençlik Olimpiyatları”, sonra 2012 “Türk-İslam Dünyası Mühendislik-Mimarlık ve Şehircilik Olimpiyatları”yla Trabzon, ‘anakronik’ biçimde eski Yunan sitesinin olimpik geleneklerini sürdürme yarışına girmiş gibi… Kimbilir belki de antik yunan kentlerinden çok daha önce olimpiyat kenti olma hakkını ve vasfını kazanmış bir kenttir (!)  

Tabii bu ‘kerameti kendinden menkul’ bir unvan. Bu vasfına uygun sun’i bir temel elbette bulunabilir. Bakarsınız bir arkeolog grubu görevlendirilir, Trabzon’un yükseklerinde yayla veya ormanlarında antik bir “olimpiyat meş’alesi” bile bulabilirler, antik Yunan ve Latince olimpiyat kitabelerine bile rastlayabilirler (!)

Olimpiyatların antik tarihine ilişkin kısa bir ansiklopedik malumat aktaralım da şehrimizin nasıl bir etkinliğe sahne olduğunu daha iyi anlayalım:

Elde kesin bilgi olmamakla beraber, mitolojiye göre ilk olimpiyat oyunları Olimpiya Kralı kahraman Pelops’a kurbanların sunulmasıyla başlar. Hristiyan Yunanlı düşünür Titus Flavius Clemens Olimpiyat oyunlarının “Pelops’un ruhuna sunulan armağanlardan başka bir şey olmadığı”nı söyler.

Başka bir efsaneye göre ise mitolojik kahraman Herakles’in Olimpiya’da bir oyunu kazanmasıyla, bir diğer efsanede ise Antik Yunan tanrılarının en büyüğü olan Zeus’un Titan Kronos karşısında aldığı yenilgiden sonra doğduğu şeklindedir. Bazı kaynaklarda ise Elis Kralı İfitos’un M.Ö. 9. Yy.da halkını savaştan korumak için kâhin Pythia’ya giderek danıştığı ve onun da “tanrılar onuruna oyunlar düzenleyerek onların rızasını kazanmasını önerdiği” ifade edilir. Olimpiyat oyunları tanrıların yaşadığına inanılan dağın adı olan Olimpiya Dağı’nda düzenlenir.”

Yâni anlayacağınız olimpiyatların kökeni putperest “dinî bir ritüel” olarak başlamış ve halen devam ediyor…

“Olimpiyat Şehri Trabzon” ifadesine gelirsek, herhalde bir akl-ı evvel’in yeni ve muhteşem bir buluşu olarak benimsenmiş olsa gerek.

Olimpiyatlar için ayrılan bütçenin, uğruna yapılan harcamaların hiç önemi yok. Yeter ki Trabzon’a “Olimpiyat Şehri” etiketi yapıştırılsın.

Gelelim “Olimpiyatlar Şehri”nin en büyük “kutsal mekânı”na…

“Akyazı Stadyumu”ndan bahsediyoruz… Olimpiyatlara uygun bir isimlendirme ile “AKYAZI OLİMPOSU” veya “AKYAZI SUNAĞI”… Öyle ya şehrin bütün enerjisinin biriktiği 11 mitolojik yaratığın mekânı olacak AKYAZI OLİMPOSU…

40 bin kişilik Akyazı Stadyumu veya Akyazı Olimposu için yapılan dolgunun tamamlandığı  ve ihalenin de bu yıl ortalarında yapılacağı Belediye Başkanı tarafından “müjdeleniyor”.

Bir şehrin bütün enerjisini ısrarla stadyuma yönlendiren ve bunu büyük ölçüde başaranları tebrik (!) etmek gerekiyor. Hele de Trabzon insanı gibi heyecanı yüksek bir potansiyeli stadyuma hapsettikleri için tebrik üstüne tebrik etmeli…

Hiç kimse katılmasa da, bizce hem Olimpiyatlara hem de AKYAZI OLİMPOSU’na harcanan kaynağa yazık… Ancak, bütün duyargaları futbolla virüslenmiş bir şehre bunu anlatmak  mümkün değil…

Şehrin medeniyet damarlarının yeniden canlanmasının önünde en büyük engel olan ‘futbol tutkusu’nun bir türlü normalleşemediği Trabzon’u siyasiler, şehir yöneticileri, kültür-sanat çevreleri, ticaret ve sanayi kuruluşlarının hep birlikte “futbol”la özdeşleştirmeleri ve şehrin futbolla sembolleştirilmesi modern zaman hastalıklarının en belirginlerinden birisidir.

Şehirde sportif bir eylemi aşmış, nevrotik bir hal almış olan futbola yönlendirilen insan ve diğer kaynakların kimlerce “yönetildiği” de işin ayrı bir yönü.

Peki, Trabzon futbolla ne kazanmıştır? Futboldan ne kazanmıştır? Sinir uçlarının daha çok elektriklenmesinden başka hiçbir şey.  Şüphesiz birileri futbolun şehirdeki bu yüksek itibarından nemalanmış, isimleri ve kasaları pay almıştır.

Kimliği, şahsiyeti, bütün değerleri futbola indirgenmiş, futbola endekslenmiş bir şehrin geleceğinden endişe etmiyoruz, geleceğini kaybettiğini düşünüyoruz.

Ne yazık ki, bu zihniyet şehrin kimyasını etkiledikçe şehrin ruh köküne çöken bu tortular şehrin geleceğini tüketmeye devam edecektir.  

Kim ne düşünürse düşünsün; enerjisini doğru istikamete yöneltmeyi başarabildiği ölçüde Trabzon kendine ve geleceğine sahip çıkabilir diye düşünüyoruz.

Medeniyet şehirlerine musallat, tedavisi gayr-i kabil bu bulaşıcı hastalıklara parmak basmaya zaman zaman devam edeceğiz.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder