duzenliyahya@gmail.com
Bizde ise, Tanzimatla başlayan Meşrutiyetle devam eden ve Cumhuriyetle
“öldürücü” aşamaya gelen “tarihinden nefret”, cumhuriyetin “imal ve icad
ettiği” azınlık bir kesimde o halde gelmiştir ki adeta “Haçlı muhabbeti” “İslâm
aidiyeti”ne tercih edilir olmuştur.
C umhuriyet’le birlikte devlet eliyle yıkılan, tahrip edilen
medeniyet şehirlerimizden tutunuz da tarihi hatırlatan bir taş veya eşya
parçasına bile tahammül edemeyen ‘imal edilmiş azınlık’ın, ders kitaplarına
kadar körpe zihinleri nasıl ‘zehirlediği’ni biliyoruz. Halen de bu zehirlenme
devam ediyor…
Haçlıların sadece İslam beldelerini değil, geçtikleri her
yeri yağmalamaları, talan ve istilâları silinemez bir biçimde hafızalarda
yerini koruyor. Dünya tarihinde Haçlılar ve Moğolların yaptıkları katliamlar,
kadîm şehirleri harabeye çevirmeleri hafızalara öylesine kazınmış ki, “şehir
istilası”ndan bahsedildiği an ilk akla gelenler onlar oluyor. Özellikle de Haçlılar…
“Haçlılık” bir zihniyet… Avrupa’nın genlerinden fışkıran,
halen devam eden bir istilâcı zihniyet. Böyle olmasına rağmen hiçbir batılı
Haçlılardan, haçlı ordularından nefret etmez. Aksine kendi tarihî arka planı
olarak onları sahiplenir.
Bu “tarihinden nefret” in şehirlerimizde tezahürü özellikle
eski eserlerin restorasyonu veya aslına döndürülmesine karşı çıkışlarda,
kampanyalarda oluyor. Bilinçaltındaki İslâm ve Osmanlı nefreti bu vesilelerle ifraz
ediliyor.
Sözü “Trabzon Ayasofya Camii”ne getirmek istiyoruz.
Trabzon Ayasofya Kilisesi 1572 yılında camiye dönüştürülüp
“Fatih Vakfı”na dahil olduktan sonra 392 yıl boyunca cami olarak hizmet vermiştir.
1958-1964 yılları arasında “restorasyon” gerekçesiyle ibadete kapatılmış ve
bugüne kadar statüsü “cami” olmasına rağmen -hukuksuz bir biçimde- fiilen
“müze” olarak kullanıla gelmiştir.
28 Ağustos 2012 tarihinde Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç’ın “Trabzon Ayasofya Camisi de bugüne
kadar aslında hiç olmadığı şekliyle maalesef müze haline getirilmiştir. Bizim
dönemimizde böyle bir şey olamaz. Camiler Allah’a ibadet edilen yerlerdir,
hiçbir kanun onu asıl maksadından başka bir yere götüremez. İnşallah en kısa
zamanda Trabzon Ayasofya Camisi’ni hep beraber açarız. Trabzon’a gideriz bir
cuma namazı da inşallah orada, ecdadımızın camisinde ‘Allahu Ekber’ diyerek,
saf tutarız” açıklamasıyla gündeme gelen ve daha sonra devam eden süreçte mahkemenin
verdiği kararla yeniden cami olarak düzenlenen Trabzon Ayasofya’sı bugünlerde
ibadete açılmak üzere…
“İslam ve tarih nefreti”ni bilinçli ve örgütlü bir şekilde
sürdüren büyükşehirlerdeki “Trabzon” isimli kimi vakıf ve derneklerin son
günlerde Ayasofya’nın ibadete açılmasından duydukları endişe ve telaş adeta bir
nefret kampanyasına dönüşmüş durumda.
Özellikle
Ankara’daki üçüncü sınıf sol-kemalist
“Trabzon Diasporası”nın “Ayasofya Cami Olmasın” kampanyasında hummalı bir
gayret içinde olduğunu, internet üzerinden girişimlerini hızlandırdığını,
Günebakış Gazetesi 20 Haziran 2013 tarihli ana manşet haberiyle deşifre etti. Habere
göre, organizasyonları kapsamında Ankara’da bir panel düzenleniyor ve
“Ayasofyanın tekrar ibadete açılmasının engellenmesi” için yapılması gerekenler
anlatılıyor.
Adı
“Trabzon” olan ve Büyükşehirlerde Trabzon’la ilgili etkinlikler düzenleyen bu
Vakfın bunca telaşının sebebi nedir? Herhalde bu telâşın sebebi “turizm” olmasa
gerektir. Çünkü Ayasofya, mekân olarak aynı Ayasofya. Turistlerin ziyaretine
yeni haliyle de açık.
Peki,
o halde “Ayasofya’nın tekrar camiye dönüşmemesi” için bunca seferberliğin
sebebi nedir?
Tarihini Cumhuriyetle başlatanları veya Osmanlı-Selçuklu
İslâmi dönemi’ni atlayarak temellendirmeye çalışanları anlıyoruz.
Ancak, Ayasofya’nın içinde bulunduğu mahallenin çok küçük
bir azınlığı temsil eden bir kısım sakinlerinin "Bu
bölgede yeterince cami vardır. Burayı camiye dönüştürmek tamamen gereksiz,
ihtiyaç yok. Turizm baltalanır, cami yapılmasını istemiyoruz” eklinde
düşündüğünün propaganda edilmesi de işin sinsi yanı.
Anlaşılmayan şu: Ayasofya bir semboldür. Tıpkı İstanbul Ayasofya gibi.
Bu toprakların hem kadîm geçmişine işaret eden hem de geleceğini gösteren bir
sembol. Mücadele, her zaman semboller üzerinden yürüyor. Önemli olan
sembollerin çağrışımı, sembollerin neye delâlet ettiğidir.
İstanbul ve Trabzon iki önemli şehir. Klasik anlamda şehri aşmış, şehri
içine alan iki büyük sembol. İkisi de Fatih’in ‘Bizans taşlarında’ var olan mührü…
Fatih Sultan Mehmed birçok yönden büyüktür. Ancak fethettiği iki şehir
için özellikle büyüktür. Bunlar İstanbul ve Trabzon’dur. İstanbul
imparatorluğun kalbi ve Roma’nın son temsilcisi, Trabzon da Doğu Roma’nın en
doğudaki son temsilcisi olarak varlığını sürdürürken her ikisi de “mülk-i
İslâm”a dahil oldular.
Hamaset peşinde değil, haysiyet derdindeyiz. Trabzon Ayasofya’sı bir
“haysiyet abidesi”dir. Bu abide ibadete kapandığından beri haysiyetimiz ayaklar
altındaydı, şimdi yıkıldığı yerden kalkmak üzeredir.
Büyükşehirlerdeki Trabzon Lobisi’nin panik, telâş ve feryadı da işte bunun
için.
Siyasî iktidar Van Akdamar Kilisesini restore edip Hristiyanlara
açarken, Trabzon Sumelâ’yı ayine açarken, Heybeliada Ruhban Okulu’nu
Ortodokslara yeniden verirken ve Anadolu’da daha birçok kilise ve manastırı
restore ederken sesi çıkmayanların Trabzon Ayasofya’sının (zaten cami olan)
aslına ircasına bunca öfkeleri oldukça manidar değil midir?
Tekrar
ediyoruz: “İhdas kapasitesi yüksek
şehirlerin ifsat kapasitesi de yüksektir!” Trabzon’un da Osmanlı medeniyet
havzasındaki ihdas kapasitesi ne kadar yüksekse, Cumhuriyet dönemiyle başlayan
“şehir urbisite-katliamları”yla ifsat kapasitesinin artırılmasında da o denli epey
mesafe alındı. Ayasofya’nın cami olmaması için hazırlanan organizasyonlar da bu
ifsat zincirinin halkaları…
Trabzon’un
kadîm tarihinin “Osmanlı İslâm” dönemine ait küçük izlerine dahi tahammülü
olmayanların, Ayasofya’nın tekrar camiye çevrilmesine tahammülü olabilir mi?
Trabzon diasporasının Vakıf, dernek, internet siteleri,
yerel gazeteler, akademisyen, yazar vs. halinde topyekûn
ters yönde Trabzon’a başlattığı bu haçlıvari sefere katılan "şehir
artıkları"nı anlıyoruz da; şehrin futbol takımı için her fedakarlığa
hazır, ölüme bile koşan "şehir sakinleri"nin Ayasofya için dayanılmaz
suskunluğu da bir o kadar kahredici! Ayrıca
Ayasofya konusunda diasporayla aynı çizgide görünen ama diğer tarafı da
‘kollamaya” çalışarak müphem tavır takınan Trabzon’lu AKP’li bakan
eskilerinin, bakanların, siyasîlerin ve Belediye Başkanlarının durumları ise
içler acısı. Sonuçta “diaspora
azınlığı”nın değirmenine su taşıdılar. Kendilerince herhalde ‘makul bir
gerekçe’leri vardır (!)
Bu
hafta Cuma günü Ayasofya tekrar cami olarak ibadete açılıyor. Galiba bu seferin
sonunda “Ayasofya diasporası”na sadece öfke, hınç ve yorgunluk kalacak! Ama
olsun, kutsal (!) bir sefer için değer (!)
Son
cümle: Bir şehrin kimliğinde belirleyici olan tarihî aidiyettir. Trabzon’un tarihî aidiyetinin sembollerinden
olan Ayasofya’ya bu gözle bakılmalı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder