29 Temmuz 2013 Pazartesi

SOLAKLI’NIN GÖĞSÜNE HES MIZRAĞI SAPLANDI, TEK DAMLA KAN AKMIYOR!


Yahya Düzenli
duzenliyahya@gmail.com

Kim mi Solaklı? Doğu Karadeniz’in/Trabzon’un bâkir, binyıllardır var olan vadisi ve akan deresi. Son yıllarda vadiye ve dereye öyle yaratıklar musallat oldu ki vadi artık bunlarla baş edemiyor, yorgun, bitkin ve kendisini koruyamıyor!

İnsanoğlu ‘varlık nedeni’ni unuttuğundan beri tabiatla savaşıyor. Tabiatı kendisine sunulan bir nimet ve emanet olarak değil de, tatmin olmaz iştahının hedefi haline getiriyor. Adeta tabiattan intikam alıyor. Hırs ve hıncını, ne pahasına olursa olsun kazanma ihtirasını tatmin için tabiatı vahşice katlediyor. Sadece modern zamanlara mahsus bir şey değil bu. Bütün zamanlar boyunca tabiata hakimiyetini ‘güç gösterisi’ne dönüştürse de modern zamanların insanı hiçbir dönemle mukayese edilemeyecek bir biçimde tabiatla savaşıyor. Ve tabiata indirdiği ilk darbede, potansiyel sadizmini harekete geçiriyor ve böylece yol açılmış oluyor.

Sözü iktidarın enerji politikalarının “olmazsa olmaz”ı haline gelen HES’lere getirmek istiyorum. Bu konuda daha önce bazı yazılar yazmış ve tabiatla çevrenin nasıl tahrip edildiğine temas etmiştim. Hatta o yazılarımı okuyan bazı arkadaşlarım “sen de mi marjinallere dahil oldun?” şeklinde sorular sormuşlardı.

Geçtiğimiz günlerde Ankara’dan Trabzon/Çaykara’daki köyüme gitmek için yola çıktım. Uzun bir yolculuğun ardından  sahil yolundan Of’a girdiğimizde kadîm Solaklı Deresiyle birlikte vadi yoluyla kıvrıla kıvrıla Çaykara’ya doğru gitmeye hazırlanırken bizi o soğuk mekanik-beton yüzüyle HES’ler karşılıyor. Ve bize adeta, “bu vadinin hakimi benim” dercesine meydan okuyor. Solaklı Vadisi’nin kurallarını artık HES’ler koyuyor! Yâni HES’ler Solaklı’nın hesabını gördü! Canlı türlerinin yaşaması için bırakılması gereken “can suyu” işi kurtarmıyor. Bütün bir canlı hayat, flora ve fauna insan denilen ‘iktidar ve güç’le donatılmış yüzyılımızın terminatörüne feda ediliyor!

Yazılı tarihe göre ikibin yıldır akan, durdurulamayan Solaklı Deresi artık akmıyor. Yakın zamanda “Solaklı” diye bir dere de kalmayacak. HES’ler ve dere yatağına hızla yerleştirilen TOKİ konutları ve bilmem ne okulları, vs. ile Solaklı yok oluyor. Bir traji-komiklik de;  cinayeti örtbas edebilmek için belli aralıklarda ‘piknik alanları’ yapılması. Solaklı Vadisi’nin köylüleri piknik için sıraya girecek! Kendi köyümün altında da oluşturulan bir rekreasyon alanı da adeta, tabiatı katlettikten sonra insanla istihza için ironik bir biçimde hazırlanmış intibaı veriyor.

 Bu gidişle torunlarımıza HES ve TOKİ temalı “Solaklı Efsaneleri” hazırlayacağız.

Solaklı Efsaneleri, yâni “binbir gece masalları” gibi şu türde efsaneler: “Bir zamanlar Solaklı adında çağlayarak akan bir dere vardı bu vadide. Binyıllar boyunca aktı. Ancak modern denilen netameli zamanların terminatörleri bu nazlı dereyi ihtiraslarına kurban etti. Damarlarını, kollarını, gövdesini parçaladı. Damarlarından akan kanı ‘enerji iştahı’ için emdi, bitirdi. Ne yazık ki bu hâle kimse aldırış etmedi. Kral ve konsülün gazabından korktular. Arada Kral ve Konsül’e karşı çıkan kısık sesler olsa da hiçbir ikazı dinlemediler. Kendileri öldü ancak şimdi çocukları ve torunları adı insan fakat hali, davranışları bugüne kadar benzeri görülmemiş canlılar şeklinde yaratıklar olarak hayatlarını sürdürüyor. Belki biz de o familyadanız ama farkında değiliz…”

Zannımca; enerji ihtiyacını aşmış bir tahrip cinneti var ortada. Eleştirilere aldırış eden yok. Eleştiriler sizin “marjinal”liğinizi gösteriyor (!)

Kelimeler Solaklı’nın yok oluşunu ifade edemiyor. Sadece belki “katl-i âm” kelimesi fiili durumu ifade edebilir.

Solaklı’nın suyu çekilince adeta ruhu da çekilmiş boş yatağını görünce insanın aklına Fuzulî’nin meşhur “Su Kasidesi” geliyor. Solaklı deresi artık “başını daşdan daşa urup âvâre gezemiyor”. Aslı “Kasîde der medh-i Hazret-i Fahr-i Kâinat” ismiyle Hz. Peygamber’e yazılmış medhiye olan ‘şiirlerin şahları’ndan muhteşem “Su Kasidesi”nin ilk iki beyti:

“Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlare su
Kim bu denlü dutuşan odlare kılmaz çare su.

Âb gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Ya muhît olmuş gözümden gûnbed-i devvâre su.”

(Ey göz, gönlümdeki ateşlere gözyaşlarından su saçma
Çünkü böylesine tutuşan ateşlere su fayda etmez.

Bilmiyorum, dönüp duran gök kubbe mi su rengindedir,
Yoksa gözümden akan yaşlar mı gökyüzünü kaplamıştır? )

Aklıma Üstad Necip Fazıl’ın oğlu Osman Kısakürek’in anlattığı bir hadise ve Üstad’ın muhteşem sözü geldi.

“Bir gün Muhip Amca bize yemeğe geldi. Yemekteyiz. Nereden geldiyse viski şişesine benzer bir şişede su geldi masaya. Babam şişeyi görünce “Ben bu şişeden su içmem” dedi.  Muhip Amca “Niçin içmiyorsunuz, şişe temiz, dezenfekte edilmiş” şeklinde cevap verdi. Bunun üzerine Babam: “ Fabrikadan yeni çıkmış lâzımlıkla su içilir mi?” diye sordu ve cevabı da kendisi verdi: “Aslında hiçbir mahsuru yok. Mantığınız kabul eder bunu. Mantığın kabul etse bile ruhun kusar bu suyu.”  

Üstad’ın dilinden “ölçü” haline gelmiş müthiş bir söz!

Solaklı Vadisinin-Deresinin yırtılmış, parçalanmış, doğranmış halini görünce, enerji açığını kapatmak ve “boşa akan sular”dan elektrik üretimi için başvurulan HES’lere meşruiyet kazandırmak için hangi gerekçe getirilirse getirilsin tıpkı Üstadın cevabında olduğu gibi mantık kabul etse de bâkir tabiat bu HES’leri kusar!

Mutlak ölçü’ye göre insanoğlu kendini değiştirmedikçe yaratıcının da onu değiştirmeyeceğini biliyoruz. Gelen bütün bela ve musibetleri, kaosu kendi davet ediyor ve şartlarını hazırlıyor. Buna rağmen bu cinnet niye? Cinnetin sınırı yok.

Tepki vermenin, acı duymanın bile insani bir “imtiyaz” olduğunu hatırlatarak, artık hiçbir şey duyamaz hale gelen ve metabolik canlılara dönüşen, böylece kendi helâkini hazırlayan insanoğlunu kim durduracak?

HES’lerle enerji kemâlâtı arayanlara bir de eskilerin “kem alât ile kemalât olmaz” sözünü hatırlatarak yazımızı başlığa aldığımız cümle ile bitirelim:

Solaklı’nın göğsüne HES mızrağı saplandı, ancak ne yazık ki tek damla kan akmıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder