Yahya Düzenli
Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı ve I.
Cumhuriyet Meclisinde Trabzon Milletvekili olan şehid-i muazzez Ali Şükrü
Bey’in ismi ve kabri, doğduğu, değerlerini, mânâsını yüklendiği şehirde uzun
süre unutturuldu. Mensubu olduğu millet meclisinde yok sayıldı, ismi silindi;
Üstad Necip Fazıl’ın tabiriyle o büyük şehid “ademe mahkûm” edildi. Kabri uzun yıllar Trabzon’un Boztepe’sinde
çöplük olarak bırakıldı. Onyıllar sonra bir belediye başkanı Boztepe parkı
vesilesiyle ürkek de olsa kabrinin etrafını temizletti. O, Boztepe’deki
kabrinden şehrine bakmasına rağmen, ne yazık ki şehri onu görmedi, göremedi. Ama
o büyük şehid, kabrinden Allah’ın mağfiretine nail olmuş bir bahtiyar olarak şehrinin
ve insanının hazîn haline üzüldü, kahroldu… Hemşehrilerinin onun mücadelesini
verdiği davaya sahip çıkamaması onu mahzun etti.
Hz. Peygamber’in “hiç kimse cennete girdikten sonra tekrar dünyaya dönmek istemez.
Yalnız şehidler, kavuştukları nimetler sebebiyle dünyaya dönüp tekrar şehid
olmayı arzu ederler.” hadisinin muhatabı olmuş bir büyük şahsiyetin, uğruna
şehid olduğu dâvâsını ‘idrak ü fehm’ edecek, ona sahip çıkacak, “niçin şehid
edildiği”ni anlayacak ve bir gün hesap soracak olanlar çıkabilecek midir?
Ali Şükrü Bey’in şehadetiyle neler elden
gitmişti?
Meclisteki konuşmalarıyla Lozan’ı
şiddetle eleştiren Ali Şükrü Bey, ulusal işbirlikçilerin ve dünyayı dizayn eden
zamanın süper gücü İngilizlerin önünde en büyük engel olduğu için katledildi.
Şehadetinden sonra başta İslâm dünyasının siyasî birliğinin simgesi olan
Hilafet kaldırıldı. Misak-ı Millî sınırları içinde olan ve Lozan’da feda/heba
edilen Batı Trakya, Kerkük-Musul, Adalar, Halep, Batum, Kıbrıs, vs.… Bu
gelişmelerden de anlaşılıyor ki, Lozan’da heba edilen vatan topraklarının
davacısı Ali Şükrü Bey önlerinde tek
engeldi ve ortadan kaldırılması gerekiyordu.
Yakın tarihimizin karartılan, kirletilen
sayfalarını yeniden tarih mahkemesi önünde açacak olanların ilk celselerinden
birisinin Ali Şükrü Bey’in katli olduğuna şüphe yoktur.
O’nun şehadetinden bu tarafa 91 yıl
geçti. O, 39 yaşında ömrünün en verimli yıllarını davasına adamış bir misyon
adamı olarak, müthiş bir tertip sonucu vahşi bir cinayetle şehid edildi. Düşmanları “bir hilafetçiden kurtulduk” diye sevinirken, Allah’ın sadece
şehidlere bahşettiği bir lütufla onun ismi 91 yıl sonra memleketi Trabzon’da
tekrar gündeme geliyor. Hem de temelinin tarih ve medeniyet harcıyla yoğrulması
uğrunda mücadele verdiği Cumhuriyetin Başbakanı tarafından gündeme getiriliyor.
Biz unutsak, şehri unutsa da şehidlerin
şehirlerini sulayan/bereketlendiren mübarek kanları bir yerden filiz veriyor.
Başbakan R.Tayyip Erdoğan 23 Mart 2014
tarihinde geldiği Trabzon’da, büyük bir kalabalığın iştirakiyle yaptığı
mitingde Ali Şükrü Bey’i bugünün meselelerine ışık tutucu biçimde hatırlıyor ve
şunları söylüyor:
“…
bugün Trabzon’da aslında Türkiye’de ne yapılmak istendiğini sizlere açık açık
aktarmak istiyorum. Trabzonlu bir kahraman, Trabzonlu bir yiğit, bir şehit
üzerinden Türkiye’de oynanan oyunu sizlere anlatmak istiyorum. Gençler bunu
bilmeyebilir, istiyorum ki onlar da bunu öğrensinler.
Ali Şükrü Bey Trabzon’un Meclisteki ilk
mebusuydu, 23 Nisan 1920’de Meclis açılırken Trabzon’u temsil etmek üzere
oradaydı. Ali Şükrü Bey Osmanlı’nın kahraman bir subayı olduğu kadar, ilk
Meclisin de en yürekli vekillerinden biriydi, her türlü haksızlığa karşı
çıkıyordu, esarete, korkaklığa, geri adım atmaya asla tahammülü yoktu. Meclis
kürsüsüne çıkıyor, kalbinde olana neyse onu söylüyor, hakkı haykırıyordu. Ne
yaptılar biliyor musunuz? Bu kahraman Trabzonluyu bir gece tam 91 yıl önce 27
Mart gecesi Ankara’da alçakça şehit ettiler.
Kardeşlerim, Ali Şükrü Bey’in katledilmesinin
çok önemli bir manası vardı. Katiller Ali Şükrü Bey’e suikast düzenlerken,
aslında Meclisteki her vekile korku salıyor, eğer doğru durmazsanız, ayağınızı
denk almazsanız sonunuz Ali Şükrü Bey gibi olur diyorlardı. İnanın, 1950 yılına
kadar, demokrasiye kadar hemen her vekilin üzerinde Trabzonlu Ali Şükrü Beyin
akıbeti bir tehdit olarak sallanmıştı. İşte 1950’de merhum Menderes bu korkuya
karşı geldi, merhum Menderes korkmadı, çekinmedi, sinmedi, cesaretle ortaya
çıktı, milletin sevgisini kazandı ve tek başına iktidara geldi. Ancak, 27
Mayıs’la birlikte Menderes’i milletinden koparmak istediler, aldılar
Yassıada’ya götürdüler, sonra da İmralı’da iki bakanıyla birlikte maalesef idam
ettiler, onlar şehit oldular. Orada da bir mesaj var, orada da sonraki tüm
milletvekillerine, bakanlara, başbakanlara bir mesaj veriyorlardı, eğer bizim
istediklerimizi yapmazsanız, bizim istikametimizde yürümezseniz işte sizin de
sonunuz Menderes gibi olur. Siyasete ve bu noktada hükümetlere korku
salıyorlardı.
Kardeşlerim, merhum Trabzonlu Ali Şükrü ve
merhum Başbakanımız Adnan Menderes’e yapılmak istenen neyse, işte bugün bize de
yapılmak istenen aynı…”
Aynı
Başbakan, bu konuşmasından dört ay önce (23 Kasım 2013) de bir açılış için
geldiği Trabzon’da, gençlerin ilk Meclis zabıtlarını okumasını, incelemelerini
istemiş ve "Gençler sizlerden rica ediyorum, gidin Trabzonlu Ali Şükrü Bey’in
hayatını okuyun. On yıllar boyunca bu millete dayatılan kelimelerin,
kavramların, yaşam tarzlarının ne kadar suni, ne kadar yapay, ne kadar yeni, ne
kadar anlamsız olduğunu göreceksiniz….” demişti.
Başbakan’ın
ağzından bunları duymak, dinlemek önemli. Ali Şükrü Bey’i şehadete götüren
davası 91 yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı tarafından gündeme
getiriliyor ve bir “tarihî ibret vak’ası” olarak gösteriliyordu.
Başbakan, gençlere “Ali
Şükrü Bey’i okuyun!” diyor ama maalesef günümüz nesli, en büyük tarih
ve medeniyet katliamlardan birisi olan harf devrimiyle kendi yazısı ve muhtevasından
o kadar uzaklaştırıldı, koparıldı ki Ali Şükrü Bey’in meclis
zabıtlarındaki konuşmalarını okuyup anlamaları mümkün değil !
Başbakan’ın bu
mesajı, cumhuriyetin istikametinin hangi ‘eller’ce saptırıldığının, kimlerin ne
adına katledildiğinin yeniden gündeme gelmesi için önemli bir fırsattır. İlk
defa, hem de birinci ağızdan siyasî kimliğiyle Ali Şükrü Bey’i duymak, sadece
Trabzon’a değil, yakın tarihin karanlık sayfalarını aydınlatmak isteyenlere de yol
gösteriyor.
Bakalım Trabzon bu
mesajı alabilecek mi? Yoksa mesaj Trabzon’un miting meydanında sadece bir “ses
dalgası ya da bir siyasi tüketim
malzemesi veya politik bir söylem” olarak mı kalacak?
O’nun şehadetinden
27 yıl sonra Üstad Necip Fazıl’ın “Büyük Doğu”da “İbret, Gayret!” başlıklı yazısındaki
şu ihtarını hatırlamanın tam zamanı. Diyor ki Üstad:
“Allah’ın
lütuflarına müstağrak şehit ruhları, sizden sizi, sizden kendi kendinizi, öz
tarihinizi ve hakikati tanımanızı
istiyor!!! Dünyanın en kalpazan ve sahtekâr mâna tuzaklarında
mahkûm ve esir yaşamakta ne güne kadar devam edeceğiz???”
O, şehrini
davasıyla bütünleştirmiş bir mücadele adamı olarak şehadetine kadar taşıdı ama
bakalım Başbakan’ın bu konuşmasının açtığı yolda hemşehrileri ona sahip
çıkabilecek mi?
I.Meclis’te Adana Milletvekili olan Damar Arıkoğlu,
hatıralarında Ali Şükrü Bey’in şahsiyetine ilişkin şu olayı naklediyor:
“Trabzon Mebusu
Ali Şükrü Bey, İstanbul Mebusan
Meclisine 36 yaşında katıldı. Gayet iyi İngilizce bilen,
hitabet yeteneği yüksek olan, sözlerini kürsüden çekinmeden
sarf eden bir karakteri olan Ali Şükrü, ömrü
boyunca Trabzon’dan milletvekili seçileceğini, daima
milletvekili olarak Mecliste bulunacağını da söylüyordu.
Taassubu hocalardan geri değildi. Öyle ki,
kadının serbestisi şöyle dursun, yüzlerinin açılmasına dahi
tahammülü yoktu. Bilmem niçin, Hamdullah Suphi’ye kızmış. Hocaların
arasında, kızgınlığını alenen bağıra bağıra göstererek ’Hamdullah Suphi bizim kadınlarımızdan ne
istiyor? Biz kadınlarımızın yüzlerini açtırmayacağız, buna asla
müsaade etmeyeceğiz! Kendi taraftarları istedikleri gibi
hareket edebilirler fakat bize karışmasına müsaade edemem!’
dedi. Kendisini dinleyen hocalar da hep birlikte fikrini tasvip etmişlerdi. Bu
vaziyetin bizzat şahidiyim ve tesadüfi olarak vakıf oldum.”
O’nun şahsiyetine ve davasına
bağlılığına dair sadece bu nakil bile, şehadetinden sonra hızlanan “Cumhuriyet
Devrimleri”nin önünde nasıl bir engel teşkil edeceğini ortaya koymuyor mu?
Ali Şükrü Bey’in şehadetinden 91
yıl sonra da “tarih tekerrür ediyor.” Aynı
tartışmalar, aynı saldırılar, saplantılar, tarih düşmanlıkları devam etmiyor
mu?
Davasının düşmanları onu anladı
ama, dostları olduğunu iddia edenler onu gerçekten anlayabildi mi?
Başbakan’ın Trabzon konuşması
Ali Şükrü Bey için bir milâd, bir dönüm noktası olmalıdır.
İlk defa bir Başbakan tarafından
Ali Şükrü Bey bayraklaştırıldı! Trabzon Ali Şükrü Bey’in şahsında Başbakan’a minnettar
olmalıdır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder