Yahya Düzenli
duzenliyahya@gmail.com
Kim mi Solaklı? Doğu
Karadeniz’in/Trabzon’un bâkir, binyıllardır var olan vadisi ve akan deresi. Son
yıllarda vadiye ve dereye öyle yaratıklar musallat oldu ki vadi artık bunlarla
baş edemiyor, yorgun, bitkin ve kendisini koruyamıyor!
İnsanoğlu ‘varlık nedeni’ni unuttuğundan
beri tabiatla savaşıyor. Tabiatı kendisine sunulan bir nimet ve emanet olarak
değil de, tatmin olmaz iştahının hedefi haline getiriyor. Adeta tabiattan
intikam alıyor. Hırs ve hıncını, ne pahasına olursa olsun kazanma ihtirasını
tatmin için tabiatı vahşice katlediyor. Sadece modern zamanlara mahsus bir şey
değil bu. Bütün zamanlar boyunca tabiata hakimiyetini ‘güç gösterisi’ne
dönüştürse de modern zamanların insanı hiçbir dönemle mukayese edilemeyecek bir
biçimde tabiatla savaşıyor. Ve tabiata indirdiği ilk darbede, potansiyel
sadizmini harekete geçiriyor ve böylece yol açılmış oluyor.
Sözü iktidarın enerji politikalarının “olmazsa
olmaz”ı haline gelen HES’lere getirmek istiyorum. Bu konuda daha önce bazı
yazılar yazmış ve tabiatla çevrenin nasıl tahrip edildiğine temas etmiştim. Hatta
o yazılarımı okuyan bazı arkadaşlarım “sen
de mi marjinallere dahil oldun?” şeklinde sorular sormuşlardı.
Geçtiğimiz günlerde Ankara’dan
Trabzon/Çaykara’daki köyüme gitmek için yola çıktım. Uzun bir yolculuğun
ardından sahil yolundan Of’a
girdiğimizde kadîm Solaklı Deresiyle birlikte vadi yoluyla kıvrıla kıvrıla
Çaykara’ya doğru gitmeye hazırlanırken bizi o soğuk mekanik-beton yüzüyle HES’ler
karşılıyor. Ve bize adeta, “bu vadinin hakimi benim” dercesine meydan okuyor. Solaklı
Vadisi’nin kurallarını artık HES’ler koyuyor! Yâni HES’ler Solaklı’nın hesabını
gördü! Canlı türlerinin yaşaması için bırakılması gereken “can suyu” işi
kurtarmıyor. Bütün bir canlı hayat, flora ve fauna insan denilen ‘iktidar ve güç’le
donatılmış yüzyılımızın terminatörüne feda ediliyor!
Yazılı tarihe göre ikibin yıldır akan,
durdurulamayan Solaklı Deresi artık akmıyor. Yakın zamanda “Solaklı” diye bir
dere de kalmayacak. HES’ler ve dere yatağına hızla yerleştirilen TOKİ konutları
ve bilmem ne okulları, vs. ile Solaklı yok oluyor. Bir traji-komiklik de; cinayeti örtbas edebilmek için belli
aralıklarda ‘piknik alanları’ yapılması. Solaklı Vadisi’nin köylüleri piknik
için sıraya girecek! Kendi köyümün altında da oluşturulan bir rekreasyon alanı
da adeta, tabiatı katlettikten sonra insanla istihza için ironik bir biçimde hazırlanmış
intibaı veriyor.
Bu
gidişle torunlarımıza HES ve TOKİ temalı “Solaklı Efsaneleri” hazırlayacağız.
Solaklı Efsaneleri, yâni “binbir gece
masalları” gibi şu türde efsaneler: “Bir
zamanlar Solaklı adında çağlayarak akan bir dere vardı bu vadide. Binyıllar
boyunca aktı. Ancak modern denilen netameli zamanların terminatörleri bu nazlı
dereyi ihtiraslarına kurban etti. Damarlarını, kollarını, gövdesini parçaladı.
Damarlarından akan kanı ‘enerji iştahı’ için emdi, bitirdi. Ne yazık ki bu hâle
kimse aldırış etmedi. Kral ve konsülün gazabından korktular. Arada Kral ve
Konsül’e karşı çıkan kısık sesler olsa da hiçbir ikazı dinlemediler. Kendileri öldü
ancak şimdi çocukları ve torunları adı insan fakat hali, davranışları bugüne
kadar benzeri görülmemiş canlılar şeklinde yaratıklar olarak hayatlarını
sürdürüyor. Belki biz de o familyadanız ama farkında değiliz…”
Zannımca; enerji ihtiyacını aşmış bir
tahrip cinneti var ortada. Eleştirilere aldırış eden yok. Eleştiriler sizin
“marjinal”liğinizi gösteriyor (!)
Kelimeler Solaklı’nın yok oluşunu ifade
edemiyor. Sadece belki “katl-i âm” kelimesi fiili durumu ifade edebilir.
Solaklı’nın suyu çekilince adeta ruhu da
çekilmiş boş yatağını görünce insanın aklına Fuzulî’nin meşhur “Su Kasidesi” geliyor.
Solaklı deresi artık “başını daşdan daşa urup
âvâre gezemiyor”.
Aslı “Kasîde der medh-i Hazret-i Fahr-i Kâinat”
ismiyle Hz. Peygamber’e yazılmış medhiye olan ‘şiirlerin şahları’ndan muhteşem “Su
Kasidesi”nin ilk iki beyti:
“Saçma
ey göz eşkten gönlümdeki odlare su
Kim
bu denlü dutuşan odlare kılmaz çare su.
Âb
gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Ya
muhît olmuş gözümden gûnbed-i devvâre su.”
(Ey göz, gönlümdeki ateşlere gözyaşlarından
su saçma
Çünkü böylesine tutuşan ateşlere su fayda
etmez.Bilmiyorum, dönüp duran gök kubbe mi su rengindedir,
Yoksa gözümden akan yaşlar mı gökyüzünü kaplamıştır? )
Aklıma Üstad Necip Fazıl’ın oğlu Osman
Kısakürek’in anlattığı bir hadise ve Üstad’ın muhteşem sözü geldi.
“Bir gün Muhip Amca bize yemeğe geldi.
Yemekteyiz. Nereden geldiyse viski şişesine benzer bir şişede su geldi masaya.
Babam şişeyi görünce “Ben bu şişeden su
içmem” dedi. Muhip Amca “Niçin içmiyorsunuz, şişe temiz, dezenfekte
edilmiş” şeklinde cevap verdi. Bunun üzerine Babam: “ Fabrikadan yeni çıkmış lâzımlıkla su içilir mi?” diye sordu ve
cevabı da kendisi verdi: “Aslında hiçbir
mahsuru yok. Mantığınız kabul eder bunu.
Mantığın kabul etse bile ruhun kusar bu suyu.”
Üstad’ın dilinden “ölçü” haline gelmiş
müthiş bir söz!
Solaklı Vadisinin-Deresinin yırtılmış,
parçalanmış, doğranmış halini görünce, enerji açığını kapatmak ve “boşa akan
sular”dan elektrik üretimi için başvurulan HES’lere meşruiyet kazandırmak için
hangi gerekçe getirilirse getirilsin tıpkı Üstadın cevabında olduğu gibi mantık
kabul etse de bâkir tabiat bu HES’leri kusar!
Mutlak ölçü’ye göre insanoğlu kendini değiştirmedikçe yaratıcının da onu değiştirmeyeceğini
biliyoruz. Gelen bütün bela ve musibetleri, kaosu kendi davet ediyor ve
şartlarını hazırlıyor. Buna rağmen bu cinnet niye? Cinnetin sınırı yok.
Tepki vermenin, acı duymanın bile insani
bir “imtiyaz” olduğunu hatırlatarak, artık hiçbir şey duyamaz hale gelen ve
metabolik canlılara dönüşen, böylece kendi helâkini hazırlayan insanoğlunu kim
durduracak?
HES’lerle enerji kemâlâtı arayanlara bir
de eskilerin “kem alât ile kemalât olmaz” sözünü hatırlatarak yazımızı başlığa
aldığımız cümle ile bitirelim:
Solaklı’nın göğsüne HES mızrağı
saplandı, ancak ne yazık ki tek damla kan akmıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder