1 Ekim 2012 Pazartesi

İNSAN ŞEHİRDE "SERİ MALI ÜRETİM TEZGAHI"NDA MIDIR?

Yahya Düzenli
 
Şehirlere musallat modern zaman hastalıklarına bağımlı hale gelen çağımız insanı, hastalıksız bir hayat düşünemiyor. Ruh hastalıklarından bahsediyoruz. İnsan, zaman ve mekânın birbirinden koptuğu, insanın atomize olduğu, şehrin de sadece biyolojik canlılar için “elverişli ve steril” bir ortama dönüştüğü bir hale ve bu hal içinde sendromlar yaşayan insana işaret ediyoruz.
 
Modern zaman şehirleri artık insanı başkalaştıran, kendisi olmayan bir “seri malı üretim tezgâhı” haline geldi. Şehir bu tezgâhta bir modernizm hastalığı olarak insanı “tekdüze hayat”a mecbur ediyor.
 
Şehrin insana dikte ettiği hayat biçimi olarak ortaya çıkan “atomize olmak”, yâni bölünmek-parçalanmak bu hastalıklardan belirgin olanı. Sabah evinden çıkarken kendi kimliğini evde bırakıp şehrin verdiği “yapay hayat”ı devralarak herkesten farklıymış gibi davranan insan, herkesle aynîleşen ve özdeşleşen bir hayata mahkûm. Kadîm şehirler insana “kimlik” verirken, modern zaman şehirleri insanı böyle bir kimliksizliğe itiyor.
 
Sadece üretim ilişkilerinin varlığa anlam kazandırdığı, değer olarak üretim ilişkilerinin verilerinin hâkim olduğu bir hayat “seri malı üretim tezgâhı” değil de nedir? 19. Yüzyıl batısına egemen olan ve vahşi kapitalizmin ‘İngiliz hastalığı’ olarak nitelenen üretim atölyelerindeki/tezgahlarındaki hammaddelerin yerini artık modern zaman şehirleri ve onun öğüttüğü insan aldı. Yâni, bir hayalet gibi üretim tezgahları geri geldi. İnsanı, ‘son kullanma tarihi’ne kadar işleyeceği bir meta haline getirdi.
 
İnsanın şehirde ‘insan’ olarak değil de ancak “kütle” olarak bir anlam ifade edebildiğini, yâni sayılıp, tartılıp, istif edilebilen bir ‘nesne’ye dönüştüğünü söylemek bile artık sıradan bir tespit. 
 
Modern zaman şehirlerinde insanın akıbeti bu. Bu öğütülmüş hayatı “öğünülecek” bir hayat yaşadığı zannıyla tüketiyor insanoğlu.
 
Böyle bir dönüşüm, insanın kendisini “böcek” gibi hissettiği Kafka’nın kahramanlarını hatırlatıyor.
 
Modernliğin, yâni 21. Yüzyıl barbarlığının insan, mekân ve şehir algısı bu. Bu algı, modern zamanların “gettosu” olmaya özenen bizim şehirlerimizi de istilâ etmiş durumda.
 
Evet, bu bir istilâ… Şehirlerimizin bu algıya direnme kudreti mevcut olsa da, sürekli eritilmekte olduğu ‘dönüşüm’ kazanında direniş gücü de kırılmış.
 
Bu halin sorumlusu ‘şehir idraki’ bulunmayan siyasîler ve şehir yöneticileri… Bunlar, şehirlerinden o kadar kopmuşlar, uzaklaşmışlar, şehirlerine ve kendilerine o kadar yabancılaşmışlar ki artık ne kendilerini ne de şehirlerini görme melekelerine sahip değiller.
 
“Yaşanmaya değer hayat” arayışını terk eden modern zamanların insanını nasıl bir “şok” kendine getirecek bilemiyoruz.
 
Batı düşüncesinde önemli bir eleştirel kapı açan K.Popper “iyi bir dünya”ya ilişkin şunları söylüyor: “Tüm canlılar daha iyi bir dünya arayışındadırlar. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler, hatta tek hücreliler, hepsi her zaman aktiftirler. Durumlarını iyileştirmek ya da en azından olası bir kötüleşmeden kaçınmak için çaba harcarlar. Uykuda dahi organizma, uykuyu aktif tutmak ister. Uykunun derin (ya da hafif) olması, organizmanın aktif olarak yarattığı (ya da organizmayı alarmda tutan) bir durumdur. Bütün organizmalar, sürekli olarak sorun çözmekle uğraşır. Sorunlar da, kendi durumunun değerlendirmesinden ve iyileştirmeye çalıştığı çevresinden kaynaklanmaktadır.”
 
Ne yazık ki insan tüm canlılar içerisinde “yaşanmaya değer hayat”a yüzünü kapatmasıyla sadece “canlı organizma”dan ibaret hayatını sürdürüyor.
 
Trajik olan; bu halin farkında olmamak! Bu trajediyi her gün yaşadığımızdan olsa gerek trajedi bile sıradanlaştı…
 
Şehirlerimizin yıkımı bile sıradanlaştı…
 
“Kentsel Dönüşüm”, “Marka Şehirler”, “Dünya Kenti” sloganlarının arkasına saklanan meş’um muhteva, yabancılaşmanın getirdiği vahşi hayatları hazırlıyor.
 
Bu hal, bir “insan göçü”dür, insanın şehirde yok olmasıdır. 
 
Ne tuhaf! “Kendi kendinin kurdu” tanımlamasını doğrularcasına bir hayatı şehir bize mecbur kılıyor ve biz de bu hayatın şartlarını hazırlıyoruz.
 
Alarm sürekli çaldığı için felaketin farkında değiliz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder