duzenliyahya@gmail.com
Yakın tarihimizin aslında aydınlık
olan sayfalarının cumhuriyetle birlikte sansürlenmesinin ve karartılmasının
üzerinden neredeyse bir asra yakın zaman geçmesine rağmen hâlâ bazı nirengi noktalarının
üzerinde durulamıyor, bazı hadiselerin, suikastların üzerine gidilemiyor, bazı
sayfalar açılamıyor, doğru okunamıyor. Bu sayfalar kısa zaman dilimindeki
hadiselerin can alıcı noktalarını oluşturmalarına rağmen esrarlarını hala
korumaktadır. Aynı şekilde olaylarla birlikte şahıslar üzerinde de ‘resmi tarih
yazımı’nın dışında gerçek bir tarih yazımına henüz yeterli biçimde başlanmamıştır.
Yakın tarihin en önemli siyasî olaylarından/cinayetlerinden
birisi Trabzon Meb’usu şehid-i muazzez Ali Şükrü Bey’in şehadetidir. Bir diğeri
de I. Mecliste Lazistan Mebusu olan Ziya Hurşit’in de failleri arasında yer
aldığı İzmir Suikastı olayıdır. Atatürk’e suikast suçlamasıyla, Mahkeme
Reisliğini meşhur İstiklal Mahkemesi reisi Kel Ali’nin yaptığı, zamanın
‘güdümlü’ İzmir İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan Ziya Hurşit, 14 Temmuz
1926’da 12 kişiyle birlikte idam edilir. İdam sehpasına gayet vakur bir şekilde
gider ve idamdan önceki “Beni o kadar
yükseğe asın ki asanlar ayağımın altında kalsın… Hürriyetsiz bir memlekette yaşamaktansa
namusuyla ölmek daha hayırlıdır. Gidiyorum işte… Hadi Allah’a ısmarladık..” sözleri de ibret ve dehşetle bugün
kulaklarımızda yankılanmaktadır.
Peki, idam sehpasında böylesine
güçlü iradeyi sergileyen Ziya Hurşit kimdir?
Ziya Hurşit Erzurum Kadısı ve
Erzurum Kongresi esnasında Erzurum Vali Vekili olan Hurşit Efendinin oğlu, eski
vali ve 2. Meclis’te Ordu milletvekili olarak bulunan Ahmet Faik (Günday) Beyin
kardeşi olarak Hemşin’in Molla Veysi köyünde dünyaya geldi. Doğum tarihi
kayıtlarda 1890 olarak görünüyorsa da, mebus olabilmek için yaşını büyüttüğü
bilindiğinden daha sonra doğmuş olması muhtemeldir. Babası Hurşit Efendi’nin İstanbul’dan
gelen Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının tutuklamaları emrini yerine getirmek
şöyle dursun, askerlikten istifa etmiş olan Paşa’nın emrine girdiği, Sadrazam
Damat Ferit’in talimatlarına istihzalı cevaplar verdiği kitaplarda kaydedilir.
Hatta Paşa’nın üniforma ve padişah yaveri kordonlarıyla kongreye başkanlık
etmesi yoğun tepkilere sebep olduğundan Paşa’nın Vali Vekili Hurşit Efendi’den
temin edilen sivil elbiseleri giyerek kongreyi yönettiği bilinir.
Ziya Hurşit yüksek tahsil için
Almanya’ya gitmiş Gemi Yapım Mühendisliği yanında telsiz telgraf öğrenimini de
tamamlayarak yurda dönmüştü. Milli Mücadele başladığı esnada Eskişehir’de
Almanca öğretmeniydi. Yaşı müsait olmamasına rağmen Rize’den mebus seçildi. Milli Mücadele’de
2nci Süvari Grubunda diğer yedi milletvekili arkadaşı ile gönüllü olarak
katıldı. Mecliste Müdafaayı Hukuk Grubunun kurulmasından sonra muhalefetteki II
nci Grup üyeleri arasında yer aldı.
O, inançlarına bütün gücü ile
bağlı idi. Düşündüklerini söylemekten hiç çekinmezdi. Buna, onun şahsiyetini de
ortaya koyan bir örnek:
Sakarya Meydan Muharebesi zaferle neticelenmiş,
Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya dönüşünde büyük bir merasimle karşılanmıştı. Bunun
üzerin Ziya Hurşit TBMM toplantı salonundaki kara tahtaya; “Bir millet, putunu kendi yapar, kendi
tapar” diye yazmıştı.
Ali Şükrü Bey’in 23 Mart1923 günü aniden kaybolmasıyla birlikte mecliste
yapılan şiddetli tartışmalarda söz alanlardan birisi de Ziya Hurşit Bey’dir.
Ziya Hurşit Bey’in 29 Mart 1923 tarihli
celsede yaptığı konuşmadan bir bölüm şöyledir:
“Bir Hükümet
Reisi böyle bir hadise karşısında hayır aramıyoruz,
peşini bıraktık,
çalışmıyoruz, bulamayacağız der mi? İnsan ne kadar
akılsız ve ahmak olmalıdır ki Hükümet Reisinden bundan başka türlü konuşmasını
beklesin. Bu laflar hep beylik sözlerdir. Hükümet Reislerinin temcit pilavı
gibi tekrar ettikleri klişelerdir. İşte onun sözleri
böyle beyliktir. Rauf Bey’in bu beylik sözlerini dinlerken ben de dedim ki, fena
misaller var endişemiz bundandır. Doğru söylemedim
mi? Dünyanın eski tarihlerini bırakalım, yakınlara şu bizim milli
hükümetimiz zamanına gelelim. Daha dün denecek kadar yakın bir zamanda vukua
gelen bir suikast meselesini hatırlamamamız imkânı var mı? Yine bu Mecliste, burada
bu mesele yüzünden uzun uzadıya ne kadar çelişmeler, dedikodular
oldu. Kıyametler koptu, unuttunuz mu? Hatta birsürü tahkikat yapılmıştı. Hükümetin, kışlaların yanında,
karşısında
güpegündüz saat dört buçukta üç yüz kurşun atılmak
suretiyle yapılan suikastın faillerini, katillerini, o zaman da Hükümet Reisi bulunan
Rauf Beyefendi, yine böyle vaatlerde bulundukları halde neden yakalamadılar?
Neden adalete vermediler? Neden hala bekliyoruz ve daha ne
kadar bekleyeceğiz? Bu mudur adalet? Biz dışarıda birçok şeyler dinliyoruz.
Burada hepsini söylemek belki tahkikatı işgal edebilir. Hükümet
eğer celse-i
alenide mevzuu bahsedilmesini muvafık görmüyorsa hafi celsede söylesin. (Millet
dinlesin sesleri!)Bendeniz bu meselenin anket usulüyle Meclis-i Ali tarafından
yapılması taraftarıyım. Adliye Encümeni, bu işe vaziyet edip
kendisi tahkikat yapmalıdır. Bizim Büyük Millet Meclisinin şeklidir beni düşündüren. Milletin
bütün işlerini görecek,
milletin hakkını arayacak ve müdafaa edecek bir meclistir. Meclisimiz aynı
zamanda Hükümettir de. İcra salahiyeti de ondandır. Meseleyi en
iyi şekilde takrir
edebilmek için başka çare yoktur. Meclis icra vazifesini
yapmalıdır. Hükümetin bir şey yapmadığına da kanaatim
tamdır.”
Ziya Hurşit’in Trabzon Mebusu şehit Ali Şükrü Bey’in cenazesini
Ankara’dan Trabzon’a getiren Milletvekilleri içerisinde bulunduğunu belirtelim.
Ali Şükrü Bey’in 27 Mart 1923’te
öldürülmesinden 3 yıl sonra Reis-i Cumhur Mustafa Kemal’e 15 Haziran 1926
tarihinde “İzmir Suikasti” adı verilen yapılması planlanan suikast girişimi
güya fiiliyata geçirilmeden engellenmiştir. Mustafa Kemal henüz Balıkesir’deyken İzmir’de yapılacağı
ihbar edilen suikast teşebbüsü üzerine Cumhuriyet döneminin ilk muhalefet partisi
olan Terakkiperver Fırkaya mensup milletvekilleri, içlerinde Kazım Karabekir,
Ali Fuat, Dadaş Rüştü ve Refet Paşalar olmak üzere tevkif edildi.
Harp içinde asker firarilerini
yargılamak üzere kurulan İstiklal mahkemeleri, bilindiği gibi, daha sonra sivil
davalara da bakmaya başlamıştı. Milletvekillerinden oluşan mahkemelerin en
şöhretlisi Afyon mebusu Kel Ali’nin başkanlığını yaptığı mahkeme idi. Mahkemede
şahit dinlenmez, kararlara itiraz edilemez, verilen hüküm hemen infaz edilirdi.
İşte bu mahkeme tartışmalı bir kararla Ziya Hurşit ile birlikte aralarında
Trabzon Milletvekili Adalet eski bakanı Hafız Mehmet, Trabzon eski Valisi,
Maarif eski vekili İzmit Mebusu Şükrü Bey, Trabzon’da komutanlık ve vali vekilliği
yapan Milli Mücadele kahramanlarından Erzurum Mebusu Dadaş Rüştü Paşa olmak
üzere 6 milletvekili idam edildi. Bölgemize mensup milletvekillerinden Rahmi
Bey (Bedri Rahmi’nin babası), Ahmet Muhtar Bey (Nafia eski Nazırı), Kadirbeyoğlu
Zeki Bey ile Ziya Huşit’in ağabeyi Faik Bey ise beraat etti.
Bu bahane ile Maliye eski
bakanlarından Cavit Bey, İttihatçıların yöneticilerinden Dr. Nazım, Ankara Valisi
Abdülkadir, Yenibahçeli Nail gibi potansiyel muhaliflerin de bigünah idam edildiler.
İlginçtir ki, erken cumhuriyet döneminde
muhalif kim varsa çeşitli şekillerde düzenlenen tertip, suikast, suçlama, mahkeme
vs. lerle saf dışı bırakılmıştır. Bir tarihçimizin ifadesiyle “Mustafa Kemal’e İzmir’de suikast yapılacağı
haberiyle başlayan tutuklamalar, ‘muhaliflerle nihai hesaplaşma’nın yolunu
açtı. İdamlardan kurtulan paşalardan kiminin siyasi hayatı ebediyen, kimininki
Mustafa Kemal’in ölümüne kadar sona erdi”.Lazistan Mebusu Ziya Hurşit de
Ali Şükrü Bey’in oluşturduğu İkinci Grub’a mensup bu muhaliflerden birisidir.
Niçin Ziya Hurşit’i söz konusu
ettik?
Geçtiğimiz hafta Atatürk’ün
Rize’ye gelişinin 89. Yıldönümü kutlamaları kapsamında Atatürk evi ziyaret ediliyor.
İşgüzar ve öyle anlaşılıyor ki muhkem ulusalcı (!) MHP İl Başkanı Atatürk
Evi’nin duvarında asılı milletvekilleri köşesindeki fotoğraflar arasında
altında Ziya Hurşit yazılı bir fotoğrafı sosyal medyaya taşıyor. Gelen tepkiler (???) üzerine Rize Kültür ve Turizm
Müdürlüğü (panik içerisinde) 2004 yılından bu tarafa aynı duvarda asılı
fotoğrafın Ziya Hurşit değil, Lazistan Mebusu Dr. Abidin Bey olduğunu ortaya
çıkarıyor. Ve tabii ki derin bir nefes
alarak rahatlıyor (!) MHP İl Başkanı’nın da, meydan muharebesi kazanmış
muzaffer bir siyasi edasıyla göğsü kabarıyor ve “fotoğrafın suçluluk psikolojisi
ile asılı olduğu yerden indirildiği”ni belirterek "Hatayı gördüler. Keşke biz görmeden kaldırsalardı.
Keşke insanların kim olduğunu düşünerek, bilerek resmini assalardı" diyor.
Biz sadece “Allah şifa versin!” demekle yetiniyoruz!
İşin bundan sonrası da öncesi gibi
tam bir RİZE FIKRASI (!) Rize Valisi
Nurullah Çakır hemen harekete geçiyor, talimat veriyor ve Kültür-Turizm
Müdürlüğü inceleme başlatıyor.
“Yapılan incelemede duvarda asılı
olan fotoğrafın Lazistan Milletvekili Ziya Hurşit'e ait olmadığı, gene o
dönemde milletvekili olan Lazistan Milletvekilliği yapan Dr. Abidin Bey olduğu
belirleniyor”
Geç Cumhuriyet dönemi Rize Valisi’nin 9 yıllık bu müthiş, vahim skandala
el koymasıyla yanlış düzeltiliyor ve fotoğrafın altına Ziya Hurşit’in adı
silinerek Dr. Abidin Bey yazılıyor.
Hangi cür’et, cesaret, yüz ve idrakle I. Meclis’te görev yapmış önemli
bir milletvekilinin adını ve fotoğrafını asılı olduğu duvardan kaldırıyorsunuz?
Aslında bu bir skandal! Tarihe, milli mücadeleye, tarihî gerçeklere yapılmış
bir saldırı! Valilik aslında “milli irade”ye saygısızlık ve saldırı olan bu
skandala el koymalı! Ancak, ortada Atatürk ve İzmir Suikasti gibi bir ‘tabu’
olunca skandala ‘skandal’ denilemiyor!
Merak ediyoruz:
1.
Rize Valiliği ‘tarihî bir hata’yı
düzelttiğine göre, Atatürk Evi’ndeki milletvekilleri köşesi’ne acaba o dönemde
milletvekili olan Ziya Hurşit’in fotoğrafını da asacak mı? Yoksa onun milletvekilliğini
‘Valilik kararı’yla düşürecek mi (!?)
2.
Rize Valiliği Ziya Hurşit’in ismini
kaldırttığına göre, Yüksek Seçim Kurulu marifetiyle mi olur TBMM marifetiyle
mi, bilmiyorum, müracaatta bulunularak “Ziya Hurşit’in milletvekilliğinin
iptali”ni de isteyecek mi?
3.
Halen müze olarak kullanılan
Ankara/Ulus’taki meclis binasından Ziya Hurşit’le birlikte tüm muhalif
milletvekillerinin fotoğrafları da çıkarılacak mı?
5.
Bu de yetmez, başta Ali Şükrü Bey
ve Ziya Hurşit olmak üzere I. Meclisteki tüm muhalif milletvekillerinin zabıtlardaki
konuşmaları da meclis tutanaklarından çıkartılmalı. Yerleri (…… … ….) olarak
gösterilmeli.
Yani, dememiz o ki; ne kadar muhalif mebus varsa tüm vilayetlerde tesbit
edilip milletvekillikleri iptal edilmeli (!) İsimleri her yerden silinmeli (!)
Bunların tesbiti için işgüzar bazı Siyasi Parti İl Başkanlarından yardım talep
edilmeli (!) Veya gönüllü olarak bu işe katılacaklar belirlenmeli(!)
“Atatürk Duyarlılığı” bunu gerektirir diye düşünüyoruz!
Malûm Ziya Hurşit bir türlü Rize’nin yakın tarih gündeminden düşmüyor.
Fakat ne yazık ki, Trabzon gibi Rize de Ziya Hurşit’i bir türlü sahiplenemiyor,
ürküyor, şahsiyetinden tedirgin oluyor. O, vakur biçimde idam sehpasına
yürürken, bugün O’nun hemşehrileri adını Rize’den silmek için var gücüyle
çalışıyor!
Ziya Hurşit’in biyografisi biliniyor. Biz, öğrenmek veya hafızasını
tazelemek isteyenlere, aynı zamanda oramiral rütbesinde bir asker olan merhum Fahri Çoker’in
“Türk Parlamento Tarihi” adlı eserini tavsiye ederiz. TBMM yayını olan kitap
1995’te basıldı. Önsözü ise Hüsamettin Cindoruk imzasını taşıyor. Rizeli malûm
zevatın girişimleriyle TBMM yönetimi yayınlarının yeni baskılarından belki Ziya
Hurşit ve benzerlerinin bilgi ve resimlerini kaldırabilir!
Rize’lilerin, Milli Mücadele esnasında Meclis’te dirayetli
bir mebus, cephede kahraman bir nefes olan kendi vekillerine karşı Oramiral
Fahri Çoker kadar tahammüllü ve tarafsız dahi olamamaları ne kadar acıdır. Bu
kısa biyografi bile Rize’li siyasî ve bürokratlara ibretlik bir ders olmalı!
Rize’lilere yakışan Ziya Hurşit’in adını Rize’den silmek
değil; yakın tarihin saptırma ve yalanlarından arındırıp, üzerindeki tortuları
kaldırıp gerçek şahsiyetiyle ortaya koymaktır.
Trabzon gibi
Rize’ye de yazık! Tarihi şahsiyetlerine, kendi yakın siyasi tarihini de
aydınlatacak şahsiyetlerine sahip çıkamıyor! Yakın tarihimizi aydınlatacak
olayların ısrarla ve gürültülerle karanlık bırakılmak istenmesini
anlayabiliyoruz da, bunlara sessiz kalarak destek olanları anlamakta güçlük
çekiyoruz!
Bugünün
siyasileri, Trabzon, Rize ve tüm Doğu Karadeniz milletvekilleri Ziya Hurşit’in
hayatını yeniden incelemeli, herkese açık olan o dönemdeki meclis konuşmalarını
okumalı, şahsiyetiyle yüzleşmelidir
!
Trabzon Ali
Şükrü Bey’den, Rize Ziya Hurşit’ten ne zamana kadar kaçacak???
Kaçsalar da
ruhaniyetleri Rize ve Trabzon’un üzerinden eksik olmayacak! Hem korku, hem ibret
olarak şehirlerini takip edecek!