18 Şubat 2013 Pazartesi

“BA’DE HARÂB-ÜL TÜRKİYE!”


Yahya Düzenli
duzenliyahya@gmail.com


“Ülkemiz vahim bir şehir ve kimlik kriziyle karşı karşıya” demenin vakti geçti. Artık şehir krizinin derinleştiği, krizin kronik bir hal aldığı ve bu halin artık kabullenildiği bir dönemdeyiz. Tıpkı, yüksek tansiyonla yaşamaya mahkûm bir insanın her an kriz riski taşıması gibi, şehirlerimiz de bu riski taşıyor. Taşımıyor, yaşıyor. “Yüksek tansiyon”la yaşamaya mahkûm insanla yüksek tansiyonla yaşamaya mahkûm şehir arasındaki müştereklik: Her ikisinin de kendilerini sağlıklı zannetmeleri… Bu halin sonucu ise: Beyin felci…

Günümüzde şehirlerimiz artık şehir olmaktan, yaşanılabilir olmaktan çıkmış, sadece tek hücreli biyolojik canlılara mahsus bir barınma mekânından başka bir şey ifade etmez hale gelmiştir. Devlet aygıtı TOKİ marifetiyle “ıslah” hamlelerinin “ifsat”a dönüşmesi ve bu halin kronikleşmesi şehirlerimizi içinden çıkılamayacak, belki birkaç asır sürecek bir “şehir felaketi”ne sürüklemiştir. Bu felâket halen “kentsel dönüşüm” adı altında hızla devam etmektedir.  

1984 yılında “konut ve kentleşme sorunlarının çözülmesi” amacıyla kurulan TOKİ’nin 29 yıl sonunda kazmasını, balyozunu vurduğu şehirlerimizde neler yaptığını gördükçe, şehir ve medeniyet idrakinden yoksunluğun nerelere gidebileceğine şahit oluyoruz.

Ne tür “maraz”ların müsebbibi olduğu ve “neleri ihya etmeye muktedirken neleri imha ettiği”nin farkında olmayan bu zihniyetle ülkemizin o müthiş tarihî şehir ve mimarî stoku ve birikimi yok sayılmış, heba edilmiş, yeni bir form ve muhtevaya kavuşturulamamıştır. Ne yazık ki son 10 yıldır görülmemiş bir hızla yürütülen uygulamalarla şehirlerimizin tefessühü daha da derinleşmiştir.

TOKİ, “Planlı kentleşme ve konut üretimi seferberliği kapsamında 81 il ve 800 ilçede 564.606 konut” yaptığını ve bunun “100 bin nüfuslu 22 adet şehir demek” olduğunu iftiharla söylerken, aslında ürettiklerinin ‘özürlü’lüğü aşmış marazî yapılar olduğunun da farkında değil. Daha önce de söylediğimiz gibi TOKİ’nin yaptıklarıyla övünmesi “şecaat arz ederken sirkatin söyleyen” bir nârâ!... Bitmedi ! TOKİ “ikinci 500 bin konut üretimi”ni de başlatmış durumda! Bizce bu şu demek: Ülkemiz ikinci bir marazlı konut dönemine giriyor.

Bu iftiharın sahiplerine ne diyelim? “Ne yazık ki yaptıklarının farkında bile değiller!” deyip, şifa dilemekten başka yapacak bir şey yok!

Hep eleştiriyor, tenkit ediyor, teklif getirmiyor muyuz? Bu konudaki yazılarımıza, özellikle de “Çevre ve Şehircilik Bakanına Okuma Kılavuzu” başlığı altında yazdığımız 6 uzun yazıya bakmak, nelere işaret ettiğimizi anlatmaya yeter diye düşünüyoruz.

Bugün ise… Yapılan yoğun eleştirilerin etkisinden olsa gerek, TOKİ Selçuklu ve Osmanlı mimarisinden, yöresel mimariden dem vuruyor…

TOKİ, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada 2013 yılından itibaren inşa edeceği konutlarda ‘yöresel mimari motifleri’ kullanılacağını söylüyor. Öncelikle 13 şehirde yöresel mimarideki konut projelerini tamamlayan TOKİ, konutlarda geleneksel Türk mimari özelliklerine riayet edileceğini,  Anadolu Selçuklu mimarisindeki “taç kapı”ların apartman girişlerinde uygulanacağını vs. söylüyor. Tıpkı taşra kasabalarında cumhuriyet bayramlarında altından geçilen “tak”lar gibi… Batı tipi apartmanların girişine doğu tipi Selçuklu ‘taç kapı’ları! Tam bir arabesk. Buna ancak tebessüm edilir.

Bu açıklamalar yapılan yoğun eleştirilerden “zevahiri kurtarma”ya yönelik sıyrılma çabaları mıdır dersiniz.

Biz, mevcut Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ ve ilgili diğer kurumların kadro ve zihniyetiyle ciddi bir “şehir imar ve inşası” olabileceğini asla düşünmüyoruz!

Bu açıklamalar ve hazırlandığı söylenen konut projelerinin şablonların ötesinde bir mana ifade etmediğini düşünüyoruz.

Soruyoruz:

·        TOKİ’nin 29 yıllık tarihinde, tarihî şehir birikimimize, mimarî stokumuza, tarzımıza, üslubumuza dair bir tane uluslararası yayını var mı? Aynı şekilde; eski adları “Bayındırlık ve İskân”, “İmar ve İskân”, şimdiki adı “Çevre ve Şehircilik” olan bakanlığın yayınladığı bir eser var mı?

·        TOKİ’nin veya Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Medeniyet Tasavvuru ve Şehir İdrakine ilişkin manifesto çapında bir metni- kitabî muhtevası var mı?

·        TOKİ veya Çevre ve Şehircilik Bakanlığı rahmetli muhakkik mimar Turgut Cansever’in farkında mıdır? Gerek yapı gerekse de kitabî eserlerine ilişkin bir değerlendirmesi, çalışması var mı?

·        TOKİ şimdi “Selçuklu ve Osmanlı konut tarzı”na yönelik konutlar inşa edeceğini söylerken bu konuda hangi literatürü taramış ve hangi sonuçlara ulaşmıştır?

Bu soruların cevabını verebilecek bir TOKİ zihniyeti ve Şehircilik Bakanlığımızın olduğunu düşünmüyoruz. Çünkü bu sorulara cevap verebilmek için öncelikle dünya görüşü, medeniyet tasavvuru ve şehir idrakinin olması gerekir.

TOKİ’nin açıklamaları ve hazırladığını söylediği projelere itibar etmediğimizi ifade ederek, o tarihî cümleyi tekrarlayalım: “BA’DE HARÂB-ÜL BASRA!” Yâni, “Basra harâb olduktan sonra!”

Atasözü haline gelmiş bu cümle idrakleri donduruyor, şehirlerimizin ne hale getirildiğini, hicranla, hüzünle, acıyla ifade ediyor.

Sözün burasında Prof. Sadettin Ökten’i dinleyelim: “Biz hep ‘şehir, insanı dönüştürür’ algısıyla konuşuyoruz. Ama esasında usta şehri kuran, kurulmuş bir şehri dönüştüren bir medeniyet telakkisi olması lazım. Şu anda bizde o yok… Orası aşınmış vaziyette, onun yerine yarım yamalak kapitalist bir dünya görüşü var… Şu anda bir şey yapamasak bile en azından olayın farkına varalım. Bir medeniyet telakkisine sahip olmaya doğru gidiyoruz. Belki olursa, ama bu Osmanlı’nın tekrarı olmayacak. Osmanlı’dan kök alan yeni bir medeniyet telakkisi olacak, o zaman şehri yeniden inşa edebiliriz. Bize devrolunan emaneti yeniden üreterek hayata geçirebiliriz. Onun dışında bu halle ne şehir kurulabilir, ne de kendilerine emanet olunan şahsiyetli bir şehir korunabilir. Tarumar ederler…”

Ökten’in “Bir medeniyet telakkisine sahip olmaya doğru gidiyoruz” sözünü “Bir medeniyet telakkisinden uzaklaşıyoruz!”  şeklinde dönüştürelim ve şöyle soralım:

TOKİ’nin  “100 bin nüfuslu 22 şehir” ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın “Kentsel Dönüşüm”lerini gördükten sonra “BA’DE HARÂB-ÜL TÜRKİYE!” demekte haksız mıyız?

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder