1 Temmuz 2013 Pazartesi

“MÜZE VE KİLİSE DİASPORASI”NIN TRABZON AYASOFYA SEFERİ ÜZERİNE…


Yahya Düzenli
duzenliyahya@gmail.com


Haçlıların sadece İslam beldelerini değil, geçtikleri her yeri yağmalamaları, talan ve istilâları silinemez bir biçimde hafızalarda yerini koruyor. Dünya tarihinde Haçlılar ve Moğolların yaptıkları katliamlar, kadîm şehirleri harabeye çevirmeleri hafızalara öylesine kazınmış ki, “şehir istilası”ndan bahsedildiği an ilk akla gelenler onlar oluyor. Özellikle de Haçlılar…

“Haçlılık” bir zihniyet… Avrupa’nın genlerinden fışkıran, halen devam eden bir istilâcı zihniyet. Böyle olmasına rağmen hiçbir batılı Haçlılardan, haçlı ordularından nefret etmez. Aksine kendi tarihî arka planı olarak onları sahiplenir.

 Bizde ise, Tanzimatla başlayan Meşrutiyetle devam eden ve Cumhuriyetle “öldürücü” aşamaya gelen “tarihinden nefret”, cumhuriyetin “imal ve icad ettiği” azınlık bir kesimde o halde gelmiştir ki adeta “Haçlı muhabbeti” “İslâm aidiyeti”ne tercih edilir olmuştur.

 Cumhuriyet’le birlikte devlet eliyle yıkılan, tahrip edilen medeniyet şehirlerimizden tutunuz da tarihi hatırlatan bir taş veya eşya parçasına bile tahammül edemeyen ‘imal edilmiş azınlık’ın, ders kitaplarına kadar körpe zihinleri nasıl ‘zehirlediği’ni biliyoruz. Halen de bu zehirlenme devam ediyor…

Bu “tarihinden nefret” in şehirlerimizde tezahürü özellikle eski eserlerin restorasyonu veya aslına döndürülmesine karşı çıkışlarda, kampanyalarda oluyor. Bilinçaltındaki İslâm ve Osmanlı nefreti bu vesilelerle ifraz ediliyor.

Sözü “Trabzon Ayasofya Camii”ne getirmek istiyoruz.

Trabzon Ayasofya Kilisesi 1572 yılında camiye dönüştürülüp “Fatih Vakfı”na dahil olduktan sonra 392 yıl boyunca cami olarak hizmet vermiştir. 1958-1964 yılları arasında “restorasyon” gerekçesiyle ibadete kapatılmış ve bugüne kadar statüsü “cami” olmasına rağmen -hukuksuz bir biçimde- fiilen “müze” olarak kullanıla gelmiştir.

28 Ağustos 2012 tarihinde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Trabzon Ayasofya Camisi de bugüne kadar aslında hiç olmadığı şekliyle maalesef müze haline getirilmiştir. Bizim dönemimizde böyle bir şey olamaz. Camiler Allah’a ibadet edilen yerlerdir, hiçbir kanun onu asıl maksadından başka bir yere götüremez. İnşallah en kısa zamanda Trabzon Ayasofya Camisi’ni hep beraber açarız. Trabzon’a gideriz bir cuma namazı da inşallah orada, ecdadımızın camisinde ‘Allahu Ekber’ diyerek, saf tutarız” açıklamasıyla gündeme gelen ve daha sonra devam eden süreçte mahkemenin verdiği kararla yeniden cami olarak düzenlenen Trabzon Ayasofya’sı bugünlerde ibadete açılmak üzere…

“İslam ve tarih nefreti”ni bilinçli ve örgütlü bir şekilde sürdüren büyükşehirlerdeki “Trabzon” isimli kimi vakıf ve derneklerin son günlerde Ayasofya’nın ibadete açılmasından duydukları endişe ve telaş adeta bir nefret kampanyasına dönüşmüş durumda.

Özellikle Ankara’daki  üçüncü sınıf sol-kemalist “Trabzon Diasporası”nın “Ayasofya Cami Olmasın” kampanyasında hummalı bir gayret içinde olduğunu, internet üzerinden girişimlerini hızlandırdığını, Günebakış Gazetesi 20 Haziran 2013 tarihli ana manşet haberiyle deşifre etti. Habere göre, organizasyonları kapsamında Ankara’da bir panel düzenleniyor ve “Ayasofyanın tekrar ibadete açılmasının engellenmesi” için yapılması gerekenler anlatılıyor.

Adı “Trabzon” olan ve Büyükşehirlerde Trabzon’la ilgili etkinlikler düzenleyen bu Vakfın bunca telaşının sebebi nedir? Herhalde bu telâşın sebebi “turizm” olmasa gerektir. Çünkü Ayasofya, mekân olarak aynı Ayasofya. Turistlerin ziyaretine yeni haliyle de açık.

Peki, o halde “Ayasofya’nın tekrar camiye dönüşmemesi” için bunca seferberliğin sebebi nedir?

Tarihini Cumhuriyetle başlatanları veya Osmanlı-Selçuklu İslâmi dönemi’ni atlayarak temellendirmeye çalışanları anlıyoruz.

Ancak, Ayasofya’nın içinde bulunduğu mahallenin çok küçük bir azınlığı temsil eden bir kısım  sakinlerinin "Bu bölgede yeterince cami vardır. Burayı camiye dönüştürmek tamamen gereksiz, ihtiyaç yok. Turizm baltalanır, cami yapılmasını istemiyoruz” eklinde düşündüğünün propaganda edilmesi de işin sinsi yanı.

Anlaşılmayan şu: Ayasofya bir semboldür. Tıpkı İstanbul Ayasofya gibi. Bu toprakların hem kadîm geçmişine işaret eden hem de geleceğini gösteren bir sembol. Mücadele, her zaman semboller üzerinden yürüyor. Önemli olan sembollerin çağrışımı, sembollerin neye delâlet ettiğidir.

İstanbul ve Trabzon iki önemli şehir. Klasik anlamda şehri aşmış, şehri içine alan iki büyük sembol. İkisi de Fatih’in ‘Bizans taşlarında’ var olan mührü…

Fatih Sultan Mehmed birçok yönden büyüktür. Ancak fethettiği iki şehir için özellikle büyüktür. Bunlar İstanbul ve Trabzon’dur. İstanbul imparatorluğun kalbi ve Roma’nın son temsilcisi, Trabzon da Doğu Roma’nın en doğudaki son temsilcisi olarak varlığını sürdürürken her ikisi de “mülk-i İslâm”a dahil oldular.

Hamaset peşinde değil, haysiyet derdindeyiz. Trabzon Ayasofya’sı bir “haysiyet abidesi”dir. Bu abide ibadete kapandığından beri haysiyetimiz ayaklar altındaydı, şimdi yıkıldığı yerden kalkmak üzeredir.

Büyükşehirlerdeki Trabzon Lobisi’nin panik, telâş ve feryadı da işte bunun için.

Siyasî iktidar Van Akdamar Kilisesini restore edip Hristiyanlara açarken, Trabzon Sumelâ’yı ayine açarken, Heybeliada Ruhban Okulu’nu Ortodokslara yeniden verirken ve Anadolu’da daha birçok kilise ve manastırı restore ederken sesi çıkmayanların Trabzon Ayasofya’sının (zaten cami olan) aslına ircasına bunca öfkeleri oldukça manidar değil midir?

Tekrar ediyoruz: “İhdas kapasitesi yüksek şehirlerin ifsat kapasitesi de yüksektir!” Trabzon’un da Osmanlı medeniyet havzasındaki ihdas kapasitesi ne kadar yüksekse, Cumhuriyet dönemiyle başlayan “şehir urbisite-katliamları”yla ifsat kapasitesinin artırılmasında da o denli epey mesafe alındı. Ayasofya’nın cami olmaması için hazırlanan organizasyonlar da bu ifsat zincirinin halkaları…

Trabzon’un kadîm tarihinin “Osmanlı İslâm” dönemine ait küçük izlerine dahi tahammülü olmayanların, Ayasofya’nın tekrar camiye çevrilmesine tahammülü olabilir mi?

Trabzon diasporasının Vakıf, dernek, internet siteleri, yerel gazeteler, akademisyen, yazar vs. halinde topyekûn ters yönde Trabzon’a başlattığı bu haçlıvari sefere katılan "şehir artıkları"nı anlıyoruz da; şehrin futbol takımı için her fedakarlığa hazır, ölüme bile koşan "şehir sakinleri"nin Ayasofya için dayanılmaz suskunluğu da bir o kadar kahredici! Ayrıca Ayasofya konusunda diasporayla aynı çizgide görünen ama diğer tarafı da ‘kollamaya” çalışarak   müphem tavır takınan Trabzon’lu AKP’li bakan eskilerinin, bakanların, siyasîlerin ve Belediye Başkanlarının durumları ise içler acısı.  Sonuçta “diaspora azınlığı”nın değirmenine su taşıdılar. Kendilerince herhalde ‘makul bir gerekçe’leri vardır (!)

Bu hafta Cuma günü Ayasofya tekrar cami olarak ibadete açılıyor. Galiba bu seferin sonunda “Ayasofya diasporası”na sadece öfke, hınç ve yorgunluk kalacak! Ama olsun, kutsal (!) bir sefer için değer (!)

Son cümle: Bir şehrin kimliğinde belirleyici olan tarihî aidiyettir. Trabzon’un tarihî aidiyetinin sembollerinden olan Ayasofya’ya bu gözle bakılmalı…



  

 

 

  

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder