Yahya Düzenli
Büyük gürültüler
koparılarak başlatılan Kentsel dönüşümün kentsel cinayete dönüşeceğine ilişkin
ön kabulümüzü muhafaza ederek gene de şehirlerimizin böyle bir cinayete kurban
gitmemesi için düşüncelerimizi ifade etmeye devam edelim.
Büyük muhakkik mimar
rahmetli Turgut Cansever’in bir ömür hayatını eser, eserini hayatı haline getirdiği
“şehir ve mimarlık birikimi”nin tam da bu günlerde hatırlanması, yeniden
okunması, üzerinde derin düşünülmesi ve projelerinin hayata geçirilmesi için büyük
ve müthiş bir fırsat ve imkan yakalanmış durumda.
Devlet imkanlarının
bütünüyle “kentsel dönüşüm” için seferber edildiği bugünlerde Cansever’i
okumak, yâni onun kılavuzluğunda yol haritası oluşturmak, ülkemizin gelecek yüzyılını
şekillendirecek şehircilik davamıza temel taşı koymak olacaktır.
Ancak kim okur, kim
anlar, kim uygulayabilir ki?
Bir bilim adamımız
Cansever’in yaşarken çektiği büyük sıkıntılara ilişkin şunları söylüyor: “Şehir hakkındaki düşüncelerini uygulama
imkanını bulduğu kurumlarda birçok zorlukla karşılaşan Cansever, ülkenin siyasi
atmosferine bağlı olarak yönetimlerle arasında çıkan sorunlardan dolayı
projeleri tam olarak ortaya koyma ve uygulama fırsatını bulamamıştır.”
Bugün ise “tarih ve
medeniyet” hamasetiyle siyasî referanslarını ifade ihtiyacı duyan, tek başına
on yıldır ülkeyi yöneten bir siyasî iktidarın, yaşarken Cansever’e verdiği “ödül”ü “NİÇİN VERDİĞİ”ni
hatırlayarak O’na yönelmesi, onun şehir ve mimari ile ilgili çırpınışlarının
oluşturduğu dalgaları görmesinin tam zamanıdır.
Kanaatimiz odur ki;
her şeyin vitrine indirgendiği, folklorik törenlere kurban edildiği bir “değer
takdir”iyle Cansever’in bunun ötesinde bir kıymeti olduğunun idrakinde değildir
iktidar sahipleri. Eğer olsalardı yaşarken Cansever’in feryatlarına sadece
refleksle bile olsa “bu adam ne diyor?” diye kulak vermeleri, cevap vermeleri
gerekirdi.
Ancak, daha önce de
ifade ettiğimiz gibi “güç zehirlenmesi”ne
yakalanmış bir siyasî iktidarın her şeyden önce bu hastalığının farkına varması
lâzım ki, şehir ve mimari’de bir şeyleri hatırlasın ve Cansever’e kulak
verebilsin…
Ekim ayında Başbakan
tarafından “kentsel dönüşüm” için ilk kazma vuruldu. Vurulan ilk kazmanın “neye
delalet ettiği”ni tahmin etmek hiç de zor değil. Bugüne kadar “Şehir Terminatörü
TOKİ” eliyle uygulanan “kentsel dönüşüm”lerinin şehirlerimizi her biri farklı
cinayetlerle nasıl katlettiklerini görmeye yeter. Bu kazmalarla, dozerlerle,
vinçlerle işlenen bir cinayet ve dünyadaki benzeri kötü örneklerinden bir farkı
yok.
Vurulan ilk kazmadan
çıkan kıvılcımın bütün şehirlerimizde “kentsel yangın”a sebep olacağına dair
endişelerimizi, TOKİ yaptıklarıyla “ispattan müstağni” bir biçimde ortaya
koyuyor. Endişelerimizde “haklı çıkalım” gibi bir cinnet içinde değiliz. Aksine
endişelerimiz, “idrak edilmesi gerekirken idrak edilmeyen”, “yapmaya
muktedirken yapılamayan”lara dairdir.
7 milyon binayı
kapsayacağı ifade edilen bu “kentsel dönüşüm”ün ülkemiz için fırsattan çok, büyük
bir RİSK ve ENDİŞE kaynağı olacağından, hatta riski aşmış bir şehir tehdidi taşıyacağından
şüphem yok. Çünkü böyle büyük bir dönüşüm projesinin mevcut haliyle Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı’na ve TOKİ’ye emanet edilmesi böyle bir endişe için yeter
bir sebep ve adrestir.
Tabiat, Yaratıcı
tarafından insanoğluna tevdi edilmiş bir emanettir. Bu emaneti, kendi
ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirecek, tahrip etmeyecek, ibda, inşa ve ihya
edecek insanoğlunun, “emanetçi” vasfını unutup coğrafya ve topoğrafyaya ihtiras
ve iştahla saldırısı, adı ister “kentsel dönüşüm” ister başka bir şey olsun
affedilir bir şey değil! Bunu en iyi anlaması gereken şu andaki iktidar
sahipleri olması gerekirken, böyle bir idrak ve inşadan yoksunluğu telâfi
çabasıyla “güç gösterisi”ni “kentsel dönüşüm”le devam ettirmesi nasıl izah
edilir bilemiyorum.
İnşa etmek; gelenek
yâni tarih ve medeniyet idrakiyle başlar. Böyle bir idrakin şehre aksetmiş,
tarihî şehir ve mimarî birikimimizi süzen prizması bugün için sadece Turgut
Cansever’dir.
“Kentsel dönüşüm”ü başlatan siyasî iktidarın,
teknik kadroların, diğer ilgililerin okumakta çok geç kaldıkları (belki de
ihtiyaç hissetmedikleri) Cansever tekrar tekrar okunması, idrak edilmesi
gereken bir “klasik” olarak hâlâ muhataplarını bekliyor.
Rahmetli Turgut
Cansever kendisiyle yapılan bir söyleşide, bir büyükşehir Belediye Başkanının
talebi üzerine hazırladığı bir toplu konut projesiyle ilgili sorulan “Ankara’daki proje ne durumda?” sorusuna
şu cevabı veriyor:
“Peygamberimizin bir sözü var: ‘Ümmetimin zevali kötü
emirlerle kötü alimlerden olacaktır' diyor. Tabi, ‘Emirin, hükümdarın iyisi
âlimin ayağına gider, âlimin kötüsü hükümdarın ayağına gider’ diyor. Bütün
Türkiye iki hikmeti tersine teşkilatlandırmış vaziyette. Belediye başkanları, parayı
bastırdım, uşak diye mimarı aldım ve ben ne emredersem onu yapacak, ben onu
istiyorum diyorlar. Bin bir dil dökseniz o oraya gelip kendi kuvvetini
göstermek peşinde. Kendi kuvvetine müthiş inanıyor..”
Bugün “kentsel
dönüşüm” nakaratlarıyla güç simgeleyen iktidar sahipleri de böyle bir inanç
içinde değiller mi?
Şehir ve mimaride
“Cansever İdraki”nden habersiz bir zihniyetin “kentsel dönüşüm”ü yeni şehir
cinayetlerinin başlangıcı olacaktır.
“Hesaba çekilmeden
kendinizi hesaba çekiniz” ölçüsünü, şehir ve mimari davamızda her an
hissetmemiz gereken bir “ben idraki” olarak hatırlatmakta yarar var.
Evet… “Kentsel
dönüşüm”ün “kentsel cinayet”e dönüşmemesi ve bir sabah kalktığımızda boğazlanmış bir şehir cesediyle karşılaşmamak
için CANSEVER’İ YENİDEN OKUMANIN VAKTİ!
İrfanınız,
idrakiniz, nasibiniz varsa tabii…