Yahya Düzenli
Karakter tahlilleri ve bilinçaltı çözümlemeleri için uygun zamanlar vardır.
Tıpkı bitkiler gibi insanoğlu da ‘iklim şartları müsait olup mevsimini bulunca’
canlanabiliyor, gerçek kişiliği ile ortaya çıkabiliyor, şuuraltında kalmış,
bastırılmış duyguları harekete geçebiliyor. Harekete geçen duygular davranışlara
hakim oluyor ve o insanın gösterdiği refleksler tanıyanları bile
şaşırtabiliyor!
Yerel seçimlerin yaklaştığı bu günlerde müthiş bir yarış var. Önümüzdeki
belediye seçimlerinde özellikle iktidar partisinden aday olmak isteyenlerin
adeta kutsal bir sefere çıkarcasına ‘her türlü vasıtayı kullanarak yılmaz bir
mücadele’ içine girmeleri, insanın aklına “kimler belediye başkanı olmalı?”
sorusunu getiriyor. Biz de bu soruyu şehrimiz Trabzon’a yönelik soralım ve
cevap verelim. Her ne kadar Trabzon için yazıyorsak da soru ve cevaplarımız
bütün şehir ve ilçeleri şamildir. Evet, kimler Belediye Başkanı
olmalı?
Şunu da not olarak
ekleyelim ki; aşağıdaki vasıflar muhayyel bir tipolojiye ait olup, hiçbir
gerçek şahsı doğrudan hedef almamakta, ancak,
çoğu kez gerçek hayatta ‘mebzul’ miktarda karşılığını görmek mümkündür.
Belediye başkan adayları;
·
Aslında
kendileri istememesine rağmen çevrenin ve halkın ısrarı ve baskısı üzerine aday
olmuşlardır. Bu ısrarları geri çevirmeleri uygun olmazdı. Hizmete susamış şehir
için kendilerinden daha lâyık, ehil, yetenekli biri çıksaydı asla aday
olmazlardı! O meşhur siyasî slogan var ya: ‘kendim için istiyorsam
namerdim…’
·
Asla “tarih,
medeniyet ve şehir idraki” denilen gereksiz (!) hususiyetlere sahip olmamalı!
·
“Medeniyet
nedir, şehir nedir” sorularından bîhaber olmalı, bu soruları saçma bulmalı, cevapsız
bırakmalı. Bu tür fantezilerle (!) ve zihin konforunu bozan konularla vakit
geçirmemeli! Zira bu tür idrak zorlayan, kimyasını bozacak meselelerle
kaybedecek zamanı olmamalı!
·
Belediye
başkanlığı öncelikle kendine güven’i gerektirir. Onun için “şehrine” değil
“şekline” önem vermeli. Yâni “kentini” değil “kendini” önemsemeli!
·
“Şehir aidiyeti” diye bir düşüncesi, derdi ve endişesi asla olmamalı. “Şehir
asabiyeti”ni “şehir aidiyeti” zanneden bir patolojik zihne sahip olmalı. “Bize her yer
Trabzon” gibi ayağa düşmüş sokak sloganını “şehir aidiyeti” zannetmeli. “Şehir
aidiyeti”ni kimlik kartındaki “Doğum yeri”nden ibaret bilmelidir!
·
Aday
olduğu şehrine ister transfer olarak getirilsin, ister ithal edilsin, isterse
de orada yaşamış olsun asla aday olduğu şehrin tarih, kültür, çevre ve
mimarîsine ilişkin bir bilgi ve derinliği olmamalı. Zira zaman “birikim zamanı”
değil, biriktirme zamanıdır!
·
Aday adaylığından “aday”lığa adım atana
kadar her yola tevessül etmelidir. Çünkü bu kutsal mücadelede(!) her yol mübah,
her teşebbüs münhal, her kazanım meşrudur (!)
·
Müthiş
bir tevazu “görüntüsü” sergilemeli, sürekli ‘gülücük’ler dağıtmalı, ancak
bu hal seçilene kadar (köprüyü geçinceye kadar) devam etmeli. Seçmenlerinin
önünde tevazu sosunu öyle ayarlamalı ki karakter tahlilcilerine iyi paslar
atmalı ve kendisi için “fazla tevazu kibirden gelir!” dedirtecek kadar
offsayta düşmemeli (!)
·
Aslında
adı şehirde bir efsane haline gelecekken ‘tevazusu’nun buna müsaade etmediği imajını
ihtimamla ürettirmeli. Çünkü imaj her şeydir. İmaj yâni ‘imal edilmiş şahsiyet’!
·
Taşradan
yetişmiş (!) iyi bir imaj-meykır/imaj yapıcı’ eşliğinde kampanya yürütülmeli;
şehrin her yanındaki dev bilbordlarda grafiker rötuşundan özenle geçmiş dev
portreleri yer almalı; portrelerde gülümseyen suratında beyaz dişleri
görünmeli, (o güne kadar eline hiç almasa da) elinde kararlılığının sembolü
kalemiyle tebessüm etmeli; kararlı bakışlarıyla ufukları işaret etmeli,
uzattığı işaret parmağıyla öteleri göstermelidir! Bilbordlarda aday olduğu
siyasi partinin lideriyle birlikte çekilmiş veya fotomontajla birleştirilmiş
fotoğrafı da asla ihmal edilmemeli. Mümkünse liderle toka halinde bir portre!
·
Kendine
hayranlığı “narsist bir tutku” haline gelmiş olmalı. Kendisinin cihanın
merkezinde olduğunun ayırdında olmalı. Hatta özgüveni o dereceye yükselmeli ki
seçilene kadar “dünyanın merkezinde
olduğu” halisünasyonlarına kapılmalı ki kitleleri peşinden sürükleyebilsin.
·
‘Feda kültürü’ o kadar gelişmelidir ki kendini seçmeninde yok etmiş
ve “Ben sizin için varım!” makamına
ulaşmalıdır!
·
“Marka
Şehir”, “Dünya Kenti” gibi çapından iri beylik lafları sakız edecek derecede
ironik komplekslerle ‘malûl’ olmalı.
·
Yapacaklarını
anlatan, sayısını kendisinin de bilmediği klasörlerle, danışmanları eşliğinde serenada
çıkmalı (!) Ülkemiz her ne kadar ‘proje bataklığı’na dönse de “Projelerle
geliyorum!”, “Hizmet bizim işimiz!” ve “Kadromuz hazır!” söylemini seçime kadar
ağzından düşürmemeli!
·
Söz verme
yeteneği müthiş ve isabetli olmalıdır. Öyle ki, bir kişilik kadro için bin
kişiye istihdam sözü verebilmeli ve seçmenlerini buna inandırma kabiliyetine
sahip olmalıdır.
·
Şehirlerine müthiş projelerle (!) geldikleri
nakaratlarını o kadar çok tekrar etmeleri lazım ki, “hizmet”te ne derece mahir
olduklarına, kendileri de inanabilsin!
·
Şayet
adaylıkları kesinleşirse, “atanmış” oldukları şehre “adanmış” oldukları
propagandasını fasılasız yapmalıdırlar.
·
Biraz
şizofren, biraz megaloman, biraz mazoşist olmalıdırlar!
·
Eğer
seçilirlerse, kendilerini “atayanlara” karşı tazimde kusur etmemeleri
gerekeceğinden hem “halk dalkavukluğunu” hem de “şark dalkavukluğunu” kıvırmada
mahir olmalıdırlar.
·
Türk tipi idareciliğin değişmez bir vasfı
olarak “zinhar göründüğü gibi olmamalı ve olduğu gibi görünmemelidir.”
·
Özellikle iktidar partisine mensup
olanlarının “kitabiyata” fazla ihtiyacı olmayacağından işlerin fırıldak
tarafını öğrenmeye şimdiden başlamalıdırlar.
·
“İyi bir geçim”in “iyi bir seçim”den geçtiğinin bilincinde olmalı. Malum,
dünya geçim dünyası.
·
Hemen,
vakit geçirmeden bir sonraki seçimin hazırlıklarına başlamalıdırlar. Yeniden
halka dönmeli, bunun için de (eski deyimle) 'ölü
evinin yasçısı, düğün evinin tefçisi' olmalıdır.
Bu vasıfları çoğaltabiliriz. Ancak “kimi seçelim?” sorusuna ironik biçimde
verdiğimiz yukarıdaki kısa cevaplar aynı zamanda “kimi seçmeyelim?”in de
cevaplarıdır.
Ne yazık
ki acınacak halimizi traji-komik biçimde seyrediyoruz!
Zannımız odur ki; önümüzdeki yerel seçimlerde de değişen bir şey olmayacak.
Sadece şehirlerimizi yöneteceklerin isimleri ve siyasî etiketleri değişecek.
Biz gene şehir, medeniyet, idrak inşa ve ihya fukaralığından dem vurmaya devam
edeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder