Yahya Düzenli
duzenliyahya@gmail.com
“Ülkemiz vahim bir şehir ve
kimlik kriziyle karşı karşıya” demenin vakti geçti. Artık şehir krizinin
derinleştiği, krizin kronik bir hal aldığı ve bu halin artık kabullenildiği bir
dönemdeyiz. Tıpkı, yüksek tansiyonla yaşamaya mahkûm bir insanın her an kriz
riski taşıması gibi, şehirlerimiz de bu riski taşıyor. Taşımıyor, yaşıyor. “Yüksek
tansiyon”la yaşamaya mahkûm insanla yüksek tansiyonla yaşamaya mahkûm şehir
arasındaki müştereklik: Her ikisinin de kendilerini sağlıklı zannetmeleri… Bu
halin sonucu ise: Beyin felci…
Günümüzde şehirlerimiz artık
şehir olmaktan, yaşanılabilir olmaktan çıkmış, sadece tek hücreli biyolojik
canlılara mahsus bir barınma mekânından başka bir şey ifade etmez hale
gelmiştir. Devlet aygıtı TOKİ marifetiyle “ıslah” hamlelerinin “ifsat”a
dönüşmesi ve bu halin kronikleşmesi şehirlerimizi içinden çıkılamayacak, belki
birkaç asır sürecek bir “şehir felaketi”ne sürüklemiştir. Bu felâket halen
“kentsel dönüşüm” adı altında hızla devam etmektedir.
1984 yılında “konut ve
kentleşme sorunlarının çözülmesi” amacıyla kurulan TOKİ’nin 29 yıl sonunda kazmasını,
balyozunu vurduğu şehirlerimizde neler yaptığını gördükçe, şehir ve medeniyet
idrakinden yoksunluğun nerelere gidebileceğine şahit oluyoruz.
Ne tür “maraz”ların müsebbibi
olduğu ve “neleri ihya etmeye muktedirken neleri imha ettiği”nin farkında
olmayan bu zihniyetle ülkemizin o müthiş tarihî şehir ve mimarî stoku ve
birikimi yok sayılmış, heba edilmiş, yeni bir form ve muhtevaya
kavuşturulamamıştır. Ne yazık ki son 10 yıldır görülmemiş bir hızla yürütülen
uygulamalarla şehirlerimizin tefessühü daha da derinleşmiştir.
TOKİ, “Planlı kentleşme ve konut üretimi seferberliği kapsamında 81 il ve 800
ilçede 564.606 konut” yaptığını ve bunun “100 bin nüfuslu 22 adet şehir demek” olduğunu iftiharla söylerken,
aslında ürettiklerinin ‘özürlü’lüğü aşmış marazî
yapılar olduğunun da farkında değil. Daha önce de söylediğimiz gibi
TOKİ’nin yaptıklarıyla övünmesi “şecaat
arz ederken sirkatin söyleyen” bir nârâ!... Bitmedi ! TOKİ “ikinci 500 bin
konut üretimi”ni de başlatmış durumda! Bizce bu şu demek: Ülkemiz ikinci bir
marazlı konut dönemine giriyor.
Bu iftiharın sahiplerine ne
diyelim? “Ne yazık ki yaptıklarının farkında bile değiller!” deyip, şifa
dilemekten başka yapacak bir şey yok!
Hep eleştiriyor, tenkit
ediyor, teklif getirmiyor muyuz? Bu konudaki yazılarımıza, özellikle de “Çevre
ve Şehircilik Bakanına Okuma Kılavuzu” başlığı altında yazdığımız 6 uzun yazıya
bakmak, nelere işaret ettiğimizi anlatmaya yeter diye düşünüyoruz.
Bugün ise… Yapılan yoğun
eleştirilerin etkisinden olsa gerek, TOKİ Selçuklu ve Osmanlı mimarisinden,
yöresel mimariden dem vuruyor…
TOKİ, geçtiğimiz günlerde
yaptığı açıklamada 2013 yılından itibaren inşa edeceği konutlarda ‘yöresel
mimari motifleri’ kullanılacağını söylüyor. Öncelikle 13 şehirde yöresel
mimarideki konut projelerini tamamlayan TOKİ, konutlarda geleneksel Türk mimari
özelliklerine riayet edileceğini,
Anadolu Selçuklu mimarisindeki “taç kapı”ların apartman girişlerinde
uygulanacağını vs. söylüyor. Tıpkı taşra kasabalarında cumhuriyet bayramlarında
altından geçilen “tak”lar gibi… Batı tipi apartmanların girişine doğu tipi
Selçuklu ‘taç kapı’ları! Tam bir arabesk. Buna ancak tebessüm edilir.
Bu açıklamalar yapılan yoğun
eleştirilerden “zevahiri kurtarma”ya
yönelik sıyrılma çabaları mıdır dersiniz.
Biz, mevcut Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı, TOKİ ve ilgili diğer kurumların kadro ve zihniyetiyle
ciddi bir “şehir imar ve inşası” olabileceğini asla düşünmüyoruz!
Bu açıklamalar ve
hazırlandığı söylenen konut projelerinin şablonların ötesinde bir mana ifade
etmediğini düşünüyoruz.
Soruyoruz:
·
TOKİ’nin 29
yıllık tarihinde, tarihî şehir birikimimize, mimarî stokumuza, tarzımıza,
üslubumuza dair bir tane uluslararası yayını var mı? Aynı şekilde; eski adları
“Bayındırlık ve İskân”, “İmar ve İskân”, şimdiki adı “Çevre ve Şehircilik” olan
bakanlığın yayınladığı bir eser var mı?
·
TOKİ’nin veya
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Medeniyet
Tasavvuru ve Şehir İdrakine
ilişkin manifesto çapında bir metni- kitabî muhtevası var mı?
·
TOKİ veya Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı rahmetli muhakkik mimar Turgut Cansever’in farkında
mıdır? Gerek yapı gerekse de kitabî eserlerine ilişkin bir değerlendirmesi,
çalışması var mı?
·
TOKİ şimdi “Selçuklu
ve Osmanlı konut tarzı”na yönelik konutlar inşa edeceğini söylerken bu konuda
hangi literatürü taramış ve hangi sonuçlara ulaşmıştır?
Bu soruların cevabını verebilecek
bir TOKİ zihniyeti ve Şehircilik Bakanlığımızın olduğunu düşünmüyoruz. Çünkü bu
sorulara cevap verebilmek için öncelikle dünya
görüşü, medeniyet tasavvuru ve şehir
idrakinin olması gerekir.
TOKİ’nin açıklamaları ve
hazırladığını söylediği projelere itibar etmediğimizi ifade ederek, o tarihî
cümleyi tekrarlayalım: “BA’DE HARÂB-ÜL BASRA!” Yâni, “Basra harâb olduktan sonra!”
Atasözü haline gelmiş bu cümle
idrakleri donduruyor, şehirlerimizin ne hale getirildiğini, hicranla, hüzünle,
acıyla ifade ediyor.
Sözün burasında Prof.
Sadettin Ökten’i dinleyelim: “Biz hep
‘şehir, insanı dönüştürür’ algısıyla konuşuyoruz. Ama esasında usta şehri
kuran, kurulmuş bir şehri dönüştüren bir medeniyet telakkisi olması lazım. Şu
anda bizde o yok… Orası aşınmış vaziyette, onun yerine yarım yamalak kapitalist
bir dünya görüşü var… Şu anda bir şey yapamasak bile en azından olayın farkına
varalım. Bir medeniyet telakkisine sahip olmaya doğru gidiyoruz. Belki olursa,
ama bu Osmanlı’nın tekrarı olmayacak. Osmanlı’dan kök alan yeni bir medeniyet
telakkisi olacak, o zaman şehri yeniden inşa edebiliriz. Bize devrolunan
emaneti yeniden üreterek hayata geçirebiliriz. Onun dışında bu halle ne şehir
kurulabilir, ne de kendilerine emanet olunan şahsiyetli bir şehir korunabilir.
Tarumar ederler…”
Ökten’in “Bir medeniyet telakkisine sahip
olmaya doğru gidiyoruz” sözünü “Bir medeniyet telakkisinden
uzaklaşıyoruz!” şeklinde dönüştürelim ve
şöyle soralım:
TOKİ’nin “100
bin nüfuslu 22 şehir” ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın “Kentsel
Dönüşüm”lerini gördükten sonra “BA’DE
HARÂB-ÜL TÜRKİYE!” demekte haksız mıyız?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder