Yahya
Düzenli
duzenliyahya@gmail.com
Artık büyükşehiri
de aşmış “mega kent”lerde yaşamak için savaş veren insanoğlu, bu savaşla kendi
akıbetini de hazırlıyor. Akıbetine, yâni üst üste dizilmiş tabutluklarda “hayat
dediği zan”la yaşamanın verdiği “anestezik haz” ile trajik sonuna yaklaşıyor
gibi… Şehrin de, insanın da kıyameti bu mu acaba?
Herhangi
bir insana -bırakınız teklif etmeyi- “bir
morgda bir tabutun içerisinde bir akşam yatar mısın?” diye sormak bile o
insanı ürpertirken, kendisini böylesine “şehir tabutlukları”na mahkûm eden
insanın bu halini nasıl izah etmeli?
Bunun adı
ve izahı; “modern zaman nekropolü”ne hapsolmaktır. Antik zamanlarda öldükten
sonra nekropolde cesedinize yer hazırlanırken, modern zamanlarda ‘yaşarken’
nekropoldesiniz. Nekropolde, yâni ‘ölüler şehri’nde…
Rilke,
notlarında “demek buraya yaşanacak yer
diye geliyorlar; oysa burası ölünecek yer desem daha doğru” diyor. Rilke
belki bu sözü ‘orada ölünmeye değer bir
şehir’ anlamında kullanmıştır ama
modern zaman şehirlerinin göğü delen binaları da ‘ölmek için hazırlanan’ yerler sanki…
Modern
zaman şehirlerinde helâkin başlangıcı mıdır bu hal?
Bilmiyorum
tarihte bu derece kıyametini hazırlamak için çırpınan, hiçbir ölçü ve değer
tanımayan, varlık nedenini kaosa borçlu olan bir başka dönem yaşanmış mıdır?
Büyük ârif
Sülemî “fütüvvetin gereklerinden biri de
gözü tok ve gönlü geniş olmaktır” der. Varlığın idrakinde olanlarda dünya
karşısında, masivâ karşısında böylesine bir “istiğna: ihtiyaçsızlık” söz konusu
iken, modern zamanlar insanı “gözü aç ve
kalbi dar” bir biçimde her şeye saldırıyor.
Eski
şahsiyetini bozduğu şehirde, ‘toplama organ’larla bir araya getirdiği, küstah
ve arsızca göğü delmeye çalışan yapılar toplamına “şehir” adını veriyor ve
‘yaşama şehveti’yle kıyametini hazırlıyor…
Bu
düşünceler; İstanbul’a Üsküdar sahilinden baktığımızda ilk anda gördüğümüz,
eski şehre adeta küstahça meydan okuyan rezidanslar ve plazaların bu büyük
tarih ve medeniyet şehrini nasıl istilâ etmekte olduğunu fark edince aklımıza
geldi. Sadece İstanbul mu? Bütün şehirlerimiz böylesine ‘küstah bir istilâ’ ile
bozulmaya, çözülmeye, çökmeye devam ediyor.
Şehre ruh
kazandıran ârif, hakîm ve mütebahhir yönetici ve mimarlar eliyle inşa edilen
yapılar, mekânlar, alanlar olduğu gibi, şehrin ruhunu öldüren de tarih ve
medeniyet derdi taşımayan, idrakin kendisini terk ettiği şehir yöneticileri…
Halk ise
biçare yığınlar… Kendileri adına karar verenlerin sadece nesnesi… İradeleri yok
sayılan, onlar adına karar verilen bir sürü…
Bir hikmet
adamı “erdem, varlığın bir çağrısıdır” der
ve devam eder: “Erdemi anlamak, aynı
zamanda onu nasıl yerine getireceğimizi de bilmektir… Erdeme sahip olmak, her
şeyden önce, bu erdeme zıt olan her şeyden uzaklaşmak demektir. Erdem asıldır,
hatalar sonradan meydana gelmiştir… Dahası, erdeme sahip olan biz değiliz, bize
sahip olan erdemdir…”
Bu hikmet
ölçüsüyle şehri ve şehir yöneticilerini seyrettiğimizde göreceğimiz şey; erdemin
“bu şehir”den kaçtığı ve bu şartlarda bir daha dönemeyeceğidir. Varlığı erdemi
hatırlatmayan insan, şehir, bina, mekân… her ne varsa “varlığa kastetmiş”
öldürücü bir helâk çağrısıdır.
Muhakkik-mimar
Turgut Cansever’in, anlaşılmayan, genetiği bozulmuş şehir ve tabutluk inşacılarının
asla da anlayamayacağı bir ontolojik tespitiyle bitirelim:
“İnsanın varlık ile aracısız,
serbest, kısıtlanmamış ilişki içinde olması temel hakkı ve insan varlığının en
üstün kuralıdır. İnsanın sorumluluğu, insanın bu hakkından ve yeteneğinden
kaynaklanır…”
Var mı
böyle bir varlık tasavvuru? Var mı bu idrakle şehre bakabilecek göz, şehir inşa
edebilecek idrak?
Bütün
bunları kime söylüyoruz? Yönetici iradeye! Şehirlerimizin katlini hazırlayanlara!
Ve de şehirlerin ruhunu yok eden “gökdelen”leri önleme iradesine sahipken,
onları inşa edenlere bir şey yapamadığını söyleyen, onlara sadece “küsen” siyasîlere,
böylece de onların bu ‘kötülük’leri işlemelerine devam zemini sağlayan siyasi
iradeye!
Tabii idrak
sahibi herkese…
Şehirlerimizin
mukadderatı üzerine muktedir olamayan iradenin yapacağı “inşa” değil çaresizce
“imhaya rıza”dır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder