Yahya Düzenli
duzenliyahya@gmail.com
“Organsız beden”i hiç tahayyül ettiniz mi? Böyle birşey düşünebilir misiniz? Bu kavram dehşetli bir olguya işaret ediyor.
Kurgu filmlerde geleceğe ilişkin fantastik mekânlar ve tiplemelerle seyredebileceğimiz “organsız” bir beden düşünün… Organları olmayan bir beden… Veya organları kendine ait olmayan bir beden… Organlarını yönetemeyen bir beden… Organlarının kontrolden çıktığı bir beden… Organları arasında ahengi sağlayamayan bir beden…
Beden “organların birleşimi” değil midir? Organsız bir bedene “beden” denilebilir mi? Organlar olmayınca beden teşekkül edebilir mi?
Organ ve bedenle ilgili soruları çoğaltmak mümkün…
“Organsız Beden” kavramı yüzyılımızın önemli felsefecilerinden Deleuze ve Guattari’ye ait. Antonin Artaud’un ortaya attığı “Organsız Bedenler” kavramına Deleuze ve Guattari çok değişik anlamlar vererek, ilginç yorumlar yükleyerek, derinlik kazandırarak eserlerinde kullanır.
Deleuze’e göre organsız beden “eklemlenmemiş, parçalanmış ve yersiz yurtsuzlaşmış yeniden inşa edilmeye muktedir bir beden” olarak tanımlanıyor. Bu organik bir beden değil, hastalıklı bir bedendir ve sürekli yıkılma ve yeniden oluşum döngüsü içindedir. Beden organlarından bıktığında veya onları kaybettiğinde “organsız beden” oluşum yolundadır. “Organsız Beden organizmanın yerini almıştır” diye bir temel konumlama da yapar felsefecimiz.
Oldukça girift-karmaşık bu kavramı felsefî bağlamından kopararak “şehir”e taşıyalım..
Filozoflarımız modern felsefede, postmodern veya daha ileri yorumlarla nasıl yorumlarsa yorumlasınlar, icad ve inşa ettikleri bu metafor (mecaz) doğrudan şehirlerimizin bugünkü halini anlatmada önemli ipuçları veriyor… Dikkat çekici bu kavram, dünya görüşü ve medeniyet idraki kaybolmuş bir toplumun, inşa ettiği şehirleri oluşturan mekânların bir araya getirilmesiyle asla şehre ulaşılamayacağını ifade etmede de müthiş çağrışımlar ihtiva ediyor.
Modern zaman şehirleri ‘hastalıklı bir beden’e dönüşmüş durumda… Şehirde inşa edilen her mekân bedenin organsızlığını artırıyor ve hastalığını azdırıyor.
Güncel bir uygulamaya vurgu yaparak söylersek; şehirlerimize musallat olan “kentsel dönüşüm” denilen kasırga da “organsız beden”lerden ibaret/oluşan bir tümör yığını inşa ediyor…
Urlaşan ve giderek yeni tür urlarla bir “tümör yığını”na dönüşen şehirlerimizi anlatmada “organsız beden” kavramı önemli bir tanımlayıcı niteliğindedir. Külçe şeklinde büyük bir tümör haline gelmiş bedeni düşünün…
Bu beden canlı fakat ruhsuz, kendinden habersiz bir beden…
Modern zaman şehirleri bu şekilde… Canlı fakat ruhsuz…
Sağlıklı organlarıyla bir organizma bütünü olarak hayatiyetini sürdüren beden, giderek organların urlaşmasıyla bütünlüğünü kaybeder ve ‘organsız’ hale gelir.
Bugünkü şehirlerimiz de ‘kendine ait olmayan’ mekânlarla bir bütünlük içinde gözükse de aslında ‘organsız bedenler’ şeklinde varlığını sürdürüyor. Mekânı olmayan, mekân yerine “ur”lardan, tümörlerden oluşan yığının şehir olarak telâkki edilmesi onu ‘organsız beden’den ibaret hale getiriyor.
Kavramı yeniden üreten Deleuze “Kapitalizm ve Şizofreni”de şöyle der: “ Psikanalizin: “Dur, kendini yeniden bul” dediği yerde, biz onun yerine : “Daha devam edelim, daha öteye geçelim, Organsız Beden’imizi bulmadık henüz, kendi benliğimizden verimli şekilde boşanmadık, boşa çıkmadık, azat olmadık.” Anamnezi’nin (mutlak hafıza kaybı) yerine unutmayı koyalım, yorumun yerine deneyi. Organsız Bedenlerinizi bulun. Bunu nasıl yapacağınızı bulun. Bu bir ölüm kalım meselesidir…”
Sanki modern zaman şehirleri de kendisine bu şekilde sesleniyor: “Mekansız şehirlerimizi bulmadık henüz, kendi benliğimizden boşanmadık, azad olmadık. Mekânsız şehirlerinizi bulun. Bütün mekânlarınızı hastalıklı hale getirin ve mekânsız şehir olarak kalın!”
Şehirler o hale geldi ki artık ‘tevhid’ değil ‘tefrik’, yâni kosmos yerine kaos için çılgınca yarışıyor.
Maalesef böylesine olağandışı bir kurguyu bugün şehirlerimiz yaşıyor.
“Mutlak hafıza kaybı”na yol açan bizzat şehirlerimizin bugünkü kaotik hali… Ve onları bu hale getiren şehir yöneticileri, inşa edicileri, mimarlar vs. şehirle birlikte kendilerinin de hafızasız bir yaratık haline geldiklerini anlayamıyorlar…
Modern zaman şehirleri organlarını terk ediyor. Daha doğrusu defediyor. Kendisi de şehir olmaktan çıkıyor.
Bu kaosu en iyi kavramın müellifleri Gilles Deleuze ve Felix Guattari tanımlıyor:
“İnsanlar soruyor, o halde nedir Organsız Beden? – Ama zaten üzerindesinizdir, bir delinin koştuğu, bir körün el yordamıyla izlediği gibi: Çöl gezgini ya da steplerin göçeri. Üzerinde uyuyoruz, yaşamımıza uyanıyoruz, dövüşüyoruz – dövüyor ve dövülüyoruz (ya da kavga ediyor veya kavgaya muhatap oluyoruz) – yerimizi arıyoruz, bilinmedik mutluluklar ve pırıltılı mağlubiyetler tecrübe ediyoruz; üzerinde dahil oluyor ve dahil olunuyoruz; üzerinde seviyoruz…”
“Organsız bedenler” haline gelen şehirlerimizi ve hızla “organsız bedenler” için koşuşturan şehir yöneticilerimizi gördükçe hayat anlamsızlaşıyor…
Kim bilir, belki de “organsız beden” veya “mekânsız şehir” inşa edicilerinin amacı da budur!
Kim söylemişti hatırlamıyorum ama söylediği önemliydi: “Organsız bir bedenin parçası olmak için yanıp tutuşuyoruz!”
Allah böyle bir akıbetten insanları ve şehirlerimizi korusun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder