20 Mayıs 2013 Pazartesi

Cumhuriyetin ‘geç dönem’ şehir faciası: TOKİ NEKROPOLLERİ ve DNA KORSANLARI...


Yahya Düzenli                                                                                                        
duzenliyahya@gmail.com

Bizim gibi köklerinden beslenmeyi red ve terk etmiş, yeni kökler de bulamamış bir ülke için modern zamanlarda inşa ettiği “metropol”llerle antik dönem “nekropol”leri arasında hiçbir fark kalmadı.

Zaten modern zaman metropolleri kasvet ve kaosuyla, sadece ‘biyolojik canlı’lara mahsus bir hayat tarzı oluştururken aslında bu “nekropolde yaşamaktan (!) başka bir şey değildir.

Erken dönem Cumhuriyet zihniyetinin “şehir tasarımı” ile geç dönem, yâni 2000’li yılların son on yılındaki “şehir tasarımı” arasında nasıl bir fark vardır? Veya fark var mıdır?

Şöyle bir fark var: Erken dönem Cumhuriyet, (reddetse de) mirası üzerine oturduğu Osmanlı medeniyet dünyasının köklerini kurutma adına işe şehirlerden başlamış ve Osmanlı coğrafyasından kalan bütün medeniyet şehirlerinde “Cumhuriyet’e özgü ilerici dönüşümü”ü sağlamak için, tarihi hatırlatan şehir, mimarî, mekân, vs. her ne varsa tamamını imha etmek gayretinde olmuştur. Bu konuda başta İstanbul, Trabzon, Konya olmak üzere tüm şehirlerimizde “urbisit” (şehir katliamı) gerçekleştirilmiştir. Bu konuda ayrıntılı olarak epey yazı yazdığımız için konunun ayrıntılarına girmeyeceğim.

Erken dönem cumhuriyet zihniyetinin urbisit uyguladığı şehirlerimizde dikilen binaların, yapıştırılan mekânların niteliği ne olursa olsun en önemli başarısı; tarihî şehir dokumuzu parçalamak, stokumuzu bozmak ve hafızamızı boşaltmak olmuştur.

Erken ve geç dönem Cumhuriyet zihniyetinin ilginç benzerlikleri var. Öncelikle her iki dönemde de “tek parti” iktidarı söz konusudur. Her ikisi de ısrarla ve taammüden “şehir”lere musallat olmuştur. Erken dönemde “yeni imar planları”, geç dönemde “kentsel dönüşüm projeleri” şehirlerimizin ‘karakterini’ bozmuştur!

Aralarında tek bir fark var: Erken dönem tek parti zihniyeti “neyi yıkacağını, yerine neyi inşa edeceğini” biliyordu. Ama geç dönem ‘tek parti zihniyeti’ ise “neyi niçin yıktığının, neyi niçin inşa edeceği”nin idrakinde olduğunu söylemek oldukça zor.

Peki, son on yılda şehirlerimizde yapılanları nasıl izah etmeli? Son on yıldır yapılanlar, tek cümle ile; şuuraltına erken dönemde katliam kodları yerleştirilmiş bir ‘şehircilik zihniyeti”nin geç dönemde yeniden hortlayarak harekete geçmesinden başka bir şey değildir.

Son on yılın altını özellikle çiziyoruz. Çünkü “tek parti”nin her türlü kuvvet ve kudretine sahip, üstelik “tarih ve medeniyet” iddialarını nakarat gibi dilinden düşürmeyen zihniyeti, TOKİ Terminatörü eliyle şehirlerimizde “urbisit” uyguluyor!

Sadece TOKİ mi? İlgili bakanlık, karar verici siyasîler ve özellikle de belediyeler bu “kent suçları”nın sorumlularıdır.

TOKİ nam Terminatör, tüm şehirlerimizi istilâya devam ediyor. Timur döneminde yaşayan İbn-i Arabşah’ın “Acâbu’l-Makdur” olarak nitelediği ve “Ol zalimin Isfahan’a girdiğinde yaptıkları” diyerek facianın dehşetini ifade ettiği gibi, şehirlerimize üşüşen bu “yapı zihniyeti” her türlü eleştiriye, tepkiye rağmen urbisit’e devam ediyor.

Şehirlerimizde kontrolsüz ve bünyeyi saran tümörler şeklinde çoğalan yapı gürûhunu yâni kötüyü, çirkini, yanlışı yıkmaya karşı çıkıyor değiliz; yerlerine iyiyi, doğruyu güzeli inşa edebilecek bir şehir ve medeniyet idrakinin bulunmadığını ısrarla ifade ediyoruz. İspatı ise TOKİ NEKROPOLLERİ’dir.

Son on yıllık geç dönem Cumhuriyet iktidarının şehir tasarımlarını gerçekleştiren “TOKİ” aygıtı, “kentsel dönüşüm” adına musallat olduğu tüm şehirlerimizi MODERN ZAMAN NEKROPOLLERİ haline getirmiştir. Getirmeye de devam etmektedir.

Başta Bakan olmak üzere Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın tüm bürokratik “mentalite”sinin de şehirlerimizi “modern zaman nekropolleri” haline getirmekte mahir ve mütebahhir olduklarından hiç şüphemiz yok!

Günümüze kadar gelen antik dönem nekropolleri ile bugünün modern zaman TOKİ NEKROPOLLERİ’ni mukayese edin. Arada şöyle bir estetik ve yaşama farkı var. Antik nekropoller, “ölüleri”ni eski Yunan ve Roma üslubuyla son derece estetik ve zarif “tabutluk”lara gömüyorlardı. Geç dönem ‘tek parti zihniyeti’ ise “zamanın ruhu”na uygun olarak gökyüzüne doğru diktikleri TOKİ NEKROPOLLERİyle “canlıları” gömüyorlar!

İlginç olan bir şey daha: Antik dönem metropollerinin canlıları ölünce nekropollere taşınıyor Modern zaman TOKİ zihniyeti ise canlılarla ölüleri aynı nekropolde istif ediyor. Yâni metropol ile nekropolün anlamı ve işlevi aynîleşmiş durumda.

Üstad ne muhteşem söylemiş: “Yaşayadursun insan, hayat dediği zan’la!”

Erken dönem metropolleri canlılarına saygı gösterirken, nekropolleri de ölülerine saygı gösteriyordu! Bunun göstergesi de inşa ettikleri metropoller ve nekropoller! Yâni “canlılar şehri” ile “ölüler şehri”.

Bir şey daha: Geç Cumhuriyet dönemi insanları nekropollere ‘gömüldükleri’nin farkında değil!

“DNA Korsanları” isimli fütüristtik bir filmde, korsanlar insanların vücutlarına girerek onları öldürmektedir. Bu filmden bir cümle hatırlıyorum: “hayatta hangi yolu seçersek seçelim, bu jenerasyonun kendini yok etmek gibi bir niyeti var.”

Niyeti aşmış bir “cinnet” şeklinde şehirlerimizin DNA’ları yok ediliyor. Buna “kentsel dönüşüm” anestezisiyle önce coğrafya imha edilerek, sonra da üzerine “dikey nekropol”ler inşa edilerek devam ediliyor.
 
Bu hal karşısında hepimiz, idrak tutulmasına uğramış bir halde “seyrediyoruz”. Bunun adı herhalde “topluca intihar” olsa gerek.

“Güç zehirlenmesi”yle tarihe, geleneğe, toprağa kastetmiş, “durdurulması imkânsız” gibi görünen bir zihniyetin şehir dönüşümleri ister “erken” ister “geç” Cumhuriyet dönemi olsun hep aynı !

Semerkand’la ilgili derler ki; “Semerkand’ı gördüm diyen kişiden, orada gördüğü acaibat ve garaibattan sual ederler. Eğer o kişi bunları söylerse, o zaman onun şehri gördüğüne inanırlar, öbür türlü ‘bu adam Semerkand’ı rüyasında görmüş’ derler.”

Biz de gördüğümüz acaibat ve garaibatı yazmaya ve şehre dair “feryad ü figan”ımıza devam ediyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder