24 Eylül 2013 Salı

LAZİSTAN MEBUSU ZİYA HURŞİT, ÇARPITILAN TARİH ve BİR SKANDAL...

Yahya Düzenli
duzenliyahya@gmail.com

Yakın tarihimizin aslında aydınlık olan sayfalarının cumhuriyetle birlikte sansürlenmesinin ve karartılmasının üzerinden neredeyse bir asra yakın zaman geçmesine rağmen hâlâ bazı nirengi noktalarının üzerinde durulamıyor, bazı hadiselerin, suikastların üzerine gidilemiyor, bazı sayfalar açılamıyor, doğru okunamıyor. Bu sayfalar kısa zaman dilimindeki hadiselerin can alıcı noktalarını oluşturmalarına rağmen esrarlarını hala korumaktadır. Aynı şekilde olaylarla birlikte şahıslar üzerinde de ‘resmi tarih yazımı’nın dışında gerçek bir tarih yazımına henüz yeterli biçimde başlanmamıştır.

Yakın tarihin en önemli siyasî olaylarından/cinayetlerinden birisi Trabzon Meb’usu şehid-i muazzez Ali Şükrü Bey’in şehadetidir. Bir diğeri de I. Mecliste Lazistan Mebusu olan Ziya Hurşit’in de failleri arasında yer aldığı İzmir Suikastı olayıdır. Atatürk’e suikast suçlamasıyla, Mahkeme Reisliğini meşhur İstiklal Mahkemesi reisi Kel Ali’nin yaptığı, zamanın ‘güdümlü’ İzmir İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan Ziya Hurşit, 14 Temmuz 1926’da 12 kişiyle birlikte idam edilir. İdam sehpasına gayet vakur bir şekilde gider ve idamdan önceki “Beni o kadar yükseğe asın ki asanlar ayağımın altında kalsın… Hürriyetsiz bir memlekette yaşamaktansa namusuyla ölmek daha hayırlıdır. Gidiyorum işte… Hadi Allah’a ısmarladık..”  sözleri de ibret ve dehşetle bugün kulaklarımızda yankılanmaktadır.

Peki, idam sehpasında böylesine güçlü iradeyi sergileyen Ziya Hurşit kimdir?

Ziya Hurşit Erzurum Kadısı ve Erzurum Kongresi esnasında Erzurum Vali Vekili olan Hurşit Efendinin oğlu, eski vali ve 2. Meclis’te Ordu milletvekili olarak bulunan Ahmet Faik (Günday) Beyin kardeşi olarak Hemşin’in Molla Veysi köyünde dünyaya geldi. Doğum tarihi kayıtlarda 1890 olarak görünüyorsa da, mebus olabilmek için yaşını büyüttüğü bilindiğinden daha sonra doğmuş olması muhtemeldir. Babası Hurşit Efendi’nin İstanbul’dan gelen Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının tutuklamaları emrini yerine getirmek şöyle dursun, askerlikten istifa etmiş olan Paşa’nın emrine girdiği, Sadrazam Damat Ferit’in talimatlarına istihzalı cevaplar verdiği kitaplarda kaydedilir. Hatta Paşa’nın üniforma ve padişah yaveri kordonlarıyla kongreye başkanlık etmesi yoğun tepkilere sebep olduğundan Paşa’nın Vali Vekili Hurşit Efendi’den temin edilen sivil elbiseleri giyerek kongreyi yönettiği bilinir.

Ziya Hurşit yüksek tahsil için Almanya’ya gitmiş Gemi Yapım Mühendisliği yanında telsiz telgraf öğrenimini de tamamlayarak yurda dönmüştü. Milli Mücadele başladığı esnada Eskişehir’de Almanca öğretmeniydi. Yaşı müsait olmamasına rağmen Rize’den mebus seçildi. Milli Mücadele’de 2nci Süvari Grubunda diğer yedi milletvekili arkadaşı ile gönüllü olarak katıldı. Mecliste Müdafaayı Hukuk Grubunun kurulmasından sonra muhalefetteki II nci Grup üyeleri arasında yer aldı.

O, inançlarına bütün gücü ile bağlı idi. Düşündüklerini söylemekten hiç çekinmezdi. Buna, onun şahsiyetini de ortaya koyan bir örnek:

Sakarya Meydan Muharebesi zaferle neticelenmiş, Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya dönüşünde büyük bir merasimle karşılanmıştı. Bunun üzerin Ziya Hurşit TBMM toplantı salonundaki kara tahtaya; “Bir millet, putunu kendi yapar, kendi tapar” diye yazmıştı.  

Ali Şükrü Bey’in 23 Mart1923 günü aniden kaybolmasıyla birlikte mecliste yapılan şiddetli tartışmalarda söz alanlardan birisi de Ziya Hurşit Bey’dir. Ziya Hurşit Bey’in  29 Mart 1923 tarihli celsede  yaptığı konuşmadan bir bölüm şöyledir:

“Bir Hükümet Reisi böyle bir hadise karşısında hayır aramıyoruz, peşini bıraktık, çalışmıyoruz, bulamayacağız der mi? İnsan ne kadar akılsız ve ahmak olmalıdır ki Hükümet Reisinden bundan başka türlü konuşmasını beklesin. Bu laflar hep beylik sözlerdir. Hükümet Reislerinin temcit pilavı gibi tekrar ettikleri klişelerdir. İşte onun sözleri böyle beyliktir. Rauf Bey’in bu beylik sözlerini dinlerken ben de dedim ki, fena misaller var endişemiz bundandır. Doğru söylemedim mi? Dünyanın eski tarihlerini bırakalım, yakınlara şu bizim milli hükümetimiz zamanına gelelim. Daha dün denecek kadar yakın bir zamanda vukua gelen bir suikast meselesini hatırlamamamız imkânı var mı? Yine bu Mecliste, burada bu mesele yüzünden uzun uzadıya ne kadar çelişmeler, dedikodular oldu. Kıyametler koptu, unuttunuz mu? Hatta birsürü tahkikat yapılmıştı. Hükümetin, kışlaların yanında, karşısında güpegündüz saat dört buçukta üç yüz kurşun atılmak suretiyle yapılan suikastın faillerini, katillerini, o zaman da Hükümet Reisi bulunan Rauf Beyefendi, yine böyle vaatlerde bulundukları halde neden yakalamadılar?

Neden adalete vermediler? Neden hala bekliyoruz ve daha ne kadar bekleyeceğiz? Bu mudur adalet? Biz dışarıda birçok şeyler dinliyoruz. Burada hepsini söylemek belki tahkikatı işgal edebilir. Hükümet eğer celse-i alenide mevzuu bahsedilmesini muvafık görmüyorsa hafi celsede söylesin. (Millet dinlesin sesleri!)Bendeniz bu meselenin anket usulüyle Meclis-i Ali tarafından yapılması taraftarıyım. Adliye Encümeni, bu işe vaziyet edip kendisi tahkikat yapmalıdır. Bizim Büyük Millet Meclisinin şeklidir beni düşündüren. Milletin bütün işlerini görecek, milletin hakkını arayacak ve müdafaa edecek bir meclistir. Meclisimiz aynı zamanda Hükümettir de. İcra salahiyeti de ondandır. Meseleyi en iyi şekilde takrir edebilmek için başka çare yoktur. Meclis icra vazifesini yapmalıdır. Hükümetin bir şey yapmadığına da kanaatim tamdır.”

 Ziya Hurşit’in Trabzon Mebusu şehit Ali Şükrü Bey’in cenazesini Ankara’dan Trabzon’a getiren Milletvekilleri içerisinde bulunduğunu belirtelim.

Ali Şükrü Bey’in 27 Mart 1923’te öldürülmesinden 3 yıl sonra Reis-i Cumhur Mustafa Kemal’e 15 Haziran 1926 tarihinde “İzmir Suikasti” adı verilen yapılması planlanan suikast girişimi güya fiiliyata geçirilmeden engellenmiştir. Mustafa Kemal  henüz Balıkesir’deyken İzmir’de yapılacağı ihbar edilen suikast teşebbüsü üzerine Cumhuriyet döneminin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Fırkaya mensup milletvekilleri, içlerinde Kazım Karabekir, Ali Fuat, Dadaş Rüştü ve Refet Paşalar olmak üzere tevkif edildi.

Harp içinde asker firarilerini yargılamak üzere kurulan İstiklal mahkemeleri, bilindiği gibi, daha sonra sivil davalara da bakmaya başlamıştı. Milletvekillerinden oluşan mahkemelerin en şöhretlisi Afyon mebusu Kel Ali’nin başkanlığını yaptığı mahkeme idi. Mahkemede şahit dinlenmez, kararlara itiraz edilemez, verilen hüküm hemen infaz edilirdi. İşte bu mahkeme tartışmalı bir kararla Ziya Hurşit ile birlikte aralarında Trabzon Milletvekili Adalet eski bakanı Hafız Mehmet, Trabzon eski Valisi, Maarif eski vekili İzmit Mebusu Şükrü Bey, Trabzon’da komutanlık ve vali vekilliği yapan Milli Mücadele kahramanlarından Erzurum Mebusu Dadaş Rüştü Paşa olmak üzere 6 milletvekili idam edildi. Bölgemize mensup milletvekillerinden Rahmi Bey (Bedri Rahmi’nin babası), Ahmet Muhtar Bey (Nafia eski Nazırı), Kadirbeyoğlu Zeki Bey ile Ziya Huşit’in ağabeyi Faik Bey ise beraat etti.

Bu bahane ile Maliye eski bakanlarından Cavit Bey, İttihatçıların yöneticilerinden Dr. Nazım, Ankara Valisi Abdülkadir, Yenibahçeli Nail gibi potansiyel muhaliflerin de bigünah idam edildiler.

İlginçtir ki, erken cumhuriyet döneminde muhalif kim varsa çeşitli şekillerde düzenlenen tertip, suikast, suçlama, mahkeme vs. lerle saf dışı bırakılmıştır. Bir tarihçimizin ifadesiyle “Mustafa Kemal’e İzmir’de suikast yapılacağı haberiyle başlayan tutuklamalar, ‘muhaliflerle nihai hesaplaşma’nın yolunu açtı. İdamlardan kurtulan paşalardan kiminin siyasi hayatı ebediyen, kimininki Mustafa Kemal’in ölümüne kadar sona erdi”.Lazistan Mebusu Ziya Hurşit de Ali Şükrü Bey’in oluşturduğu İkinci Grub’a mensup bu muhaliflerden birisidir.

Niçin Ziya Hurşit’i söz konusu ettik?

Geçtiğimiz hafta Atatürk’ün Rize’ye gelişinin 89. Yıldönümü kutlamaları kapsamında Atatürk evi ziyaret ediliyor. İşgüzar ve öyle anlaşılıyor ki muhkem ulusalcı (!) MHP İl Başkanı Atatürk Evi’nin duvarında asılı milletvekilleri köşesindeki fotoğraflar arasında altında Ziya Hurşit yazılı bir fotoğrafı sosyal medyaya taşıyor.  Gelen tepkiler (???) üzerine Rize Kültür ve Turizm Müdürlüğü (panik içerisinde) 2004 yılından bu tarafa aynı duvarda asılı fotoğrafın Ziya Hurşit değil, Lazistan Mebusu Dr. Abidin Bey olduğunu ortaya çıkarıyor.  Ve tabii ki derin bir nefes alarak rahatlıyor (!) MHP İl Başkanı’nın da, meydan muharebesi kazanmış muzaffer bir siyasi edasıyla göğsü kabarıyor ve “fotoğrafın suçluluk psikolojisi ile asılı olduğu yerden indirildiği”ni belirterek "Hatayı gördüler. Keşke biz görmeden kaldırsalardı. Keşke insanların kim olduğunu düşünerek, bilerek resmini assalardı" diyor.

Biz sadece “Allah şifa versin!” demekle yetiniyoruz!

İşin bundan sonrası da öncesi gibi tam bir RİZE FIKRASI (!)  Rize Valisi Nurullah Çakır hemen harekete geçiyor, talimat veriyor ve Kültür-Turizm Müdürlüğü inceleme başlatıyor. 

“Yapılan incelemede duvarda asılı olan fotoğrafın Lazistan Milletvekili Ziya Hurşit'e ait olmadığı, gene o dönemde milletvekili olan Lazistan Milletvekilliği yapan Dr. Abidin Bey olduğu belirleniyor”

Geç Cumhuriyet dönemi Rize Valisi’nin 9 yıllık bu müthiş, vahim skandala el koymasıyla yanlış düzeltiliyor ve fotoğrafın altına Ziya Hurşit’in adı silinerek Dr. Abidin Bey yazılıyor.

Hangi cür’et, cesaret, yüz ve idrakle I. Meclis’te görev yapmış önemli bir milletvekilinin adını ve fotoğrafını asılı olduğu duvardan kaldırıyorsunuz? Aslında bu bir skandal! Tarihe, milli mücadeleye, tarihî gerçeklere yapılmış bir saldırı! Valilik aslında “milli irade”ye saygısızlık ve saldırı olan bu skandala el koymalı! Ancak, ortada Atatürk ve İzmir Suikasti gibi bir ‘tabu’ olunca skandala ‘skandal’ denilemiyor!

Merak ediyoruz:

1.      Rize Valiliği ‘tarihî bir hata’yı düzelttiğine göre, Atatürk Evi’ndeki milletvekilleri köşesi’ne acaba o dönemde milletvekili olan Ziya Hurşit’in fotoğrafını da asacak mı? Yoksa onun milletvekilliğini ‘Valilik kararı’yla düşürecek mi (!?)

 
2.      Rize Valiliği Ziya Hurşit’in ismini kaldırttığına göre, Yüksek Seçim Kurulu marifetiyle mi olur TBMM marifetiyle mi, bilmiyorum, müracaatta bulunularak “Ziya Hurşit’in milletvekilliğinin iptali”ni de isteyecek mi?

 
3.      Halen müze olarak kullanılan Ankara/Ulus’taki meclis binasından Ziya Hurşit’le birlikte tüm muhalif milletvekillerinin fotoğrafları da çıkarılacak mı?   

 
4.      İzmir Suikastinde adı geçen bazı bilinen şahsiyetlerin de milletvekilliklerinin iptali gerekir(!) Mesela; Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Cafer Tayyar Paşa vs.’nin da bütün tarih kitaplarından, yer ve mekanlardan isimlerinin çıkarılması için Bakanlar Kurulu kararı çıkarılacak mı?

 
5.      Bu de yetmez, başta Ali Şükrü Bey ve Ziya Hurşit olmak üzere I. Meclisteki tüm muhalif milletvekillerinin zabıtlardaki konuşmaları da meclis tutanaklarından çıkartılmalı. Yerleri (…… … ….) olarak gösterilmeli.

Yani, dememiz o ki; ne kadar muhalif mebus varsa tüm vilayetlerde tesbit edilip milletvekillikleri iptal edilmeli (!) İsimleri her yerden silinmeli (!) Bunların tesbiti için işgüzar bazı Siyasi Parti İl Başkanlarından yardım talep edilmeli (!) Veya gönüllü olarak bu işe katılacaklar belirlenmeli(!) 

“Atatürk Duyarlılığı” bunu gerektirir diye düşünüyoruz!

Malûm Ziya Hurşit bir türlü Rize’nin yakın tarih gündeminden düşmüyor. Fakat ne yazık ki, Trabzon gibi Rize de Ziya Hurşit’i bir türlü sahiplenemiyor, ürküyor, şahsiyetinden tedirgin oluyor. O, vakur biçimde idam sehpasına yürürken, bugün O’nun hemşehrileri adını Rize’den silmek için var gücüyle çalışıyor!

Ziya Hurşit’in biyografisi biliniyor. Biz, öğrenmek veya hafızasını tazelemek isteyenlere, aynı zamanda oramiral rütbesinde bir asker olan merhum Fahri Çoker’in “Türk Parlamento Tarihi” adlı eserini tavsiye ederiz. TBMM yayını olan kitap 1995’te basıldı. Önsözü ise Hüsamettin Cindoruk imzasını taşıyor. Rizeli malûm zevatın girişimleriyle TBMM yönetimi yayınlarının yeni baskılarından belki Ziya Hurşit ve benzerlerinin bilgi ve resimlerini kaldırabilir!

Rize’lilerin, Milli Mücadele esnasında Meclis’te dirayetli bir mebus, cephede kahraman bir nefes olan kendi vekillerine karşı Oramiral Fahri Çoker kadar tahammüllü ve tarafsız dahi olamamaları ne kadar acıdır. Bu kısa biyografi bile Rize’li siyasî ve bürokratlara ibretlik bir ders olmalı!

Rize’lilere yakışan Ziya Hurşit’in adını Rize’den silmek değil; yakın tarihin saptırma ve yalanlarından arındırıp, üzerindeki tortuları kaldırıp gerçek şahsiyetiyle ortaya koymaktır.

Trabzon gibi Rize’ye de yazık! Tarihi şahsiyetlerine, kendi yakın siyasi tarihini de aydınlatacak şahsiyetlerine sahip çıkamıyor! Yakın tarihimizi aydınlatacak olayların ısrarla ve gürültülerle karanlık bırakılmak istenmesini anlayabiliyoruz da, bunlara sessiz kalarak destek olanları anlamakta güçlük çekiyoruz!

Bugünün siyasileri, Trabzon, Rize ve tüm Doğu Karadeniz milletvekilleri Ziya Hurşit’in hayatını yeniden incelemeli, herkese açık olan o dönemdeki meclis konuşmalarını okumalı, şahsiyetiyle yüzleşmelidir !

Trabzon Ali Şükrü Bey’den, Rize Ziya Hurşit’ten ne zamana kadar kaçacak???

Kaçsalar da ruhaniyetleri Rize ve Trabzon’un üzerinden eksik olmayacak! Hem korku, hem ibret olarak şehirlerini takip edecek!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder