2 Nisan 2013 Salı

ALİ ŞÜKRÜ BEY’İ “UNUTMAYAN ŞEHİR”DEN “UNUTAN ŞEHİR”E…

 Yahya Düzenli
duzenliyahya@gmail.com

Önceki yazımızda “Şehadetinin 90. Yılında Trabzon ve TBMM hâlâ suskun” diye başlık atmış ve “Ali Şükrü Bey’i hatırlamak ve şahsiyetiyle yüzleşmek” şeklinde devam ederek, 90. ölüm yıldönümü vesilesiyle bu büyük şehid-i muazzez’i konu edinmiştik. Ali Şükrü Bey’e dair düşüncelerimize devam ediyoruz.

90 yıl önce “fail-i malûm” ve “fail-i meşhur” bir cinayetle şehid edilen I. Meclis’in Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey’le ilgili sis henüz dağılmış değil. Şahsiyeti, fikirleri ve şehadetine dair esrarengiz suskunluk ise henüz bozulmuş değil. Bu konuda şehadetinin 90. yılında Trabzon basınında birkaç yazı çıktı. O’nun sadece “kronolojik hayatı”ndan başka kıymet ifade etmeyen, adeta bir ilkokul öğrencisinin “biyografi ödevi” şeklinde birkaç yazı…Veyahut kıymetli bir eşyayı çalıp saklamak isterken etrafına bakıp da, korku içinde “acaba bir gören oldu mu?” tedirginliğiyle serpiştirilen “malûmatfuruşluk”lar…

Kimse onun davası’nın “niçin”ine, iddiasına, muhtevasına, muhalif olduklarına, savunduklarına girme, onları bugüne taşıma cesaretini gösteremiyor. Taraftar olanların ürkek, karşı olanların küstah tavır takındıkları Ali Şükrü Bey, 90 yıl sonra şahsiyetiyle hâlâ tesirini devam ettiriyor.

Dün olduğu gibi bugün de  Ali Şükrü Bey’in inandığı, yılmadan mücadele ettiği, taviz vermediği ve bu yolda ölümü selâmladığı davasına bağlı olduğunu iddia eden geniş kitleler var. Biz bu geniş kitlelerin, özellikle de siyasîlerin, Trabzon’da ve ülke genelinde bu yıl da müthiş bir “sükût çukuru”na girdiklerine şahit olduk.

Trabzon Milletvekillerinin ne TBMM’de ne de medyada O’nunla ilgili hiçbir cümlesini göremedik. Bu hal, ya müthiş bir gafletin, veya müthiş bir korkunun tezahürüdür. Türkiye’nin Dersim’lerden, Ergenekonlardan, mafyalardan, çetelerden barsaklarını temizleme hamlesine girdiği bu günlerde, tüm TBMM ile birlikte özellikle Trabzon’un siyasîleri, tek parti iktidarlarına rağmen hâlâ Ali Şükrü Bey’le ilgili “konuşma oruçları”nı bozmuyorlarsa ortada bir ‘şahsiyet problemi’ var demektir. Daha açık söyleyelim: Ali Şükrü Bey’in duruşunu örnek alacak “çap”ta bir Trabzon milletvekili henüz gelmemiştir! Yâni, ortada bir DNA ayrılığı, gen farklılaşması/mutasyonu var demektir.

Ne demek istiyoruz?

Şunu: Ali Şükrü Bey, bütün özellikleriyle davasına inanmış ve adanmış “Trabzon insanı”nın genetik özelliklerini şahsında taşıyan ve temsil eden şahsiyet sahibi bir mücadele adamıydı. Ali Şükrü Bey’i kabullenenlerin de düşman olanların da “şahsiyeti”ne ilişkin söyledikleri onun nasıl bir “duruş adamı” olduğunu gösteriyor. O, hayatıyla da şehadetiyle de, Trabzon’a adeta şu mesaj vermişti: “İnanılan değerler uğruna şartlar ne kadar zor ve meşakkatli, engeller de ne kadar yüksek ve muhkem olursa olsun, mutlaka verilmesi gereken bir mücadele var. Bu bir medeniyetin varoluş ve yokoluş davasıdır. Ben bu mücadeleye inandım ve hayatımı adadım. Bedelini de şehadetle ödedim!”

Üstad Necip Fazıl’ın cümleleriyle; “…Sadece iman ve mukaddesat safındaki bu kahraman çocuğunu, sırf mahrem renkleri ve gizli manaları sezdiği ve bu yüzden muhalefete geçtiği için vahşice öldürttüler!”

Peki bugünün Trabzon’u O’nun hayatını da şehadetini de böyle okuyabiliyor mu?

Maalesef O’nun fikri ve ruhî genleriyle bugünün Trabzon insanının genleri birbiriyle uyuşmuyor. Bu DNA farklılaşması sadece şehrimize mahsus bir şey de değil. Tüm şehirlerimize, ülkemize sirayet etmiş bir doku bozulması, şahsiyet iltihaplanması var. Tarihî hafıza ve geleneğin silinme ve yeni bir “hafıza ve gelenek icadı”na doğru savrulma ve sapma durumudur bu.  

Artık (eski deyimle) "emval ve erzak iştahı”nın hiçbir varlık, endişe ve iddiasına yer bırakmadığı savrulma zamanlarında “kendi kalabilmek”, hafızasına sahip çıkabilmek, farklı bir DNA ve şahsiyet istiyor.

Ali Şükrü Bey işte bu “şahsiyet gen”inin nasıl olması gerektiği’ni göstermiş ve 90 yıl önce şehadetle aramızdan ayrılmıştı.

Yazık bugünkü Trabzon’un haline ! Yazık siyasilerin u hallerine! Şehrin futbol takımı için seferberlik ilan eden, takımı yenildiğinde sanki meydan muharebesi kaybetmişçesine kriz geçirenlerin Ali Şükrü Bey’den habersiz olmaları veya O’ndan bahsetmemeleri gayet tabii… Söyledik ya; bir genetik başkalaşma sözkonusu…

Medeniyet şehirlerinin ve şahsiyetlerinin hayat verdiği “gen”ler çatlıyor, çürüyor, başkalaşıyor…

Ancak; Dün’ün Trabzon’u Ali Şükrü Bey’in şehadeti karşısında nasıl bir tepki vermişti?

Bu soruyu soralım ve 1918 yılında Trabzon’da çıkan ve 6 yıl gibi uzun bir süre yayınına devam eden İstikbal gazetesi’nden seçtiğimiz kesitlerle Ali Şükrü Bey’in şehadetine nasıl tepki verildiğine bakalım.

Hemen belirtelim ki; İstikbal Gazetesi Trabzon’lu Faik Ahmet Barutçu tarafından çıkarılıyordu. Barutçu, önceleri Ali Şükrü Bey’in katledilmesiyle ilgili şiddetli yayınlar yapmasına rağmen, daha sonra 1939 yılında CHP’den milletvekili olmuş ve uzun süre milletvekilliğini sürdürmüş, Başbakan Yardımcılığı yapmıştır.

İşte Barutçu’nun çıkardığı İSTİKBAL Gazetesinden Ali Şükrü Bey’le ilgili 30 Mart 1923 ile 14 Haziran 1923 tarihleri arasındaki nüshalardan seçtiğimiz kesitlerden bazıları:

30 Mart 1923 tarihli Gazete’den:

“İstanbul’da, sanki o daima millet hesabına çalışmak için müesses matbaanda Karakol cemiyetinin bilmem milli kongrelerin neşriyatını gizli gizli tab ederken milleti uyandırmak, üstümüze bir hayulâ gibi yıkılmak üzere kopup gelen büyük tehlikeden haberdar etmek için daima tehlikeli ve daima şerefli vazifelerden hoşlanan ruhunun ilhamatını en yüksek bir hiss-i necabet ve fedakarî  ile yerine getirmeye uğraşırken ve nihayet İstanbul Meclisinin İngilizler tarafından basılıp seddedilmesi üzerine kendini derhal Anadolu’ya sıcak şefkat dolu gördüğün Ankara’ya atarken BİR GÜN GELİP NÂMERD İNSANLAR ELİYLE VE EN FECÎ BİR ÂKIBETLE ŞEREF DOLU HAYATINA VEDA EDECEĞİNİ HATIRINDAN GEÇİREBİLİR MİYDİN?

Azîz Şehîd, bu âkıbeti belki son zamanlarda düşünüyordun ve belki de yine hiç düşünemiyordun. Fakat biz MENSUP OLDUĞUN VİLAYET HALKININ MEVCÛDİYYETİNİ sarsan bu MEL’UN VE MENFUR SÛ-İ KASD ihtimalini fikrimizden hayalimizden geçirebilir mi idik?....

“Senin ulviyete suûd eden büyük, temiz ruhuna tekarrübe çalışıyoruz. Bu dakika seni, senin kanını aramaktan hiçbir zaman fâriğ olmayacak olan memleketinin heyecanını görsen, sana olan hürmetinin merbutiyetinin derecesini anlardın!”

1 Nisan 1923 tarihli Gazete’den:

“ Memleket şimdi mebuslarının, azîz ve büyük şehid Ali Şükrü’nün kanını arayan mebusların teşebbüsatına kuvvetü’z-zahr olarak  neticeye muntazır bulunuyor. Trabzon şimdi azîz mebusunun cesed ve katillerini istiyor. Trabzon şimdi mebuslarının ve muhterem Meclisin emniyetini istiyor.”

Ali Şükrü Bey’in cesedinin toprağa gömülü olarak Çankaya sırtlarında bulunması üzerine İstikbal Gazetesi sahibi Faik Ahmet Barutçu “FACİA KARŞISINDA” başlıklı yazısında şunları söyler:

Ali Şükrü’nün şehadeti memleketde yeni bir sahife açıyor. Büyük vatanperver şimdi büyük ve şâyân-ı hürmet bir şehiddir. O ŞEHADETİYLE DE MİLLETİN HÜRMETİNİ, MİLLETİN HAKİMİYETİNİ TE’YİDE HİZMET ETMİŞ oluyor. Bu milletin hürriyetine, hakimiyetine el dokundurmayacak, bu uğurda icab eden her şeyi yapabilecek, saltanat-ı şahsiyyeye bazı silahsız haydutların hürriyet düşmanlarının açıktan istedikleri, bağıra bağıra  istedikleri hakimiyet-i şahsiyyeye boyun eğmeyecek çok kahraman, çok fedai bir millet olduğunu onun şehadeti bütün yâr ve ağyâr nezdinde isbata vesile teşkil edecek bir yeni devir açıyor. ALİ ŞÜKRÜ’YÜ ŞEHİD EDENLER, ONA EN AZİZ, EN ŞÂYÂN-I HÜRMET MEVKİ-İ EBEDÎYİ TEMİN ETMİŞLERDİR.

Mübarek Şehid! Senin arkanda ölmeyen, hürriyetini öldürmeyecek olan, senin namını unutdurmayacak olan koca bir millet var. Müsterih ol!”

Dikkat edilsin! Bu cümleler, daha sonra CHP’nin tek parti diktatörlüğünde Başbakan Yardımcılığı yapmış bir şahsın kaleminden çıkıyor.

Gene aynı tarihli İstikbal Gazetesi’nde yayınlanan Vakfıkebir Belediye Reisi Ali ile Vakfıkebir Müftüsü Ali’nin çektikleri telgraf:

“Ali Şükrü Bey’in katli manidar olmakla katillerinin ve onların saik ve müşevviklerinin ve cinayet yuvasının imhası için ne yapılması lazım ise, bilâ-fütûr ve ehemmiyetle meseleyi takip mercûdur. Hemşehrimiz olmak dolayısıyla en ziyade biz Vakfıkebirliler ve mebusu bulunduğu Trabzonlular ve mülhakâtı ahâlisi şehidin hukuku için HER fedakârlığa âmâdedir. Katilleri ve Saikleri her kim olur ise olsun hükûmet zâhire ihraç etmeli ve kahr u tedmîr eylemelidir.

Şehidin cesed-i mübarekini isteriz. Katil ve müşevviklerini lâhd-i sükûnı ebediye isâl edinceye kadar çalışacağız. Setre hiçbir kuvvet hâil olamaz. Bütün halk teessüründen hâl-i galeyandadır. Kalbimizin cerîha, teessürümüzün izalesi bu icraat neticesine bakıyor.

Envâ-ı şenâet ve denâetlerle mâilî olduğunu bildirdiğimiz, mazisi mülevves Osman Ağa gibi bir rüsvây ve onu taht-ı himayesine alanları ilelebed tel’inden geri durmayacağız. Giresun gibi zengin bir memleketin servetini kemiren ve bu defa da hayatımıza kast eden denî ve alçak tıynetli Topal Osman kendi gibi bed-tıynet olan mahmîlerini de pençe-i adalete tevdi ve teslim etdiriniz. Cevaba muntazırız. Hudaya emanet olunuz.”

Altında Vakfıkebir Belediye Reisi ve Müftü’sü ile birlikte Eşraftan Hacıhasanzâde Sabri, Birincizade Hacı Hafız, Bahadırzade Hafız Keleş, Mustafa ve Şarlı’dan Uzunzade Arif, Ali, Mehmed, Hasan, Mustafa ve Hafız Hakkı imzaları da bulunan bu beyanâttaki duygular ve sahiplenişe rağmen Ali Şükrü Bey’in davası bugün Trabzon’da maalesef unutulmuş durumda.

3 Nisan 1923 tarihli Gazete’den:

Altında Erzurum Meb’usu Hüseyin Avni, Burdur Mebusu Mehmed Akif, Lazistan Mebusu Abidin, Rize Mebusu Ziya Hurşit’le birlikte 25 milletvekilinin imzası bulunan bir taziye şöyledir:

“Ankara, 2 Nisan. Fikr-i ictihad arkadaşımız Trabzon’un büyük oğullarından Ali Şükrü Bey kardeşimizin facia-i şehadeti hasebiyle kalbimizin, ruhumuzun derinliklerinden gelen en mukaddes bir hareket ve heyecanla muhterem Trabzonlulara arz-ı taziyet eyleriz.

Fikr-i ictihad yolunda ilk kurbanı Trabzon’un vermesi, mücahede-i milliyenin pişdarlarından bulunan mübarek vilayetiniz için mübarek bir mazhariyetdir. Bu münasebetle mebuslarınıza gösterdiğiniz çok büyük muzaheret ve alakadarlığınız vatanımızın nâil-i hürriyet ve refah olması emrinde en yüksek bir esâs-ı istinâddır. Böyle münevver ve fedâkâr bir milletin vekili bulunmak elhak şâyân-ı iftihardır. Samimi hürmetlerimizin kabulünü rica eyleriz.”

Sanki, Mehmed Akif, Hüseyin Avni ve 23 arkadaşı, 90 yıl sonra bugün TBMM’deki Trabzon milletvekillerine sesleniyor. Ancak ne okuyan, ne anlamak isteyen var!

Trabzon’la birlikte ülkenin her tarafından müthiş bir infial ve tepkiyi ifade eden birçok beyanatlar, telgraflar ve mesajlar da İstikbal Gazetesi’nde yayınlanır.

4 Nisan 1923 tarihli İstikbal Gazetesi’nde Trabzon Belediye Reisi Hakkı ve Müdafaa-i Hukuk Reisi Barutçuzade Hacı Ahmed’in Ali Şükrü Bey’in hanımına çektikleri telgraf şöyledir:

“Şehid-i Muhterem Ali Şükrü Bey Zevcesi Hanımefendi’ye. Mel’un ve menfur bir cinayete maruz kalan fakat vatanı uğrunda hayat ve şeref-i ebedîye kavuşan çok kıymetli zevceniz fedakâr millet mebusumuz Ali Şükrü Bey kardeşimizin facia-i şehadetiyle dil-hûn olarak şehid-i mağfurun takdirkâr ve minnetdar milletine vedîa bıraktığı muhterem refîka-i hayatına ve sevgili yavrularına karşı vazîfe-i milliye ve vicdâniyyemizi der-hâtır ederek na’şını Trabzon’a istediğimiz mübârek şehidimizin nam-ı mübecceline lâyık bir âbidesini Trabzon’un sînesinde yükseltmek için müsaadelerinizi niyaz ederiz ve bütün Samim-i kalbimizle ve kurumayan gözyaşlarımızla sizlere taziyet eyleriz.”

Ali Şükrü Beyin cenazesinin Trabzon’a getirilmesi ve defnine dair 11 Nisan 1923 tarihli İstikbal Gazetesi’ndeki uzun bir yazıdan kesitler alıyoruz:

“Dün Trabzon, büyük evlâdı Ali Şükrü’nün mübarek naşı huzurunda, emsalsiz bir tuğyan ve galeyan içinde bir kere daha yerinden oynadı…Çarşı ve pazara giden bir ferd yoktu. Evinden çıkan doğru iskeleye koşuyordu. Dün Trabzon sanki seyyal bir mevcudiyet halinde mübarek şehidin ulviyete suud eden ruhuna doğru yükselmek, akıp gitmek istiyordu… Ali Şükrü Bey’n mübarek naşını, fedakar ve takdirkâr kayıkçılarımız omuzları üstünde iskeleden indirmek istediler… Kemal-i hürmetle iskeleden aşağı indirdiler… Muhterem tabut sancaklara sarılmış idi. Diğer bir sancak üzerine, “Şehid-i muhterem-i Vatan Ali Şükrü Bey’in ruhuna fâtiha” yazılı olduğu halde… Muhterem nâş, iskeleye yanaşdığı sırada bütün halkın ellerini kaldırarak Fâtihalar okuduğunu ve beyaz mendillerle göz yaşlarını silmekte oldukları görülüyordu…Yâ Rab! O ne müteheyyic manzaraydı. Halk, muhterem şehid mebusun naşına ve tehâlükle sarılıyor, sanki bağrına, sanki ruhuna basmak istiyordu. Adım atmak, yürüyebilmek imkansızdı. Halk bir kitle-i  seyyâle gibi akıyordu…. Büyük meydan omuz omuzu sökemeyecek suretde lebaleb dolmuş idi… Millet, kalbinde tutuşan alevi sanki Ali Şükrü’nün tabutunu bağrına basmakla söndürmek istiyormuşcasına ileri atılıyor, mübarek şehidin na’şını elleri üstüne almak istiyordu…

Ali Şükrü Bey’in na’şı karaya çıkarıldıktan sonra, orada hazırlanmış, yüksek bir mevkie kondu… Mübarek şehidimizin naşına refaket eden mebus, Necati Beyefendi ileri doğru birkaç adım atarak, işte emanetinizi tevdi ediyoruz diye söze başladı.. Necati Bey’in nutkuna Belediye Reisi Hakkı Bey mukabele eylediler… Nutku müteakip şehidin ruhuna Fatihalar ithaf olunarak ihtifal programı mucibince oradan hareket edildi… Belediye önündeki kalabalık muhteşem bir alay halinde göze çarpıyor ve halbuki, henüz cenaze, İskele caddesinden gözükmemiş bulunuyordu. Trabzon bugünkü gibi büyük bir kalabalığın tezahüratına şahit olmamıştı… Muhterem şehidin na’şı Belediye önünde halı ve sancaklarla tefriş edilmiş bir mevkie konduktan sonra, cenaze namazı kılındı. Namazı, saf teşkil imkanı olmaması yüzünden herkes olduğu yerde kılmaya mecbur oldu. Beraberinde kıpırdamak imkansız bir halde idi. Ve böyle bir namaz Trabzon’da ilk defa kılınıyordu. Namazı müteakip Faik Ahmet Bey, ihzar olunan masanın üzerine çıkarak heyecanlı bir nutuk irad ettiler. Faik Ahmet Bey, günlerden haftalardan beri devam eden teessür, mübarek şehid na’şının, hürriyetinizi seviniz, onun için ölünüz, diyen vakur ihtişamı karşısında en had noktasına vardığını en yakıcı şiddetini bulduğunu söylemek suretiyle başladı…Nutkunun sonunda Ali Şükrü’nün mübarek na’şı huzurunda hürriyet ve hakimiyet için halkı yemine davet ederek yükselen “Vallahi” sedaları arasında, na’şa dönüp müsterîh ol, senin eserini takip edecek koca bir millet var, demiş ve teessür ve heyecan içinde aşağı inmiştir.

Faik Ahmed Bey’in nutkunu, Lazistan mebusu Abidin Bey’in nutku takip etmiştir… Bundan sonra cenaze alayı aynı tertip dahilinde Boztepe’ye doğru ilerlemeye başladı. Büyük şehid için memlekete nazır ve hakim bir tepede bir makber ihzar edilmiş idi… Mübarek na’ş buraya kadar hürmetkar kafilenin iyadi-i tebcil ve ihtiramında naklolundu. Merhumun zavallı pederi de iki büklüm bu kafile önünde ilerliyordu…  Nutuklardan sonra, şehid-i mazlumun mübarek na’şı makbere-i mahsusasına indirilmiş, hoş-elhân hafızların hatm-i şerifleriyle merasime nihayet verilmiştir.”

Aynı haberin devamında “Tabutun Arkasında” başlığı altında şunlar yazıyordu: “Dün Trabzon fikir ve ictihadın gömülmek istendiği bir tabutun arkasında yürüdü. Kadınıyla çocuğuyla, genciyle ihtiyarıyla, bütün bir memleket, o büyük tabutun kudsiyyeti etrafında ağladı. Kalplerinin en samimi noktalarından kopup gelen ve en temiz ve ulvî heyecanıyla halk, büyük tabutun etrafında bir hale-i ihtiram teşkil ederek gösterdiği ulvî alâka ile şahsın değil, idealin perestişkârı olduğunu tekrar te’yid etdi.

Ali Şükrü’nün tabutu ve bu tabutun taşıdığı mana, Trabzon’un en uzak köşelerinden bile akıp gelen heyecanın ulvileştirdiği bir mabed gibi idi. Dün koca bir memleketin inleyerek omuzlarında taşıdığı bu büyük ölü, fikrin tabuta giremeyeceğine, öldürülmek istenildikçe ne büyük bir ibdâ kabiliyeti kazandığına ulvî bir misal olmuşdu.”

Böylesine muhteşem bir törenle tüm Trabzon’un seferber olduğu Ali Şükrü Bey’le ilgili ateşli nutuklar ve yazılardan sonra ne olmuştur?

“Ankara’nın hışmı”yla kısa bir zaman sonra herkesin kimyası bozulmuştur.

Dünkü Trabzon’un Ali Şükrü Bey’i ile Bugünkü Trabzon’un Ali Şükrü Bey’ini mukayese edin !

Bu kesitler, Dün O’nun “Ulvîliklere yükselen temiz ruhuna yaklaşmaya çalışan” Trabzon’u ile Bugünün Trabzon’u arasındaki TEPKİ farklılığı, tepkilerin nerelerde yoğunlaştığı ve GEN BOZULMASI’nı ortaya koymaya yetmez mi?

Trabzon ne yazık ki kendisi uğruna feda-i can edenleri unuttu. Kaybettiği değerler hafızasından silindi.

Trabzon’la birlikte hafızası adeta “protez”leştirilen siyasiler, yöneticiler, aydınlar, kültür-sanat-iş çevreleri de Ali Şükrü Bey’i ve davasını unuttu.

Dünya tarihinin, yerel coğrafyalardan hareket ederek “yeniden dizayn” edildiği ve yazılmaya başladığı 21. yüzyılın ilk çeyreğinde, Ali Şükrü Bey Hadisesi, aydınlandığı ve sebepleri anlaşıldığı takdirde siyasî tarihimizde sahih bir aydınlanmanın başlangıcı olacaktır.

Gün gelecek, bu “büyük şehid”, şehadetiyle yakın tarihimizin “büyük hesaplaşması”nı başlatacaktır!

Ali Şükrü Bey’e şehadetinin 90. yılında bir kez daha rahmet, Trabzon’a da onu anlama yolunda idrak, basiret ve feraset diliyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder