21 Ocak 2013 Pazartesi

İbn-i Fîrûz’un GURRETÜ’L-BEYZA’sı…


Yahya Düzenli

“Siyasetname” türündeki eserler kültür geleneğimizin önemli klâsiklerindendir. Tarihî süreçte yazılmış çok sayıdaki siyasetnamelerden ilk aklımıza gelenlerden bazıları;  İmam Ebu Yusuf’un “Kitab-ül Harac”ı, İmam-ı Gazali’nin “Nasihat-ül Mülûk”ü, Nizamülmülk’ün “Siyerü'l-Mülûk-Siyasetname”si, Mâverdî’nin “Ahkâmü’s Sultaniye”si, Yusuf Has Hacîb’in “Kutadgu Bilig”i, Koçi Bey’in “Risale”si, Keykavus’un “Kâbusnâme”si, Gelibolulu Mustafa Âli’nin “Nasihatü’s Selâtin”i, Defterdar Sarı Mehmet Paşa’nın “Nesayih’ül Vüzera Ve’l-Ümera”sı’dir.

Devlet adamlarına, yöneticilere “nasihatlar-öğütler-öneriler”i ihtiva eden siyasetnameler dünya işlerinin yürütülmesine ilişkin, adalet, ahlâk, muamelât ve her türlü uygulamaya, doğru yoldan ayrılmamaya dair ikaz ve ihtarları da ihtiva eder. Bugünkü deyimle siyasî, sosyal ve ekonomik hayata ilişkin önerilerle doludurlar. Ayrıca ülke ve şehir yönetiminin nasıl bir basiret, feraset, irfan, idrak ve sanat gerektirdiğine dair tavsiyeleri yaşanmış olaylar, hikayeler, hikmet sahiplerinin sözleriyle anlatırlar.

Siyasetnamelerin en önemli özelliği; dünyanın fâniliğine-geçiciliğine aldanmamaya, bâki olanı ihmal etmemeye dikkat çekmektir. Onun için de başta âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler olmak üzere,  yazıldıkları devirden önceki Hz. Âdem zamanına kadar geçmiş Peygamberlerden, sahabe-i kiramdan, ehl-i irfan ve ehl-i hikmetten bol miktarda örnekler verirler.

Siyasetnameler bir nevi “doğru yaşama kılavuzu”dur. Devlet adamları için kaleme alınmalarına rağmen, herkes için “bilgi-hikmet ve irfan” kaynağı olma niteliğini halen sürdürmektedirler. Kütüphanelerimizin raflarında dilimize çevrilmeyi bekleyen kültürümüzün klâsiklerinden biri olan İbn-i Fîrûz’un “Gurretü’l-Beyzâ”sı KTÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mücahit Kaçar tarafından orijinal metin, transkript ve güzel bir sadeleştirme ile çevrilerek birbirinden güzel eserleri ortaya çıkaran Büyüyen Ay Yayınevi tarafından “Adaletin Aydınlığında” alt başlığıyla yayınlandı.

Eserin aslı Mısır Sultanı Ebu Sait Çakmak için 1439’da “Dürretü’l Garra-fî Nesayihü’l-Mülûk ve’l-Vüzerâ” adıyla yazılmış ve eser türkçeye ilk defa Kanuni Sultan Süleyman döneminde Abdüsselâm b. Şükrullah tarafından “Tuhfetü’l-Ümera ve Minhatü’l-Vüzera” ismiyle çevrilmiş. Daha sonra eser Abdüsselâm el-Amasî tarafından aynı isimle tercüme edilmiş. “Gurretü’l-Beyzâ” eserin İbn-i Fîrûz tarafından yapılmış diğer tercümesidir. Tuhfetü’l-Ümerâ ve Minhatü’l-Vüzera da gene Büyüyen Ay yayınevi tarafından (alt başlığı Siyaset Ahlâkı) A.Mevhibe Coşar tarafından tercüme edilerek ‘siyasetname’ olarak yayınlandı.

Gurretü’l Beyzâ’nın girişinde, eseri hazırlayan Kaçar İbn-i Firûz hakkında ayrıntılı bilgi bulunmadığını ifade ediyor. Asıl adı Mehmet Bey b. Firûz Ağa el-İslâmbulî olan İbn-i Fîrûz Sultan III. Selim döneminde  XVI-XVII. Yüzyıllarda yaşamış Osmanlı müderris âlimlerinden.


“Osmanlı Müellifleri” yazarı Bursa’lı Mehmet Tahir, İbn-i Fîruz’dan bahsederken “Sultân Selîm-i Sâni muâsırı siyâset-i şer’iyyeye vâkıf bir zât olup şehrîdür.”  diyerek zamanının yönetim bilimlerine vukufiyetine ve ‘şehirli’ olduğuna vurgu yapar.

İbn-î Fîrûz her cümlesi hikmetle yüklü bu siyasetnamesinde şehirlere ilişkin önemli mesajlar da bulunuyor. Yazımızın sınırları çerçevesinde söz konusu İbn-i Fîruz’un “Gurretü’l-Beyza”sından şehre ilişkin birkaç iktibas yapalım.

İbn-i Fîruz, Gurretü’l-Beyza isimli siyasetname türündeki eserinde Hz. Hızır’dan bahisle şunları anlatıyor: “Hızır peygamber, bir padişaha şöyle nasihat etti: ‘Ey Padişah, bir gün senin bu şehrinden geçtim. Burayı büyük bir şehir olarak gördüm. İnsanlar kalabalık, nimetler çeşitli ve çoktu. Üç yüz yıl ortadan kaybolup tekrar gelip baktım ki şehirden eser kalmamış, üstünde gemilerin yüzdüğü bir deniz olmuş. Beş yüz yıl gezip döndükten sonra gördüm ki deniz de çekilmiş, yeşil bir ada olmuş; bir sürü insan toplanıp bunu üç yüz yılda imar ettiler. Beş yüz yıl sonra tekrar gelip gördüm ki bir güzel şehir olmuş, safran ve kâfur yetişmiş, dünyada eşi yok. Beş yüz yıl daha gezip tekrar geri geldiğimde seni bu şehirde saltanat ve kudret sahibi gördüm. Demek ki ey sultan, senden önce bu şehri senden çok daha fazla imar eden ve ardından burayı varislerine terk edip ölen sultanlardan ibret al. Ey sultan, bu alçak dünyaya aldanma; çünkü bu alçak ve vefasız dünya gaddar ve hilecidir. Daimi kalınacak yer değildir. “

Bu güzel anlatım, şehir yöneticilerinin şehirleriyle ilgili “nasıl bir sorumluluk ve duyarlılık” taşımaları gerektiğine, aslolanın bırakılan ‘eser’ olduğu ve içindekilerle birlikte dünyanın fâniliğine vurgu yapıyor.
İbn-i Fîrûz, şehrin imar ve halkın huzuruna ilişkin de şunları söyler: “ Bil ki, eski padişahlar, bütün gayretleriyle şehirlerini imara çalışırlardı. Çünkü vilayetin imar edilmesiyle halkın mutlu ve memnun olacağını bilirlerdi. Aynı zamanda âlimlerin sözlerinin doğruluğuna şüphe olmadığına inanırlardı. Hikmet sahiplerinin sözü budur ki: ‘Din melikle, melik ordu ve askerle, asker malla, mal vilayetin imarıyla, vilayetin imarı da halka adalet sağlamakla olur.’

Gurretü’l-Beyzâ’dan yöneticilere bir nasihatle yazımızı tamamlayalım: “Hikmet sahipleri; ‘Sultanların şu üç şeyi yerine getirmesi gerekir: Birincisi: şehrin imar edilmesine gayret etmektir. Çünkü memleketin iki şeyle harap olacağı söylenmiştir. Bunlar ya sultanın gücünün olmaması veya zalimlerin halka zulmetmesidir. İkincisi; halka şefkatle muamele etmek ve aralarında adaletle hükmetmektir. Üçüncüsü de; büyük işleri layık olmayan kimseye vermemektir. Çünkü bu işleri layık olmayana vermek memleketin harap olmasına sebeptir.” demişlerdir.”

İbn-i Fîruz’un nasihatlerinin (çoğu şehirlerinden ve şehirlilerinden habersiz) şehir yöneticilerimize tesir etmesi temennisiyle kitapta geçen “hikmet ehli demiştir ki; kitap kâtibin ilmine işaret eder” sözünden hareketle eserin müellifine rahmet niyaz ederek, yayıncısını ve her iki nüshanın mütercimlerini tebrik ediyoruz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder