Yahya Düzenli
Yazımıza başlarken evvelâ lügata
bakalım. Eşkıya; arapça şakî’nin çoğulu olarak dağ hırsızları, yol
kesiciler, haydutlar demek. Osmanlı döneminde yaptıkları işlerden menkul olarak
erbâb-ı fesâd, gürûh-i eşkıyâ (eşkıya
takımı), bağî, ser-gerde, farsça râh-zen (yol kesici), şekavet-pîşe (eşkıyalığa alışmış)
nâmıyla da anılır olmuşlar.
Eskiden kervanlar uzun
yolculuklara çıkmadan evvel “eşkiyanın ne
yapacağı belli olmaz” diye tedbir alırlardı. Bazen kendilerini baskınlara
karşı koruyacak paralı muhafızlar tutarlar,bazen de kervanın yoluna sâlimen
devam edebilmesi için eşkıyalara ikramda bulunurlar, rüşvet verirlerdi.
Yâni anlaşılan o ki eski eşkıyalar
da “geçim derdinde” idi. Geçimlerini,
masallarda dinlediğimiz türden kervan basma, insanları soyma, şehirleri
yağmalama ile sağlarlardı. Böylece nâmları etrafı titretirdi. En önemli
silahları: Cür’et ve gözlerini kırpmadan adam öldürmeleriydi. Astığı astık,
kestiği kestiklerdi. Yasa dışı güç sahibiydiler.
Eşkıyalık, şimdilerde
trasformasyona ve metamorfoza uğrayarak şehre indi.
Kim nasıl düşünürse düşünsün, hangi
siyasîler “şehir-mimari-medeniyet” nutukları atarsa atsın, şehirlerimiz artık
yağmalanan, yok edilen, bütünlüğünden hiç bir eser kalmamış kadavra parçalarına
dönüştü. Katledilen coğrafyasıyla birlikte dokusu ve ruhu da yok edilen şehirlerimiz
artık şehir eşkıyasına teslim edilmiş, terkedilmiş durumda. Şehrin şakîleri artık şehrin sahipleri
haline geldi. Eşkıyalar eskiden dağlarda gezer, dağlarda yaşardı. Talan zamanı
şehre inerdi. Şimdi onların yerini şehir
eşkıyası aldı.
Bizim bahsettiğimiz şehir eşkıyaları; gazetelerin 3. sayfalarında
yer alan, gece bar, pavyon basıp gündüz cadde-sokaklarda terör estiren, avantür
cinsinden eşkıya değil. Bunlar ‘konjonktürel’ fırsatları ranta çeviren,
beyefendi görünümlü eşkıyalar.
Asıl şehir eşkıyalığı, uzun süredir “kentsel dönüşüm” kelime-i mukaddese’nin imkân, fırsat ve rantıyla şehirlerimizi
kasıp kavuran türden bir eşkıyalık…
Hiç kimse bu eşkıyalığa dur
diyemiyor. Çünkü eşkıyalık bir birlikte varoluş
biçimi haline geldi. (Mutualizm: iki organizmadan her ikisinin de
birbirinden karşılıklı yararlandığı ortak yaşam biçimi). Çünkü "dur"
demesi gereken bazı eşhas da bu eşkiyalıktan nemalanıyor.
Eskiden eşkıya gürûhu
şehrin-mahallenin gözü pek, korkusuz, gözünü kırpmadan adam öldürmeye meyyal
olan tiplerinden oluşurdu. Eski eşkıya gücünü kanunsuzluktan alırdı. Şimdilerde
ise örgütlü ve gücünü “kentsel dönüşüm” denilen kutsal mevzuatla dokunulmaz hale getirilmiş yasal zırhlardan
alıyor.
Şehir eşkıyalığı bir zihniyetin ürünü. Şehri yıkmak ve yerine
eşkıyanın kural koyuculuğunda rant
mekanları oluşturmanın adı “kentsel dönüşüm” ve “marka kent” oldu. Şehir
eşkıyaları şehri yıkmakla, talan etmekle kalmıyor. Hâtıraları yok ediyor,
tarihi, kültürü yok ediyor.
Eşkıya kuşattı şehrin her
tarafını. İstediği yere saldırıyor. Silahları değişti: Gökdelenler, AVM’ler,
Rezidanslar, Kuleler.. Silâhların gölgesine sığınanlar imtiyazlılar…
Şehir eşkıyasının tahribatı
korkunç. Dağ eşkıyası sadece saldırdığını öldürüyordu. Silahlarının tahrip gücü
ve yayılma alanı sınırlıydı. Şehir eşkıyası ise şehrin coğrafyasını ve dokusunu
bozmakla kazma vurduğu yerde kalmıyor, patlayan bir kimyasal reaktör gibi radyasyon
yayıyor, gelecek nesillere de zarar veriyor. Bu şehir eşkıyaları şehrin topografyasına
saldırıyor, kervan yerine şehrin dokusunu
soyuyor, siluetini talan ediyor, şehri tarihten koparıyor, şehri kendisine
yabancılaştırıyor.
Eşkıyalık suç mudur? Yapana ve
cinsine göre değişiyor. Pascal’ın söylediği gibi eşkıyalar “Pirenelerin bir tarafında kahraman, diğer tarafında haydut” olabiliyor. Bir zamanlar kanunsuzluğa “eşkıya
kanunu” denirdi. Dönüp dolaşıp modern zamanların taşralı Türkiye’sinde aynı
yere geldik.
Eşkıyalığın suç olmaktan çıktığı
tek ülke herhalde burasıdır. Eşkıyalığın yâni şehir talancılığının.
Peki, bu şehir eşkıyalarına karşı
ahali ne yapıyor? Ahali, halinden gayet memnun. “Kentsel dönüşüm”le gelen
eşkıya kasırgasını zevkle seyrediyor. Çünkü eşkıyaya eşkıya denmiyor artık,
ahali eşkıyanın sunduklarından memnun, kendin, geleceğinden ve şehrinden
götürdüklerinin farkında değil..
Modern zamanlarda da şehir
eşkıyalarının talanlarına karşı şehri korumak için muhafızlara acil ihtiyaç
var. Çünkü kervanın sahibi yok. Kervan adına ahkâm kesenlerin tamamı neredeyse eşkıyalarla
işbirliği içinde.
Günümüzde isimleri değişti.
Eşkıya “mafya” oldu, “marka” oldu, “grup” oldu, “konsorsiyum” oldu, ‘yerel
yönetim’ oldu, ‘çevre ve şehircilik’ oldu.
Osmanlının son döneminde olduğu
gibi, devlet otoritesinin kalmadığı zamanlarda coğrafyanın tamamında silahlı
eşkıyalar baş gösterdi. Eşkıyalar bazan rical-i devletle “ortak”lıklar
kurdular, devleti de arkalarına aldılar. Öyle ki devletin valilerine bile
gözdağı verir oldular. Sıkı ise Valiler eşkıyaların rezidans, AVM, gökdelen açılışlarına
katılmasınlar bakalım! Sadârete bir telefonla merkeze çekilmeleri an
meselesidir.
Evet… Eşkıyalık sadece isim ve
fonksiyon değişikliğiyle yoluna devam ediyor. Hani “değişerek devam etmek” diye
bir kavram var. Onlar da isim değiştirerek yollarına yâni talanlarına devam
ediyorlar.
Kim
demiş, “Devlet eşkıyayla pazarlık
yapmaz.” Eskinin eşkıyası “fesâd u şekâvet”le kervana saldırıyor, yağmalıyordu. Mürtekip ve mürteşi Devlet ricali de
onların hamisi idi. Şimdi durum farklı mı? Şimdinin eşkıyası da şehri fesad ü şekavetle talan ediyor, rical-i
siyaset de ganimetlerden pay alarak şehrin katline yol açıyor.
İlginç
bir not ekleyelim: Klâsik fetvalarımızdan öğrendiğimize göre bağî ve eşkıyanın cenaze
namazı kılınmaz. Şehir eşkıyalığının akıbeti de bu denli vahimdir. Gerçi şimdi
musalla taşına kimi getirirseniz getirin, cenaze namazının ruhsuz bir ritüele
dönüşmesiyle saf tutuluyor, hatta bu bağlamda şehir eşkıyalarının cesetleri
daha da itibar görüyor. Cenaze törenleri
ihmal edilmiyor, çünkü şehir pazarlıkları için oldukça önemli ve hatırlı ricale
sahne oluyor.
Şehirlerimizi
eşkıyaya teslim etmekten başka yol yok mu?
Kim
söylemişse yerinde söylemiş: “Taşları
bağlamışlar köpekler serbest. Eşkıya düze
inmiş yiğitler derdest.” Ne acıdır ki artık, "Burası eşkıya yuvası değil!" diyecek
yiğit de yok.
Metaforlarla imâlı bir şeyler mi
anlatmaya çalışıyoruz. Hayır! Anlayan anlıyor!
Eşkıyalar nerde? Eşkıya başı kim?
Bakın etrafınıza, şehri istilâ ve talan
edenleri göreceksiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder