16 Haziran 2014 Pazartesi

“ŞEHİR EŞKIYALIĞI”NIN YÜKSELİŞİ!


Yahya Düzenli

Yazımıza başlarken evvelâ lügata bakalım. Eşkıya; arapça şakî’nin çoğulu olarak dağ hırsızları, yol kesiciler, haydutlar demek. Osmanlı döneminde yaptıkları işlerden menkul olarak erbâb-ı fesâd, gürûh-i eşkıyâ (eşkıya takımı), bağî, ser-gerde, farsça râh-zen (yol kesici), şekavet-pîşe (eşkıyalığa alışmış) nâmıyla da anılır olmuşlar.
Eskiden kervanlar uzun yolculuklara çıkmadan evvel “eşkiyanın ne yapacağı belli olmaz” diye tedbir alırlardı. Bazen kendilerini baskınlara karşı koruyacak paralı muhafızlar tutarlar,bazen de kervanın yoluna sâlimen devam edebilmesi için eşkıyalara ikramda bulunurlar, rüşvet verirlerdi.

Yâni anlaşılan o ki eski eşkıyalar da “geçim derdinde” idi. Geçimlerini, masallarda dinlediğimiz türden kervan basma, insanları soyma, şehirleri yağmalama ile sağlarlardı. Böylece nâmları etrafı titretirdi. En önemli silahları: Cür’et ve gözlerini kırpmadan adam öldürmeleriydi. Astığı astık, kestiği kestiklerdi. Yasa dışı güç sahibiydiler.

Eşkıyalık, şimdilerde trasformasyona ve metamorfoza uğrayarak şehre indi.

Kim nasıl düşünürse düşünsün, hangi siyasîler “şehir-mimari-medeniyet” nutukları atarsa atsın, şehirlerimiz artık yağmalanan, yok edilen, bütünlüğünden hiç bir eser kalmamış kadavra parçalarına dönüştü. Katledilen coğrafyasıyla birlikte dokusu ve ruhu da yok edilen şehirlerimiz artık şehir eşkıyasına teslim edilmiş, terkedilmiş durumda. Şehrin şakîleri artık şehrin sahipleri haline geldi. Eşkıyalar eskiden dağlarda gezer, dağlarda yaşardı. Talan zamanı şehre inerdi. Şimdi onların yerini şehir eşkıyası aldı.

Bizim bahsettiğimiz şehir eşkıyaları; gazetelerin 3. sayfalarında yer alan, gece bar, pavyon basıp gündüz cadde-sokaklarda terör estiren, avantür cinsinden eşkıya değil. Bunlar ‘konjonktürel’ fırsatları ranta çeviren, beyefendi görünümlü eşkıyalar.

Asıl şehir eşkıyalığı, uzun süredir “kentsel dönüşüm” kelime-i  mukaddese’nin imkân, fırsat ve rantıyla şehirlerimizi kasıp kavuran türden bir eşkıyalık…

Hiç kimse bu eşkıyalığa dur diyemiyor. Çünkü eşkıyalık bir birlikte varoluş biçimi haline geldi. (Mutualizm: iki organizmadan her ikisinin de birbirinden karşılıklı yararlandığı ortak yaşam biçimi). Çünkü "dur" demesi gereken bazı eşhas da bu eşkiyalıktan nemalanıyor.

Eskiden eşkıya gürûhu şehrin-mahallenin gözü pek, korkusuz, gözünü kırpmadan adam öldürmeye meyyal olan tiplerinden oluşurdu. Eski eşkıya gücünü kanunsuzluktan alırdı. Şimdilerde ise örgütlü ve gücünü “kentsel dönüşüm” denilen kutsal mevzuatla dokunulmaz hale getirilmiş yasal zırhlardan alıyor.

Şehir eşkıyalığı bir zihniyetin ürünü. Şehri yıkmak ve yerine eşkıyanın kural koyuculuğunda rant mekanları oluşturmanın adı “kentsel dönüşüm” ve “marka kent” oldu. Şehir eşkıyaları şehri yıkmakla, talan etmekle kalmıyor. Hâtıraları yok ediyor, tarihi, kültürü yok ediyor.

Eşkıya kuşattı şehrin her tarafını. İstediği yere saldırıyor. Silahları değişti: Gökdelenler, AVM’ler, Rezidanslar, Kuleler.. Silâhların gölgesine sığınanlar imtiyazlılar…

Şehir eşkıyasının tahribatı korkunç. Dağ eşkıyası sadece saldırdığını öldürüyordu. Silahlarının tahrip gücü ve yayılma alanı sınırlıydı. Şehir eşkıyası ise şehrin coğrafyasını ve dokusunu bozmakla kazma vurduğu yerde kalmıyor, patlayan bir kimyasal reaktör gibi radyasyon yayıyor, gelecek nesillere de zarar veriyor. Bu şehir eşkıyaları şehrin topografyasına saldırıyor, kervan yerine şehrin dokusunu soyuyor, siluetini talan ediyor, şehri tarihten koparıyor, şehri kendisine yabancılaştırıyor.

Eşkıyalık suç mudur? Yapana ve cinsine göre değişiyor. Pascal’ın söylediği gibi eşkıyalar “Pirenelerin bir tarafında kahraman, diğer tarafında haydut”  olabiliyor. Bir zamanlar kanunsuzluğa “eşkıya kanunu” denirdi. Dönüp dolaşıp modern zamanların taşralı Türkiye’sinde aynı yere geldik.  

Eşkıyalığın suç olmaktan çıktığı tek ülke herhalde burasıdır. Eşkıyalığın yâni şehir talancılığının.

Peki, bu şehir eşkıyalarına karşı ahali ne yapıyor? Ahali, halinden gayet memnun. “Kentsel dönüşüm”le gelen eşkıya kasırgasını zevkle seyrediyor. Çünkü eşkıyaya eşkıya denmiyor artık, ahali eşkıyanın sunduklarından memnun, kendin, geleceğinden ve şehrinden götürdüklerinin farkında değil.. 

Modern zamanlarda da şehir eşkıyalarının talanlarına karşı şehri korumak için muhafızlara acil ihtiyaç var. Çünkü kervanın sahibi yok. Kervan adına ahkâm kesenlerin tamamı neredeyse eşkıyalarla işbirliği içinde.

Günümüzde isimleri değişti. Eşkıya “mafya” oldu, “marka” oldu, “grup” oldu, “konsorsiyum” oldu, ‘yerel yönetim’ oldu, ‘çevre ve şehircilik’ oldu.

Osmanlının son döneminde olduğu gibi, devlet otoritesinin kalmadığı zamanlarda coğrafyanın tamamında silahlı eşkıyalar baş gösterdi. Eşkıyalar bazan rical-i devletle “ortak”lıklar kurdular, devleti de arkalarına aldılar. Öyle ki devletin valilerine bile gözdağı verir oldular. Sıkı ise Valiler eşkıyaların rezidans, AVM, gökdelen açılışlarına katılmasınlar bakalım! Sadârete bir telefonla merkeze çekilmeleri an meselesidir.

Evet… Eşkıyalık sadece isim ve fonksiyon değişikliğiyle yoluna devam ediyor. Hani “değişerek devam etmek” diye bir kavram var. Onlar da isim değiştirerek yollarına yâni talanlarına devam ediyorlar.

Kim demiş, “Devlet eşkıyayla pazarlık yapmaz.” Eskinin eşkıyası “fesâd u şekâvet”le kervana saldırıyor, yağmalıyordu. Mürtekip ve mürteşi Devlet ricali de onların hamisi idi. Şimdi durum farklı mı? Şimdinin eşkıyası da şehri fesad ü şekavetle talan ediyor, rical-i siyaset de ganimetlerden pay alarak şehrin katline yol açıyor.

İlginç bir not ekleyelim: Klâsik fetvalarımızdan öğrendiğimize göre bağî ve eşkıyanın cenaze namazı kılınmaz. Şehir eşkıyalığının akıbeti de bu denli vahimdir. Gerçi şimdi musalla taşına kimi getirirseniz getirin, cenaze namazının ruhsuz bir ritüele dönüşmesiyle saf tutuluyor, hatta bu bağlamda şehir eşkıyalarının cesetleri daha da itibar görüyor. Cenaze törenleri ihmal edilmiyor, çünkü şehir pazarlıkları için oldukça önemli ve hatırlı ricale sahne oluyor.

Şehirlerimizi eşkıyaya teslim etmekten başka yol yok mu?

Kim söylemişse yerinde söylemiş: “Taşları bağlamışlar köpekler serbest. Eşkıya düze inmiş yiğitler derdest.” Ne acıdır ki artık, "Burası eşkıya yuvası değil!" diyecek yiğit de yok.

Metaforlarla imâlı bir şeyler mi anlatmaya çalışıyoruz. Hayır! Anlayan anlıyor!

Eşkıyalar nerde? Eşkıya başı kim?

Bakın etrafınıza, şehri istilâ ve talan edenleri göreceksiniz.

  




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder