2 Aralık 2009 Çarşamba

ŞEHRİN “ADRENALİN”İ FUTBOLA BAĞLI İSE…

Yahya DÜZENLİ
duzenliyahya@gmail.com

Literatürümüze yeni giren ve yayılma hızı orta düzeyde seyreden kelimelerden biri; adrenalin. Bağlamından biraz koparılmış olarak ‘vücud kimyası’ karşılığı olarak kullanılıyor. Vücudun olağanüstü olaylar karşısında olağanüstü tepki vermesi.. Hormonal salgıya bağlı geçici bir değişim.. Vücudun dış uyaranlara karşı âni ve olağandışı tepkiler vermesi de adrenalinin kapsama alanı içerisinde…

Nereden çıktı bu adrenalin?

Şehrimizin “futbol”a ayarlı ve uyarlı ‘haftalık’ ruh durumunu isabetli bir biçimde karşılayan yeni bir kelime olarak “adrenalin”, aklıma takılıverdi. Adrenalin yerine “kimya” kelimesini kullandığımızda yazımızın başlığı “Şehrin kimyası futbola bağlı ise..” şeklinde olacaktı. Biz biraz da yeni kelimeleri manevra alanımıza sokalım istedik ve “Şehrin adrenalin’i futbola bağlı ise….” şeklinde bir başlığı tercih ettik. “Kelime akrobasisi” yapıyor değiliz. Ancak bazan kitaplarla anlatılamayacak bir olayın sadece bir “kavram”la anlatılabileceği gerçeğinden hareketle “adrenalin” epey iş görüyor ve göreceğe de benziyor…

“Bir şehrin adrenalini nasıl bozulur?” Genellemesinden önce (Şehrimizi sözkonusu ederek) bir şehrin adrenalini “haftalık nasıl bu derece değişir?” sorusunu sormak gerekir herhalde. Özellikle de Trabzon’un “adrenalin”i haftanın futbol karşılaşmasına bağlı ise, o vücudun hormonal sağlığının karantinaya alınması gerekir diye düşünürüz.

Şehrimizin futbola verdiği önem ve önceliğe ilişkin eleştirel yazılarımız kimilerine abartılı gibi görünse de, Trabzon’un “futbol”a akıttığı terin, “aksine inkılâp etmesi gerektiği”ne olan kanaatimizi tekrar ifade ederek futbola ilişkin söyleyeceklerimize devam ediyoruz. Şehrin tansiyonunu etkileyen her olay; şehrine “mensubiyet”le bağlı herkesin “mes’uliyet” alanındadır. Biz de “mensubiyet iddiası” taşıyan birisi olarak bu kez “adrenalin” kavramından şehrimize bakmak istiyoruz.

Trabzon, haftalık olarak “adrenalin”i değişen bir şehir haline mi geliyor-veya geldi-?

Eğer bir “ayak oyunu”na bağlı olarak bir hafta şehrin “adrenalin”i hızlanıyor, diğer hafta “yavaşlıyor”sa şehrin durumu oldukça vahim ! Bu vehameti yaşayanlar vehametin farkında değiller olsa gerek!

Bir zamanlar dünyanın adrenalininin barometrelerinden olan “medeniyet şehri”, bugün kendi adrenalinini bile istikrara kavuşturamayacak duruma gelmişse orada ciddi bir “tümör” riski var demektir !

Futbolun bir şehrin adrenalinini nasıl etkilediğine Üstad Necip Fazıl’ın altmış yıl önce yazdığı “Maç” başlıklı yazıdan alıntılarla bakalım… Aslında Üstad’ın İstanbul’da hayret ettiği bir olayın realitesi şehrimizde yaşanıyor.

İşte Üstad’ın yazısından paragraflar:

“Bitpazarından geçiyorum. Bir adam radyosunu satıyor. Radyonun çalışıp çalışmadığını anlamak için, fişini, bir eskici dükkanının elektrik prizine soktular. Birkaç cızırtı, hırıltı derken bir ses:

-Burası Mithat Paşa Stadyumu!...

Radyonun satışı unutuldu ve bütün bitpazarı tipleri, satıcılara, alıcılara, küfecilere kadar maçı dinlemeye koyuldular. Hayretle durup manzarayı seyretmeye başladım. Evindeki çocuk lazımlığını eline alıp bitpazarında satmaya gelen yeldirmeli kadına varıncaya dek tesir halkası içine alınmadık insan bırakmayan bu korkunç cazibe merkezi ne korkunç şey! Meyhaneden dershaneye, sonunda “hane” eki bulunan her yerde o yerin her ferdini unutturup yalnız kendisini hakim kılan, kendisinden başka hiçbir meseleye söz hakkı vermeyen maç...

Bizzat şahit olduğum hapishanede, insanın havayı emmekten bezdiği ve güneşi görmekten tiksindiği şartlar altında bile alaka duyulan maç: Müdürü, jandarması, gardiyanı ve mahkumu, hırıltılı hapishane hoparlörünün hunisinde kaynaşırlar.

Şu futbol, din çapında öyle bir vecd kaynağı olmuştur ki, konuşmaya başlayan çocuğun ilk kelimesi “Gol!” olsa şaşmamalı... Artık insanda kafa meşin top, beyin meşin top, kalp meşin top, mide meşin top... “

Dehşet cümleler ! Yoruma gerek var mı?

Aynı hali bugün şehrimizde bütün boyutlarıyla yaşamıyor muyuz?

Yaşadığımız ama anlamını ancak Üstad çapında bir mütefekkirden okuyabildiğimiz futbolun, “din çapında bir vecd kaynağı” olduğu şehrin akıbetini düşünün !

Belki de medeniyet şehirlerine musallat bir “ayak prangası”dır futbol! Kimbilir…Yerinin kontrollü ve değerinin kayıt altında olduğu bir “insanî etkinlik” olmaktan çıkıp, giderek kendisini imal ve icad edeni imha eden bir ‘yaratık’ haline gelen herşey yeniden sorgulanmaya muhtaçtır. Şehrin adrenalinin “kalp”ten değil de “ayak”tan test edilmeye başlanması, aslında, şehrin ritim bozukluğunu da aşmış bir hormonal bozukluğuna delâlet eder ve “terk edilmesi”ne işarettir. Bu işareti kim görecek, kim alabilecek ?

Futbolun “yaşayanlar”ca değil belki ama, “yaşatanlarca” endüstri haline geldiğine şüphe mi var? “Hastalığın endüstri haline geldiği” modern zamanların “tutku”larından kurtulabilenler bu işareti görebilir.

Yakın gelecekte şehrimizde böyle bir “algılama biçimi” ne şahit olmamız mümkün görünmüyor.

Yahya Kemal’in deyimiyle “zamanın bu taşlara sindirdiği rûhu tamamiyle sıyır”ma yolunda çaba sarfeden ve gürültü koparan şehrimizde “futbolun gürültüsü” adrenalimizi bozmuştur ama farkında değiliz.

Adrenalin bozukluğu sirayet edici bir şekilde “tabiat ve karakter bozukluğu”nu da beraberinde getirir. Şehrimizin “mescidlerine kadar” nüfuz eden futbol cinneti, adrenalimizi bozmaya devam ediyor.

Şehrin kalabalıkları “gol” seslerinin şuh tatminliğinden vazgeçip, ruhlarında “ol” seslerinin zemini oluşana dek şehrimizin “futbol gürültüsü”nü epey daha dinleyeceğiz ve seslerin geldiği “arena”ları seyredeceğiz galiba….

Şehrin “adrenalin”ini yükseltip alçaltmak “ayağa” bağlı olmamalı !



(Günebakış, 2 Aralık 2009)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder