14 Şubat 2012 Salı

TRABZON'UN NİÇİN "MİLLETVEKİLİ" YOK? -Ali Şükrü Bey ve Prof. Osman Turan'ı hatırlamak-

Yahya Düzenli
duzenliyahya@gmail.com

Osmanlı Meclis-i Mebusanı ve Cumhuriyet dönemi’nde Trabzon’a bugüne kadar milletvekili seçilen veya milletvekili ‘nasbedilen’ ricale baktığımızda bir medeniyet şehrini bütünüyle temsil edebilecek, şehrin sembolü ve sözcüsü olabilecek “remz şahsiyet”te bir milletvekili görebilir miyiz?

Bu soru karşısında hatırımıza (birkaç istisna dışında öne çıkan) sadece iki isim geliyor. Şehid-i muazzez Ali Şükrü Bey ve Prof. Osman Turan. Biri Trabzon’un batısından (Vakfıkebir/Beşikdüzü) diğeri doğusundan (Çaykara) iki sembol şahsiyet…

Ali Şükrü Bey, askerî şahsiyetini, Osman Turan ise dünya çapında Selçuklu Tarihçisi-ilim adamı olma şahsiyetini siyasî basiret ve dirayete dönüştürmüş iki remz isimdir. Bugünün Trabzon milletvekillerinin de haklarında çok fazla bilgi sahibi olmadıklarını tahmin ettiğim bu iki şahsiyetin yüklendikleri misyonu anlayacak, bugüne taşıyacak bir Trabzon milletvekili var mıdır? Bu soru cevabını da içinde taşıyor.

Trabzon’un milletvekili niçin mi yok? Soruyu Üstad Necip Fazıl’ın bir konferansında kendisine sorulan “Devrimizde içtihad kapısı açık mıdır, kapalı mı?” sorusuna verdiği cevabı aynen buraya alarak cevaplandıralım.
Diyor ki Üstad: “ Cins atların atladığı, mesela 2 metre yüksekliğinde bir engel düşünün. O atlar geldi, geçti ve gitti. Nesillerse Arap atı yerine atlı karınca derecesinde küçüldü. Atlamak serbest, ama kim atlayabilecek?...”

Bugünün kompleks, girift siyasî şartlarında sadece Trabzon’u temsil etmenin yanı sıra, Ali Şükrü Bey ve Osman Turan gibi sırtında “medeniyet yükü taşıdığı”nın farkında, bu ağırlığın, bu vebalin idrakinde olmak nasıl bir sorumluluktur düşünün !!!


Bedeli şehadetle ödenmiş; asker, gazeteci ve siyasetçi kimliğiyle ‘doğru yaşanmış’ bir hayatın sahibi olan Ali Şükrü Bey ile başta Yassıada mahkemelerinde çektiği meşakkatler olmak üzere siyasî hayatı sonrası Üniversite’de hocalık kapılarının bile kendisine kapandığı büyük ilmî şahsiyet Prof. Osman Turan…

Her ikisinin de hem meslekî hem de siyasî dönemlerinde verdikleri mücadele aslında bir “medeniyet” mücadelesidir.

Fikir, muhteva, ahlâk, kararlılık, cesaret, dirayet, duruş…. Trabzon gibi bugün “futbol, hamsi partileri, yayla şenlikleri ve festival”lerden başka kendisini heyecanlandıracak hiçbir şeyi kalmamış bir medeniyet şehrini bir zamanlar böylesine şahsiyetler temsil ediyordu.

Peki Trabzon’u bugün kimler temsil ediyor? Sadece nitelik olarak belirtelim ki; bugün ilim, fikir, kültür, sanat, siyasî birikim ve derinlik, şehir bilinci, vs. olmayan veya bunlardan azâde kişilikler… Eski deyimle şehrimiz tam bir “kaht-ı rical”e mahkûm!

Bırakınız muhalif bir ses çıkarmayı, nefes almanın bile bedelinin neredeyse hayatla ödendiği Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Meclis’te yükselen tek muhalif ses olan Ali Şükrü Bey’i anlayabilmek ve O’nun Trabzon’la bütünleşmiş şahsiyetini örnek alabilmek bugünün siyasetçileri için en hafif tabiriyle oldukça “riskli”dir.

Şöyle bir not düşebiliriz: 89 yıl önce Milletvekili iken katledilen Ali Şükrü Bey’den ve Osman Turan’ın aktif siyaseti bırakışından 43 yıl sonra Trabzon’un çıkaracağı siyasî şahsiyetler için örnek “yol gösterici” simâların yerlerini bugün maalesef sadece unvanı “milletvekili” olanlar dolduruyor!

Ali Şükrü Bey’in nasıl bir “medeniyet tasavvuru”na sahip olduğunu anlamak için Türkiye’nin bugün almaya çabaladığı uluslararası inisiyatifle ilgili olarak 18 Temmuz 1920’de (92 yıl önce) Misak-ı Millî üzerine yaptığı Meclis konuşmasındaki sadece bir cümlesi bile, onun müthiş bir feraset ve sorumluluğunu göstermeye yeter:

“Biz, mazlum insanların hâlâ ümidiyiz, dün de, bugün de, yarın da… Biz, esâret altında inleyen bütün âlemin nasıl kurtarılabileceğini isbat edeceğiz. Onun için bizim sesimizi kısmak istiyorlar. Amma efendiler, göreceksiniz ki, biz onların sesini kısacağız…”

Ali Şükrü Bey Bahriye mecmuasındaki bir yazısında da “Yeryüzünde tarihi her cins vak’a itibariyle bizimki kadar zengin olan bir millet daha var mıdır, bilemiyorum. Fakat riyazî bir kat’iyet ile biliyorum ki, milel-i mevcûde içinde mâzisini bizim kadar unutmuş hiçbir millet yoktur.” diyor.

Bir milletvekilinde olması gereken basiret, feraset, dirayet, mes’uliyet ve adanmışlık işte budur! Bu idrak medeniyet idrakidir.

Ali Şükrü Bey’le ilgili bu iki anekdotla yetinerek, Prof. Osman Turan’ın her biri muhteşem eserlerinden olan medeniyet ve kültür dünyamızın zihniyet temellerine ilişkin önemli bir klasik niteliğindeki “Türk Cihan Hakimiyeti Tarihi”nde zihniyet temellerimize ilişkin ortaya koyduğu tesbit ve teşhisleri onun nasıl bir medeniyet idraki, siyasî basiret sahibi olduğunu anlamaya yeter.

Osman Turan tarihçi bir ilim adamı olarak siyasî tecrübelerinden çıkardığı sonuçlarla, “Büyük bir tarihi anlamak”tan ve “yeniden inşa etmek”ten bahseder ve “Bu millet tersine yürütülmüştür. Kaynaklarının, ideallerinin, karakterinin tersine… Fakat bunu fark ettiği ve gerçek hüviyetine çark ettiği gün (ki bugün başlamıştır) dünya üzerindeki şerefli yerini kısa bir zamanda yeniden alacaktır” der.

Yazımız, Ali Şükrü Bey ve Osman Turan’la ilgili analitik bir yazı olmadığı için Trabzon’un “bir zamanlar” nasıl Medeniyet savunucusu milletvekillerine sahip olduğuna işaret etmekle yetineceğiz. Osman Turan’ın Trabzon Milletvekili olduğu yıllarda Trabzon’da açılacak Türkiye’nin dördüncü Üniversitesi ile ilgili parti grubunda yapılan tartışma sırasında kendi şehri de olsa siyasî hesapları bir tarafa bırakıp yerinden kalkarak, “Hayır! Trabzon’a üniversite yapmayın. Türkiye’de altyapı hazırlanmadan, ilmî bir ortam meydana getirilmeden açılacak üniversite ilmin seviyesini düşürür!” gerekçesiyle itiraz ediyor.

Osman Turan’ın milletvekili olduğu dönemde, Türkiye’nin bugün yaşadığı terör sorunu başta olmak üzere birçok bölgesel sorununun ortaya çıkmasına engel olacak bir önerisi de kabul görmüyor. O yıllarda Balkanlardan kitleler halinde gelen büyük göç dalgası için Başbakan Adnan Menderes’e, “Beyefendi, gelin bu külfeti bir nimete çevirelim” der ve bu göçlerin Güneydoğu’ya, Doğu’ya, Harran Ovası’na yerleştirilmesini teklif eder. Böylece İstanbul’un, İzmir’in, Bursa’nın yükünün hafifleyeceğini söyler. Bunların yerleştirileceği bölgelerde hem nüfus hem de ziraat olarak çeşitlilik meydana geleceğini söyler. Ancak itibar ve kabul görmez. Tarihçiliğinin yanında feraset sahibi bir siyasetçi kimliğiyle de Trabzon’un bu önemli simasının tekliflerine, feryatlarına karşılık verilmez.

Trabzon’un niçin bir daha bu iki deha çapında milletvekili çıkaramadığı üzerinde belki bir zihin egzersizi yapabilir miyiz diye Ali Şükrü Bey ve Osman Turan’ı sözkonusu ettik.

Her iki mümtaz şahsiyetle ilgili önümüzde bilgi, belge ve onbinlerce sayfalık eserler duruyor. Sadece meslekleriyle sınırlı olmayıp, hayatlarını milletine adayan bu iki mihrak şahsiyeti tanımak için mevcut Trabzon milletvekilleri zahmet edip hemen yanı başlarındaki Meclis tutanaklarına bir göz atarlarsa, kendileri ile Ali Şükrü Bey ve Osman Turan arasındaki “mesafe”yi, uçurumu fark edip hissedeceklerdir.

“Varlık” boşlukta mekân işgal etmek, yer doldurmak değildir. Varlık; nitelik ve muhteva ile ontolojik ihtiyacın karşılığıdır. Bugünün genel ve yerel Trabzon siyaseti ne yazık ki bu ihtiyaca cevap verebilecek yetkinlikte, nitelikte değildir.

Trabzon, Meclis-i Mebusan’dan başlayarak “mümtaz şahsiyetleri” olan rahmetli Ali Şükrü Bey ve Osman Turan’ı anlayabildiği nispette siyasette ‘kendini idrak’ edebilecektir.

Temennimiz; Trabzon’lu Bakan eskileri ve yenileri ile vekillerinin kendilerini bu iki siyasî şahsiyetle bir mukayese edip testten geçirmeleri…

Ali Şükrü Bey’e ve Osman Turan’a rahmet, mağfiret…
(Günebakış, 15 Şubat 2012)







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder