Yahya Düzenli
Kimi tarihçilerce 4 bin
yıllık bir tarihe sahip olduğu belirtilen Trabzon’un Fatih Sultan Mehmed
tarafından fethinin bu yıl 551. yıldönümü. Ancak ne yazık ki Trabzon, kendi
tarihînin, fetih sebebinin, varlık nedenin bugün çok da farkında olmayan bir
şehir… “Fetih kutlamaları” adı altında hamaset kaynaklı, hiçbir tarihî
derinliği, muhtevayı, orijinalliği içermeyen resmî ritüeller, Trabzon’u bir o
kadar tarihinden koparıyor, bazen bu ritüeller komedi malzemesi haline bile
gelebiliyor.
Yazılı kültür geleneğimizde
dünyayı değiştiren büyük hadiselere ilişkin kitaplar “Vekayiname”ler olarak,
büyük dönüşümleri gerçekleştiren insanlara ilişkin kitaplar da o insanların
ismine izafeten örneğin “Selimname”, şehirlere ilişkin kitaplar da yakın tarihi
dönemde “şehrengiz”ler şeklinde kitabî birikimimize kazandırılmıştır. Özellikle
olaylar ve şahıslara dair bu kadîm metinler tarihçiler için önemli kaynaklar
olarak günümüze kadar gelmiştir.
Günümüzde bu gelenek doğrudan
sürdürülemese de, bazı olay ve insanlara ilişkin “Armağan Kitap” türünden
çalışmalar kültürümüze kazandırılmakta. Olaylar ve insanlarla sınırlı bu
çalışmalar, gerek okuyucular gerekse de araştırmacılar için kaynak niteliğinde olabilmektedir..
Bu türden bazı kıymetli
çalışmalardan/makalelerden birçoğu yayınlandıktan sonra unutuluyor,
dergi/gazete sayfalarının arasında kayboluyor. Günümüzde hazırlanan “Armağan
kitaplar” bu makalelerin tekrar ortaya çıkarılmasına, ilgililerin istifadesine
sunulmaya vesile olabiliyor.
Bu bağlamda, Trabzon’un 550.
Fetih Yıldönümü (bu yıl 551. Yılı) için hazırlanan “TRABZON ARMAĞANI” da bu
nitelikte, Trabzon’la ilgili kimi oldukça eski ve klasik hale gelmiş, kimisi de
günümüzde yazılmış makalelerden oluşuyor.
Trabzon’la ilgili tarihî
araştırmalarıyla bilinen İsmail Hacıfettahoğlu’nun hazırladığı TRABZON ARMAĞANI
“550. Yılında Fetih ve Fatih” alt başlığıyla oldukça güzel bir kapak, muhteva
ve baskı ile prestij kitap olarak hazırlanmış.
Hemşehrimiz, büyük Selçuklu
Tarihçisi Prof. Osman Turan’ın şu cümlelerinin kitabın jeneriğine alınması ise hayli
isabetli olmuş: “Şarki Karadeniz Bölgesi zümrüt bir gerdanlığa, Trabzon Şehri de onun
üzerinde bir gelinin tacına benzer. Gerçekten bu bölge, yalnız Türkiye’nin
değil, dünyanın da en güzel tabiat parçalarından biridir. Türkler Selçuklular
devrinde Anadolu’yu fethettikleri halde bu cennet sahillere sahip olmakta çok
gecikmişlerdi. Bir yandan yüksek sarp dağlar, öte yandan Haçlı taarruzları buna
sebep olmuştur. Bunun ilahi bir hikmeti olsa gerek. Zira Hazret-i Peygamber İstanbul’un fethini
nasıl Fatih Sultan Mehmed’e tebşir etmiş ise, bütün Rum devletleri gibi, bu
güzelbelde de sanki O’nun mübarek tarihi kılıcını beklemiş ve bu sayede
Türk-İslam diyarı olmuştur.”
TRABZON
ARMAĞANI günümüzde bir “Fetihname” olarak Trabzon’un fethiyle ilgili bütün
klasik metinleri ihtiva ediyor.
Tursun
Bey, Kritovulos, Aşıkpaşa, Şakir Şevket gibi Osmanlı dönemi yazarları ile
Charles Texier, J.F.Fallmerayer gibi önemli yabancı yazarlara kadar birçok
bilim, kültür ve sanat adamının yazıları bulunan TRABZON ARMAĞANI’nı “aciz bir mensubu bulunduğum bu aziz şehre,
karanlıklar içindeki tarihini azıcık da olsa aydınlatır ümidiyle ve kabul
buyurulması dileğiyle bu güldesteyi sunuyorum.” mütevaziliğiyle sunan
Hacıfettahoğlu’nu bu güzel armağan için tebrik ediyoruz.
Ankara’da
Atlas Yayıncılık tarafından titiz bir tasarım ürünü olarak harita, fotoğraf,
kupür, gravür ve belgelerle 566 sayfa olarak düşünce dünyamıza sunulan bu
kitabın ilgililerine ulaşmasını diliyoruz.
Trabzon’lu
olan, Trabzon’a ilgi duyan bilim adamlarına/tarihçilere gene rahmetli Prof.
Osman Turan’ın şu önemli tespitini hatırlatalım: “Trabzon tarihinin eski devirlerine ait kaynaklar her ne kadar az ise
de Avrupa’da yapılmış araştırmalar oldukça mühimdir. Türk devri için de malzeme
ne kadar bol ise tedkikler de o nisbette azdır. Hattâ denebilir ki bazı kitabe
ve vesikaların neşrinden başka bir şey yapılmamıştır..”
Yazımızı
Üstad Necip Fazıl’ın 29 Mayıs 1943 tarihli “İstanbul’un Fethi” başlıklı
yazısından bir alıntıyla, Trabzon’un fethinin de nasıl bir öneme sahip olduğunu
hatırlatarak bitirelim: “… sene evvelki
medeniyet ve şahsiyet hamlemizi anarken, onu bu defa sadece mekân planında
değil, zaman planında da, yani ruh ve kafa aleminde de daha ileriye, daha
gerçeğe ve şahsiliğe götürmeye mecbur
olduğumuzu şuurlandırmalıyız! Biricik davamız budur.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder