21 Temmuz 2014 Pazartesi

ALİ ŞÜKRÜ BEY’İN LOZAN’DA VERİLEN TAVİZLER’E DAİR TAVRI…

Yahya Düzenli


24 Temmuz, Lozan Antlaşmasının 91. Yılı…
 
Tarih yapılırken farkına varılmayan bazı gerçekler, gün gelir tarih yazıldıktan sonra fark edilir. Bu anlamda, toplumların geleceğinin inşa edileceği ‘kırılma anları’nda ortaya konulacak tavırlar ve fikirler ‘gerektiği yerde gerekeni yapma’ veya “keşke” pişmanlığıyla tarihin hafıza defterinde yerlerini alırlar.


 İlk Meclis’te Trabzon milletvekili olan Şehid-i muazzez Ali Şükrü Bey’i de hatırlamak ve Lozan vesilesiyle meclisteki uyarılarına kulak vermek, coğrafyamızda meydana gelen/gelecek yeni tarihî gelişmeler için önemlidir.

Aynı mecliste zabıt kâtibi olan rahmetli Mahir İz, hatıralarında Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey’le ilgili Zabıt Müdürü Zeki Bey’e “Bu zâta dikkat edelim, küçük bir hakkını korumak isteyen bu zât ileride çok mesele çıkartacaktır”  der.

Nitekim, son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’ndan sonra Ankara’da I. Millet Meclisi’nde de Trabzon Mebusu olarak yer alan Ali Şükrü Bey, görev yaptığı süre boyunca her konuda feraset ve basiretle çıkışlar yapmış, ikazlarda bulunmuş ve ülkenin geleceğini etkileyecek uluslararası konularda da şahsiyetli bir duruş ortaya koymuştur.

Bunun en açık örneği Lozan görüşmelerindeki tavrıdır. İsmet İnönü başkanlığındaki heyetle 20 Kasım 1922’de başlayıp 24 Temmuz 1923’te sona eren görüşmeler sonucunda İngilizlerin direktifiyle Batı Trakya, Adalar, Batum, Musul-Kerkük gibi önemli coğrafyalar elimizden çıkmıştır. Bugün 91 yıl sonra Lozan’ın kimi kesimlerce hâlâ zafer olarak nitelendirilmesi Nasreddin Hoca’nın “tersine çevrilmiş kuyu” olarak ifade ettiği minare tarifini akla getiriyor.

Lozan’a gönderilen heyetin basiretsizliği, yetersizliği ve görüşmelerin meclisten gizli yürütülmesi üzerine muhalif  II. Grup yoğun eleştirilerde bulunmuştur. Bu eleştirilerin en şiddetli ve muhtevalı olanları TBMM’nin açık ve gizli oturumlarında Ali Şükrü Bey tarafından yapılmıştır. Ali Şükrü Bey, Lozan’daki hezimetin sebebinin Mustafa Kemal olduğunu meclisteki gizli celse konuşmalarında defalarca ifade etmiştir.

Ali Şükrü Bey’in müthiş muhalefeti başta M. Kemal ve Rauf Orbay olmak üzere I. Grubu ürkütmüş ve mecliste tartışmayı aşan karşılıklı kavgalara kadar uzanmıştır.

İşin trajik tarafı Ali Şükrü Bey Lozan görüşmeleri başladıktan 4 ay sonra 27 Mart 1923 günü vahşice bir cinayetle şehid ediliyor. Şehadetinden 4 ay sonra da Lozan anlaşması imzalanıyor.

Ali Şükrü Bey, Lozan işbirlikçilerinin korkulu rüyası idi, kâbusları idi. O, kavî bir mü’min, taviz vermez bir şahsiyetti ve Üstad Necip Fazıl’ın tesbitiyle “mahrem renkleri ve gizli mânâları sezdiği” ve bu yönde tavır aldığı için katledildi.

Israrlara rağmen Lozan Konferans tutanakları, yapılan protokoller ve verilen tavizler ısrarla meclisten gizlenmiş, bunun üzerine Ali Şükrü Bey söz alarak, 27 Şubat 1923 tarihli “gizli oturum”da“Salim bir karar vermek için her meseleyi bilmek mecburiyetindeyiz… Görüyorum ki hükümetten ilk teklif ettiğim ve başkanlık tarafından da, ‘verileceği muhakkaktır’ diye söylenilen zabıtları elde etmek imkanı yoktur…” şeklinde konuşarak,“Lozan’daki görüşmeleri İstanbul ve Lozan’daki gazetecilerden işittiği”ni ifade etmiş ve “Bunları anlamak için mutlak zabıtları görmek mecburiyetindeyim. Şimdi gazetelere filana müracaat doğru değildir. Siz malumat vermezseniz, gazeteden almayalım, nereye müracaat edeceğiz?” diye feryat etmiştir.

Ali Şükrü Bey, 3 Mart 1923 tarihli “gizli oturum”da da söz alarak “Beyefendiler, esas bozuk olunca onun üzerine konulacak bina çürük olur. Bu bakımdan müzakerelerin esası çürüktür. Çürük olduğu için bu müzakerelerden bir şey neticelenmez. Sebebi: Efendiler, bütün illet bir noktadadır. O da Meclisimiz yasama ve yürütme yetkisine sahip bir meclistir. Fakat hükümetimiz adeta kalbine bildiği usulle siyaset döndürmek istiyor. Yani yaptığı projeyi bizden saklıyor… Ben yürütme yetkisine sahip olduğum halde böyle gizli olarak hükümetin değil, hükümetin etrafına toplanacak büyük bir zümrenin dahi yapacak olduğu işten mesuliyet kabul edemem..” diyor ve şöyle devam ediyor: "Açıkça Karaağaç ile Musul’u verirseniz müzakereye devam ederiz. Vermezseniz bunun vasıta olması ihtimali de vardır. Onun için hükümet bize mukabil projeyi, yani hazırladığı projeyi buraya getirir verir… Fakat gariptir efendiler, bizden saklanılan proje yarın verildiği anda bütün Avrupa gazeteleri de yazacaktır. Sonra biz de burada yasama ve yürütme yetkisine sahip bir heyetiz. Onun için bu proje buraya gelir, madde madde müzakere edilir, ondan sonra Heyet-i Vekile’ye lazım gelen istikamet verilir. Onun üzerine yürür; kabul ettiğimiz idare şeklinin icabı budur. Eğer bu kabul edilmez de gizli bir siyaset takip edilmek istenirse, ondan kimse mesuliyet kabul etmez. Efendiler çünkü mesele memleketin istiklali…”

5 Mart 1923 tarihli gizli oturumda yine söz alan Ali Şükrü Bey,“Mehmetçiğin süngüsü vazifesini ifa etmiştir. Maalesef o süngünün temin ettiği zaferi yeşil masa başında daima kaybeder.” diyerek sözüne devam eder: “Ve bütün dönüm noktaları ve basamakları hepimizin malumudur ve neticede bu kazanılan zaferin büyüklük derecesi de cihanın malumudur. Fakat Bu kadar muazzam zaferi elde etmek için milletin yaptığı fedakârlığın derecesi malumdur. Bunun karşısında biz değil, devletler talip oluyor. Evvelce talip biz idik ve anlaşma imzalamaya karşımızda adam bulamıyorduk. Çünkü bizimle konuşmaya tenezzül etmiyorlardı ki bugün devletler bize diyorlar ki, aman yürümeyin, delegelerinizi gönderin, sulh yapalım. Vaziyetimizin farkını anlayınız efendiler. Bir müzakere yapıyoruz, neticede efendiler eli boş kalıyoruz ve üç aylık sulh müzakerelerinin neticesi olarak düşmanlarımızın lehine meydana gelen gelişmeler dolayısıyla, maalesef sonuçta sırf müzakere açabilmek için taviz vermek kararında bulunuyoruz ve onun için heyetten bir karar değil, malumatınız olsun; şu tarzda tavizle müzakereye gireceğiz deniliyor…”

Ali Şükrü Bey, aynı oturumda tekrar söz alarak Lozan görüşmelerinin akıbetine ilişkin “Şu vaziyet karşısında görüyorum ki, fırsat hemen hemen ebediyet kaybedilmiştir. O zaferin icap ettirdiği sulhu elde edebilmek fırsatı bugün ebediyen kaybolmuştur.”  şeklinde konuşarak müthiş basiretiyle Musul ve Kerkük konusunda şunları söylüyor: “Musul’u kim terk etmiştir? Efendiler soruyorum; düşmanların altı ay sonra iade etmiş olduğu bir toprak var mıdır? Yoktur efendiler. Hangi toprak bir daha geri iade edilmiştir? Musul’u bir sene sonraya bırakmak, bir Mısır yapmak demektir. Bu bakımdan neticede kaybetmek demektir. Bu da Girit gibi gidecektir. Dolayısıyla Musul’u bırakmak doğru değildir. Efendiler, bu siyasete benim aklım ermiyor. Ben Musul’da bulunmadım, oraları bilmiyorum, fakat okuduğum üzerine söylüyorum. Süleymaniye, Kerkük, Zaho filan, bilmem nereleri vardır. Buraların alt komisyonda bize verilmesi görüşülmüş ve bize bırakılmış efendiler. İşittiğimize göre bu saydığım kısımlar da Musul’un üçte ikisi imiş… Pekalâ alt komisyonda buraların verileceğini söyleyen bir İngiliz delegesi dururken bugün bütün Musul’un bir sene sonraya, yani tamamının askıya alınmasındaki düşünceyi anlayamıyorum. Ayıp değil ya, ben bu düşünceyi bir türlü kavrayamıyorum.”

Meclis’in açık ve gizli oturumlarında Ali Şükrü Bey’in Lozan’la ilgili daha birçok konuşmaları var. Sadece bu konuşmaları bile onun Osmanlı bakiyesi topraklar konusunda nasıl bir hassasiyet sahibi olduğunu göstermeye yeter.

Yeni Cumhuriyetin banileri Ali Şükrü Bey’i katlettirmekle her adımla karşılarına dikilecek en önemli engeli böylece aşmış oldular. Lozan’dan sonra sırayla gündeme gelecek (özellikle 1923-1934 arası) devrimlerin de en büyük muhalifini ortadan kaldırdılar.

Lozan hezimetinde tarihe ve geleceğimize leke sürenler, ancak Ali Şükrü Bey’in muazzez şahsiyetini ortadan kaldırarak bu büyük lekeyi sürebilmişlerdir.

Bugün Lozan’da başta Hilafetin kaldırılması olmak üzere “nelerin verildiği” göz önüne alındığında, Ali Şükrü Bey’in şehid edilme sebebini daha net anlayabiliyoruz.

Lozan’dan 91 sonra yanı başımızdaki Irak ve Suriye’de tarihî olaylar yaşanırken Lozan’ı ve Ali Şükrü Bey’i yeniden hatırlıyoruz.

Bugün, Lozan’ın 91. yılında Ortadoğu’daki sınırlar kanlı bir şekilde yeniden çizilmeye çalışılırken, coğrafyalar yeniden şekillendirilmeye uğraşılırken, bir asır sonrasını görebilen Ali Şükrü Bey’in uyarılarına bir daha kulak vermek gerekiyor.

O’nun meselelere vukûfiyeti, üslubu, diyalektiği ve fikir öfkesi bugünün milletvekillerinde bulunmayan hususiyetlerdir. 39 yaşında bu derece donanımlı, duyarlı, şahsiyet heykeli Ali Şükrü Bey çapında bir Trabzon Milletvekili’ne daha rastlayabiliyor muyuz?

O’nu katledenler, belki gövdesini ortadan kaldırdılar ama bir asır sonra bile inandıklarıyla, fikirleriyle, isabetli görüşleriyle, tavizsiz duruşuyla hâlâ hatırlanıyor.

O inancının, tarihînin ve coğrafyasının davacısı idi. 

Acaba muhaliflerince katlettirilmeseydi, Lozan’da heba edilen topraklar bugün bizim elimizde müthiş bir stratejik zenginlik kaynağı olmayacak mıydı?

I.Meclis’te oldukça uzun açık ve gizli oturumlara ve Ali Şükrü Bey’in kitaplık çapta konuşmalarına sahne olan Lozan görüşmelerini yakın tarihimizin aydınlatılmasını beklediği sayfalar olarak gördüğümüzü ifade ederek O’nun şu sözleriyle bitirelim:

“Devletlerin hayatı birçok değişikliğe tabidir ve birtakım med ve cezri vardır. Burada bugün ehemmiyetsiz görülen mesele, yarın zaaf zamanımızda bizim başımıza bela olur. Tarih tekerrürden ibarettir.  Hepiniz bilirsiniz ki hediye şeklinde verilmiş bazı müsaadeler, son asırda, bizi olduğumuz yerde bağlar bir esaret zinciri olmuştur. Şimdi bendeniz korkarım ki, şuraya konan ve ehemmiyetsiz görünen bu madde ileride atalarımız ve torunlarımız için yeni bir kapitülasyon teşkil edecektir…”

Ali Şükrü Bey’in Meclis konuşmaları ve kendi çıkardığı Tan Gazetesi’ndeki yazıları yakın tarihe şahitlik eden, geleceği aydınlatan metinler olarak ilgilileri beklemektedir.

Trabzon’un bu cesaret, şecaat, feraset ve basiretli şehidine rahmet ve mağfiret diliyoruz.
    





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder