11 Ağustos 2014 Pazartesi

HES'LER TABİATIN "FITRATINI" BOZUYOR!


Yahya Düzenli

Her canlı, her şey Yaratıcı’nın tayin ettiği fıtrat üzerine doğar. Bu fıtrata yapılan her müdahale onu aslından uzaklaştırır, kendine yabancılaştırır.

Fıtrat; yani yaratılış, hilkat, tabiat…

“Fıtrat” sadece insana mahsus değil, yaratılmış olan her şeyin aslı, varlığın özü…  Müdahale edilmemesi, zıtlıklar içindeki ahenginin bozulmaması, korunması gereken ‘emanet’.  

Emaneti kabul eden insan haddini aşarak, ihtiras ve azgınlığının yönlendirmesiyle emanete ihanet ediyor, hem kendinin hem de kendisine emanet edilenlerin fıtratını bozuyor.

İnsanoğlu, sadece kendi fıtratına yabancılaşmıyor, sadece kendi fıtratını bozmuyor. Fıtratındaki “zalim ve cahil” potansiyel harekete geçince karşısına çıkan her şeye saldırıyor, bozuyor, yakıyor, yıkıyor, yok ediyor.

Hele de “güç zehirlenmesi”ne yakalanmışsa, artık önüne çıkan her şeye karşı ölçüsüzce, fütursuzca saldırıyor.

İnsan, bazı mahlûkların bazı renkleri gördüklerinde öfkelenip saldırmaları gibi, güç zehirlenmesinin verdiği ‘Aşil sendromu’yla tabiatı kendisine saldırı hedefi haline getirdi.

Dağ, vadi, dere, genelde tabiat Allah’ın “sânî” (sanatkâr) isminin tecellisi olarak temaşa edilmesi gerekli varlıklardır. Ki, bunun ayet-i kerîme’deki bir ifadesi şöyledir: "Sen dağları görürsün de, yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutun yürümesi gibi yürümektedirler. Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır."

Müslüman duyarlılığı olanların bu mutlak kelâmın idrakinde olamadıklarından korkarım! Allah’ın sanatına yaklaşımın nasıl bir insanî ölçü gerektirdiğini varın düşünün!

Bu genellemelerle ne demek istiyoruz ?

“İnsana müsahhar kılınmış” tabiat insanın eliyle tahrip ediliyor, katlediliyor.

Ülkemizin en bâkir ve muhteşem vâdilerinden birisi olan Of-Çaykara vadisine “âb-ı hayat” veren Solaklı Deresi'ni takip ederek kaynağına yakın yere kadar sergilenen çirkinlikleri gördüğünüzde, HES şehveti’yle tabiata saldıranların tahribatının ne kadar korkunç olduğunu tahmin edemezsiniz.

İnsanın kontrolden çıkınca nasıl korkunç bir “fıtrat bozucu yaratık” olduğunu Solaklı Vadisi’nde görebilirsiniz. Vadi ve dere sanki başka galaksiden gelen yaratıklar tarafından mahvedilmiş.

Bu mahvediş küfrân-ı nimettir, fıtratı bozmaktır.

Fıtrata müdahalenin insanoğlunun en korkunç bir fiili olduğunu görmek/anlamak için Doğu Karadeniz’in vadilerini yaran, hayat damarlarını kesen HES’lere bakmak yeter.

Masum bir “enerji ihtiyacı” gerekçesiyle izah edilemeyecek tabiatın fıtratını bozucu bu saldırganlığın asla izah edilebilir, anlaşılabilir bir tarafı yok.

Yeryüzünde var olan dengeyi bozmakta mahir insanoğlunun bu ihtiras ve şehvetinin önünde hiçbir güç duramıyor.

Anadolu’nun akciğerlerinin önemli bir parçası niteliğindeki Trabzon’un muhteşem tabiatına musallat olan HES’ler, enerji baronlarının iştahını daha da kabartıyor.

Bir vadinin, bir havzanın fıtratı bozuluyor. Fauna, flora yok ediliyor. Savunmasız hayatlar saldırganların insafsızlığına terkediliyor, enerji baronlarının iştahına kurban ediliyor.

Yaklaşık 40 km’lik Solaklı Deresi üzerinde 31 HES kurulmuş. Bu bir vahşet! Trabzon’daki toplam HES’lerin % 25’i Solaklı deresi üzerinde yapılmış/yapılıyor. “Dere” diyebileceğimiz vadinin hayat suyu yok artık. Solaklı artık solan bir vadi!

“Güç zehri”yle saldırılan şehirlerden sonra artık katliam vadilere uzandı. İnsanoğlu’nun bu meş’um eli artık bâkir tabiata, muhteşem vadilerimize musallat oldu!

Hem de “yerli görünümlü”, “medeniyet iddialı”  bir iktidar zamanında. Çevre ve tabiat, bu zihniyetin tahrip gücü yüksek HES’lerinin kurbanı haline getirilmiş. Vadi’nin can damarı olan Solaklı Deresi'nin önce suyu kesiliyor, sonra yatağı hızla dolduruluyor. Bir süre sonra da artık “burada bir zamanlar Solaklı deresi vardı!” sözüne kimse inanmayacak.

Bütün bir canlı hayatı korumakla görevli insanoğlu, vadide kendisinden başka hiçbir canlıya hayat hakkı tanımıyor. Nebatat ve mahlûkatı katlediyor. Yaşamlarının bağlı olduğu suyu yok ediyor, kısa vadeli kâr ve kazanç şehvetine kurban ediyor. 

Derler ki; tabiattaki bazı hayvanlar, özellikle de kediler yavruları doğduktan bir süre sonra eğer onlara insan eli değerse yavrularını terk ederler. Çünkü onlara “yabancı” bir el dokunmuş ve kendi yavrusunun kokusu yok olmuştur. Yavrular analarına yabancılaştırılmıştır.

Bazı kuşlar da yeni yavruladıkları zaman yuvalarına herhangi bir insan eli değerse, yavrularını terk edermiş.

Solaklı Vadisi'ni de artık sadece kuşlar, balıklar, çeşitli hayvanlar değil insanlar bile terk edecek! Tıpkı antik zamanlardan günümüze kalmış, üzerinde hiçbir canlının yaşamadığı kalıntılar gibi…

Orman ve Su İşleri Bakanı bir süre önce İstanbul’da “HES’lere karşı çıkanları anlamadığı”nı belirterek “Gidip Solaklı’ya baksınlar” demişti. Anlayabilseydi vadiyi nasıl mahvettiklerini de idrak edebilirdi ama nafile. Çünkü böyle bir idrakten yoksunlar! Bu zihniyete göre; HES’lere karşı çıkanların tamamı marjinal, sol gruplar!

Ne yazık ki suyun “bu yakası”ndan da hiçbir ses çıkmıyor, tepki gelmiyor. Bazı masum köylülerin karşı çıkışları bile siyasî, ideolojik tepkiler olarak algılanıyor!

Bütün meseleleri “ideolojik” temellendirmeler üzerine bina ettiğim için HES’lere de her kesimden önce müslümanca duyarlılığı olanların karşı çıkması gerektiğine inanıyorum. Kim bilir, benim itirazlarımı bile iktidarın bir siyasî kripto uzmanı “niyet okuma” ile asla ait olmadığım bir ideolojik referans dünyasının itirazları olarak düşünebilirler!

Önemli olan “gerektiği yerde gerekeni yapabilme”dir. Bir gün gelir, tabiatın karnını deşenler, derelerin suyunu kurutanlar, iş işten geçtikten sonra olsun, göğüslerinin sol tarafında bulunan et parçasında bir sızı, bir acı duyabilecekler midir acaba?

Hiç zannetmiyorum. Çünkü bir dağın yürüdüğüne inanmak mümkün ama, bu enerji baronlarında “insanî bir öz”ün bulunduğuna inanmak imkansız!

Tabiatın fıtratına karşı işlenen cinayetleri “marifet” olarak sunan bir anlayış karşısında insanın idraki donuyor! Tam da “şecaat arzederken sirkatin söyleyen” türden bir kahramanlıkla karşı karşıyayız!

İnsanı parça parça kesip öldürüp sonra parçalarını bir araya getirip, üzerine elbise giydirerek “bu insandır” demek ne ise Orman ve Su İşleri Bakanı’nın örnek gösterdiği Solaklı Vadisi’nin hali de o.

Solaklı sadece bir sembol, bir örnek. Ülkemizin daha birçok bölgesinde Solaklı gibi HES’lere kurban verilen nice vadiler, nice dereler bulunuyor.

Unutmamalı ki; “Yeryüzü bize dedelerimizin mirası değil, torunlarımızın emanetidir.” Onların hayatlarına kasteden, geleceği israf eden, tabiatı imha eden HES ve benzeri terminatörler vadilerimizi terk etmedikçe, onları besleyen kaynaklar kurutulmadıkça geleceğimizde sadece kasvet ve kaos olacaktır!

Bir hikmet adamının söylediği gibi “fıtrata müdahale isyandır. İsyanın karşılığı da belâ ve helâktır.”

Doğu Karadeniz’in birçok vadisinde özellikle de Of/Çaykara vadisinde birçok kez yaşanan doğal afetler de, tabiatın fıtratına yapılan müdahalelerin bir sonucudur.

"Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür”, ama tabiat, kendine yapılan zulmü asla unutmaz.

Allah bizi, aramızdaki fıtrata müdahale eden aymazların yüzünden gelecek belâ ve helâktan korusun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder