Yahya
Düzenli
Kurultaya
verilen isim şehirlerimizin düşürüldüğü “kimliksizlik
çukuru” ve “kentsel dönüşüm ifsadı”nın
devam edeceğini ve akıbetinin nerelere sürükleneceğini gösteriyor sanki: “Kentsel Dönüşüm ve Akıllı Şehirler.”
Aslında “kendi şehri”nden
habersizliğin ve “kendi şehri”ni terketmenin trajik bir ifadesi olan bu hal,
şehircilikte ihmali de aşmış bir ifsada doğru hızla sürüklenmekte olduğumuzun
hazîn itirafıdır.
İlgili bakanlıklardan
birinin web sitesinde kavramın intihali ustaca tanımlanıyor:
“Akıllı
Kent tanımı dilimize İngilizce Smart Cities kavramından çevrilerek
kazandırılmış bir tanımdır. Bununla birlikte Akıllı Kent tanımının yanı sıra
Bilişim Kentleri (informatic cities) Sayısal Kentler (digital
cities) tanımları da kullanılmaktadır….Bu alanda danışmanlık
hizmeti veren bir uluslararası firmanın tanımında da “Akıllı sistemler kent
yaşamında ve toplumlarda davranış değişiklikleri oluştururken, bir yandan da
düşük karbon salınmasına, ekonomilerin gelişmesine yol açan, teşvik edici
faaliyet seçenekleri sunmaktadır.”
Türkiye Cumhuriyeti Kalkınma Bakanlığının Bilgi ve İletişim Teknolojileri Destekli Yenilikçi Çözümler Ekseni Mevcut Durum Raporu (Şubat 2013) belgesinde Akıllı Kent yapılanması şöyle tanımlanmaktadır. “Günümüzde kentlerin yasadıkları sorunları çözmeyi ve kentlerde yasayanların hayat kalitesini artırmayı amaçlayan “Akıllı Kent” çözümleri önem kazanmaktadır ve dünyadaki pek çok şehirde hızla uygulamaya geçirilmektedir. Akıllı Kent çözümleri temelde Kent Bilgi Sistemi (KBS) ve Coğrafya Bilgi Sistemi (CBS) gibi kentlerin bilgi teknolojileri altyapı sistemlerine bütünleşmiş ve gerçek-zamanlı bilgiye dayalı karar almayı mümkün kılacak şekilde hayata geçirilmektedir. Akıllı kent çözümleri enerji, su, ulaşım, kentsel hizmetler ve sağlık hizmetleri başlıkları altında incelenebilmektedir.”
“Aklı karışıklar”ın “Akıllı
kent”lerle nasıl bir şehir tasarladığı ortada.
Bu müthiş buluştan (!)
şehirlerimizin gelecekte nasıl bir teknolojik depo olacağını ve insanın sadece biyolojik
ve gastronomik bir canlı olarak hayatını sürdürmesi gerektiğini iltizam
eden bir “kent tipi” olduğunu kestirebilmek mümkün. Zira en basit şehirleşme
sorunlarını çözemeyen, bu konuda hiçbir felsefi ve ontolojik kaygı taşımayan
politik ve idari bir zihniyetin, çapının ve kapasitesinin çok ötesinde iri
laflar etmesinin topluma mutlaka bir faturasının olacağını tahmin etmek için
müneccim olmaya gerek yoktur.
Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın söz konusu kurultayda yaptığı konuşmada “Kentsel dönüşümü bir proje, bir hayal olmaktan çıkartıp, fiilen
gerçeğe dönüştürmüş oluyoruz.” diyerek tek parti iktidarının 14 yıllık şehircilik
politikalarındaki “seyyiât”larını “hasenât” olarak nitelemesi, şehirlerimizin
geleceği konusundaki endişemize yeni “eyvah!” ve “veyl!”ler ekleyecek gibi görünüyor.
Herhalde kendisini enforme eden Şehircilik Bakanlığı, TOKİ veya şehircilikten
sorumlu danışmanları veya diğer bilgi kaynakları TOKİ’nin ihtida ettiğine,
yaptıklarından nâdim olduğuna dair bulgular olduğunu ifade etmişler ki Cumhurbaşkanı
bunları söylüyor.
Erdoğan “Biz toplu konutta artık özgün mimariyi, yerel mimariyi hayata
geçirmenin gayreti içerisindeyiz…” dese de 10 yıl önceki konuşmalarda da
aynı şeylerin altını çizdiği, değişmeyen ritüelle danışmanlarının onları “repeat”
ve “update” ettiğini görüyoruz. Biz bu retoriğe yabancı değiliz, âşinayız…
Örneğin 14 yıl
önce İstanbul’un bir silüeti vardı, şimdi silüetin İstanbul’u var. Bu açıdan sözlere âmennâ, ancak “niçini, nasılı, kiminle olacağı, hedefi, vs.”
meçhul… Korkarız ki sadece ânın gereği için söylenmiş gibi geliyor bize bu
sözler. Nerede boş bir arsa görse orada tebahhur halinde “toplu gökdikenler”
hayali gören, eski usûl betonarme talime
alışmış devlet aygıtları, TOKİ mimarları ve sair kadrolarla mı?
İşin bir diğer ilginç yanı,
Cumhurbaşkanı ve Başbakan bir yandan “tarih-medeniyet-şehir-mimarî” gibi
tedâisi zengin kavramlardan vazgeçemez ve şehirlerimizin
mutlaka tarihî sürekliliği olması gerektiğine dair nutuklar irâd ederken,
diğer taraftan hâlâ “kentsel dönüşüm”ü “akıllı
kentler”le tahkim etme vaatlerini nasıl anlamalı? Bu dönüşüm
seferberliğinin Şehircilik
Bakanlığı, TOKİ ve “gökdikenleriyle mâlûl”, geçmişte yaptıklarından
gelecekte yapacakları zaten belli müteahhitlere havale edilmesini nasıl
yorumlayalım?
Cumhurbaşkanı konuşmasında
ikaz mahiyetinde “TOKİ ve
müteahhitlerimiz yeni bir döneme geçmeli” diyerek “TOKİ’nin yatay mimarî, mahalle kültürü, yöresel mimari konseptleriyle
belediyelerle yürüttüğü ortak projelerle takdir ettiğim adımlar attığını
görüyorum. İnşallah görmeye devam edeceğiz. Alan
itibariyle sıkıntılı olduğumuz yerlerde dikey mimari kullanılabilir ama dikey
mimariye gerek olmayan yerlerde bizim özgün mimarimizi kullanmak suretiyle
gerçekten dünyaya yerleşimde farklı mesajlar vermeliyiz. Artık
vatandaşlarımızın da bu yönde beklentileri ortaya çıktığı için müteahhitlerimiz
de kendilerini yenilemek durumunda kalıyorlar.” şeklinde haklı bir talep ve
misyonun altını çiziyor.
Bu temennilere katılıyor ve karşılığını görmeyi
umuyoruz.
Ancak endişeliyiz ki; bizim görüp takdir edemediğimiz
ama Cumhurbaşkanının takdir ettiği TOKİ’nin eliyle devam edecek olan kentsel dönüşümlerle, “böyle gelmiş böyle gidecek” olan şehir
seyyiatlarına yenileri eklenecek. Çünkü bugüne kadar bizi yanıltan, eleştirilerimizi
tekzip eden bir eser ortaya çıkmış değil. Çıkması için de tedrisattan geçmiş kadrolar nâmevcut.
Bu eleştirilerimizi, şehrin bir ontolojik vakıa
olduğuna, mânâ taşıdığına ve insanın ahiret
sorumluluğuna tekabül eden bir mes’uliyetle inşa edilmesi gerektiğine
ilişkin yapıyoruz. Bu konuda rahmetli CANSEVER’in “Ahiretin sorumluluğunu taşımak ve dünyayı
güzelleştirmek” isimli manifesto niteliğindeki konuşma metnini
ilgililere “yol haritası” niteliğinde tavsiye ederiz.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın gerçekten şehircilik
konusunda ciddi endişeleri olduğuna inanıyoruz. Ancak, “işler vakitlerine rehinlidir”
(Şems-i Tebrizi Menakıb’ül Ârifin) hikmetince/hükmünce/ölçüsünce aradan 14 yıl
geçmesine rağmen bir türlü şehircilikte tarihî şehir müktesebatımızın modern
zamanlarda sürdürülebileceğine ilişkin bir emare ortaya konulamamış, aksine
şehirlerimiz ıslah ve ihya adına işgal ve imha sürecine girmiştir. Yâni bir
türlü ihya ve inşa için vakit tamam
olmamıştır!!!
Bütün bu tenkitlerimizi bir an dondurarak, Şehircilik üzerindeki rehnin kaldırılmasının
vaktinin artık geldiğine inanmak istiyoruz !
İnanmak istiyoruz ama gidişatın encamından ötürü
mutmain olamıyoruz Bu konuda da, her ne kadar sağlığında itibar edilmemiş ve
feryâdı duyulmamış olsa da, “öldükten
sonra eserleriyle yaşayan”, şehircilikte
günümüzün yegane referansı olan, tükenmez ve her an yenilenen bir menbâ olan
rahmetli Muhakkik Mimar Turgut Cansever’in feryâd eden sesi duyulabilecek,
eserleri anlaşılabilecek midir? Bu konuda ilgililerin anlamaya ve kavramaya
matuf terminolojik bakışı, idraki, eli, yüzü var mıdır? Bu sorulara müspet bir
cevap veremiyoruz..
Eğer ülkemizin her alanda geçirdiği dönüşüm sancılarına şehir ve mimarîde
de bir kapı aralanacaksa, bu tarihî kavşaktaki dönüşümün adı ve adresi Turgut
Cansever olmalıdır!
Her şeye rağmen, ümitvar olmak için kendimizi zorluyoruz. Bir ülkede bir
Cumhurbaşkanı ve bir Başbakan büyük topluluklar ve kamuoyu önünde bu şekilde
konuşmalar yapıyorlarsa hâlâ bir ümit
var mıdır acaba? diye, bize has bir ümitle ye’se düşmekten kurtulmak, ümitvar
olmak istiyoruz.
Neticede diyoruz ki; hiçbir dua boşluğa gitmez.
Cumhurbaşkanının da Başbakan’ın da önemli ihtar ve ikazları var. Ancak bilmek
lâzımdır ki; fetva (hüküm, irade)
makamında bulunanların şekvaya hakları
yoktur! Yani hükümfermâ olanların
hiçbir şikayet ve mazerete sığınmaya selâhiyetleri yoktur.
Ağızlarda nakarat olarak dolaşıp dudak
tiryakiliğine dönüşen ve hakikati giderek kaybolan “şehir ve medeniyet”
konusunda bir hatırlatma niyetiyle, Cansever’in yalın fakat derin muhtevalı
tarifleriyle bitirelim yazımızı:
“Şehir, ahlakın, sanatın felsefenin ve dini düşüncenin
geliştiği ortam olarak, insanın bu dünyadaki vazifesini, en üst düzeyde
varlığın anlamını tamamladığı ortamdır. Bu idrak, şehir biçiminin oluşmasını
sağlar ve insanın en üst gelişme düzeyine ulaşmasının temeli olur…”
“Medeniyet dediğimizde, bir
çağın dünyaya özel bakış tarzı çerçevesi içerisinde ürettiği bir düzeni, o
düzenin içerisindeki ögeleri kastediyoruz.”
Geleceğin şehirlerini inşa iddialı iktidarın samimiyet
ve liyakat kesbi Cansever’i idrak edebildiği ölçüdedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder