Yahya Düzenli
Şöyle bir tespit doğru mudur bilemiyorum ancak
önemli bir gerçekliği ifade ettiğini zannediyordum: Büyük, kitlesel savaşlar
hariç tarih, şehirlerin kurulmasına da yıkılmasına da belki 500 yılda bir
şahitlik eder. Bu ise 10-15 neslin yaşadığı, gelip geçtiği bir zaman dilimi
demektir. Yâni “şehir idraki”nin yerleştiği, nesillerin şehri
içselleştirdikleri bir zaman dilimi… Bu anlamda, tarihin şehircilikte “yeniden
inşa” için bize özel imtiyaz tanıdığı, beyaz sayfalar açtığı bir döneme
giriyoruz. Korkarız ki, bu tarihi imkân
ve fırsat “kentsel dönüşüm” mevhum (vehim)una kurban edilecek, heba edilecek ve
harcanacak. Bu endişemizi fikr-i sabiti aşmış bir kesinlikle belirtiyoruz.
Niçin mi? Defalarca yazdık, yazıyoruz. Daha ne
kadar yazarsak yazalım, işaret edersek edelim “faydası olmayacağı”na dair şerh
düşerek gene de söyleyeceklerimizi bir cümlede şablonlaştıralım: Siyasilerde,
yerel yöneticilerde, mimarlarda, şehir plancılarında, teknik ve bürokrat kadrolarda “MEDENİYET İDRAKİ OLMAYINCA ŞEHİR İNŞA,
İMAR VE İHYASI DA OLAMIYOR !”
Temenni etmiyoruz ama tarih mevcut siyasi
iktidarı kültür ve şehircilikte “Hiçbir
şeyi göremediler, hiçbir şeyden ders almadılar, hiçbir şey yapmadılar, her şeyi
günübirlik siyasete heba ettiler!” diye yazacaktır. Çünkü 10 yıllık siyasi
iktidar döneminde kültür ve şehircilik adına yapılanlar, iktidarın bundan sonra
yapacaklarının da göstergesidir. “Kültüre ve şehirciliğe paydos!” diyen bir
siyasî iktidarın sürekli TOKİ
TABUTLUKLARI’yla öğünmesi de “şecaat arz ederken sirkatin söyleme” kalitesini
gösteriyor.
Şimdi de “Kentsel Dönüşüm” adıyla şehircilikte
yeni bir döneme giriyoruz.
Modern zamanlarda bir şehri yıkmanın en kolay
yolu, insanları “şehrin nasıl dönüşeceği” büyüsüyle illüzyon dehlizine sokup”
tepki veremez hale getirmektir. Ondan sonra her şeyi yapabilirsiniz. Ardından
iş makinalarının bir terminatör gibi girdiği şehirde, önüne çıkanları böcekler
kadar bile önemsemediği bir “kentsel yok ediş” başlamış olur. Ne adına? Şehrin ihya ve imarı adına (!)
Daha doğrusu yok edile edile “hayat emaresi”
neredeyse kalmamış şehirlerimizin son bir hamleyle bütünüyle teslim alınışı… Bu
son hamlenin adı: “Kentsel dönüşüm”.
Başbakanın Van depreminden sonra söylediği ve
“acil” kaydıyla verdiği talimatla “İktidarı
kaybetme pahasına yıkacağız” dediği depreme dayanıksız yapılar yerine,
şehirlerimizde başlayacak “dönüşüm”ün “yasal kılıfı” hazırlandı. Bu konuda
hazırlanan tasarı geçtiğimiz günlerde TBMM’de yasalaştı. 700 milyar liralık
(eski hesapla 700 katrilyon) bir dönüşümün beklediği Türkiye, artık Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı, TOKİ ve Yerel Yönetimlerle müteahhitlerin insafına
bırakılıyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın çıkan kanunla
ilgili tebrikleri kabul ettikten sonra yaptığı açıklamalar, bize Üstad Necip
Fazıl’ın “felix culpa” dediği “mes’ut cinayet” kavramını hatırlattı.
Çarpık kentleşmenin önlenmesi ve konut stokunun
yenilenmesi için yasal dayanağın da hazırlanmasından sonra Bakan, “Bundan sonra nasıl bir yol haritası
izleyeceksiniz?” sorusuna, “Milli bir
politika' izlenecek. Şehirler yeniden yapılandırılacak. Öncelik İstanbul ve
İzmir'de... İlk etapta hedefte 6 milyon konut var. Önce ev sahibine 'Sen yık'
denecek. Yıkmazsa da kaçış yok. Devlet düzenleyici olacak, fiyatlar aşağıya
çekilecek. Yani tam da halk ekmek modelinde olduğu gibi...“ cevabını
veriyor. İşe İstanbul ve İzmir’den başlayacaklarını ve kaybedecek vakitlerinin
olmadığını, hem deprem riskinin büyük, hem de konut stokunun berbat olduğunu,
hangi belediye ‘hazırız’ derse hemen işe koyulacaklarını belirtiyor ilgili
Bakan.
Bu konuda kaynağın hazır olduğunu, “20 milyon
konut stokunun bulunduğu ve bunun 6 milyonunun riskli olduğunu” söyleyen Bakan,
kentsel dönüşümde nasıl bir modelin uygulanacağına ilişkin en vahim ve
traji-komik cümleyi öğünerek şöyle ifade ediyor: “Tıpkı TOKİ modeli gibi olacak...”
İçi boş, müphem ve meçhul moda kavramlarla,
yapacakları binalara da vurgu yapıyor: “Çevre dostu, yeşil binalar, akıllı binalar
yapacağız.“ Şu cümleler de işin
garnitürü olsa gerek: “İstanbul'u
yıkacağız. Yıkıp yeniden yapacağız. Acilen başlıyoruz. Milli bir anlayışla
hareket edeceğiz. Başaracağız. Brezilya ve Meksika bunu yapamadı, biz
yapacağız. TOKİ'de başardık. Dua aldık. Burada da dua alacağız.”
Ne diyelim? Bundan sonra tek yapılacak şey, hep
birlikte toplu olarak şehirlerimiz için “şifa” duasına çıkmak! Başka çaremiz
kalmadı!
Türkiye şehircilikte tarîhi ve veballi bir
dönemin eşiğinde… Herkes rant için teyakkuz halinde! Kimisi siyasi rant, kimisi
de malî rant teyakkuzunda! Yâni görünen o ki; kentsel dönüşüm, rantsal dönüşüme
evrilecek gibi..
Şair yüzyıllar önce ne güzel söylemiş: “Encâmı fenâdır bu gidişâtın!”
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ ve Yerel
Yönetimler tarafından gerçekleştirilecek kentsel dönüşüm adeta bir “istiklal
harbi” niteliğinde sunuluyor. Tek gerekçe “depreme dayanıklı bina” yapmak.
Burada şu notu da düşmemiz gerekiyor: Sürekli
eleştirel bir gözle baktığımız TOKİ ve yerel yönetimlerin “Kentsel dönüşüm” uygulamalarında hiç mi
haklılıkları yok? Şehirlere hiç mi yeni bir şey katmıyorlar?.. Çirkin
gecekonduları temizleme gerekçesini masum ve makul karşılamamıza rağmen,
yapılanları görünce endişelerimizin giderek arttığını kesin bir ifadeyle
söyleyebiliyoruz!
Yâni NEYİ YIKTIĞINIZIN, HANGİ ÇİRKİNİ ORTADAN
KALDIRDIĞINIZIN belki İDRAKİNDE OLABİLİRSİNİZ ama NEYİ YAPACAĞINIZIN, GÜZELİ NASIL
İNŞA EDECEĞİNİZİN ASLA İDRAKİNDE DEĞİLSİNİZ!
Söyledik ya: Bu bir MEDENİYET İDRAKİ VE ŞEHİR
İNŞASI’dır. O da ortada yok!
“Kentsel Dönüşüm” denilen bir kutsal kelimenin
önünde herkes TAZİM’e duruyor!
“Kentsel Dönüşüm” dillerde evrâd ve ezkâr haline
gelmiş! Koruyucu muska adeta!
Evet… “Kentsel Dönüşüm” kutsalı adına inşa
edilecekler şimdiden belli: TOKİ tabutluklarının çeşitlendirilmesi…
Baktığınızda “insanî” diyebileceğiniz bir siluet
var mı TOKİ yapılarında?
Dünya görüşü referansı olmayan, medeniyet idraki
bulunmayan, şehir zevki ve estetiği kaybolan siyasiler ve bürokrasi marifetiyle
“icad edilmiş” tabutluklar…
İnsanların, kalabalıkların her sabah toplu bir
şekilde çıkıp, bitkin olarak ‘koğuşlarına’ döndükleri toplu hapishaneler… Veya
da; her sabah tabutundan çıkıp şehre dağılan, hava kararırken tekrar tabutuna
dönen insanlar… Kurgu mekanlar, kurgu şehir ve kurgu-robot insanlardan ibaret
plâtolar… Bunlara şehir deniyor (!)
“Kentsel dönüşüm karşıtlığı” gibi gözükse de
bizim derdimiz kentsel dönüşüm’le değil. Tarih, medeniyet, idrak, inşa, imar,
ihya ve şehir diye bir derdi olmayanlarla. Böyle bir tasa taşımayanlarla.
Bunlara emanet edilmiş, teslim edilmiş şehirlerin vay haline!
Bu durum, kentsel dönüşümü hatırlatan bir
karikatürü aklıma getirdi. Kürşat Zaman’a ait, ‘Yoğun kentleşme’ adlı
karikatürde: Uçurumun kenarına kadar dayanmış ve adeta uçurumun derinliğini
ölçmek ister gibi yıkılma pahasına uçurumdan aşağıya merakla bakmaya çalışan, birbirlerinin üzerine abanmış dev
apartmanların meş’um görüntüsü.
Önlerinde uçurumun ucuna tutunmuş bir yeşil ağaç. Sanki bu dev apartman
kütleleri ağacın üzerine yürüyor, onu yok etmek için uçuruma atmaya çalışıyor. Beton
ormanı haline gelen şehir ancak böyle karikatürize edilebilir.
Gene aynı karikatüristin “Kentleşme” adlı
karikatüründe namlusunun üzeri de dahil dev apartmanlardan müteşekkil bir
tankın gövdesi ve paletleri güzelim coğrafyada her şeyi ezerek, parçalayarak
yürüyordu !
Ülkemizdeki “Kentsel Dönüşüm”ün tablosu aynen bu!
Her şeye rağmen, tesadüfen de olsa belki farkına
varılır, faydası olur diye başlayacak olan “Kentsel Dönüşüm”ü HAYRA TEBDİL
etmek için başta siyasî iktidar, özellikle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, valilikler
ve yerel yöneticilere muhakkik mimar rahmetli TURGUT CANSEVER’i, onun da
HABITAT II için hazırladığı “ŞEHİR VE KONUT ÜZERİNE DÜŞÜNCELER” rapor-kitabını
bir kılavuz olarak ısrarla görmelerini, okumalarını, anlamalarını,
aktarmalarını öneriyoruz.
Bu sütunlarda yazdığım 7 Eylül 2011 tarihli “Çevre ve Şehircilik Bakanı’na Okuma
Kılavuzu-V” “Şehir ve Konut Üzerine Düşünceler” başlıklı yazımda dikkat
çektiğim Cansever’in söz konusu kitabı sadece ülkemize değil, yeni bir
medeniyet idrak ve inşası için dünyaya da ufuk açabilecek nitelikte.
Ayakkabınızın boyasına, pantolonunuzun ütüsüne, kravatınızın
rengine verdiğiniz önem kadar yaşadığınız ve gelecek nesillerin yaşayacağı
şehirlere önem veriyorsanız, böyle bir tercih ve önceliğiniz varsa TURGUT
CANSEVER’i görmezden gelemezsiniz!
Şunu
bilmeniz gerekiyor: Şehir inşa
etmeden medeniyet inşa edemezsiniz. Medeniyet idrakiniz yoksa da şehir inşa
edemezsiniz. Ezberlerinizi
bozmanız, iptal etmeniz ve yeni bir ezber yapmanız gerekiyor. Ezberleyeceğiniz
yegâne metin de Turgut CANSEVER’in eserleridir!
Kim okur, kim dinler, kim anlar, kim yapar?
Biz söylüyoruz, daha doğrusu CANSEVER’i işaret
ediyoruz!
Aksi halde Allah şehirlerimizi korusun,
encamımızı hayretsin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder