Yahya Düzenli
duzenliyahya@gmail.com
Yeni tayin edilen Trabzon
Valisinin Köroğlu gibi kendisi gelmeden ‘nâmı’ gelmeye başladı. Vali demek, bir
anlamda ‘mesaj’ demek. Yeni vali de mesajlarıyla Trabzon’a doğru yola çıktı. Dahası da var. Amasya Valiliğinden Trabzon’a
atanan Vali “Amasya gibi tarihi
derinlikleri olan bir şehzadeler şehrinden Trabzon gibi yine tarihi derinliği
olan şehzadeler şehrine geliyorum.” şeklinde ‘beylik’ bir söz ediyor, doğru
da söylüyor. Bu sözü bize Amasya’da doğan ve Trabzon’da 29 yıl şehzadelik
(Valilik) yapan büyük devlet inşacısı Yavuz’u hatırlatıyor… Ancak, ne yazık ki şehzade şehirlerinin
Valisinin Trabzon’a doğru yola koyulurken bir diğer beyanatı da şehrin bugünkü sun’i
popülaritesi ile ilgili. Vali’nin
Amasya’dan Trabzon’a yönelik ilk açıklamaları Trabzon’un ‘gündelik kültürü’nün
ürünü sokak sloganları: “Trabzonspor marka
olmuş bir değer”. Bir değeri de “Bize
her yer Trabzon.”
Siyasetçisinden iş
adamına, bürokratından kültür-sanat çevrelerine, dağdaki çobandan
akademisyenlere kadar ‘ne anlama geldiği’ düşünülmeden dudak tiryakiliği
keyfiyle sirayet etmiş olan özellikle bu iki slogan zannedildiğinin aksine “şehir
aidiyeti”ni değil “şehir asabiyeti”ni ifade eder. Bu
iki slogan üzerine epey yazılar yazdığımız ve ‘etimoloji’lerine kadar
irdelediğimiz için bu yazımızı buna tahsis etmeyeceğiz.
Yeni Vali, herhalde
şehri kuşatıcı bir bakışla tanıdığını ifade etmek ihtiyacından olsa gerek
bunları söylüyor. Ya da Trabzon’a ‘kutsal cümleler’ olarak ‘yapıştırılan’ bu
sloganlar bir enfeksiyon gibi öylesine yayılıcı ki nerede kime bulaşacağı belli
olmuyor.
“Değer”in anlamı,
etimolojisi, ne olduğu ayrı bir mesele… Futbol, söylenildiği gibi Trabzon için
bir değer. İnsanların kendilerini “O’na göre” şekillendirdikleri, referans
aldıkları bir mesnet. Ancak, şehrin “ihdas kapasitesi”ni değil “ifsat
kapasitesi”ni artırıcı bir değer! Modern
zaman ‘müskirat’larından olan futbolun, özellikle Trabzon’da her şeyi bir
kasırga gibi peşine takıp götüren, daha doğrusu öğüten fonksiyonu, öyle
anlaşılıyor ki yeni Vali’yi de etkileyecek… Hatta ilk beyanatlarından da
anlaşılıyor ki futbolun şehri kuşatan radyasyon bulutları gibi yayılıcı etkisi
ne yazık ki yeni Vali’yi de etkilemiş görünüyor. Şehri bilmeyen, tanımayanları bile etkileyen
bu mankurtlaştırıcı söz yığınları ile imgesi oluşan Trabzon’a yeni vali yanlış
kapıdan, yanlış adımlarla giriyor, girmek zorunda kalıyor.
Bir süredir
“tedavüle sokulan” bu sloganlar her ne kadar sayın Vali’yi de etkilemişse de bu
sloganların kuşattığı Trabzon imajına itibar etmemesini tavsiye ediyoruz.
Daha önce de birçok
defa değişik vesilelerle yazdık. Futbol bir etkinlik olarak değil, psikolojik
bir regülatör olarak Trabzon’un kimyasını düzenlemiyor, aksine altüst ediyor.
Bütün kaynaklar, enerjiler, moraller futbola endeksli.
Herhalde yeni Vali son
yıllarda Trabzon’a zamk gibi yapışmış bu iki sloganı Trabzon aidiyetinin sembol
ifadesi zannetse gerek, kendi daha şehre gelmeden Trabzon’la ilgili “nakarat”ları
tekrarlıyor. Görülen o ki şehrin yeni Valisi de derinliksiz, ve bir o kadar da
bayağılaşmış “sloganlarla Trabzon” serisine gönderme yaparak ne kadar
“Trabzon’lu olduğu”na vurgu yapmak istiyor herhalde.
Üç yıl önce
ülkemizin büyük bir iline Vali olarak atanan, şu anda da önemli bir kurumun müsteşarı
olan kadîm bir dostumla Ankara’da sohbet ederken, valilik görevine başladığında
malum tebrik ziyaretlerine ilk gelenlerin şehrin futbol takımı yöneticileri
olduğunu ve “şehrin en önemli probleminin mali kriz içinde bulunan futbol
takımına bazı finans kaynakları bulmak ve takımı kurtarmak olduğu”nu söylediklerini
ifade etmişti.
Biz yeni Vali’nin
şehrin üzerinde çok fazla dolaşan futbol ve bazı sun’i bulutlarla kendisini kuşatmaya
çalışanları görmesi ve bu kuşatmaya ‘gereğinden fazla ’ itibar etmemesini
temenni ediyoruz.
Ama ne çare ki
şehrin bütün günlük yayın organlarının sayfalarının yarısından çoğunun futbola
ayrıldığı, şehrin toplumsal
gerçekliğinin ‘futbol’la öne çıktığı, insanlığın ‘renk skalası’nın ‘bordo
mavi’ye indirgendiği bir şehirde bu kuşatmayı ne ölçüde kırabilir bilinmez!
Vali’nin bu sözlerinin neresi yanlış, diye
sorarsanız, size (daha önce de yazdığım) Osmanlı dönemi Valileriyle ilgili bir
diyaloğu aktararak cevap veririm.
Diyarbakır, Basra,
Kastamonu, Musul ve Bağdat Valiliklerinin yanı sıra 1911 yılında kısa bir süre
Trabzon Valiliği de yapan ve “kelimelerin serdarı” olarak bilinen Süleyman
Nazif’in yerine tayin edilen yeni Trabzon Valisi Mehmet Ali Aynî’nin ‘nasıl birisi’ olduğunu soran İ.Alaaddin
Gövsa’ya Süleyman Nazif; “Artık Trabzon’a giderken kâmus götürmeye
gerek yoktur. Valiye müracaat edebilirsiniz. Zira o Vali değil, kütüphanedir”
cevabını verir. Kâmus mâlum ‘sözlük’
demek. Daha geniş anlamıyla “ansiklopedi”.
Osmanlı’nın hem de
en buhranlı dönemlerinde şehir valileri işte böylesine mütebahhir irfan
adamlarıydı. Sözümüzün burasında ifade edelim ki; bugüne kadar Süleyman Nazif’in tavsif ettiği
anlamda bir Vali’ye rastladığımızı söylersek doğru söylememiş oluruz.
Şehrin kendisine
emanet edildiğinin idrakinde olan ve gerçekten ‘şehrin vâlisi” olmanın hakkını
veren yöneticileri tenzih ederek
söyleyelim ki, Osmanlı Valileriyle
Cumhuriyet Valileri arasında işte böylesine bir “çap” ve “irfan” farkı var.
Yeni Vali talihli.
Çünkü kendisinin de söylediği gibi Osmanlı medeniyet ikliminin inşa ve ibda
edicilerini yetiştiren bir şehirden diğer bir medeniyet şehrine gelmiştir. Bu
anlamda yeni Vali’nin medeniyet idrakiyle “hangi şehirdeyim?” sorusuna vereceği
ontolojik cevabın “bize her yer Trabzon” veya
“Trabzonspor marka olmuştur” gibi
irtifası düşük olmaması gerekir.
Biz, erken Cumhuriyet
dönemi valilerinin çatık kaş, çizme, kırbaç, hegemonik ve asık surattan ibaret
siluetini halen bile hatırlıyoruz. Onların yerine bugün tarih ve medeniyet idrakine sahip valileri görmek istediğimizdendir
ki bu yorumları yapıyoruz.
Yeni Trabzon
Valisi’ne (Paulo Coelho’nun romanına da aldığı) bir Anadolu efsanesini
hatırlatarak yazımızı bitirelim:
“Eski
Anadolu köylerinden birinde bir genç, köyün etrafında dolaşırken bilge bir
insana rastlamış. Bilge insan kendisine “evladım, şu tarihten itibaren sizin
köyün falan yerindeki çeşmesinden zehir akacak. Git, bütün köylüyü uyar. Sakın
ola ki bu tarihten itibaren o çeşmeden içmesinler; içen herkes deli olacak.”
Demiş. Bu öğüt üzerine genç adam bütün köyü kapı kapı dolaşıp herkesi uyarmış,
ancak hiç kimse ona aldırış etmemiş.
Bilgenin
söylediği tarih gelmiş. O tarihten itibaren çeşmeden içen herkes delirmeye
başlamış. Buna rağmen hiç kimse aldırmamış ve giderek delilerin sayısı artmış. Durumdan
endişelenen ve ürken genç adam “En iyisi kendimi bari kurtarayım, bu köyden
çıkayım; bari ben aklımı kaybetmeyeyim” diye düşünmüş. Kalkmış başka bir
Anadolu köyüne gitmiş. Aradan yıllar geçmiş. Genç adam “Acaba benim
köylülerimin hali ne oldu, hepsi delirdi mi? Eğer hepsi delirmişse, onların
başında bir akıllıya ihtiyaç var” diye düşünerek köyüne geri dönmüş. Bakmış ki
herkes o çeşmeden içmiş ve bütün köy delirmiş. Genç “Bari ben başlarında
durayım” diyerek köyde deliler arasında yaşamaya çalışmış. Ancak, o da
köylülerce deli muamelesi görmüş, herkes gence deli gözüyle bakmış. Köydeki
herkes birbirine benziyor, hepsi normal, ama genç adam onlara benzemiyor,
anormal olan kendisi. Bir töhmet, bir aşağılama, öfke, eleştiri ki sormayın…
Belli
bir süreye kadar bunlara aldırış etmeyen genç adam artık dayanamamış ve koşa
koşa çeşmeye gidip kana kana zehirli sudan içmiş ve normalleşmiş.”
Kıssadan hisse: Şehri saran
dezenformasyon çeşmelerine karşı ne kadar ve nasıl direnilebilir?
Trabzon, Süleyman Nazif, Mehmet Ali
Aynî, Sırrı Paşa gibi Osmanlı dönemi Valilerini unutmuyor. Bir de Cumhuriyet
döneminde bir örnek olarak; Ali Şükrü Bey’in cenazesi Trabzon’a getirildiğinde
Vali olan ve o andaki halkın infial halindeki durumu hakkında Mustafa Kemal’e
acele bir şifreli telgraf çekmek isteyen Trabzon Mebusu Nebizade Hamdi’ye “hayır, talebin kanunsuzdur, telgrafa
müsaade etmem” diyen Trabzon Valisi İhsan
Bey’in duruşunu hatırlıyor.
İnşallah Yavuz’ların koltuğuna oturan yeni
Vali gün gelip Trabzon’dan ayrıldığı zaman irfan, idrak ve rehberliğiyle
hatırlanır. Gönül ister ki, topyekûn ve kuşatıcı, üzerinden vesayet
sözcülerinin tekeli kaldırılmış kültür, sanat, irfan hamlelerine imza atar ve
kendisini unutulmaz kılar…
Ruhu üzerinde kolbastı çığlıkları
atılan, yerlerde sürünen irfanına “Bize
her yer Trabzon” nidaları ilaç diye yutturulan, ekonomisinden, siyasetine
her alanda vesayetçi bir tekelin elinde kıvranan Trabzon’a Sayın Vali umarız ki
sağlam ve kalıcı bir miras bırakabilir.
Ümitsiziz ama gene bekleyeceğiz, göreceğiz…
Not: “Şehre Valinin gelmesi”yle, “Valinin
şehre gelmesi” aynı şey değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder