9 Eylül 2009 Çarşamba

İDRAK VE İNŞA...

Yahya DÜZENLİ
duzenliyahya@gmail.com

Düşünce ve Kültür hayatımızı sürekli besleyen, mecalsiz kaldığı zamanlarda bile kan pompalayan “eser”lere şahit oldukça, insanın medeniyet ekseninde oluşan düşünce ve kültürün geleceği adına “ümitsiz olmaması” gerektiği gerçeğiyle bir kez daha karşılaşıyoruz. Özellikle de eğildiği konuyu “ontolojik” olarak ele alan, derîn ve kuşatıcı tahlillerle bütünleştiren eserlerin varlığı düşünce hayatımızın kalitesini de yükseltiyor. Tabii bakana, görene, anlayana, hissedene…

Adına uygun eserleri birbiri ardına yayınlayan “Klasik”, 57. yayınıyla bu anlamda bir ay kadar önce önemli bir eserle karşımıza çıktı. : İDRAK VE İNŞA. Alt başlığında “Turgut Cansever mimarlığının iki düzlemi” açıklaması var.

Sadece eserin ismi bile çok şey anlatmaya yetiyor: İDRAK VE İNŞA.. Eserin müellifi bir mimar. KTÜ Araştırma görevlisi Halil İbrahim Düzenli… Kitap; Büyük mimar, “bilge mimar” olarak tesmiye edilen, muhakkik-mimar Turgut Cansever’in eserlerinin derinliğine ve genişliğine tahlilini yapıyor ve onun “inşa”sını idraklere sunuyor.

Turgut CANSEVER’in “bilge”liğine yakışan bir “idrak”le eser “inşa”laştırılmış… Bir mütefekkiri en iyi anlaması gerekenin “mimar” olması gerektiği; aynı zamanda bir mimarı da en iyi anlaması gerekenin “mütefekkir” olduğunu söylemeye gerek var mı? Var ! Niçin ? Çünkü her ikisi de “inşa” ediyor. Her ikisi de idraklerdekini tasarımlar aleminde “inşa”ya döküyor !

Turgut CANSEVER; yaşadığı zaman diliminde etkisinin çok büyük olması gerektiği halde, maalesef ona yönelen idraklerin gerek sığlığı, gerek onu anlayacak kapasitede olmamaları, gerekse de ‘ihtiyaç’ kavramının kendilerini Cansever’e götürmemelerinden kaynaklanan bir “görmezliğe” mahkûm edilmiştir Cansever adeta. Kendisini yaşarken “eser”leştiren “yaptıkları”nı, vefatından sonra derinliğine “inşa”eden H. İbrahim DÜZENLİ’nin “İDRAK VE İNŞA”sını da anlayabilmek oldukça meşakkatli bir iş..

Öncelikle eserin adına ve maddî çapına bakınca insanın aklına Osmanlı Sultanı II. Beyezid’in Adlî mahlâsıyla yazdığı mısralar takılıyor:

‘Değme etrak’ ne bilsün gam-ı aşkı adlî
Sırr-ı aşk anlamağa haylice idrak gerek!”

Eser tam da bu anlamda bir “Cansever muhabbeti”yle yazılmış. Okumak için de “haylice idrak gerek!”

Düzenli, “Turgut Cansever mimarlığı”na girerken Kınalızâde Ali Çelebi’nin muhteşem bir sözü ve tesbitiyle başlıyor: “Hikmet; eşyâyı lâyık ne ise eyle bilmek ve ef’ali lâyık nice ise eyle kılmaktır!”

Turgut Cansever de “eşyayı lâyıkı”yle bilen bir Hikmet adamı olarak ele alınıyor “İDRAK VE İNŞA”da.

Düzenli, kitabın ismiyle ilgili şunları söylüyor: “Kitabın başlığının idrak ve inşa olmasında çeşitli zaman, mekan ve hallerde yapılmış karmaşık zihin egzersizlerinin rolü büyük. Her şeyden önce “idrak” ve “inşa”nın bu toplumun değer sisteminde yüklü olduğu anlamlardan yola çıkıldı. Bir şeyi idrak etmenin ya da bir şeyin idrakinde olmanın başlangıçta yer aldığı, sonra onun türlü türlü yollarla ve türlü türlü biçimlerde hem zihinde hem de davranışta inşa edildiği bir dünyanın her iki meziyete de sahip varlıklarıyız. İdrak seviyemize göre inşa ederiz. Yazı geleneğimizde idraklerimizin yansıması inşalardan, Menşeü’l-inşalardan bahsederiz…. Turgut Cansever ‘bilinci biçimler dünyasına yansıtmaktır, yapmak istediğim’ dediğinde, söylediklerinin satır aralarındaki sesleri duymanın ve daha duyulur hale getirmenin ahlaki sorumluluğuyla yüklenmiş oluruz bir modern zamanlar araştırmacısı olarak. Hele söyleyen mimar olduğunda ve somut inşalarla, inşaatlarla uğraştığında İdrak ve İnşa başlığını atmak daha da cazip hale gelir. Bu ‘duyulur hale getirme’ yolunda karşılaşılan ve araştırmada merkezi konuma getirilen ‘medeniyet ben-idraki’ kavramının benzer bir lafız (idrak) ile tekrarlanmış oluşu başlık seçimini daha da belirgin hale getirir…”

Böylesine kuşatıcı bir girişle eserin adına “giriş denemesi” yapılması eserin derinliğine işaret ediyor. Turgut Cansever’in “bilinci biçimler dünyasına yansıtmak” olarak ifade ettiği uğraşlarını, İDRAK VE İNŞA insanımızın, muhataplarının dünyasına yansıtıyor. Öyle bir yansıtma ki, artık kopmuş bulunan “medeniyet”imizi bugüne taşıyan “bağlantı”ları adeta yeniden kurarak. Cansever’i ve eserlerini tarihsel derinliğinden aktüel genişliğe sunarak. Düzenli’nin Özellikle ve ısrarla İDRAK VE İNŞA’yı “ben idraki”yle “medeniyet” eksenine oturtması, bugünün ve yarının mimarlarına, inşa edicilerine “imkan” ve “ufuk” veriyor. Kitap adeta bir “kılavuz”!

Muhataplarını Dünya görüşü ve medeniyet bilinci olanların ancak anlayabilecekleri türden bir kavramsal derinliğe davet eden İDRAK VE İNŞA; “aidiyet, medeniyet, ben-idraki, biçim, işlev, yapı, anlam, varlık, tarih, coğrafya, insan, İslam, davranış tercihleri, konum, iklim, topoğrafya gibi çok boyutlu ve geniş içerikli kavramların mimarlık alanında bir araya getirilişiyle ilgili olarak, deyim yerindeyse, bir ‘epistemolojik ağ” oluşturuyor.

Yazar, zaman zaman dünya mimari eserlerine de göndermeler yaparken temel sorular soruyor: “Her dünya görüşü/ideoloji ya da modern kurgu, mimarinin otonom (özerk) yapısına farklı anlamlar yükleyebilir ve onu farklı okuyabilir mi? Örneğin, Kurtuba Ulucamii’neeklenmiş olan Santa Cruz Kilisesi bir taraftan “sevimli, küçük, gotik bir kilise”diye tarif edilirken, diğer taraftan “Kurtuba Ulu Camii’nin yüksek değerine bir tecavüz ve kaba saba bir müdahale” olarak tanımlanabilmektedir. Peki, her bir öznenin tarihe bakışı ve anlamlandırışı tarihi ne derece araçsallaştırır? İslam medeniyeti ile, örneğin, Hint veya Batı medeniyeti ve bu medeniyetlerin fertlerinin yaklaşım biçimleri ve sembolik dünyaları arasında ne gibi farklılıklar vardır?”

Derin ve cevabı kitaplar isteyen sorular bunlar… Okuyucuyu zahmete sokmadan bu soruların cevabını da yazar tam karşılığı olarak veriyor: “Farklı medeniyetler/dünya görüşleri ölçeğinde yapılacak analitik ve sentetik çalışmalar, hem o medeniyete/dünya görüşüne ait temel değerlerin netleştirilmesine hem de bakış farklılıklarından kaynaklanan bir düşünsel çeşitliliğe imkan tanır. Elinizdeki kitap Turgut Cansever ve mimarisi özelinde bu tür bir yaklaşım sergilemek iddiasındadır..”

Başka söze ne hâcet !

Son olarak, Düzenli’nin Turgut Cansever’le bizzat yaptığı bir söyleşide Cansever’den alıntıyla bitirelim:

“… Türkiye kendi kaynaklarını kaybettiği için meydana gelmiş bir olayı Batı’dan nakletmek gerekiyor. 20. asır başında felsefenin geldiği nokta hakim olan düşünceyi tamamen tasfiye etme noktasıydı. Sanat; estetik alanının bir disiplini değil, ahlakın bir disiplinidir. Ahlakın disiplini ise aynı zamanda inancı ve dinin bir disiplinidir. Matüridilik konusunda bir çalışma yapılıyordu, yayınlandı mı yayınlanmadı mı bilmiyorum. İslam düşünürleriyle masalara oturup konuşmak icap ediyor. Farklı ciddi şekilde gözden geçirmek gerekiyor. Elbette ki 14. asırda İspanya’da hakim olan düşünce sisteminin El-hamra’ya imkan vermesi sırasında Anadolu’da cerayan eden düşünce hayatı çok ciddi şekilde farklıydı. Elbette ki temel aynı, ama yorumlarda hep yorumlanacak açık kapılar var. O yorumlarda meydana gelen farklı önemli yansımalardır…”

Turgut Cansever aynı söyleşinin bir yerinde de “dünya karşısında insanın tavrının ve yerinin ne olması lazım geldiğine dair bir bütüncül düşünce, çözümleme ve bütün davranışlarımızı tanzim eden disiplin yatıyor. Bunu kaybettiğimiz zaman insanların her biri kısa akıllarının erdiği istikametlerde, akıllarının erdiği kadar bir şeyler yapmaya çalışıyorlar….” Diyor ve gelecek kuşaklara sesleniyor: “Başını yere koyduğu zaman ‘varlığın en kaba toprağının malzemesinin kurallarına dahi ben secde ediyorum. O kuralları da bilerek davranacağım, çünkü o kuralların hepsi Allah’ın emridir’ inancıyla davranan, yapacağı işi bu bilinçle tanımlayarak yola çıkan bir nesli yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Çok büyük bir tevazu ile… Doğrusu, insanlığın başarısı için, tabi ki, Allah’ın açık bıraktığı sayısız yol vardır. Ama doğrusu, üzerinden geçilmiş ve başarılı olmuş yolları takip etmek de vardır… “

Bir hikmet adamının, bir muhakkik mimarın ‘muhteşem’ mirası da bu sözlerinin sorumluluğunu yüklenmek, üzerine almak olmalı.

Cansever’in bu ‘vasiyet’inin ortaya çıkmasına vesile olan DÜZENLİ’ye ve KLASİK yayınlarına teşekkür ediyoruz.

Turgut Cansever’i zihninizde ve hayatınızda “İDRAK VE İNŞA” etmek istiyorsanız başvuracağınız yegâne kaynak kitap niteliğinde İDRAK VE İNŞA’yı okumalısınız ! Süzerek, derinliğine, genişliğine ve içselleştirerek…

(Günebakış, 9 Eylül 2009)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder