Yahya DÜZENLİ
Batı’daki "doğu
imajı” ve özel olarak da “İslam ve Osmanlı imajı” asla değişmiyor, değiştirilemiyor.
Çünkü inanç ve düşünce kodları böyle bir imaj değişikliğine müsaade etmiyor.
Bazı tarihî kırılma dönemlerinde daha da tahkim edilen bu imaj/algı, XIII.
yüzyıldaki haçlı seferleriyle birlikte batılıların bilinçaltına kazınamaz bir
biçimde yerleşti. Batı, bu imajı algıya dönüştürerek bünyesini bu ‘barbar
düşman imajı’yla diri tutuyor. Thierry Hentsc “Hayali Doğu” kitabında “Doğu bizim kafamızda. Bizim kafalarımızın
dışında Doğu yok” ifadesiyle buna vurgu yapıyor.
XIII., XV. ve XVIII.
yüzyıllarda şiddetlenen batının İslâm nefreti, Oryantalizm adı altında XV.
yüzyıldan başlayarak adım adım batı sömürgeciliğinin ‘keşif kolu’ olarak
sistemleştirildi. Oryantalizmin icad ettiği “doğu” ve “İslâm” imajı, bugün de
tazeliğini koruyor. Kimi zaman fırınlanıyor, donduruluyor. Zamanı gelince de
iklim şartlarına uygun olarak servis ediliyor. Oryantalist zihniyet için
Doğu'nun, ‘gerçekte’ ne olduğu değil, kendilerinin oluşturduğu ‘kurgu’
önemlidir. Özellikle de Osmanlı, üzerlerine
çökmüş bir hayalettir. Batı hâlâ kendi kurgusu altında ürettiği “hayali
İslâm” tasarımıyla Doğu, İslâm ve Osmanlı
imajının travmasını yaşıyor. Kendi ifadeleriyle “Batı, suskun olan Doğu’yu kendi çıkarlarına uygun bir biçimde
şekillendirmiş, bu ötekileştirdiği ve kendinden farklılaştırdığı Doğu’nun
hayaletini kendi hazırladığı çerçeveden sunmuştur.” (Cixous)
Batı’nın bu “doğu
imajı”nın tezahürleri şehrimiz Trabzon’daki Ayasofya müzesinin geçtiğimiz yıl
camiye çevrilmesiyle yeniden ortaya çıktı, bilinçaltı depreşti.
Avrupa Parlamentosu,
16 Ekim 2013 tarihli Türkiye İlerleme
Raporu’ndaTrabzon Ayasofya Müzesi’nin yeniden camiye çevrilmesinden duyduğu
rahatsızlığı bir cümleyle de olsa raporunda ifade etti. Türkiye’nin siyasi,
sosyal, ekonomik, vs. gelişimine ve AB’ye entegrasyonuna ait gözlem
niteliğinde, zaman zaman ‘tehdit ve azarlayıcı’ ifadeler de içeren rapor,
birdenbire Trabzon Ayasofya’ya niçin vurgu yapıyor dersiniz? Trabzon gibi
coğrafyası küçük bir Doğu Karadeniz şehrindeki küçük bir tarihî mabed/müze
Avrupa Birliği’ni ilgilendirecek kadar önemli midir?
Önemlidir! Hem de
Trabzon’luların fehm ve idrak edemeyeceği kadar anlamlı ve önemlidir!
2013 İlerleme
Raporu’nun 23. Faslı olan Yargı ve Temel Haklar bölümünde;
“Düşünce, vicdan ve
din özgürlüğü” ara başlığıyla yapılan Türkiye değerlendirmesinde “Gayrimüslim
cemaatler, ibadet yeri açmada veya mevcut ibadet yerlerini kullanmaya devam etmede
ayrımcılık, idari belirsizlik ve birçok engelle sıklıkla karşılaştıklarını
bildirmişlerdir. Protestan Hristiyanlar ve Yehova Şahitleri mevcut ibadet
yerlerine yasal statü kazandıramamış ya da yeni ibadet yeri inşa etmek için
izin alamamıştır.” tespiti yapılıyor ve hemen arkasından konu birden
kopuyor, adeta batının bilinçaltındaki genetik
ifrazatı ortaya çıkıyor ve şöyle deniliyor:
“Haziran
2013’te Vakıflar Genel Müdürlüğü Trabzon’daki Ayasofya Müzesi’nin cami olduğunu
açıklamıştır.”
Görünüşte son derece
masum bir cümle. Ancak bu, batının DNA’sında yatan potansiyel cinnetin harekete
geçtiği bir nefret ifadesidir. Anlıyoruz ki, bütün bir Avrupa kıtasına yayılan
genetik rahatsızlık bu kez Trabzon Ayasofya üzerinden deşifre oluyor.
Batı’nın genetik
rahatsızlığına örnek bir ilave not da şu:
İlerleme Raporu
Avrupa Parlamentosu’nda oylanırken sadece tek bir sözlü önerge veriliyor.
Önergede “Trabzon ve İznik’teki kiliselerin, Müslümanlara ibadete açılması
yönündeki yargı kararının yeniden gözden geçirilmesi” teklifi de kabul
ediliyor.
1572 yılında
Müslümanların ibadetine açılan mabedin statüsü 441 yıl sonra yeniden gözden
geçirilecek??? Böylece haçlı ruhu
tatmin ve teskin olacak! Kendileri gibi düşünen derisi yerli zihni yabancı şehir artığı diaspora var oldukça
müsterih olsunlar! Zira kendileri zahmet etmeyecek, Trabzon şehir diasporası
onlar adına ihaleyi takip edecektir!
Trabzon
diasporasının gayretleri sonuç verdi ve Avrupa Parlamentosu’nun 2013 İlerleme raporuna
diplomatik bir cümle ile Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesinden duydukları rahatsızlığı,
AB’nin ağzından not ettirdiler.
Avrupa Parlamentosu,
Anadolu’nun herhangi bir şehrinde bir müze kiliseye dönüştürülseydi/çevrilseydi
acaba aynı tepkiyi gösterecek ve yıllık raporlarında yer verecek miydi? Büyük
ihtimalle hayır!
Trabzon Ayasofya
konusunda son derece duyarlı davranan Avrupa Birliği acaba hiçbir raporunda,
Endülüs ve eski Osmanlı coğrafyasında inşa edilmiş camilerin nasıl kiliseye
çevrildiğine, eğlence mekânları yapıldığına veya yıkıldığına bir cümle ile
değinmiş midir?
Bir hatırlatma:
Trabzon’lu ‘ehl-i kitap’ın yakından tanıdığı önemli Osmanlı tarihçisi ABD’li Prof.
Heath Lowry ile Ankara’da 27.3.2001’de yaptığımız bir sohbette “Ben
yakın zamana kadar denizden Selanik’e baktığımda 38 tane cami minaresi
sayıyordum. Bugün bir tane yok. Hepsini imha etmişler.” demişti. Daha niceleri….
1572 yılında Kilise’den camiye dönüştürülüp
“Fatih Vakfı”na dahil olan Trabzon Ayasofya Camii, 392 yıl cami olarak hizmet
verdikten sonra, 1958-1964 yılları arasında “restorasyon” bahanesiyle bir
oldubittiye getirilip kapatılmıştır. Statüsü Cami olmasına rağmen 55 yıl müze
olarak kullanılan Cami 2013 yılında Hükümetin siyasî iradesi ve Vakıflar Genel
Müdürlüğü’nün çalışmaları sonucu tekrar cami olarak ibadete açılmıştır.
Ayasofya’nın ibadete
açılma çalışmaları sürerken, Trabzon ve Trabzon dışındaki “diaspora”nın
seferberlik şeklinde “müzeme dokunma”
biçimindeki öfke ve karşı kampanyaları sonuç vermemiş, ilgili mahkeme de
Ayasofya’nın mülkî statüsünün cami olduğuna karar vermiştir.
Ancak, sadece “doğum
yeri” veya “babasının doğduğu kent” Trabzon olan kimi ekalliyetin,
oluşturdukları platform, dernek, vakıf, vs.lerle “Ayasofya’da herşey olsun, illâki cami olmasın” ısrar ve inatları,
şimdilerde bilinçaltlarında potansiyel bir öfke ve nefret olarak varlığını
koruyor.
Daha önce “Müze
ve Kilise Diasporası’nın Trabzon Ayasofya Seferi Üzerine…” başlığıyla yazdığım
bir yazıya Diasporanın sözcülüğü niteliğinde “Yahya Düzenli’ye Açık Mektup” başlığıyla verilen oldukça uzun
cevap üzerine de “Müze ve Kilise Diasporası’nın
Ayasofya İhalesi…” başlığıyla ben de uzunca bir yazı yazmıştım. Anlaşılıyor
ki, o yazımdaki “Haçlı” ve “Moğol” şeklindeki benzetme ve nitelemelerimden
rahatsız olup hücuma geçenlerin tavrı boşuna değilmiş.
Şimdi görüyoruz ki, diasporanın
Ayasofya Seferi sınırlarımızı aşarak, Haçlı güruhunun anavatanında yankılanmış
ve oradan Avrupa Birliği megafonuyla/patentiyle
ses vermiş.
Trabzon Ayasofya, 441
yıldır kilise değil. Peki, bugün Trabzon’da cemaati olmayan bu kilise/müzenin
fiziki formunu koruyarak camiye dönüştürülmesi niçin Batıyı rahatsız ediyor.
Çünkü, kilise veya müze olarak kaldığı sürece batının tarihsel kin, öfke ve nefretini
daim canlı tutacak bir sembol niteliğindedir.
Ama üzülmelerine gerek yok. Kendi oluşturdukları “doğu imajı” Trabzon’daki Ayasofya
Camii’ üzerinden Müslümanlara nefret ve kinlerini daha da diri tutabilir.
Trabzon, kendi
bünyesinin hayatiyetini sağlayan Ayasofya gibi önemli bir organını fark edemese
de köklerindeki kin ve nefreti raporlarına yansıtan Avrupa Birliği onu kendisine
hatırlatıyor!
Fetih sembolü
İstanbul Ayasofya Camii gibi (fetihden yüz sene sonra camiye dönüştürülse de)
Trabzon Ayasofya Camii de XVI. yüzyıl Osmanlı coğrafyasının kuzeydoğudaki
‘fetih sembolü’dür. Bu sembolün ‘neye delâlet ettiği’, ‘neleri hatırlattığı’nın,
Avrupa Birliği kadar olmasa bile, Trabzon şehri farkında mıdır? Şehrin, AB
kadar olsun Ayasofya idraki var mıdır?
Niçin bu soruyu
soruyoruz?
Şunun için: Siyasî
iktidarın kararlılıkla tekrar camiye dönüştürdüğü Ayasofya, 5 Temmuz 2013
tarihinde açıldığında, kılınan ilk Cuma namazına ne Trabzon’lu Bakanlar, ne
zamanın Valisi, ne Milletvekilleri, ne Belediye Başkanları, ne de İktidar
Partisinin İl Başkanı katıldı.
Açılışa katılamayan
Başbakan'ın, daha sonra Ayasofya’da öğle namazı kılacağını belirlediği tarihte
ise tam tekmil oradaydılar. Ancak hâle bakın ki, Başbakan gene yoğun işleri
dolayısiyle gelemeyince boşuna(!) beklemiş oldular. Değerli vakitlerini namaz
ve bekleyişle harcadıklarına mı yansınlar, Başbakan'a gözükememiş olmalarına
mı?
Siyasî
iradenin Ayasofya ile ilgili bu önemli kararına rağmen Ayasofya’nın açılışına
katılmayan bu siyasiler, 20 Temmuz 2011 tarihinde “Avrupa Olimpik Gençlik
Festivali Etkinlikleri” kapsamında Antalya Devlet Opera ve Balesi’nin Ayasofya’nın duvarındaki fresklerin önünde
verdiği adeta bir kilise ayinini andıran konsere katılıyorlar, yüzleri pür neşe
dolu bir şekilde müzik keyfi yaşıyor ve solistlere çiçek takdim ediyorlar.
Ne muhteşem
bir sanat sevdasıdır bu (!)
Sormak
istiyoruz: Kimin değirmenine su taşıdığınızın farkında mısınız ?
Basiret,
feraset, idrak, irfan, iz’an bir şehri terkederse ancak bu tablo ortaya
çıkabilir.
Anlaşılıyor
ki yerlilerin sessizliği ile AB’nin sesi yerine göre değişiyor!
Klâsik cümle ile yazımızı
bitirelim: Trabzon Ayasofya’sı
Trabzonlulara bırakılamayacak kadar önemli ve anlamlıdır!
(Not: İlgili ve meraklılar söz konusu konserin
haber ve fotoğraflarını Trabzon Belediyesi’nin internet sitesinde görebilirler.
http://www.trabzon.bel.tr/Gazete/2011/2107Ayasofya.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder