8 Eylül 2012 Cumartesi

"HES"LER SOLAKLI'DA SAVAŞI KAZANDI, VADİYE ELVEDA !

Yahya Düzenli
 
Evet, bu bir savaş…
 
 
Ve galibi önceden belli bir savaş. Savunmasız bir coğrafya ile ona müdahale edenler arasında bir savaş… Tek taraflı bir savaş. Savaşın bir tarafı olanca gücüyle, araçlarıyla saldırıyor; diğer taraf saldırılara boyun büküyor, rıza gösteriyor. Şimdilik, kazananı önceden belli olsa da savaşın verildiği “vadi”nin yarım yüzyıl içinde kendisine yapılanları, kendisinden alınanları/çalınanları çok acımasız biçimde geri almayacağını kimse iddia edemez.
 
Doğu Karadeniz’in en güzel vadilerinden olan Trabzon/Of-Çaykara Solaklı ve Solaklı Deresi üzerinde yapımı neredeyse bitirilme aşamasına gelen, 31 tane HES’ten bahsediyoruz. Geçtiğimiz ay Of’tan Uzungöl’e kadar vadi yoluyla ilerlediğimde Solaklı Deresini paramparça eden HES inşaatlarını görünce bunun “masum” bir elektrik ihtiyacı üretimi gerekçesini aşmış, vadi ve dere katliamına dönüşmüş bir girişim olduğunu bir kez daha gördüm. Bu manzara karşısında tabiata duyarlı bir insanın vadi boyunca adım başı kalp krizi geçirmemesi mümkün değil.
 
 
Başta iktidar sahipleri, siyasiler olmak üzere, müteahhitleri, HES sahibi firmaları, işin “varlık” boyutu ilgilendirmiyor. Çünkü onlar vadinin ve derenin “varlığına kastetmiş” durumdalar. Onun için işin sadece teknik yönüyle ilgilenmek, kaç kw. elektrik üretileceği, ne kadar para kazanılacağıyla meşguller.  Ülkemizin en bâkir, en muhteşem, en güzel vadilerine “elektrik üretimi” gerekçesiyle hücum edenler, o vadileri ve oradaki fauna-florayı nasıl yok ettiklerini gözünüzün içine soka soka, sadistçe size gösteriyorlar.
 
 
Temenni etmem ama çok uzun değil, yüz yıllık kısa tarih diliminde Solaklı Vadisi’nde yaşanan sel felaketleri, heyelanlar ve diğer tabii afetler, Solaklı Vadisi’nin Deresi’nin kendini tahrip edenlerden, yapısını bozanlardan, topoğrafyasını altüst edenlerden intikamını alacağını hislerim bana söylüyor. Solaklı Deresinin 15-20 yılda bir orta büyüklükte, 50 yılda bir de çok büyük felâketlere sebep olduğunu yaşayanlar biliyor. Hele de dere yatağının HES’lerle bu şekilde bozulması karşısında (maazallah) gelecek bir felaketin boyutlarını düşünmenin ne kadar korkunç olduğunu anlattığım bazı arkadaşlar, “dere mi kaldı ki sel felaketi olsun” demekle yetindiler. Fakat ben gene de suyun nasıl bir afet meydana getirebileceğini düşündüğümde o endişemi taşıyorum.
 
 
Evet, dere kalmadı. Ama vadinin iklim şartları böyle bir ihtimali her an gündemde tutmayı gerektiriyor.

Ne söylerseniz söyleyin, ne yaparsanız yapın iktidar sahipleri “GÜÇ ZEHİRLENMESİ”ne yakalandıkları için hiçbir eleştiriyi, hiçbir tepkiyi anlamıyor, anlayamıyor, tahammül edemiyor. Güç zehirlenmesi’nin şuur kaybı’na dönüştüğü yerde yapılacak hiçbir şey yok. Çünkü muhataplarınız artık şuurunu kaybetmiş bir biyolojik canlı sadece. Dün böyleydi, bugün de böyle…

Biz bu manzara karşısında ürperirken, bu “eser”in sahipleri heyecanlanıyorlar!

Çevreye sahip çıkmanın, hele de “çevreci” etiketine sahip olmanın marjinal bir keyif verdiği bu günlerde yazdıklarımızın da aynı bağlama oturtulacağını bilerek soruyorum: İktidar sahipleri bir canlıyı öldürenin bütün canlıları öldürmüş gibi bir suç işlediğini acaba düşünüyorlar mı?

Yeri geldiğinde “tarih, medeniyet, çevre nutukları” atmayı ihmal etmeyen siyasîlerin tüketecekleri enerji için Doğu Karadeniz’in vadilerine saldırmaları nasıl bir tezat içinde olduklarını ortaya koyuyor.

Ayrıca“karşıda kıyametin koptuğunu görseniz bile elinizdeki fidanı toprağa dikin” buyuran bir Peygamberin ölçüsüne rağmen tabiatı böylesine katletmenin nasıl bir izahı olabilir?

Bu tabiat katliamlarına ülkemizin elektrik enerjisi ihtiyacının giderilmesi gerekçe gösterilebilir mi? Türkiye 5 cent’e muhtaç olduğu yıllarda bile Bulgaristan’dan elektrik ithal ederken, bugün bunca imkanlarıyla alternatif enerji kaynakları bulamıyorsa yazıklar olsun!

“Hiss-i kable'l-vuku”m (önsezi) ve bugüne kadar çizilen tablodan gördüğüm odur ki; enerji ihtiyacından çok enerjinin getireceği maddi rant iştahına Solaklı Vadisi ve deresi kurban ediliyor.

İşin traji komik bir yanı da; Of’un çıkışında küçük bir rekreasyon alanı oluşturmaları. Yâni, bütün bir vadiyi, dereyi içindeki canlılarla birlikte yok ediyorsunuz. Buna karşı adeta insanlarla istihza edercesine “bakın vadinizin yatağını bozduk, derenizin suyunu kestik ama size de bu hal karşısında keyf çatmanız için bu alanı hazırladık”  dercesine sun’i/yapay bir park/mesire alanı oluşturulmuş. Vadinin her karesinin insanca mesire yeri olduğunu bile göremeyecek kadar coğrafyasına yabancılaşmış bir anlayışın eseri bu işte.

Suyu bütünüyle yatağından koparıp dereyi kuruttuktan sonra bir de güya vadinin hayatını devam ettirmesi için HES’lerden bir miktar suyun salınması gibi garabete de “cansuyu bırakmak” adını vermişler. Canını aldıkları vadiye “cansuyu” vermek(!) Anlaşılıyor ki, muhtemel itirazlara karşı gerekçeler katliamcılarca iyi hazırlanmış.

HES’lerle birlikte Solaklı Vadisi ve deresinde “canlı hayat’ değil, ‘cani hayat’ın devam edeceğinden şüphemiz yok.

Solaklı vadisi kendisini hayata bağlayan, diri tutan deresiyle bir anlam ifade ediyordu. Şimdi ise boylu boyunca uzanmış, uzuvları parçalanmış, dağıtılmış bir kadavra haline getirilmiş.

Bölgeye hayat veren “görünmeyen enerjisi” yerine, şimdi bölgeye kasvet yayan HES’leri yatağında barındırmanın acısı için gözyaşı da dökemeyecek. Çünkü gözyaşları hunharca kurutulmuş, gözyaşı kanalları enerji rantına kurban edilmiş.

“Solaklı’dan başka yer mi kalmadı” gibi gayr-i ahlâkî bir mazeret serdetmiyoruz. Çünkü ülkemizin tüm coğrafyası “insana tevdi edilmiş” bir emanettir. Coğrafyayla oynamak hayatla oynamaktır. Onun topoğrafyasını-özelliğini bozmadan insanlığın hizmetine sunmak sadece insana yüklenmiş bir mükellefiyettir. Tabii ki bu mükellefiyet “emanet idraki”ne sahip olanlar için söz konusudur.

Solaklı Deresi artık akmıyor, yok edildi! HES’ler “şimdilik” kaydıyla savaşı kazandı! Kimbilir, ülkemizin bu tür bakir vadilerine, derelerine yapılabilecek bu en büyük kötülüğü “icad eden”lerden bir gün tarih hesap sorar mı? Gelecek nesillerin hayatlarını çalan, yaşanılmaz hale getiren, “rant şehveti”ne tutulmuş olanlar, tabiattan çaldıklarıyla savaşı bir kez daha kazandılar.

Bu hal karşısında “Yaşasın iktidar sahipleri!”  Ve tabii “Yaşasın rant sahipleri!”. İktidarın sağı-solu fark etmiyor, hepsi aynı iştah içerisinde.

Kadîm bir geçmişe sahip Of-Çaykara vadisi yani SOLAKLI, bir avuç “MÜŞTEHΔnin iştahlarına kurban edilecek kadar sahipsiz!

Enerji ilâhları için kurban seçilen Doğu Karadeniz coğrafyası, özellikle de Solaklı Vadisi-deresi için yolun sonuna gelindi. Solaklı’dan artık su değil para akacak (!)

“Çevre bir emanettir” diyen siyasî aklın çevre idrakini yâni emanete nasıl sahip çıktığını sadece Solaklı’da görmek-okumak yeter.

İş işten geçti. Şairin dediği gibi: “Dövünmek vakti bu an!”

 
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder