Yahya Düzenli
duzenliyahya@gmail.com
Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda ve I. Mecliste Trabzon milletvekili
olan Ali Şükrü Bey’in 91. şehadet yıldönümünde kendisine rahmet diliyoruz. Ali
Şükrü Bey’in dâvâ ve dert sahibi bir düşünce ve eylem adamı olmasının yanında
özellikle siyasî bir şahsiyet olarak gerek Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında
gerekse I. Meclis’teki konuşmalarının özellikle Trabzon’dan seçilmiş ve
seçilecek “milletin vekilleri”ne yol haritası teşkil etmesini ve şahsiyet ve
mücadele ahlâkının “nasıl bir siyasi şahsiyet olunması gerektiği” konusunda
diğer siyasetçilere de numune-i emsal olmasını temenni ediyoruz.
Ne yazık ki, davasına adanmış bir misyon adamı olarak, Osmanlı
sonrasında sıkıştırıldığımız Anadolu coğrafyası ve daha fazlası için O’nun
verdiği büyük mücadele bugün hatırlanmıyor bile. Ne mensubu ve mebusu olduğu
Trabzon şehri, ne de üyesi bulunduğu TBMM onu görmüyor, göremiyor. Hesabî değil
hasbî bir cesaret ve ferasetle mecliste cereyan eden her olayın üzerine giden,
ülkenin gelecekte nerelere sürüklenmek istendiğini gören, yönünün İslâm
dünyasından koparılıp batıya çevrilmesine karşı itiraz eden Ali Şükrü Bey bugün
de bilinmesi, hatırlanması, ibret ve
örnek alınması gereken bir şahsiyettir. Ancak, hafızası gereksiz ne kadar eşya,
olay ve materyal varsa onları hatırlayan şehir ahalisi Ali Şükrü Bey’i
bilemiyor ve hatırlayamıyor.
“Neleri hatırladığı”na göre değer
taşıyan toplumsal hafıza, “neleri unuttuğu”yla malûl hale geliyor.
Ankara’da şehid edilmesine rağmen, ilâhî
bir sevk-i tabiiyle memleketi Trabzon’a getirilip, şehrin zirvesine defnedilen
Ali Şükrü Bey, bu haliyle de şehrine mesaj vermektedir. Şehir, hafızasından
şehitlerini silerse kendisini de unutur. Şehir, şehitlerini unutursa hafızasını
da kaybeder. İlâhi bir ihtar veya lütuf mudur bilinmez (biz öyle kabul edelim)
şehir kendi kendisini unutmasın diye o aziz şehidi o şehrin bağrına nakşedilmiştir.
Ali Şükrü Bey’in heykeli dikilsin
demiyoruz, şahsiyeti bilinsin ve örnek alınsın istiyoruz!
39 yaşında ömrünün baharında şehadetle
buluşan Ali Şükrü Bey feraset, basiret, şecaat ve celâdetiyle temsil ettiği
şehrin numune-i imtisal bir milletvekili olarak 27 Mart 1923’te hurhanca bir
cinayetle şehid edilip dâr-ı bekâya hicret etmişti.
Fikirleriyle, şahsiyetiyle, muhalif
duruşuyla başa çıkamayanlar, onu durduracak tek yolun yok edilmesi olduğunu
görmüş ve ‘fail-i meşhur’ bir irade onu vahşice katlettirmişti. Siyasî
tarihimizin en korkunç vahşetlerinden olan Ali Şükrü Bey cinayeti, onun şahsında
muhalefeti oluşturan II. Gruba verilmiş bir ‘gözdağı’ idi. Bu, “direnirseniz, boyun eğmezseniz sonunuz
böyle olur” demekti. Fakat o meclisin, ‘atanmış’ değil de gerçekten
‘milletin vekili’ olduğunu gösteren şahsiyetleri başta Erzurum Mebusu Hüseyin
Avni Bey ve Lazistan Mebusu Ziya Hurşit olmak üzere “Ali Şükrü Beyin katilleri
bulunacak!” diye meclis kürsüsünden haykırıyorlardı. Bilhassa H. Avni Bey o
derece celâlleniyor ki “Ali Şükrü’ye
kıyan bilekleri keseceğiz. O bilekler isterse sırmalı paşa bilekleri olsun” diyerek meclisi titretiyordu.
Trabzon milletvekili olarak Osmanlı
Meclis-i Mebusanı’nda 12 Ocak 1920 tarihinden itibaren sadece 64 gün, I.
Meclis’te ise 23 Nisan 1920’den öldürüldüğü 27 Mart 1923’e kadar 3 yıl gibi
kısa bir süre milletvekilliği yapmasına rağmen “ne kadar değil, nasıl yaşadığı” ile anlaşılabilecek bir
şahsiyettir Ali Şükrü Bey.
Bu yazımızda Ali Şükrü Bey’in
fikirlerinin kaynağı ve dünya görüşüne ilişkin önemli bir belgeyi hatırlatmak
istiyorum.
Osmanlı
Meclis-i Mebusanı’nda zabıt kâtipliği,
I. Mecliste Evrak ve Tahrirat Müdürlüğü ve daha sonraları
milletvekilliği de yapan Trabzonlu hukukçu-gazeteci, Necmettin Sahir (Sılan)
Bey, 1921 yılında milletvekillerine yönelik tek sorulu bir anket düzenliyor.
Ankette şu soruyu soruyor:
“Kazanılacak
olan Millî İstiklal Mücahedemizinfeyizdâr ve semeredâr olması neye bağlıdır?”
Bu sorunun sorulduğu yılı
düşündüğümüzde, sorunun ve milletvekillerinin vereceği cevapların ne kadar
önemli olduğunu anlıyoruz.
Bu soruya Trabzon milletvekili şehid-i muazzez
Ali Şükrü Bey, 27 Ekim 1921 tarihinde kendi el yazısıyla şu cevabı veriyor:
“Cevap:
İstiklâl mücahedemizinfeyizdar olması,
halkta hissiyat-ı diniyenin tenmiye ve takviyesine mütevakkıftır. Çünkü
feyizdar semereler, ancak ve ancak temiz yüreklerin ve faziletkâr ruhların
mesaisinden doğabilir.
Safiyet ve faziletin temeli ise, dinin
pek ulvî olan ilhamat-ı kudsiyesidir.
Tarih-i âlemin sahifelerine şöylece bir
göz gezdirilecek olursa birçok milletlerin, hissiyat-ı diniyelerineârız olan
zaaf ve inhitat yüzünden ya tamamiyle inkıraza veyahut esarete giriftar
oldukları görülür.
Hulâsa, cemiyet makinesinin düzgün ve
pürüzsüz bir şekilde işlemesini temin eden yegâne ve esas vasıta halkın
rabıta-i diniyesidir.
Ankara; 27 Teşrinievvel 1337
Trabzon Mebusu
Ali Şükrü”
Bu cevap onun nasıl kavî bir Müslüman ve
dava ve mücadele adamı olduğuna, Millî Mücadele sonrasında toplumun bekâsının, erdemli
insanların İslâmî hassasiyetine bağlı olduğuna ilişkin, kendi kaleminden çıkmış
önemli bir metindir.
Ali Şükrü Beyin, sadece bu cevabı bile hiçbir müphemliğe yer vermeyecek
şekilde “dünya görüşü”ne ilişkin açık bir beyanname niteliğindedir.
Gene bu cevaptan da anlaşılıyor ki,
cumhuriyet devrimlerinin “birilerine rağmen” gerçekleştirilemeyeceğini veya
oldukça zor gerçekleştirileceğini bilenler önlerinde en büyük engel olarak
gördükleri Ali Şükrü Bey’i “fail-i meşhur” bir cinayetle şehid ettiler.
Allah’ın ender kullarına takdiri bazan
şehadet olarak tecelli eder. İnanıyoruz ve şahid oluyoruz ki Ali Şükrü Bey de
kısa hayatında verdiği olağanüstü mücadelesinin temelindeki (kendi deyimiyle)
“rabıta-i dinîyyesi” onu yılmaz bir dava adamı yapıyordu.
Başbakan Erdoğan’ın da gençlere
“şahsiyetini örnek alın” tavsiyesinde bulunduğu Ali Şükrü Bey’i, gençlerden
önce Trabzon’un milletvekilleri niçin örnek almıyor/alamıyor? Yoksa Ali Şükrü Bey’in şahsiyet irtifası ile
mevcut milletvekilleri arasında ulaşılması imkânsız bir seviye farkı mı var?
Acaba? Maalesef öyle görünüyor.
Başbakan’ın 23 Kasım 2013’te Trabzon’da
yaptığı konuşmada “Gençler, sizlerden
rica ediyorum, gidin Ali Şükrü Bey’in hayatını okuyun!” tavsiyesini
gençlerden önce kendi milletvekillerinin sahiplenmesi gerekmez mi? Trabzon
milletvekillerinin okumadığı, sahiplenmediği bir muhteşem hayat başka
milletvekillerinin dikkatini çeker mi?
Şehir ve şehrin vekilleri ne zaman ki
Ali Şükrü Bey’i hatırlayıp, şahsiyeti ve davasına sahip çıkarlarsa, belki o
zaman “nereden koparılıp nereye atıldıkları”na dair bir tarih muhasebesine
girebilirler.
Üstad Necip Fazıl’ın Sultan Abdulhamid
için söylediği “Abdulhamid’i anlamak her
şeyi anlamak olacaktır!” sözünü, Ali Şükrü Bey’e uyarlarsak; “Ali
Şükrü Bey’i anlamak çok şeyi anlamak olacaktır!” Çok şeyi, yâni tarih,
insan, toplum, medeniyet, dil, kültür...’e karşı işlenen cinayetleri ve
katliâmları.
Yazımızı, o muazzez şehidin
kulaklarımızdan çıkmaması gereken bir sözüyle bitirelim: “Mâzî, âyine-i ibrettir. Mâziyi unutan, istikbalde yolunu şaşırır!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder